Günümüzde ‘Stealth Action’ ya da Türkçe karşılığıyla gizlilik gerektiren aksiyon türünün tanımlanmasını, ortaya çıkmasını sağlayan ve türün örneklerini üreten sayılı yapımlardan biri Splinter Cell. İlk sürümü ile 2003 yılında tanışma fırsatı bulduğumuz yapım günümüze kadar uzanan süre içerisinde kendine ait büyük bir oyuncu kitlesi oluşturmayı başardı. Kazanılan başarıdaki en büyük pay kuşkusuz, son teknoloji oyuncaklarla donatılmış bir casus karakterini sinematik konular ve mükemmel görüntüler eşliğinde sunan, oyunda hem yapımcı hem de dağıtıcı firma olarak karşımıza çıkan Ubisoft’a ait. Her ne kadar yapımdaki ana karakter olan Sam Fisher’ın, türün diğer önde gelen yapımlardan biri olan Metal Gear Solid’in aksine duygusal anlatım yerine sadece işini yapan bir asker görüntüsü vermesi zaman zaman eleştirilere neden olsa da, yapımın kendine özgün bir konsept oluşturduğunu ve diğer yapımlara göre nispeten daha üretken ve yenilikçi olduğunu söylemek mümkün. Önceki yapımın türün ilk çoklu oyuncu seçeneklerini sunması bunun en açık kanıtı olarak gösterilebilir.

Ubisoft, serinin 3. yapımı Splinter Cell: Chaos Theory ile karşımızda. Elimizde Tom Clancy anlatımı ve kurgusuna sahip safkan bir casusluk oyunu duruyor. Chaos Theory serinin en güncel temsilcisi olmasının yanı sıra kesinlikle gelmiş geçmiş en iyi Splinter Cell. Yapım birçok açıdan beklentilerin de ötesinde bir kaliteye sahip.

Chaos Theory’nin hikayesi 2007 yılında Çin’in ve Kuzey Kore’nin Kore körfezini bloke etmesiyle Japonya, Çin ve Kuzey Kore arasında yükselen tansiyonu konu alıyor. ABD’ye ait bir savaş gemisinin Kore’ye ait uzun menzilli füzelerle vurulmasıyla bölgedeki gerginlik dünya’yı 3. büyük savaşının eşiğine getirir. Ancak bu kaos ortamının ardında sanıldığının aksine politik meseleler değil, kişisel hırsların yarattığı bir bilgi teknolojileri savaşı yatmaktadır. Gerilimin ardındaki aktörler düşünüldüğünün aksine çok daha yakındadır ve Third Echelon bu kaos ortamının üzerindeki sis perdesini kaldırmak için harekete geçer.

Ana karakterimiz Sam Fisher’ın yeni yapımda lanse ediliş biçimi önceki yapımlara göre biraz daha farklı. Az da olsa beyazlamaya başlayan saçlar ve orta yaş bunalımı kokan esprilerle karşımızda daha olgun, daha profesyonel bir Echelon ajanı duruyor.

Boynunda dayalı bıçağa göre fazla cesursun sen… Konuş! Parfümünü de beğenmedim zaten.

Chaos Theory de göze çarpan en ölümcül değişim, Sam’in envanterindeki yeni oyuncağı, 1. kalite paslanmaz çelik bıçak olarak karşımıza çıkıyor. Bu sayede Sam sorgulama yaparken eskisine oranla çok daha tehdit edici görünüyor. Özellikle boğazlına bıçak dayalıyken kurbanlarınızın konuşma istekleri oldukça artıyor. Yeni yapımda özellikle “yakın temas” öğesinin oldukça başarılı bir biçimde vurgulandığını görüyoruz. Bazen bu durum öyle bir hal alıyor ki, düşmanınızın her adımına, aldığı her nefese senkronize olup sanki tek bir vücut gibi onu takip ettiğiniz nefes kesici, sinematik kalitede sahneler eşliğinde ilerliyorsunuz. Tabii ki bıçak kullanımı sadece bununla da sınırlı değil. Bıçağı özellikle aceleniz olduğu zamanlar kapı kilitlerini kırmak için de kullanmak mümkün. Bu oldukça gürültülü bir yöntem ve kilit kullanılamaz hale geldiğinden eğer fark edilirse etraftakileri alarm durumuna geçebiliyor. Bıçağın bir başka kullanım alanı ise çadır brandalarını, bez ya da plastik maddeleri keserek kendinize yeni kapılar açmak için kullanabiliyor olmanız.

Oyuna bıçağın da eklenmesiyle yeni yapımda artık düşmana karşı önden saldırılar da yapmak mümkün. Yapımcı yakın teması ölümcül ve ölümcül olmayan, yani etkisiz hale getirmeye yönelik iki ana başlık altında toplamış. Fare’nin sol tuşu ölümcül darbeleri, alternatif ateş tuşu olarak da adlandırılan sağ tuş ise etkisiz hale getirici darbeleri uygulamanıza imkan sağlıyor. Düşmana önden ya da arkadan yaklaşıp ister ölümcül bir bıçak darbesi, isterseniz estetik bir bayıltıcı darbe ile etkisiz hale getirmek mümkün. (Tabi bu ilk seçeneğin estetik olmadığı anlamına gelmiyor) Bu iki seçenekten hangisini seçeceğiniz kendi oyun stilinize, uyguladığınız stratejiye ve görev içeriklerine göre farklılık gösterebiliyor.

