Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
Oyun Tanıtımları « Gamez

Oyun Tanıtımları olarak etiketli yazılar

Syberia

http://ramazzotty.files.wordpress.com/2008/02/syberia1.jpg

Ah nerde o eski günler. Larry, Broken Sword, Monkey Island gibi çok kaliteli adventureları her zaman görebiliyorduk. Gün geldi, adventure oyunları pek çıkmamaya başladı. Yeni oyun duysak ya FPS ya strateji ya FRP ya da spor oyunları. Tabi durum böyle olunca adventure oyunu duyduğumuzda hemen almak geliyor içimizden. Yalnız çıkan adventure oyunlarının hepsi öyle kaliteli yapımlar değil ama bu yazıda incelediğim oyun çok kaliteli bir yapım. Uzun süren adventure açlığımı fazlasıyla giderdi ve adventure sevenlerin mutlaka oynaması gereken bir oyun.

Oyun sizi öyle bir bağlıyor ki saatlerce başından kalkamıyorsunuz. Bu yazıyı yazmadan önce oyunu bitirmek için tam yedi saat başından kalkmadım (O Koreli genç gibi ölecektim Allah korusun). Sözü fazla uzatmadan oyuna geçelim.

Oyunumuzun konusu şöyle. Biz Kate Walker adında bir avukatız (gerçi oyunda avukatlıktan başka herşeyi yapıyorsunuz o ayrı mevzu). Şirketimiz bizi bir firmayla anlaşma yapmak için Valadilene adlı yere yolluyor. Bu firma Automaton adlı robotlar üretiyor. Tabi anlaşmayı imzalatmak kolay ama bu sırada kötü bir olay gerçekleşiyor. Anlaşma yapmak için gittiğimizde firma sahibi Anna Voralberg’in öldüğünü görüyoruz (ilk demo). Bu anlaşmayı Anna Voralberg’in bir mirasçısına imzalatmamız gerekiyor. Valadilene kentinde yaptığımız birkaç araştırmadan sonra Anna Voralberg’in tek mirasçı olduğunu öğreniyoruz. O da erkek kardeşi Hans Voralberg. Hans Voralberg’i bulmamız gerekiyor. Yalnız yine bir sorun var. Hans yıllar önce bu kentten ayrılmış ve yaptığımız araştırmaya göre onun Sibirya’da herhangi bir yerde olduğunu öğreniyoruz. Bundan sonra asıl maceramız başlıyor.

Oyunun bu konusunu öğrendiğimde konu bana çok zayıf gelmişti. “Ya sadece bir anlaşma imzalattıracağız, ne kadar zor olabilir ki, keşke daha iyi bir konu olsaydı” diye düşünüyordum ama oyunda şunu gördüm. Oyun ilerledikçe yeni detaylar çıkıyor. Mesela bir bölümde Oscar adlı dostumuzun (Automaton) kolları çalınıyor, kolları çalan kişiyi bulduğumuzda bize bu kolları bir şartla vereceğini söylüyor eski bir Rus sanatçıyı ona getirmemizi istiyor (Helena Raminski), Helena’yı buluyoruz (zorlu bir araştırmayla) onu gelmeye ikna ediyoruz fakat bizden sesini düzeltmemizi istiyor. İşte konu böyle derinleşiyor ve çok güzel bir hal alıyor.

Oyundaki bulmacalar da gerçekten çok iyi. Hepsi çok kaliteli tasarlanmış. Ayrıca arada geçen esprilerin de kalite düzeyi yüksek (tabi anladığım 2-3 espri var, yarım yamalak İngilizce’yle o kadar oluyor). İyi İngilizce biliyorsanız diyaloglarlarda eğlenceli vakit geçireceksiniz. Zaten oyundaki diyalogları anlarsanız oyundaki bulmacaları ve diğer olayları çözmek çok kolaylaşıyor eğer İngilizce’niz iyi değilse tam çözümlere talim edeceksiniz. Topladığınız ipuçlarını iyi okuyun ve topladığınız kağıtlardaki rakamları mutlaka kullanın, bir işe yarıyordur. Aldığınız kağıtlardaki resimlere de dikkat edin, özellikle tarih öncesi bir hayvan olan mamut resimlerine dikkat edin, onlar sizi Hans Voralberg’e götürecek.

http://www.armchairempire.com/images/Reviews/pc/syberia-2/syberia-2-4.jpg

Oyunu yalnızca mouse kullanarak oynuyoruz. Mouse’un sağ tuşuyla menümüze bakıyoruz, sol tuşla diğer işleri yapıyoruz (obje alma, konuşma…). Oyunda bir not defterimiz ve bir de telefonumuz var. Not defterinde sorulacak sorular var. Bu sorular oluşan olaylar doğrultusunda genişliyor. Telefonumuz da oyunda çok işe yarıyor. Bir bölümde telefonla annemizi arıyoruz ve aradığımız biri hakkında bilgi alıyoruz bu sayede aradığımız insanın nerede olduğunu öğreniyoruz. Daha başka işlere de yarıyor telefonumuz (faks gibi, faksı patrona çekiyoruz ve anlaşmayı falan istiyoruz). Ayrıca telefon gerçek dünyadaki gibi işliyor. Oyun sırasında bizi sürekli yakınlarımız arıyor (Sevgilimiz, annemiz, arkadaşımız, patronumuz). Bize sürekli nerede olduğumuzu, şu an ne yaptığımızı falan soruyorlar (iş başında bizi sürekli rahatsız ediyorlar, hele patronumuz).

Oyunun teknik detaylarını gelelim. Oyun 2 CD’den oluşuyor. Size oyunla ilgili tek tavsiyem var, eğer hard diskinizde yeriniz varsa oyunu full kurun 1.1GB yer kaplıyor. Full kurarsanız oyun sorunsuz oynuyor. Malum hepimiz kopya oyun alıyoruz eğer minimum falan kurarsanız CD ile ilgili sorunlar çıkıyor.

