Bu türü sıkıldığında oynayan birisi olarak, Chaser’ı yükleyip ilk defa açtığımda bayağı bir heyecanlanmıştım. Çok iyi grafikler, güzel bir oynanabilirlik ve hepsinden önemlisi sağlam bir konu üzerinden devam edeceği en başta belliydi. Ayrıca kendinizi oyuna biraz kaptırınca ara demoların kalitesi de hemen göze çarpıyordu. Oyunun üzerinde uğraşıldığı belliydi ve hepsinden önemlisi bu ara demolar oyuna çok farklı bir hava katıyor ve oyunu, sadece önüne geleni vur tarzındaki klasik FPS havasından biraz da olsa uzaklaştırıyordu. Oyunu bitirene kadar bu düşüncelerimde yanılmadım diye düşünüyordum, ama oyunun sonu hiç de düşündüğüm gibi çıkmadı. İyi bir başlangıcın sonundan gelen hayal kırıklığı insanı daha çok etkiliyormuş. Bunu da bu oyun sayesinde öğrenmiş oldum. Şu anda belki bulmaca gibi konuşuyorum ama eminim ki yazının tamamını okuduğunuzda ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

Başlangıç ve kovalamaca

Yeni oyun dediğinizde bir giriş demosu başlıyor. Bu demoyu izleyince insan konuyu az çok anlayabiliyor. Mars’dan Dünya’ya dönmekte olan bir uzay gemisine askeri bir baskın oluyor ve siz de uzay gemisinin revirinde bu karmaşaya uyanıyorsunuz. Askerlerin size saldırması ve olaydan kıl payı kurtulmanız ile birlikte kontrol size geçiyor. TAB tuşuyla görevi öğreniyorsunuz, ki kolayca anlaşılacağı gibi patlamakta olan bu uzay gemisinden güvenli bir şekilde kaçmak. Kaçıp dünyaya iniyorsunuz ve bela sizi takip etmeye başlıyor…

Oyun hakkında

Oyun başta da dediğim gibi ilk başlarda insana çok güzel görünüyor. Açık konuşmak gerekirse, başlangıçta bana Half-Life oynuyormuşum hissini bile yaşattı. Oyundaki grafikler çok çok iyi, özellikle şehrin arka sokakları sanki o ortamdaymışsınız hissini veriyor. Fena sayılmayacak ses efektleri ise bu hissin daha da artmasını sağlıyor. Bu tür oyunların en önemli özelliği olan yapay zekanın varlığını da hissedebiliyorsunuz. Karşınızdaki düşmanlar sizin yaptıklarınıza göre az çok tepkiler veriyor ve karşınızda ciddi bir rakip varmış gibi düşünmenizi sağlıyorlar. Bu üç bileşene kolay kontrolleri de eklediğimizde oyun ilk anda çok iyi bir oyunmuş düşüncesi uyandırıyor. Oyun içerisindeki görevler kafa yormanızı gerektirmeycek kadar basit ve anlaşılır. TAB tuşuna bastığınızda ne yapmanız gerektiği açık bir şekilde anlatılıyor. Yapılacak iş için gidilecek yol çoğu zaman belirli ve bu yolun dışına çıkmak gibi bir olasılığınız da yok.

İki perdelik oyun

Oyun bittiğinde en belirgin fikrimi sorarsanız, sizlere, bende iki farklı oyun oynamışım hissi yarattığını söyleyebilirim. Oyunun birinci perdesi uzay gemisinden kaçış ve Dünya üzerindeki olaylar, ikinci perdesi ise Mars’a yolculuk ve sonrasında Mars’ta gelişen olaylar olarak söylenebilir. Oyunu iki farklı şekilde değerlendirmemin nedeni, bu iki bölüm arasında inanılmaz farklar olması.

İlk kısım olan Dünya’da öncelikle bölümlerin geçtiği alanlar makul sayılabilecek büyüklükteydi ve konu sağlam bir mantık içerisinde ilerliyordu. TAB tuşuna basıp görevi öğrendiğinizde, ne yapmanız gerektiğini ve görevi halletmek için nereye gitmeniz gerektiğini az çok biliyordunuz. Ayrıca oyunun zorluk seviyesi save-load yapmaya gerek kalmadan rahatça ilerlemeye olanak tanıyordu. Daha önce de belirttiğim gibi ortam size oradaymış hissi veriyor ve ayrıca ara demolar da konuya akıcılık sağlıyordu.