İçeriği itibarıyla kimseyi öldürmemeniz gereken ya da sivillere karşı dikkatli olmanızı gerektiren görevlerde ölümcül olmayan teknikleri benimsemeniz gerekiyor. Oyun içerisinde genel bir kural olarak eğer sivilleri öldürürseniz bölüm sonlarında elde ettiğiniz başarı yüzdesi otomatik olarak %0 oluyor. İlk bakışta yalın istatistik olarak görünen bu yüzdeler oyunun sonunda toplanarak oyun içindeki toplam başarı yüzdeniz belirleniyor. Diğer yandan, eğer etkisiz hale getirdiğiniz, bayılttığınız kişiler diğerleri tarafından bulunursa tekrar uyandırılabiliyorlar. Bu durumda derhal alarmları harekete geçiriyor ve peşinize düşüyorlar.

Sonuç olarak bu ölümcül eklentinin gerçekçilik açısından getirileri olsa da, bu değişim sonunda ESRB ve PEGI gibi derecelendirme kuruluşlarının oyunun yaş sınırlamasını 12+ seviyesinden 16+‘a çıkarması yeni yapımın artık daha büyük oyunculara hitap ettiğinin habercisi.

Yapımcı yakın temas öğesini sadece bıçak eklentisi ile güçlendirmemiş. Bunun yanında oyuna eklenen birçok yeni hareket bulunuyor. Bunlar arasında en çok dikkat çekenler boruda baş aşağı asılı dururken düşmanı etkisiz hale getirdiğimiz hareket ve kapıyı kuvvetli bir darbe ile açarak kapının hemen ardındaki düşmanı etkisiz hale getirdiğimiz hareket de bulunuyor. Bu tür hareketlerin uygulama alanları sınırlı olsa da çevreyi iyi gözlemleyen oyuncular bu tür fırsatları kaçırmayacaklardır. Ayrıca, sadece bazı sahnelere özel hareketler var ki, bunlar oyunun sinematik yapısını oldukça güçlendiriyor.

Örnek vermek gerekirse, ilk bölümde deniz fenerinde aşağı asılı durumdayken bir anda nöbetçiyi yakasından tutup aşağı atmak bunlardan sadece biri. Bunun dışında Pandora Tomorrow’da uygulayabildiğiniz hareketlerin biri hariç tümünü görmek mümkün. Biri hariç diyorum, çünkü önceki yapımda gördüğümüz açık kapılardan duvara dayalı bir biçimde hızlıca geçmemizi sağlayan hareket yeni yapıma eklenmemiş. Her ne kadar oyunda bu harekete ihtiyacımız olabilecek kilit noktalar bulunmasa da benim kişisel olarak çok hoşuma giden bir hareketti. Bu arda yapımın sinematik yönetmenliğini, The Fugitive, Under Siege, Collateral Damage filmlerinden tanıdığımız Andy Davis üstlenmiş ki bu Ubisoft’un bu yapıma ne denli önemle yaklaştığının en bariz ifadesi belki de.

Oyunda meydana gelen bir başka büyük değişim ise kesinlikle bölüm tasarımlarında ve oyun kurgusunda gerçekleşmiş. Her ne kadar konu açısından düşünüldüğünde hikaye lineer bir yapıda ilerlemek zorunda olsa da, Chaos Theory’de önceki yapımın aksine bölümlerde hedeflere varmak için birden fazla yol ve seçenek bulunuyor. Bu durum bölüm içerisinde görevi en uygun biçimde tamamlamak için en uygun yola karar vermenize olanak sağlıyor. Örneğin, ön kapıdan girmek yerine havalandırma ya da asansör yerine merdivenleri kullanmak duruma göre daha avantajlı olabiliyor. Ya da kameralarla ve korumalarla dolu bir koridorda ilerlemektense servis merdiveni daha güvenli bir seçenek olabiliyor. Oyun içerisinde hangi yolun en iyi olduğuna karar vermek ve tüm seçeneklerinizi sağlıklı bir biçimde değerlendirmek için bulunduğunuz ortamları, kaçış olanaklarını ve güvenlik düzeyini gözlemlemeli, gerekirse bu konuda size boğazında bir bıçak dayalıyken oldukça yardımcı olabilecek birilerinden yararlanmalısınız.