Syberia bence mükemmel grafiklere sahip bir oyun. 3D Studio Max’in bütün nimetleri kullanılmış diyebilirim. Özellikle mekan tasarımları ve animasyonlar çok güzel. Daha ana menüyü açtığınızda çok tatlı bir animasyonla karşılaşıyorsunuz, (Bir Automaton tekerlek çeviriyor) ordan oyunun ne kadar kaliteli grafiklere sahip olduğunu anlayabilirsiniz. Hem bu güzel grafikler öyle yüksek bir sistem de istemiyor, P3-500, 128MB RAM, 16MB 3D hızlandırıcılı grafik kartınız olsa oyunu mükemmel şekilde oynarsınız. Ben 30-70FPS arasında oynadım oyunu (FPS’yi görmek için é (konsol) tuşuna basmanız yeterli). Oyunun böyle rahat oynamasının sebebi de etraftaki herşeyin birer kaplama olması (bir arkadaşım bitmap üzerinde render demişti bu tekniğe). Bu kaplama olayını şöyle anlatayım; oyunda yerde su birikintileri var, bu su birikintilerinde etraftaki herşeyin yansıması var ama siz suyun üstüne çıkarsanız kendi yansımanızı göremezsiniz eğer o yansımayı görebilseydik o zaman FPS düşerdi. Zaten dikkat edin animasyon gördüğünüzde (kuşların uçması, yel değirmenin dönmesi) FPS düşecektir.

http://linia199.files.wordpress.com/2007/12/syberia-ii-2.jpg

Oyunun müzikleri de çok güzel. Özellikle bir müzik vardı, slow bir müzik. Bence mükemmel. Oyunda herhangi bir görevi yaptığınızda da hafif bir müzik çalıyor, bu sayede görevi doğru yaptığınızı anlayabilirsiniz. Oyunun içindeki diğer sesler de çok iyi (su sesleri, kuş sesleri, dalgalar…). Oyunun seslendirmeleri bir sinema filmi kadar kaliteli zaten adventure oyunları genelde diyaloglarla çözüldüğü için seslendirmelerin çok iyi olması lazım (ya da alt yazıya bakarsınız).

Sonuç olarak Syberia çok kaliteli bir oyun.Kanadalı Microids firması turnayı gözüden vurmuş diyebilirim. Bu aralar adventure oyunu çıkmıyor zaten o yüzden bu oyunu mutlaka oynayın. Güzel grafikleri ve sürükleyici konusuyla sizi bambaşka dünyalara götürecek, kendinizi olayların içinde bulacaksınız ve saatlerce oyunun başından kalkmayacaksınız. Bir de oyunun sonunda çok ilginç bir gelişme oluyor. Kate Walker gerçek yaşantısına mı dönecek (New York’taki hayatına) yoksa Hans Voralberg’in esrarengiz yaşantısına eşlik mi edecek (Sibirya’da)? Oyunu bitirirseniz görürsünüz ama şimdilik bu kadar söyleyeyim de oyunun tadı kaçmasın. Bu oyunu mutlaka oynayın…

Warlords Battlecry

"http://img263.imageshack.us/img263/6053/imageil3.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

Son günlerde oyun yapımcıları artık tek tür bir oyun ile yetinmemeye ve yeni türler çıkarmaya başladılar. Hep aynı giden oyunlardan da sıkılmış olan oyuncular bu yeni türlere balıklama atladılar. Warlords: Battlecry ise Role playing game/Real time strategy karışımına verilebilecek en güzel örnek.

Oyun, artık modası geçmiş olsa da, 2D üzerine kurulmuş. Ben birçok insanın aksine real-time strategy oyunlarına 2D’nin daha çok yakıştığını düşünüyorum.

Oyunda seçebileceğimiz toplam 9 tane ırk bulunuyor. Bunlar; Humans, High Elves, Wood Elves, Dark Elves, Dwarves, Orcs, Minotaurs, Undeads ve Barbarians. Irk çeşitliğinin fazlalığı oynanabilirliği olumlu yönde etkilemiş. Sıkılmadan uzunca bir süre başından kalkmadan oynayabiliyorsunuz.

Campaign görevlerine ise Human ırkı ile başlıyoruz ve ilerde iyi ya da kötü olmak isteğimize göre ırkımızı değiştiriyoruz.

Oyun sadece normal bir RTS (real time strategy) değil. Önce oyundaki 9 ırkın birinden bir Hero yaratıyorsunuz. Bu Hero siz savaş kazandıkça level atlıyor ve belirli özellikler kazanıyor. Hero’nuzun dört temel özelliği var. Bunlar Strength, Dexterity, Charisma ve Intelligence.

Hero’nuz ayrıca bir işçi gibi bina yapabiliyor ve madenleri convert edebiliyor. Convert etmek kendi tarafına geçirmek demek. Ne kadar maden convert ederseniz o kadar çok gelir kazanırsınız, çünkü madenler, içine adam sokmadan da size belirli bir gelir getiriyorlar. Ayrıca her ırk belirli kaynaklara diğerlerinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Mesela Undead’ler kristale ihtiyaç duyarken Dwarf’lar metale daha çok ihtiyaç duyabiliyor. Bu yüzden rakibinizin en önemli kaynağına saldırıp yok ederseniz bir süreliğine duraklamasına yol açabilirsiniz.

Hero’nuza gözünüz gibi bakın derim. Çünkü adamlarınıza combat bonusu veriyor ve daha iyi savaşmalarını sağlıyor. Ayrıca ileri level bir hero ile bir orduyu bile dağıtabilirsiniz. Özellikle Wizard Hero’lar ilerki level’larda durdurulamaz güçler haline geliyor. Necromencer bir wizard tek bir büyü sözcüğü ile gündüzü gece yapabiliyor, yağmur yağdırtmaya başlayabiliyor. Ayrıca çok güçlü bir Undead Lord yaratabiliyor. Ve bu Undead Lord da neredeyse hero’nuz kadar güçlü! Ayrıca ileride ne seçeceğinize bağlı olarak ırkınızı seçin derim. Yani eğer Warrior olmak istiyorsanız Undead hiç iyi bir seçim olmaz. Bunun yerine Minotaur ya da Dwarf seçerseniz çok daha güçlü olabilirsiniz. Aynı zamanda wizard bir hero yaratmak isterseniz de Undead ya da Dark Elf güzel bir seçim olacaktır.

