Macera tutkunlarının kanını donduracak bir yazı yazmayı düşünerek klavyenin başına oturup da, bir fiyasko yazmak zorunda kalmanın yarattığı hayal kırıklığının yazısıdır bu. Süper bir konu ancak bu kadar katledilip oyun diye insanların karşısına çıkarılır; huzurlarınızda Midnight Nowhere. Oysa Syberia 2’nin tam çözümünü bırakıp başlamıştım bu oyuna. Kapağındaki resimleri görüp konusunu okuduktan sonra eve nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum, hele hele açılış ekranındaki o saat resmini görüp de grafiklerinin mükemmel olduğunu düşünmeme, şimdi kendim bile gülüyorum. Oysa bu yazı böyle mi başlamalıydı, her kelimesi tedirginlik dolu olmalı, üstüne incelemeyle yetinilmeyip bir de tam çözüm yazılmalıydı. PlaySation’da Resident Evil’ı oynarken her kapı açıldığı zamanki heyecanım ya da Undying’deki fısıltı ile birlikte yaptığım “Scrye” büyüsünün arkasından gelen bilinmeze olan merak. Hiçbiri olmadığı gibi, oyunun bitmesine bile tahammül edemeyip yarıda bıraktım. Undying, Resident Evil serisi ve Silent Hill serisi tadında olabilecek devamı bile yapılabilecek bir oyun yapmak varken, sıradan, tek düze üçüncü sınıf bir oyunla karşı karşıyayız.

Bir kasabada seri cinayetler engellenemiyor, ordu kasabayı kuşatma altına alıyor ama cinayetler devam ediyor, heryerde cesetler. Bu hengamenin ortasında bir hastanenin morgunda üstelik ceset torbasının içinden çıkarak olayları aydınlatmaya çalışıyoruz. Öyle karizmatik kahramanız ki, cesetleri görünce tırsmak, korkmak bir yana, aptal aptal espiriler de yapmayı ihmal etmiyoruz. Üstelik bir kapının kilidini tabancayla ateş edip açabilirken, bunu başka bir kapıda deneyince bir de aptallıkla suçlanıyoruz.

Grafikler 2D ve 3D; insanlar 3D mekan ve eşyalar 2D olarak tasarlanmış, daha doğrusu tasarlanmak istenmiş ama bunda başarılı olunduğu söylenemez. Gerçi mekanların grafikleri insanlarınkinin yanında süper görünüyor. Arada giren ve neler olduğunu anlatan videolar da çok kaliteli değil. Ortam çok karanlık ve birçok nesneyi ilk bakışta göremiyorsunuz, bunu menüden ayarlamak mümkün fakat bu sefer de ekranın rengi çok açılıyor ve bilgisayar gibi aletlerdeki yazıları okuyamıyorsunuz. Oyundaki posterler ve resimler ya çok abartılı ya da erotik, özellikle kulak ve burun çizimleri iğrenç. Korku oyunundan çok absürd bir komedi filmi izlenimi veriyor. Kahramanımız odun gibi, dönüşlerde ve eşyaları alırken hareketlerinde estetikten eser yok, hele bir prezervatife musluktan su doldurma sahnesi varki yazmadan geçmek ayıp olur. Bir boyun nasıl böyle uzar akıl sır erdiremedim, bir an çocukluğumuzun efsane uzaylısı E.T geldi aklıma, fakat o bile bu oyunu sevmeme ve bitirmeme yardımcı olamadı.

Bulmacalara da değinmek isterdim ama ortada bulmaca filan da yok, onu al şurda kullan, birkaç şifreyi kağıtlardan oku ve bilgisayara ya da kapılardaki panellere yaz o kadar. Bazı şeyleri de belirli bir sırayla yapmazsanız olmuyor. Örneğin, hapishaneden çıkabilmek için nesnelere sırayla bakmanız ve adamlarla sırayla konuşmanız lazım. Bunları yapmazsanız bütün işlemleri en baştan yapmanız gerekiyor.

Müzikler tek düze ve ortamı hiç yansıtamıyor, sesler için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Zaten ilk 1-2 bölümde sadece kahramanımız konuşuyor, o da abuk sabuk esprilerle sabrınızı sınıyor. Efekt filan da yok, hastaneden çıkınca çalan polis sirenini saymazsak tabii. Hapishanedeki insanların sesleri de çizgi film kahramanlarınkileri andırıyor.

Oyundaki tek iyi özellik, oyunu kapatınca yeniden girerseniz kaldığınız yerden devam etmeniz. Bu özellik de olmasa tekrar oyuna girmek için zahmet etmezdik, fena da olmazdı yani. Kontrollerde klavyeyi sadece ana menüye girmek için kullanıyorsunuz. ESC tuşu bu olaya yarıyor. İsterseniz “save” ya da “load” gibi olayları ana menüden yapabiliyorsunuz. Bu arada otomatik “save” yapıyor dedim fakat bunu bir resim gibi görmüyorsunuz, siyah boşluğa basınca yükleme yapılıyor. Kendi savelerinizde resimle kaldığınız yeri ve save ettiğiniz günle saati görüyorsunuz. Sol mouse tuşu aksiyon için, sağ tuş envanteri açıp kapatıyor. Sol tuş yardımıyla sol üstte duran seçenekleri kullanıyorsunuz, itme, çekme, düğmeye basma, kapı açma gibi işlemler için. Kontroller için de sınıfı geçti notu verelim, en azından karmaşık değiller ve beş dakikada alışıyorsunuz.

Sistem için de bir artı ekleyelim, bütünlemelerde ortalamayı yükseltsin. Mütevazi bir sistemle bu oyunu rahatça oynayabiliyorsunuz, takılma, donma gibi can sıkıcı şeyler olmuyor. Bu yazıyı okuduktan sonra hala inatla bu oyunu alıp oynamayı düşünüyorsanız ortalama bir makinayla ve ekran kartıyla rahatça ve sorunsuz şekilde çalıştırabilirsiniz.

En zor olanı kötü bir oyuna inceleme yazmak sanırım. Gizemli ve iyi bir konu için çok daha güzel bir oyun yapılabilirmiş. Bu oyun için son söz, vaktinize acımıyorsanız paranıza acıyın ve almayın şeklinde söylenebilir. Yıllar öncesinin Resident Evil’ı ve Silent Hill’i kat kat üstün oyunlar. Zaten oyun resmen bu türün iyi oyunlarından esinlenerek hazırlanmış. Aynı senaryoyu Capcom ya da Konami gibi iyi şirketler değerlendirse, ortaya bir şaheser çıkabilirmiş diyorum. Bence siz de yukarıda saydığım oyunları tekrar oynayın daha iyi. Ben mi ne yapacağım, ben de bu oyun için Syberia 2 gibi bir oyunun tam çözümünü yazmadığım için hayıflanacağım.