Atmosfer ve oyunun geçtiği mekanlarda önceki yapımlarda yakalanan çeşitliliği yeni yapımda da görmek mümkün. Senaryo modunda toplam 11 farklı görev bulunuyor. Chaos Theory New York’tan, Seul’e ve Tokyo’ya kadar uzanan şehirlerde oldukça ilginç görevler dizisi içeriyor. Bunlar arasında Pasifik’te ilerlemekte olan bir gemi’de geçen bir görevden Japon savunma bakanlığı binasında sızdığınız görevlere kadar oldukça ilginç içerikli görevler de var. Özellikle Panama’da Banka soygunu süsü verdiğimiz bir casusluk görevi var ki, sinematik anlatımın doruklarında bir oynanılabilirlik sunuyor. Bölüm tasarımlarındaki işçilik oyunun güçlü teknik altyapısının da yardımıyla gerçekten üst düzeyde. Oyunun sunduğu atmosfer hem görsel, hem ses altyapısı hem de oynanılabilirlik özellikleri düşünüldüğünde türünün uzak ara en iyi örneği olarak kabul edilebilir.

Bunu görevde yazdığı için değil, gece rahatça uyuyabilmek için yapıyorum

Diğer yandan oyunda hareket ve karar serbestliğini daha da arttırabilmek için bazı anahtar noktalarda kararlar oyuncuya bırakılmış. Örneğin birkaç dakika sonra kanıtları yok etmek amacıyla bombalanacak olan bir uçak enkazından yaralı pilotları zarar görmeyecekleri güvenli bir mesafeye taşımak ya da taşımamak, düşman olarak karşınıza çıkan eski bir dostu vurup vurmamak tamamen sizin kararlarınıza bırakılmış. Bunlar oyunun hikayesinde belirgin değişimler yaratmasa da seçebilmek ve vicdanınıza uygun hareket serbestisi çok farklı bir duygu. Yapımcı bunu sağlamak için görev sisteminde de küçük bir değişikliğe gitmiş.

Görevler öncelik ve zorunluluğa göre Primary (Birincil), Secondary (İkincil) Opportunity (Fırsat) şeklinde seçeneklere sahibiz. Birincil görevler tamamlandığında Extratction Point adı verilen noktalara ulaşıp bölümü tamamlayabiliyoruz. Fırsat görevleri asıl amaçla genellikle doğrudan ilişkisi olmayan ve görev esnasında ayrı bir çaba sarf etmeden yapabileceğiniz türden görevler. Ancak bölüm sonlarında karşımıza çıkan başarı yüzde oranını yüksek tutmak için önemli noktalardan birinin de tüm görevleri eksiksiz tamamlamak olduğunu unutmayalım.

Yapımcı, oyundaki serbestlik vurgusunu daha da arttırmak için her bölümün başında ne tür ekipmanlar kullanmak istediğinizi seçmenize imkan tanıyor. Assault, Stealth ve Reddings Recommendation başlıkları altında toplanan seçeneklerden oyun tarzınıza en uygun olanı seçip oynayabiliyorsunuz. Oyunda isterseniz sessizce ilerleyebilir, isterseniz ortalığı ayağa kaldırabilir ya da ortasında bir yerlerde bir kıvam tutturabilirsiniz. Yapımcının şu ana dek bahsettiğimiz yeni eklentiler, hareketler ve oynanış özellikleri ile yapmaya çalıştığı şey özünde, her oyuncuya kendine özel bir stil kazandırmayı ve bunu en etkili biçimde uygulanabilmesini amaçlıyor. Bu, gerek oyunun kendi kavramsal yapısı ve serinin geneli çerçevesinde gerekse de türün özgün özellikleri düşünüldüğünde gerçekten devrimsel bir değişim.

Yeni yapımda Sam’in teknolojik casusluk oyuncaklarının da oldukça geliştirildiğini söylemek mümkün. Öncelikle ana silah olarak önceki oyunlarda kullandığımız çok amaçlı tüfek SC-20K’yı kullanıyoruz. Yeni yapımda bu silahımıza yakın mesafeden oldukça etkili sonuçlar veren shot-gun eklentisinin yanı sıra uzun menzilli nokta atışları yapabilmeyi kolaylaştıran sniper eklentisi de bulunuyor. Her bölümün başında envanter seçiminde aynı zamanda silahınız için tercih ettiğiniz bu eklentiyi de belirliyoruz. Ancak her iki eklenti de standart fore-grip kullanımla karşılaştırıldığında oldukça gürültülü. Bu yüzden sessiz ilerlemeyi seven oyuncuların genellikle tercih etmeyeceği türden eklentiler gibi görünseler de, shot-gun eklentisinin yakın mesafedeki etkinliği ve sniper eklentisinin zırhlı birimlere karşı uzaklığı göz önünde bulundurmaksızın oldukça etkili olması birçok oyuncunun dikkatini çekecektir.