Oyun esnasında da çeşitli quest’ler sizi bekliyor. Oyunun gidişatıyla alakası olmayan bu quest’leri yerine getirdiğinizde çeşitli ödüller kazanıyorsunuz. Mesela eğer 200 altın verirseniz birkaç Dwarf size katılabiliyor ya da büyüsel özelliği olan bir kolye alabiliyorsunuz.

Birlikleriniz experience aldıkça level atlıyorlar ve belirli özellikler kazanıyorlar. Yani bir biriminiz ne kadar savaşa girmişse aldığı tecrübeler sayesinde o kadar iyi combat yapabiliyor. Her birimin 6 özelliği bulunuyor. Bunlar Combat, Speed, Hits, Damage, Range ve View.

http://news.filefront.com/wp-content/uploads/2008/03/warlords-battlecry-iii-2.jpg

Oyunun ses efektleri normal düzeyde. Ne çok güzel ne de çok kötü. Ancak müzikler gerçekten çok kötü. Oyuna atmosfer katmak için konduğu belli ancak bence bütün atmosferi alıp götürüyor. Midi kalitesinde olmaları ise başka bir dezavantaj. Sanki çocuk şarkısı dinliyormuşsunuz gibi geliyor.

Grafiklere gelecek olursak, gerçekten çok güzeller. Gayet anlaşılır olmuşlar ve adamların, binaların boyları falan orantılı olmuş. Bu da gerçekçiliği arttıran önemli etkenlerden. Ancak biraz fazla ‘mükemmel’ olmuşlar. Yani bir kale inşa ediyorsunuz, üzerinde hiçbir pürüz yok, dümdüz bir kale. Ancak web sitesinden aldığım son haberlere göre bunun üzerinde çalışılıyormuş ve yakında bu eksiği kapatan bir patch çıkaracaklarmış. Yani çok daha gerçekçi grafikler bizleri bekliyor.

Şimdi de biraz stratejik bilgilere geçelim…

Bence oyunun en iyi ırkı dwarf’lar. Atlı birlikleri olmasa da bunu yaya birlikleriyle gayet güzel kapatıyorlar. Büyücü üretemiyorlar, bu aslında büyük bir eksi. Fakat 60 damage verebilen (smith’deki upgrade’ler ile toplam 70’e kadar çıkabiliyor) Dwarf Lord’ları gerçekten çok büyük bir avantaj. (Bir dragon’un vuruş gücü bile 55). Birkaç tanesi yan yana gelince durdurulamaz oluyorlar. Yavaş olmaları ise bir dezavantaj. Ayrıca Dwarven Smith’ler herhangi bir madene (altın, kristal vs..) girince 2 adam yerine sayılıyorlar.

Bir diğer güzel ırk ise Undead’ler. Undead’ler birimlerini oluşturmak için önce mutlaka iskelet askerler üretmek zorundalar. Daha sonra bu iskelet askerler diğer birliklere dönüşebiliyorlar. Undead’lerde dikkat etmeniz gereken bir özellik Lynch. Bu büyücülerden mutlaka ama mutlaka üretin. Çok uzun menzilleri ile bir kuleyi hiç zarar almadan dağıtabiliyorlar. Ayrıca çok zor ölüyorlar. Undead ırkını seçerken en büyük yardımcınızın Lynch’ler olacağını unutmayın.

Oyunda farklı birimleri seçerseniz ve hepsine birden yürüme emri verirseniz en yavaş birime ayak uyduracaklardır. Bu da hepsinin yavaşlamasına neden olacaktır. Ancak ‘Ctrl’ tuşuna basarsanız her birim maksimum hızında yürümeye başlayacak. Buna da önem gösterin diyorum.

Oyunu savaş sırasında ‘F12’ tuşu ile durdurabiliyorsunuz. Oyun durmuşken birimlerinize hangi işleri yerine getireceklerini söylüyorsunuz ve oyun tekrar başladığında adamlarınız bu emirleri yerine getiriyorlar. Bu yüzden oyunun bu bölümü biraz turn-base stratejiye benzemiş.

http://a248.e.akamai.net/f/248/5462/2h/images.gamezone.com/screens/22/7/91/s22791_pc_1.jpg

Warlords: Battlecry her ne kadar single player kısmı güzel bir oyun olsa da en büyük zevki kesinlikle multiplayer oynarken alacaksınız. Zaten bence bu tür real-time strateji oyunlarının hepsinin asıl zevki multiplayer’da çıkıyor. (Age of Kings, Majesty,…). Multiplayer sayesinde yılların oyunu Red-Alert’ı bile hala sıkılmadan oynayabiliyorum.

Multiplayer modunda toplam 13 çeşit ayrı oyun türünde oynayabilirsiniz. Bu çeşitlilik gerçekten de oyundan sıkılmanızı engelliyor. Ayrıca karşınızdaki rakiple (2v2 falan yapıyorsanız dostunuzla da olabilir) alış-verişte bulunabiliyorsunuz.

Son olarak, WarlordsIV: Battlecry, real time strateji ve RPG türü oyun severlerin kaçırmaması gereken bir oyun. Majesty oynayıp da tadı damağında kalanlar zaten hemen alacaklardır. En azından Warlords serisine olan saygıdan bile alınır derim.

Resident Evil 5

Capcom’un on senedir devam eden başarılı serisi Resident Evil, dördüncü oyunuyla seride bir devrim gerçekleştirdikten sonra, yeni nesil konsollardaki ilk yapımı ile adeta şova hazırlanıyor. PS3 ve Xbox 360’da görebileceğimiz Resident Evil 5’in başka bir platformda olmayacağı söyleniyor. Ancak unutmamak gerekir ki, yapımcılar daha önce de Resident Evil 4’ün sadece Gamecube’de olacağını açıklamış ve daha sonra PS2 versiyonunu piyasaya çıkarıp, PC sürümü için de Ubisoft firmasıyla anlaşmıştı.