İkinci kısım olan Mars’ta ise işler tamamen tersine döndü. İlk göze çarpan değişiklik haritalarda kendini gösterdi. Bölümlerin geçtiği haritalar alabildiğince büyüdü ve AutoRun gibi bir seçeneğin yokluğunda bu oldukça büyük bir problem oluşturuyordu. Sürekli ileri ve koşma tuşlarına beraberce basmak belirli bir süreden sonra bana ızdırapmış gibi gelmeye başladı. Diğer bir değişiklik de kontrollerde kendini gösterdi. Saçma sapan atlama olayları, insanı sinir etmekten başka hiçbir işe yaramayan dar alanlarda ilerlemeler, oyun hakkındaki olumlu görüşlerimi yavaş yavaş değiştirmeme neden oldu. Bunun üzerine bir de karşıdaki rakiplerin roket türü silahlar kullanmaları ile birlikte başlayan sürekli save-load olayı işi iyice çığrından çıkarttı. Özellikle oyunun son kısımındaki, tavanda asılı duran Turret muhabbetleri oyunun tüm karizmasını ortadan kaldırdı. Her turret’i yok ettikten sonra oyunu kaydet, sonra hiç farkına bile varamadan ölümüne sebep olan bir sonraki turret’te load et. Bu olay oyunu yarım bırakmama bile neden olabilirdi.

Ayrıca Mars’a geçiş ile birlikte oyun konusundan uzaklaştı ve önüne geleni vur tarzına döndü. Koskoca Mars gezegenini tasvir etmek için sadece kırmızının kullanılması ise, ilk baştaki kaliteli şehir tasvirleriyle tam bir tezat teşkil ediyordu. Konuyu bağlamaya çalışıldığı belli olan görevler ve ara demolar ise bana istenileni verememiş gibi geldi. Oyunun sonu ise, o kadar uğraşıdan sonra oyuncunun görmek isteyeceğinden çok çok uzaktı. Açıkçası son demo bitip de, oyunun yapımcılarının isimleri çıkıncaya kadar ne olduğunu bile anlayamadım. Oyun devam edecek diye beklerken bir anda bitiverdi.

İşte bundan dolayı oyunun sonu bende büyük bir hayal kırıklığı yaşattı.

Ekstralar

Oyundaki extra birkaç özelliğe de değinmeden geçemeyeceğim. Öncelikle oyunda Adrenaline Mode diye bir olay var. CapsLock’a bastığınızda oyun belli bir süreliğine yavaş modda hareket ediyor. Max Payne’de bu olayı beğenenlere duyurulur. Ama belirtmeden geçemeyeceğim, Adrenalin Mode Max Payne’deki kadar güzel değil. Bu modda sadece hareketleriniz yavaşlıyor. Max Payne’deki estetik hareketleri falan göremeyeceksiniz.
Grafiklerde ise özellikle camlar benim baya bir ilgimi çekti. Görüntülerin kırılması, çeşitli ışık oyunları ve yanında bomba patladığı zaman kırılma efektleri çok çok iyi dizayn edilmiş.

Deniz altında geçen bir görevde kullandığınız maskenin suyun altında uzun sure durduğunuzda (ki mecburen uzun süre duruyorsunuz) buğulanması ve görüşünüzün azalması çok ince ayrıntılar olarak göze çarpıyor. Yeri gelmişken belirteyim, deniz altında geçen görevde yapmanız gereken şey, mavi ışıkları takip etmek. Çıkışa ancak bu şekilde ulaşabilirsiniz.

Son olarak

Oyun için söyleyebileceklerimin çoğunu yukarıda yazdım. Herbir görevi ayrı ayrı yazmanın FPS tarzı bir oyun için saçma olacağını düşündüğümden oyunun konu kısmının ayrıntılarına girmiyorum. Daha önce de belirttiğim gibi görevler yeterince açık ve basit.
Düşüncemi sorarsanız, bu türü seviyorsanız alın, yok bu tür bana hitap etmez diyorsanız yanına bile uğramayın.