Önceki oyundan hatırlayabileceğimiz gibi SC20K yine farenin sağ tuşuyla kullanılan alternatif ateş modları da barındırıyor. Silahın alt kısmındaki küçük fırlatıcı eklenti sayesinde silahımız yine oyun içerisinde kullanılabilecek ölümcül olmayan etkisiz hale getirici küçük aletleri fırlatabiliyor. Önceki yapımdan hatırlayabileceğimiz sticky shocker, sticky camera ve ‘ring airfoil’in yanı sıra yeni yapımda bu eklentiyle yüksek yoğunluklu hidroklörür içeren etkili bir gaz bombası da atmak mümkün. Oldukça sınırlı sayıda sağlanan bu eklentileri görev esnasında akılcı bir biçimde kullanmak gerekiyor. Örneğin sticky camera eklentisinin bayıltıcı gaz özelliğini kullanmadıysanız kamera’yı yerinden söküp tekrar kullanmak mümkün. Ya da sticky shocker’ı bir su birikintisine ya da havuza atıldığında suyun temas ettiği herkesin elektrik akımından etkileneceğinin farkında olmalısınız. Diğer yandan bu küçük aletlerin her ne kadar doğrudan ölümcül etkileri olmasa da eğer kurbanınız şokun ya da gazın etkisiyle bilinçsizce yüksek bir yerden düşerse ölebiliyor. Bu küçük ama ilginç detay özellikle ölümcül saldırının yasak olduğu bazı bölümlerde akılda tutulmalı.

Standart olarak kullandığımız 5-7 Pistol susturuculu tabanca da yeni yapımdaki değişikliklerden nasibini almış. OCP (Optically Channelled Potenitator) adlı eklenti sayesinde alternatif ateş tuşunu kullanarak elektronik aletleri kısa bir zaman dilimi için bozabiliyoruz. Kısa devre yapmış bir lamba, durup dururken patlamış bir ampulden çok daha az dikkat çekiyor. Ya da daha açık bir anlatımla bir mermi tarafından kırılan bir lamba alarmları aktif hale getirebilirken, kısa bir süreliğine sönen arızalı bir lamba bu kadar heyecan yaratmıyor. Diğer yandan aralarında bilgisayarlar, güvenlik kameraları ve hatta vantilatörler de bulunan sayısız elektronik aleti bu yolla bozup düşmanın dikkatini başka bir yöne çekmek için de kullanabiliyoruz.

Bunlar dışında parça tesirli (Frag), görüşü engelleyen sis (Smoke) ve geçici süre için kör edici etkiye sahip Flash bombaları da yine önceki yapımdan yeni yapıma aktarılanlar arasında. Bunun yanında harekete duyarlı duvara monte edilen mayınlar (Wall Mine) da yine yeni yapımda yerlerini almış.

Splinter Cell serisinin vazgeçilmez öğelerinden meşhur 3 yeşil nokta, ya da teknik ismiyle EEV’nin (Electronically Enhanced Vision) yeni yapımda görüş kabiliyetlerinin daha da geliştirildiğini görüyoruz. EEV, standart, Gece görüşü ve termal kameranın yanı sıra artık elektromanyetik alanları da gösterebilen bir moda sahip. Gece görüş modunu görünmeyen lazer sensörlerini belirlemek için ya da kızılötesi alıcılı kameraların görüş alanını belirlemek için kullanmak mümkün. Diğer yandan, önceki yapımlardan hatırladığımız ‘laser mic’ fonksiyonu yeni yapımda EEV’ye entegre edilmiş. Ayrıca 1.5x oranında zoom yapmanın mümkün olduğu bu görüş modlarında etkileşimli cisimler hakkında bilgi almak ve hatta wireless özellikli kablosuz teknoloji dizüstüleri hackleyip bilgilere erişmek bile mümkün.

Oyuna eklenen yeni bir kavram ise işte bu bahsi geçen hacking işlemi. Bilgisayar terminallerindeki şifrelenmiş verilere ulaşmak için, elektronik şifreleme sistemi kullanan kapılar, geçitler ve platformlarda ve ‘retinal scanner’ adı verilen göz tarayıcı sistemleri atlatmak için şifreyi bilmediğiniz zamanlarda ya da bilmenize rağmen heyecan yapmak istediğiniz zamanlarda uygulayabiliyoruz. Aynı kilitleri kırmakta kullandığımız sistemde olduğu gibi karşımıza gelen hacking arayüzünde sistem port adreslerini sürekli olarak test ederek doğru port numarasını bulmaya çalışıyor. Ekranın sol kısmında olası kodlar bulunurken sağ kısımda doğrulanan portların ışığı yanıyor. Oyuncu bu ekranda doğrulanan parçaları zamanında kilitleyerek yan taraftaki olasılıkların sayısını azaltıyor, bu işlemi son ip kalana kadar devam ettirmek gerekiyor. Tabi ki bu işlemi sınırlı zamanda çok hızlı bir şekilde yapmanız gerekiyor. Eğer belirtilen süreyi aşarsanız ya da yanlış ip adresini seçerseniz alarmlar çalmaya başlıyor. Tabi kilitlemek yerine yanan numaraları akılda tutarak da doğru kodu bulabilirsiniz. Bu işlem için verilen zaman da zorluk seviyesine ve kırılmaya çalışılan verinin önemine göre değişebiliyor. Örneğin bir kapının şifre sistemini kırmak, sunucu bilgisayarların güvenlik girişini kırmaktan çok daha kolay. EEV kullanarak kablosuz aygıtları uzaktan hacklemek de oldukça zorlayıcı ve el becerisi gerektiriyor.