Yine aksiyon dolu bir yapım bekliyor bizi. Resident Evil 4’teki oynanış daha gelişmiş ve daha hızlı bir şekilde karşımıza çıkacak. Senaryo hakkında henüz açıklanan bir şey olmasa da, bu sefer kurguya daha fazla önem verilmesini umuyoruz. Kahramanımızın, serinin daha önceki oyunlarından tanıdığımız Chris Redfield olduğu tahmin ediliyor. Fakat yapımcıların bu konuda inatla hiçbir soruya cevap vermemeleri kafalarda soru işaretleri meydana getiriyor.

Hiçbir yerde rahat yok!

Oyundaki atmosfer, diğer Resident Evil yapımlarından oldukça farklı. Kavurucu güneşin altında, oldukça aydınlık ve çölü anımsatan bir mekanda geçiyor maceramız. Güneşte uzun süre kaldığı zaman karakterimiz zarar görecek. Kapalı bir yere gittiğinde sıcaklıktan bir nebze olsun kurtulmuş olacak; ama bu sefer de yaratıklar kendisini rahat bırakmayacak. Genellikle toplu halde karşımıza çıkacak olan düşmanlarımız artık daha akıllı, daha hızlı ve daha ölümcüller. Güvenli olan hiçbir yer yok. Oyuncuya rahat nefes almak yok!

Her yeni nesil konsol oyunu gibi Resident Evil 5 de grafikleriyle ön plana çıkıyor. Hem de ne grafikler! Ana karakterimiz inanılmaz bir şekilde modellenmiş. Saçları, sakalları ve yüz hatları gerçeğe oldukça yakın. Arka planlar fazlasıyla detaylı hazırlanmış. Yapımın görsellik konusunda iddialı olduğu diğer bir nokta ise ışıklandırma ve gölgeler. Kapalı bir ortamdan birden açık bir yere çıktığında günışığına çıktığınızı düşünün. Karakterinizin gözleri kamaşıp kısa bir süreliğine etrafı net göremez hale gelecek ve emin olun asla böyle bir zamanda düşmanlarla karşılaşmak istemeyeceksiniz. Gerçekten grafiklere hayran kalmamak elde değil. Ne yazık ki bu görsel şölene tam olarak tanık olabilmek için yüksek çözünürlüklü bir HD TV gerekecek.

Yapımcılar oyunda kullanılacak olan fizik motorunun gerçek ile birebir olabilmesi için ellerinden geleni yapıyor. Hayli gelişmiş fizikler sayesinde çevredeki hemen her şey hasar alıyor. Bunun oynanışa büyük bir katkısı olacağını belirtiyor Capcom.

Çoklu oyuncu seçeneğinin bulunup bulunmayacağı henüz kesinlik kazanmış değil. Bu seneki E3’te Resident Evil 5’i göreceğimizden neredeyse emindik. Nedense Capcom beklemeyi seçti ve bizi hayal kırıklığına uğrattı.

Yapım aşamasındaki her oyunda olduğu gibi işin sevimsiz yanı ve değişmez kaderimizi beklemek. Henüz net bir çıkış tarihi verilmese de, 2007’nin ilk çeyreğinde PS3 ve Xbox 360 versiyonunun aynı anda çıkacağı söyleniyor. Buna sevinelim mi, üzülelim mi bilemiyoruz ama bir şeyden eminiz; Resident Evil 5 bomba gibi geliyor!

World in Conflict

[Resim]

Silahını seç ve en çevik RTS’ye başla.

Massive Entertainment’in, hepimizin bildiği kalıplar içerisinde bir RTS yapmadığı açıkça belli. World in Conflict, U.S. ile S.S.C.B. arasındaki soğuk savaşı bu oyunda çözecek gibi gözüküyor.

Yayınlanan oyun içi videolarına göre, bu kadar bol aksiyon içeren bir RTS ile henüz karşılaşmamıştık. Haritanın her köşesinde bir aksiyon, deyim yerindeyse bir bir savaş karmaşıklığı var. Ağaçların arasından çıkagelen piyadeler, tepenizde dolanan ve silahlarını hazırda bekleten helikopterler, roketlerini dolduran tanklar, yıkık sokakların arasında saklanan düşman Adeta nefes almak için vaktiniz yok. Savaş oyunlarında klasikleşen “bir adım önünüzde” gerçekleşen patlamalar ve havalarda uçuşan el bombaları da bu kaos ortamına büyük etki ediyor. Eğer kıyamet 1989 yılında gerçekleşseydi büyük ihtimal World in Conflict’deki sahnelere benzer sahneler yaşanırdı diyebiliriz.

[Resim]


MULTIPLAYER:

World of Conflict’in multiplayer oynama özelliği klasik RTS’lerdeki gibi ordu kur – yönet – mouse’un sol tuşuna bas mantığından sıyrılıyor Oyundaki tüm oyuncular her üniteye her birime ve her yapıya sahip oluyor böylece birebir savaşlarda tam teçhizatla savaşıyorsunuz. Ordu kur – savaş mantığından ziyade strateji belirlemek yeterli geliyor. Az askere sahip olup da akıllıca bir stratejiyle sayısız askeri son yolculuğuna uğurlayabiliyorsunuz.

[Resim]


EKİP, TOPLANIN

Oyundaki en önemli stratejilerinizden biri takım çalışması olmak zorunda. Bir düzine asker ve birkaç sağlam tank ile akıllı bir saldırı yapmak varken “şu 3 asker önden gitsin ne kadar adam alırsa kârdır” mantığı bizlere sadece askerlerin cesedini kazandıracaktır. Ayrıca oyunda zırhlı ünitelerin komutanları, tek başına kafasına göre ilerleyemeyecek zira kendi ünitesinden bir tank infilak ettiğinde kendini savunması imkansız durumda. Oyunda müttefik güçlerin önemi oldukça fazla. Onlar olmadan tek başınıza koskoca ordulara direnmeniz bir hayli zor. Daha önce de dediğimiz gibi, başarının altın sırrı takım çalışmasında.