 
Yapma Sam, yaşlanıyorsun o dediklerin sadece video oyunlarında olur!

Splinter Cell: Chaos Theory’nin zorluk seviyesi düşünüldüğüne yapımcının yine türünün sevenlerinin beklentilerini karşıladığını görmek mümkün. Öncelikle yeni yapımda yapay zekanın (AI) daha önce hiç olmadığı kadar zorlu olduğunu söylemek gerekiyor. Düşmanlarınız genellikle birbiriyle sürekli temas halinde oluyor. En ufak olağan dışı şeyde şüpheleniyor ve etrafı aramaya başlıyorlar. Dahası karanlık alanlara girerken el feneri, ya da fişekleri kullanarak olası kaçış seçeneklerinizi oldukça daraltıyorlar. Bu da eskisi kadar size karanlıklara güvenmemeyi öğretiyor. Öte yandan karanlık bir pozisyonda olmanız her zaman saklanmanız için yeterli olmuyor. Eğer arkanızda aydınlık bir alan bulunuyorsa sizi karaltı olarak görebiliyorlar. Ayrıca saklamanız gereken şey sadece vücudunuz değil, çoğu zaman gölgenizi de kontrol etmeniz gerekiyor. Yine aynalara ve parlak yüzeylerde de oldukça dikkat etmek gerekiyor.

Diğer yandan standart korumalar haricinde gece görüş ve maske kullanan özel timlerle de baş etmek oldukça zor. Gaz bombalarından etkilenmemelerinin yanı sıra sizin karanlık kaçış alanları kullanma serbestliğinizi bu birimler yok ediyor. Oyuna eklenen kızılötesi kameralar sizi karanlıkta olsanız dahi tespit edebiliyor ve alarm verebiliyor. Diğer taraftan bayılttığınız kişiler eğer bulunursa ilerlerken geride bıraktığınız kapalı ya da kırık lambalar, aralık kapılar, açık bilgisayar terminalleri gibi normal dışı ipuçlarını değerlendirerek peşinize düşüyorlar. Eğer davetsiz misafir olarak sizi görürlerse yapabilecekleriniz oldukça sınırlı. Hemen alarm düğmelerine koşuyorlar ya da siz silahınızı çekene kadar tek atışta bütün canınızı bitirebiliyorlar. Eğer doğrudan vurulamayacak bir konumda iseniz, hemen kendilerini koruyabilecekleri uygun köşelere ve cisimlerin arkasına geçip oradan ateş ediyorlar. Bu yüzden orada olduğunuzu pek belli etmemeniz gerekiyor. Yapım Normal, Hard ve Expert olmak üzere 3 zorluk seviyesine sahip, özellikle Hard ve Expert’in içerdiği yapay zeka ve kısıtlayıcı zorluklar türünün gurularını tatmin edecek sertlikte.

Gelelim yapımın yine oldukça konuşulacak olan çoklu oyuncu seçeneklerine. Chaos Theory serinin bir önceki yapımında oldukça beğenilen “versus” modunun yanı sıra yeni yapım “CO-OP” adlı yeni bir mod daha içeriyor. Her iki mod da arzu ederseniz yerel ağdan ya da ubi.com portalı üzerinden internet ortamından oynanabiliyor. CO-OP ya da açılımıyla “Co-operative mode” oldukça ilginç bir yaklaşıma sahip. Bu seçenekte bir başka oyuncuyla birlikte aynı tek kişilik senaryo modunda olduğu gibi ancak bu kez farklı görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Görev esnasında takım çalışması yaparak ilerlemek oldukça yaratıcı bir fikir ve uygulamada da oldukça başarılı. Her iki oyuncu da tıpkı Solo modunda olduğu gibi ilerlerken bu kez takım çalışması yaparak oynanışı başka bir boyuta taşıyor. Örneğin arkadaşınız düşmanınızın dikkatini çekip başka bir yöne yöneltirken siz de rahatça arkadan adama yaklaşıp etkisiz hale getirebiliyorsunuz.

Buna benzer onlarca strateji uygulayabileceğiniz gibi yapımcı sadece bu bölüme özel hareketler de geliştirmiş. Bunlar arasında yüksek bir noktadan siz ipi tutarken ikinci oyuncunun ipten aşağı inebilmesi, asılı duruken diğer oyuncunun sizin üzerinize tırmanarak yukarı çıkabilmesi, ikinci oyuncunun eline basarak daha yükseğe sıçrayabilme, atlayamayacağınız bir boşluktan Tomoe Nage/Long Jump adlı hareket ile oyuncuyu ileri doğru fırlatmadan takım arkadaşınızın omzuna çıkmaya kadar birçok değişik hareket bulunuyor. Bu hareketleri yapabilmek için uygun noktalarda “F” tuşuna basmak gerekiyor. Bölümlerin anahtar noktalarında bu hareketlerin oldukça kullanışlı olduğunu hatırlatalım. İki oyuncu arasındaki iletişimin oldukça önemli olduğu bu modda oyun içi haberleşme T tuşuyla aktif hale getirilen chat kısmından ya da mikrofon aracılığıyla sesli olarak yapılabiliyor. Ayrıca kaldığımız yeri save edebilmemiz de güzel bir ayrıntı. Yapım beraberinde bu şekilde oynayabileceğiniz Solo moddan tamamen farklı 4 farklı görev içeriyor ve iki oyuncu ile sınırlandırılmış. Ancak yeni bölümlerin de yolda olduğunu hemen belirtelim. Daha önce Pandora Tomorrow’da oyun eleştirmenleri tarafından kabul gören Versus modundan sonra yepyeni ve oldukça yaratıcı bir mod olan Co-op modu ile yapımcı oyunseverlere oldukça eğlenceli yeni bir imkan sunuyor.

 

Önceki yapımdan hatırlayacağımız Versus modunda ise her zaman olduğu gibi casuslara karşı askerler (spies vs. mercenaries) oynamak mümkün. Bu kısımda harita seçeneğimiz biraz daha fazla. Casuslar ve askerler birbirlerinden farklı donanımlara sahip olmalarının yanı sıra askerlerin fps kamera açısıyla görüşlerinin kısıtlandığını belirtelim. Versus mode standart deathmatch şeklinde oynanılabildiği gibi 3 çeşit görev modunda da oynanabiliyor. Bunlar HDD çalma, Hacking ve Bombalama görevleri. Diğer yandan Disc Hunt olarak adlandırılan bir mod da bulunuyor. Önceki yapımda olduğu gibi yine 4 kişi ile sınırlandırılan Versus modunun en ilgi çekici yanlarından biri casusların yakalayıp rehin aldıkları rakiplerinin kulağına sesli haberleşme sistemini kullanarak fısıldayabilmeleri. Bu her ne kadar küçük bir detay olsa da bunu yaşamak oldukça farklı bir deneyim!

Chaos Theory’nin çoklu oyuncu seçenekleri de en az senaryo modu (SOLO) kadar iddialı ve uzun süreli bir oynanılabilirlik sunuyor. 256k’lık bir internet bağlantısı özellikle versus modunda multiplayer için oldukça yeterli olsa da co-op modu için bu hız yetersiz kalabiliyor ve oyun içinde bazen takılmalar görülebiliyor. Tabi bunda ülkemizdeki DSL şebekesinin asimetrik yapıda olmasının da payı var. 256k bağlantı ile elde ettiğiniz upload hızının 64k olması bu noktada sorun yaratan asıl etken. Bu yüzden co-op modu biraz daha yüksek bağlantı hızı gereksinimleriyle yerel ağ üzerinden oynamak için daha uygun görünüyor.

Chaos Theory sadece konusuyla değil, teknik özellikleriyle de oldukça ilgi çekici bir yapım. Pandora Tomorrow’la daha önce görsel olarak epeyce yol kat eden seri Chaos Theory ile beklentilerin de üzerinde çıkıyor. Yeni oyun günümüzün son teknolojilerin elverdiği bütün altyapıyı bilgisayarlarımızın ekranlarına taşıyor. Ana karakterimiz Sam Fisher’ın üzerindeki detaylar ve kıvrımlar görmeye değer. Karakter hareketlerindeki estetik ve gerçeklik üst düzeyde. Silahların, karakterlerin en küçük detayları bile unutulmamış. Kaplamalar harika. Yağmurlu bir havada giysinizin üzerindeki ıslaklık efekti ve parlamalar gerçekten görmeye değer. Bölüm tasarımları oyunun atmosferini oyuncuya sonuna kadar yaşatmaya yardımcı oluyor.

Işıklandırma efektleri ise yapımın en can alıcı noktası. Bu konuda daha önce gördüklerinizin tümünü unutmanız gerekiyor. Bu oldukça iddialı ama gerçek bir cümle olacak; Doom III, Half-Life 2, ya da Chronicles of Riddick gibi oyunların görsel kalitesinin ötesinde bir yapım SC:CT. Eğer karşılaştırma yapmak istiyorsanız bunlarla değil, E3 2005’te sergilenen çıkmamış oyunlarla yapabilirsiniz. Oyun güncel yapımlar düşünüldüğünde sadece türünde değil sektörün tümünde en iyi görsel özelliklere sahip. Dinamik ışıklandırma daha önce hiçbir bir oyunda olmadığı kadar iyi. Gölgeler ve yansımalar… Belli bir yerden sonra anlatmak gerçekten çok ama çok zor. Ekran görüntülerine bakmakta yarar var.

Yapımcı görsel bütünlüğü oyun içinde bazı sahnelerde ve bölüm aralarında karşımıza çıkan yüksek kaliteli ara videolarla sağlamış. 3. kişi kamerası açısından oynanan yapımda kamera açıları hatasız ve oldukça iyi bir görüş sağlıyor. Ancak görüşün kısıtlı olduğu alanlarda EEV aygıtını fps kamerası seçeneği gibi kullanabiliyorsunuz.