[Resim]


Kıdemli RTS oyuncuları için bile bu oyunda öğrenecekleri çok şey mevcut. Düşman ünitelerin ordusunu analiz etmeye ve düşman üssünü işgal etmeye konsantre olunmuşken World in Conflict, savaşı ayakta tutmayı başarıyor ve planlanmadan, amatörce yapılan saldırılarda ordunuzu kaybetmekle kalmıyorsunuz, aynı zamanda kendi üssünüzü de kaybediyorsunuz. Zira üzerine düzinelerce ünitenin yağdığını gören düşman, ya müttefiğine ya da uzaklarda bir birliğine sizin üssünüzü işgal etmelerini söylüyor. Bu yüzden stratejinizi çok iyi planlamanız gerekir.

[Resim]


Oyun esnasında kimi yerlerde kalabalık savaşlar gördüğünüz zaman hiç bu savaşa girmeyip kendi başınıza bir yol çizebilirsiniz. Farklı bir görev ile ilerleyip amacınıza ulaşmak da mümkün. Fakat söylemek zorundayız ki savaşmayı tercih etmezseniz çok sıkıcı görevler sizleri bekliyor.

[Resim]


Gelmiş geçmiş en hızlı oynanan, hareketin bir an bile durmadığı en seri RTS ünvanına aday olan World in Conflict, bu seneki RTS oyun piyasasına büyük soluk getireceği kesin. Özellikle Supreme Commander’ın yeni oyunu da kapıdayken RTS severler için güzel günler geliyor.

Crysis

[Resim]

2004’ün Şubat, Mart ayları oyuncular olarak olabildiğince kendimizi Half Life 2 haberlerine kaptırmışız, başka bir şey düşünemez olmuşuz. Birden FarCry diye bir demo düşüvermiş gökten, aman yarabbim böyle bir oyun yapılacak mıydı? Akabinde oyun gelmiş, başka birşey konuşamaz olmuşuz, tüm beklentiler askıya alınmış öncelik FarCry’a verilmiş. İncelemelerde ödül üstüne ödüller almış. Hatta beklenen oyunların gecikmesi FarCry’ın çıkmış olmasına bağlanmıştı. Birde böyle bir oyunun yapılmış olması yetmezmiş gibi yapanların da Türk kardeşler olduğuyla iyice böbürlenmeye başlamışız. İşte yaptık mı böyle yaparız, Türk’ün gücü sesleri ayyuka çıkmış. Bu kadar gururlanmamız için o kadar fazla sebebimiz vardı ki çok sevinçliydik. Sonrasında ise CryTek ismi bir teknoloji başlangıcı, güç gösterisi olarak sık sık karşımıza çıkacaktı. Beklenen an geldi ve CrySis duyuruldu. Oyun şimdiye kadar görmediğimiz güzellikte grafik ve her zamanki gibi birçok vaat ile ağızlarımızın suyunu akıtmayı başardı. Her yeni görüntü ile daha bir sabırsızlanmaya başlamış, çıkan videolar ile nerede ise uzun metrajlı bir film yapabilecek kıvama gelmiştik. Herkesin sabırsızlıkla beklediği ‘Peki oyun Türkçe olacak mı?’ sorusuna yanıt gecikmedi ve dünya standartlarında bir oyunun %100 Türkçe olacağı CryTek CEO’su Cevat Yerli’den geldi. Artık tek yapmamız gereken sistemlerimizi hazır etmek ve koltuklarımıza yaslanıp beklemekti.

Bir rüya gerçek oldu…

Oyuncular olarak sürekli gerekli desteğin Türkiye pazarına verilmediğinden şikayetçi olduk durduk. Haklı sebeplerimiz vardı. Elin Tanzanyalısı kendi dilinde oyun oynarken biz neden oynayamıyorduk? Suçumuz var mıydı peki? Birçok sorundan kendimizi sadece oyun oynayarak arındıran, rahatlayan oyuncular değil miydik bizlerde? Farklı amaçlarımız var mıydı? Yoktu, bizde herkes gibi kendi dilimizde oyun oynamak istiyorduk, gereken desteği göstermemiz beklendi durdu. Peki neydi bu çifte standart? Diğer ülkelerde kopya oyun yok muydu, milyonlarca insanın netten oyunları indirdiği tek ülke acaba Türkiye miydi? Kopyanın en çok teşvik edildiği, bunu önlemek adına kendi dilinde oyunların çıkarıldığı Rusya’dan daha kötü durumda mıydık? Hayır! Peki eksiklerimiz nelerdi? Bunları görmedik mi? Gördük, beklentilerimiz arttı. İşte beklenen fırsat geldi çattı. Peki şimdi ne olacaktı? ‘Biz tüm zorluklara rağmen içimizden gelerek, kalbimizle yaptık bu işi’ demedi mi Cevat Yerli? Diğer ülkelerde satılan fiyat etiketinden daha aşağıda tutulmadı mı Türkiye fiyatı? İşte artık hiçbir bahaneniz yok arkadaşlar. Artık destek zamanı. Bahaneler arkasına sığınmak için sebebiniz yok. Bu projeye vereceğiniz destek ile bundan sonrası için Türk oyun sektörünün gelişmesinde, insanların dikkatlerinin buraya çekilmesindeki en büyük etken sizler olacaksınız. Parasını gereksiz sponsorluklar için harcayanlar görecek ki Türkiye’de bir oyuncu kitlesi var. Azımsanmayacak bu kitleyi kimse göz ardı edemeyecek. Diğer firmalar işin ciddiyetini görüp evet bizde bu desteği vermeliyiz diyebilecekler. O yüzden bundan sonrası için oyun sektöründeki tek adam siz olacaksınız. CrySis’i Türkçe almalı, orijinal oynamalı ve bu özeni herkesin göstermesini istemelisiniz. Artık bir oyunun kopya oynanmaması gerektiğini insanlara göstermeli onları utandırmalısınız. Bundan sonrası için bizlerin değil firmaların bahanesi olmayacaktır. Eğer bu piyasayı ve Türk oyuncularını bu özveriye rağmen kaybetmeyi göze alacaklar ise o zaman yolumuza bildiğimiz gibi devam ederiz. Peki bir oyun yazısında bunları anlatmalı mıydım? Evet çünkü bunca yıl bende herkes gibi aynı beklentiler ve bahaneler içinde idim, artık Türkçe oyunlara destek verme zamanıdır. Bunu ise bir dünya standardı ile bizlere sunan CryTek’e borçluyuz. Onlar bizlere güvendi, biz de güvenlerini boşa çıkarmayacağız.

Hayatın için dövüş!

Crysis’in konusunu bilmeyen kaldı mı bilmiyorum ama bir kez daha özet geçeyim. 2020 yılında Kuzey Kore açıklarında bir adaya belirsiz bir gök taşı düşer. Gök taşı ile birlikte para normal olarak adanın bir kısmı buzul bir hal alır. Kuzey Kore hükümeti ise olay ile birlikte adayı dışarıyla iletişime kapatır ve Kuzey Kore Halk Ordusu (KHO) bölgeye konuşlanır. Biz de adada bulunan arkeologlar ile iletişimin kopması ile birlikte Amerikan özel hareket ekibiyle birlikte onları arama görevine veriliriz. Görev esnasında ise takım kaptanı Dr. Rosenthal adanın KHO tarafından işgal edildiğini bildirir. Bundan sonra ise öncelikli görevimiz KHO ile sıcak çatışmadan kaçınmak ve rehineleri kurtaramaya öncelik vermek olacaktır. Ama olaylar istenildiği ölçüde gitmez ve KHO müdahalesi ve gizli bir biriminde ele geçirilmesi ile özel donanımlı nano giysilerimiz ile tam yetki verilerek olaya müdahil olmamız istenir. Bundan sonrasını ise anlatmıyorum çünkü bu keyfi Türkçe olarak yaşamak sizlerin hakkı. Söylediğim onca şeyden sonra oyunu oynarken ne kadar İngilizce’niz iyi olur ise olsun Türkçe oynamanın ne kadar zevk verdiğini göreceksiniz. Bazen öyle durumlar oluyor ki tüylerim diken diken oluyor. Kontrollere varıncaya kadar %100 Türkçe bu oyun gözlerimizi yaşartacak kalitede.

Oyunda kullanılan silah listesi:

Tabanca/Pistol: Standart her FPS oyununda genelde oyuna başladığınız düşük kapasiteli zarar verme durumuna sahip silahımız.

Makinalı Tüfek/ Machine Gun: Kısa menzilli seri atışlar yapabilen ve kişiselleştirebileceğiniz ve oyunda bir hayli fazla kullanacağınız taramalı silahınız.

Pompalı/Shotgun: Klasik çifte atar pompalı tüfeğimiz yakın çatışmalarda düşman için kalıcı hasar bırakan bir diğer silahımız.

Scar: Taramalı gibi özelliklere sahip olması ile birlikte özel kuvvetlere özgü güçlü bir silahtır. Modifiye olanağı bir hayli fazla olan bir diğer silahımızdır ayrıca.

FY71: KHO’nun standart silahıdır. Çatışmalar esnasında KHO askerlerinden bol miktarda temin edebilirsiniz.

Keskin Nişancı Tüfeği/Sniper: Uzak mesafeden nokta atışları yapabileceğiniz etkili uzak menzilli tüfeğiniz.

Ağır makineli/Minigun: Taşıması ağır e hızınıza etki eden ama bunun yanında hasar kapasitesi en yüksek silahlardan döner başlıklı ağır makineli silahınız.

Gauss Tüfeği: Sniper gibi uzak mesafe silahı olmak ile birlikte kullandığı elektro mıknatısları ile mermileri ışık hızına yakın bir şekilde düşmana iletir.

Roket Atar: Yine FPS oyunlarının olmaz ise olmazı roket atarımız CrySis içinde bizleri bekliyor. Gösterdiği etki ve efekt görülmeye değer. Maruz kalmamaya özen gösterin.

Oyunda bu silahlara ek olarak silahlarınızı istediğiniz gibi kişiselleştirme özelliğine sahipsiniz. Örneğin taramalı tüfeğinize sessiz olmanız gerek bir mekanda susturucu takabilir, karanlık alanlarda fener yerleştirebilir, dürbün, lazer yada taktiksel eklenti ile daha da güçlendirebilirsiniz. Bu özelliği kullanabilmek için oyun esnasında “C” tuşuna basarak silahınızı modifiye edebilirsiniz yine aynı işlem ile dilediğiniz modifiye opsiyonunu geri alabilirsiniz. Modifiye olanağı silahların kapasitesi ve aldığınız göreve göre değişiklik gösterebilir. Bu silahlara ek olarak oyunda el bombası, sis bombası, flaş bombası gibi patlayıcılara da sahip olacaksınız.

[Resim]

Silah modifiyesi esnasında arka planın ağırlaşarak blur efekti ile gösterilmesi oyuna ayrı bir hava katmış. Silahların da ne kadar detaylı tasarlandığı bu esnada gayet net görülüyor.

Araçlar:

CrySis evrenindeki bu adada düşman birimlerinin araçları da yanı sıra olmak üzere bot, tank, kamyon, helikopter gibi birçok aracı etkileşimli olarak kullanabiliyorsunuz . Her hangi bir aracın yanına gelip �F� tuşuna basmanız kullanmaya başlamanız için yeterli. Bazı araçların kendinde silahları oluyor bunların kolay kullanımı için aracın içinden görünümün dışına çıkmanız gerekiyor. Bunun için �F1� tuşuna basmanız yeterli böylelikle hem aracı kullanıp hem de aracın silahını rahat bir şekilde kullanabilirseniz. Bu araçların hepsi hasar alabildiği için düşman mevzilerindeki araçlara çok zor durumda kalmadığınız sürece hasar vermemeye çalışın böylelikle araçları dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz.