Yapım görsel kalitesini Ubisoft Montreal Stüdyolarında geliştirilen Shader Model 3.0 ve HDR (High Dynamic Range) gibi güncel teknolojileri sonuna kadar kullanabilme becerisine sahip motoruna borçlu. Görsel kalitesine rağmen oldukça performanslı olan oyunun motoru takdire değer niteliklere sahip. İşte tam burada ATI ekran kartı kullanan oyunseverleri kötü bir sürpriz bekliyor!

 

Yapım maalesef Shader Model 2.0’ı desteklemiyor. Bu Ati 9xxx ve X ve ayrıca Nvidia Geforce 5 serisi kullanan oyuncuların daha eski bir teknoloji olan Shader Model 1.1’le idare etmesi anlamına geliyor. HDR ve Shader Model 3’ten ise şu an için sadece Nvidia Geforce 6 serisi ekran kartı sahipleri yararlanıyor. Yapımcı firma bunun ticari bir stratejiden öte oyunun motorunun oldukça yeni teknolojileri kullanması ve geriye dönük desteğinin de oldukça sınırlı olması nedeniyle olduğunu belirtiyor. Ancak birçok yeni görsel efektten mahrum olmasına rağmen 1.1’de bile oyun oldukça iyi görünüyor. Üst düzey efektler ve grafik kalitesiyle oynama şansına sahip Geforce 6 kullanıcıları ise Shader Model 3.0 ve High Dynamic Range’in keyfini çıkarıyor. Ancak Shader Model 3.0 aktif hale geldiğinde bölüm başlarında bir kereye mahsus olmak suretiyle ekstra bir yükleme süresiyle SM3.0 Shaderları önbelleğe alınıyor. Diğer yandan HDR aktif halde iken bu teknolojinin şu an taşıdığı bir olumsuzluk olarak FSAA (anti-aliasing) yapamıyorsunuz. Sonuç olarak efekt düzenleri, ışıklandırmalar mükemmel bir biçimde bölümlere aktarılmış. Oyun inanılmaz atmosferini büyük oranda görsel zenginliğine borçlu.

Chaos Theory konusu ve türü gereği bize oldukça iyi ses ve müzik düzenleri sunmak zorunda. Yeni yapımda çevrenizdeki gürültülere de ayak uydurmanız gerekmesi ses düzenlerinin önemini bir kat daha arttırmış. Ses ve müzik altyapısı da yine takdire değer niteliklere sahip. Çevresel ses düzenleri yapımın atmosferine oyuncuyu adeta hapsediyor. Attığınız her adımda yüzeye göre değişen sesler, silah sesleri ve patlamalarda her türlü detay düşünülmüş. Genellikle sessizlik içerisinde ilerlediğinizden etrafınızdaki sesleri sürekli takip etmeniz gerekiyor. Bu da çoğu oyuncu için yüksek seste oyunu oynamayı gerektiriyor. Tabi yüksek sesle oynamanın bazı yan etkileri de var. Örneğin sessizce ilerlerken gözden kaçan sürpriz bir duvar mayınını havaya uçurursanız, oldukça şiddetli bir ses ile irkiliyorsunuz. Eğer güçlü bir ses sisteminiz varsa bunun komşularınızda yaratacağı etkileri tahmin edebiliyorsunuzdur.

Yapımdaki dinamik müzik altyapısı da kesinlikle oyunun kalitesini çok daha üst boyutlara taşıyor. Eğer bir şekilde düşmanın dikkatini çekerseniz, derinden ilerleyen müzik birden heyecan verici bir tempoda arttırıyor ve tehlikenin geçmesinin ardından yavaşça yok oluyor. Yapımcı neredeyse her bölümün farklı bir ortamda geçmesi nedeniyle her bölüme kendine özgün bir müzik altyapısı seçmiş. Üstelik bu durum sadece oyun içerisinde değil menü sisteminde geçerli. Amon Tobin’in hazırladığı müzik altyapısıyla yapım oldukça zengin seçenekler sunuyor.

Chaos Theory’de karakter seslendirmeleri de oldukça iyi bir biçimde oyuncuya sunuluyor. Sam Fisher’ı yine önceki yapımlardan hatırladığımız karizmatik ses Michael Ironside seslendiriyor. Oldukça açık ve akıcı bir dille seslendirilmiş olan yapım orta seviye bir İngilizce bilgisi gerektiriyor. Özellikle kavramsal yapıya uygun oyun içerisindeki esprili replikler serinin takipçisi birçok oyuncunun beğenisini kazanacaktır. Yapımcının serinin güncel temsilcisine eklediği bir diğer özellik ise ayarlar menüsünden yapacağınız küçük bir ayarla görev içerisinde düşmanların İngilizce yerine kendi anadillerinde konuşmalarını sağlayabilmeniz. Ancak bu durumda hikayeyi tüm detaylarıyla bölüm içerisinde takip etmek oldukça zorlaşıyor. Ancak böyle bir seçeneğe sahip olmak da yine güzel bir duygu. Yapım olağanüstü ses altyapısını Dolby Digital ve EAX Advanced HD destekli ses teknolojilerine borçlu. Bu yüzden eğer iyi bir ses kartı ve ses sistemine sahipseniz oyun size düşündüğünüzden de fazlasını sunuyor.