[Resim]

Maksimum Oyun!

CrySis sloganını hak eden müthiş bir oyun bunun en büyük etkisini ise sizlere oyunda sahip olduğunuz nano suit yani nano elbiseniz ile sunuyor. Nano suit’e geçmeden önce nano teknolojisi hakkında sitelerden derlediğim kısa bilgileri de aynen ekliyorum.

NanoTeknoloji Nedir?

Sözlük Anlamı:

Nano kelimesi Yunanca nannos kelimesinden gelir ve küçük yaşlı adam veya cüce demektir. Günümüzde nano, teknik bir ölçü birimi olarak kullanılır ve herhangi bir birimin milyarda biri anlamını taşır. Genellikle metre ile birlikte kullanılır. Nanometre, 1 metrenin milyarda biri ölçüsünde bir uzunluğu temsil eder (yaklaşık olarak ard arda dizilmiş 5 ila 10 atom).

Teknoloji kelimesi ise yine Yunanca tekhné ve logia kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşur. Tekhné el işi veya sanat, logia ise bir konunun çalışılması olarak tercüme edilebilir. Teknoloji genellikle çevre üzerinde kontrol sağlamak amacıyla araç yaratılması olarak tanımlanır. Başka bir anlamla ise teknolojiyi, bilimsel metotların ticari amaçlar için kullanılması olarak yorumlayabiliriz.

Genel Tanım:

Nanoteknoloji, çok genel tanımıyla, istisnai şekilde küçük (yaklaşık atom boyutlarında) yapıların ticari bir amaca hizmet edebilecek şekilde düzenlenmesidir. Başka şekilde tanımlamak gerekirse: Maddeler üzerinde 100 nanometre ölçeğinden küçük boyutlarda gerçekleştirilen işleme, ölçüm, modelleme ve düzenleme gibi çalışmalar nano-teknoloji çalışmaları olarak nitelenir.

Nanoteknolojinin Kullanım alanları

Endüstriyel Alanda:Mikrosensörlerin, mikromakinaların, optoelektronik elemanların imalatı ve uygun şekilde bir araya getirilmesi. ii) Medikal Alanda: Mikro cerrahide (göz, beyin vb.), Diagnostik kitlerde, Bilimsel Araştırmalarda, Yüzey karakterizasyonu ve modifikasyonu, Mikroorganizmaların taşınması, DNA modifikasyonu vb.

Nanomanipulator

Nanomanipulator: Bir insana molekülleri görme dokunma ve değiştirme imkanı tanıyan sanal gerçeklik arabirimidir. Virus, DNA iplikleri ve nanotüpleri modifiye etmek amacıyla kullanılabilmektedir. NM datayı almak için AFM kullanmaktadır. Sanal gerçeklik eldivenleri ve gözlükleriyle kullanıcın örneğin yüzeyini görmesini ve hissetmesini sağlamaktadır. Böylelikle kullanıcı eliyle mikroskobik objeleri tutabilir, itebilir, hareket ettirebilir ve sonuçta çıkan kuvveti, etkileşimi hissedebilir. Böyle bir teknolojiyle gen transferi, enzim değişimi , jeller ve yüzeyler üzerinde lokal değişiklikler yapabilmek mümkün olmaktadır.[Resim]

Nano elbisemizin kullanımı oldukça kolay oyun esnasında V tuşu yada Mouse’muzun orta tuşuna bastığımız karşımıza çıkan ekranda durumumuza en uygun olan seçeneği seçerek olaya giriyoruz.

Maksimum Zırh: Zırhı seçtiğimizde düşman ile girdiğimiz çatışmalar esnasında elbisemizin koruyucu özelliği aktif olduğundan diğer seçeneklere nazaran hasar alma seviyemiz düşüyor. Sıcak çatışmalar esnasında kullanımı oldukça işinize yarayacaktır.

Maksimum Hız: Hız belki içlerinde en zevkli olanlardan bir tanesi. Kısa mesafelerde ortamın gerginliğinden ya da çatışmalardan sıvışmak için bire bir. Bunun kullanımı esnasındaki atraksiyonlar ise ayrı bir güzel.

Maksimum Güç: Size ek güçler kazandırıyor. Elbise aktif etkinizi güçlendirerek ağır nesneleri kaldırmanızı, araçlara daha fazla hasar verebilmenizi, yüksek bir yere zıplarken size yardımcı olmanın yanı sıra silahların kullanımında stabil bir performans sunuyor. Tabi tüm bu güçlerin belli bir süresi ve gücünüzden götürüsü olduğunu unutmayın.

Pelerin: Nano elbisenizin en etkileyici özelliklerinden bir tanesi kısa bir süreline sizi görünmez moda geçiriyor ve görünmemeniz gereken ortamlardan kolayca kurtulabiliyorsunuz.

Nano elbisenizdeki güçlerin kullanımı sınırsız değil belli bir süresi ya da enerjinizden götürüsü var. bunu en sağlıklı şekilde kullanmak oyuncunun becerisine bakıyor. Öyle ki her gücün ayrı bir kullanım yeri var. Yüksek bir yerden atlarken maksimum güç işinize fazlası ile yarayacaktır. Bu tarz değişik kombinasyonları oyuncunun keşfetmesi hiç de zor değil. Gösterge panellerinden zaten sağlık durumunuzu takip edebiliyor, görevlerinizi ise haritadan kolayca bulabiliyorsunuz. Oyun bu konuda da oyuncuya fazlası ile kolaylık sağlıyor. Nano elbisenizin seslendirmeleri de gayet başarılı, havaya girmekte hiç sorun yaşamıyorsunuz. Aralara seslendirmeler ile ilgili sürekli bir şeyler sıkıştırıyorum ki oyunun bu konudaki kıymetini bilelim diye.

Oyunun kontrolleri son derece kolay. Bir FPS oyunun rahatlığı tamamı ile oyuncuya sunulmuş. FarCry’dan bu yana gelen CryTek’in bu konudaki başarısı da devam ediyor CrySis ile. Ayrıca son zamanlarda PC oyuncularının oldukça beğenisini kazanan Xbox 360 oyun kolu için desteği de var oyunun. Xbox 360 kolu ile de oyunu titreşim desteği ile gayet rahat oyunu oynayabiliyorsunuz. Oyunun çoklu oyuncu kısmında ise Instant Action ve Power Struggle modları ile 32 kişiye kadar çoklu olarak oyunu oynayabiliyorsunuz. Çoklu oyun deneyimini yaşamak için EA hesabınız ile giriş yapmalısınız.

DirectX 9 vs. DirectX 10

Gelelim oyunun görsel anlamda vaat ettiklerini yerine getirip getirmediğine, herhalde CrySis’in grafiklerine kötü demek beyaza siyah demek gibi bir şey olurdu. Oyun tıpkı FarCry’da olduğu gibi çıkıp etrafa bakmak, adanın güzelliğini görmek için bile oynanabilir. Bazen durup etrafa bakıyorsunuz bu bölümde biraz daha vakit geçireyim diyorsunuz. Tabi tüm bunlar iyi hoşta ne kadarını görebileceğiz sorusu akıllara gelmiyor değil. Şöyle yine Cevat Yerli’den bir alıntı yapayım ‘Monster Inc. yada Shrek gibi grafiksel kalitede oyun yapmamamız için hiçbir sebep yok ama önemli olan bunu oyuncuya hızlı bir şekilde sunmak diyor. Öyle ki bazı yavaşlıklardan dolayı DX 10 API’sinin bazı özelliklerini kullanmamışlar. Oyun Very High detayda görsel manada tam bir şölen sunuyor. Ama Very High’da rahat bir şekilde ve yüksek çözünürlükte oynayabilmeniz için en az çift bir 8800 GT gerekiyor. High’da ise 8800 GT bu oyunu rahat bir şekilde çalıştırıyor. High, Very High karışımında ise hatırı sayılır bir oyun zevki sizlere sunsa da yüksek frame almanız olası değil. Eğer 1440*900 üstü çözünürlüklerde Very High detayda oynamayı düşünüyor iseniz SLI bir anakart ve en az iki adet 8800 GT temin edin. Zaten tavsiye edilen sistem sorusuna ise Cevat Yerli, ‘Daha bizim tavsiye ettiğimiz bir sistem çıkmadı’ diyor ve gülerek şaka tabi deyip çift çekirdekli C2D bir işlemci, 2 GB Ram, 8800 GT diyor. Hatta ben kendim dört çekirdekli bir işlemci ile dört gözle oynuyorum diyor.

[Resim]

Cevat Yerli�nin yapılan röportajlarda sürekli espriler yapması oyun hakkındaki olumlu gelişmelerden bir hayli memnun olduğunu da gösteriyor. Bizim oyunu oynadığımız sistem ise C2D E6420 işlemci, 2 GB Ram ve 512 MB 8800 GT grafik kartı. High ayarlarda 1440*900 çözünürlükte gayet rahat bir şekilde 30 fps üstünde oyunu oynayabiliyoruz. Very High’da ise çok fazla çatışmanın olduğu ve çok komplike sahnelerde 10-15 FPS’ye düşebiliyor. Şunu rahat söyleyebilirim ki bu oyunu High seviyede oynamak bile görsel manada tam bir şölen yaşatıyor oyuncuya. Very High’da ise ışıklandırmalar ve kaplamalar tamamen değişiyor. Bu da daha fazla bellek ve işlemci gücüne sahip ekran kartı ihtiyacı demek oluyor. Ama bu oyunu illaki çok yüksek sistemlerde oynayabileceğiniz anlamına gelmiyor. Oyunu low, medium karışık ayarları ile 8600 GT, HD 2600 XT gibi orta seviye kartlarda rahatça oynayabilirsiniz. Zaten gözünüze en iyi gelen görsel ayarları sisteminize uygun bir şekilde ayarlamak standart gelen ayarlardan çok daha iyi performans verecektir. Ayrıca bu durumda bile FarCry’dan daha iyi bir görsellik vaat ediyor. Birde bunu Türkçe oynadığınızı düşünürsek kaybedeceğiniz bir şey yok. CrySis’in şu anda piyasadaki tek gerçek, yama ile gelmeyen bir DX 10 oyunu olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yeni ekran kartı alırken de sitelerin CrySis testlerine de bakmak faydanıza. Lakin CrySis her şeyi ile zamanın ilerisinde bir oyun. FarCry ilk çıktığında zamanın en iyi kartları 9800 Pro’ları bile zorladığını hatırlatırım. Ek alarak eğer bu oyunu High ayarda oynamayı düşünüyor iseniz kesinlikle XP altında oynayın çünkü Vista’ya oranla çok daha iyi performans sunuyor.

[Resim]

Son Sözler

Bunca zaman bekledik ve nihayetinde oyunumuza kavuştuk. CrySis son zamanlarda çıkan en iyi FPS oyunlarından bir tanesi, hatta FarCry ile devam eden FPS dediğimizde ilk aklımıza gelen oyun olma özelliğini de CrySis ile devam ettiriyor. Oyun sunduğu görsellik ve türe kattığı yenilikler ile adından daha uzunca bir süre söz ettirecek gibi. Bu konuda Yerli kardeşleri, CryTek ekibini ve harika hayal güçleri ile böyle bir oyun sundukları içir ayrıca tebrik etmek istiyorum. Bizlere dünya standardında bir oyunu da %100 Türkçe sundukları içinde ayrı bir minnet borcumuz var. Bizlere gösterdikleri bu güven ile kalbimizde ayrı bir yer edindiler. Eğer hala durup oyunu almayı düşünüyor iseniz teesüf eder, hemen yola koyulmanızı tavsiye ederim.