Görselliği ve ses kalitesinin yanı sıra sunduğu müthiş oynanabilirlik özellikleriyle Chaos Theory’nin sistem ihtiyaçları ortalamanın biraz üzerinde. Sadece Windows 2000/XP işletim sistemlerine uyumlu olan yapımı oynayabilmek için en az 1.4Ghz işlemci, 256 MB RAM (XP için min. 512) ve 64 MB DirectX 9.0 uyumlu Geforce 3 ya da Radeon 8500 ve üzeri ekran kartı gerekiyor. Ancak kabul edersiniz ki yapımı akıcı oynamak için tavsiye edilen sistem biraz daha yüksek. Akıcı bir oyun için yapımcı 2 Ghz ve üzerinde bir işlemci 512 MB RAM ve tam DirectX 9.0c destekli 128 MB ekran kartı ve sesler içinde Dolby çözebilen bir EAX 2.0 ve üzeri destekli ses sistemi öneriyor. Yapım sabit diskte yaklaşık 4.0GB boyutunda bir alanı kaplıyor ve Shader Model 1.1 desteklemeyen MX serisi kartlarda da maalesef çalışmıyor.

 

İncelememizde kullandığınız P4 2.8E, 512 MB RAM, Geforce 6 6600GT, Audigy 2ZS donanımlarına sahip test sistemimizde 1.03 versiyon numarasında sahip oyun gerek görsel gerekse ses açısından bütün ayarları deneyebilme şansına sahiptik. Sistemimiz 1024×768, 16x Antisotropic, Shader Model 3.0 ve HDR etkin bir biçime oldukça yüksek bir görüntü kalitesinde akıcı bir oyun performansı sağlayabildi. Oyunla ilgili her türlü ayarlamayı detaylı menü sistemini kullanarak gerçekleştirebilmek mümkün. Sonuç olarak, yapımın görselliğinden sonuna kadar yararlanmak için iyi bir ekran kartına sahip olmak gerekiyor.

Lambert gelecek sefer kuralları ben koyacağım, burada da sen olacaksın

PC için tek DVD olarak satılan yapım her ne kadar başlıca X-Box (Live), Playstation 2, Nintendo GameCube gibi birçok platformda da çıkmış olmasına rağmen gerek görsel netlik ve kalite, gerekse oynanabilirlik özellikleri düşünüldüğünde güncel yapımın en iyi temsilcisinin PC platformunda olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Yüksek çözünürlükte, Shader Model 3.0’ün sağladığı olağanüstü efektler ve Dolby Digital ve EAX destekli ses eşliğinde, üstelik klavye ve fare gibi bu tür bir oyun için sebeplerini daha önce açıkladığım tercih edilebilecek en iyi kontrol sistemiyle Chaos Theory PC’de bambaşka bir deneyim sunuyor oyunseverlere. Yenilenen ve geliştirilen çoklu oyuncu seçeneklerinin yanı sıra Solo kısmındaki senaryonun kalitesi ve lineer olmayan kurgusal yaklaşımı da yapımın oynanılabilirlik süresini oldukça arttırıyor.

Diğer yandan her yönden takdir ettiğimiz sektörün en duyarlı firmalarından biri olan Ubisoft’un Chaos Theory için sağladığı satış sonrası destek de gerçekten olağanüstü. Şu an yapımın 1.03 yaması bulunuyor ve bu yama özellikle çoklu oyuncu seçeneklerinde birçok düzeltme ve iyileştirme içeriyor. Diğer yandan yapımcı kısa bir süre içerisinde XBox Live ve PC kullanıcılarına büyük bir sürpriz yaparak yeni yüklenilebilir bir multiplayer paketi çıkarmaya hazırlanıyor. İçerisinde bir “versus modu” ve iki yeni “co-op haritası” barındıran paket hakkında detaylı bilgiye yapımın sitesinden erişmek mümkün. Özellikle tabiri caizse “tadından yenmeyen” co-op modu için yeni haritaları merakla bekliyoruz.

Sonuç olarak bize daha Pandora Tomorrow’a yeni kavuşmuşken Chaos Theory’i tanıtarak birkaç küçük ekran görüntüsüyle bizi hayretler içinde bırakan ve hatta Pandora Tomorrow’nin büyüsünü de bir anlamda bozan saygıdeğer yapımcı bir kez daha sözünde durarak beklentilerimizin de ötesinde her yönden müthiş bir başyapıt ortaya çıkarmayı başarmışa benziyor. Splinter Cell: Chaos Theory türünün sevenleri için orijinal olarak kesenlikle arşivlerde bulunması gereken, ödediğiniz her kuruşun hakkını veren orijinal bir yapım.