Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
Oyun Tanıtımları « Gamez

Oyun Tanıtımları olarak etiketli yazılar

Trackmania United

http://www.releaseinfo.net/ri/cover/new_velka/1166984014-428px-Trackmania_United_Box.jpg

Herhalde Trackmania serisi bugüne kadar en çok eğlendiğim fantezi yarış oyunu serisi olmuştur. Ancak her ne hikmetse diğer simülasyon yarış oyuncularının ve Need for Speed fanlarının eleştirilerine maruz kalmıştır hep. Siz çizginin salt eğlence tarafında olanlar, biraz da yaşınız geçkinse hatta daha önce de Trackmania’yla hiç tanışmadıysanız alın elinize en başından, çok eskilerden bir 4D Stunts Racing sonra onu ince ince kıyıp Mega Race 2 ile çırptıktan sonra Micro Machines’de on dakika kadar yüksek ateşte pişirin. Üzerine Trackmania serisinin önceki oyunlarını da serpin ve pastamız hazır. Trackmania United.

Uçuş modu

Daha önceki serilerden aşina olduğumuz üç mod United’da da kendine yer bulmuş. Race, Puzzle ve Platform. Race modunda belirlenmiş zamanlara karşı check point’lerden geçerek parkuru tamamlamaya ve yarışı kazanmaya çalışırken Puzzle modunda bize verilen sınırlı sayı ve şekildeki parçalarda bir parkur inşaa etmeye çalışıyoruz. Platform ise benim en çok keyif aldığım ordan oraya atlayıp zıpladığımız belirli yeniden deneme sayısını aşmadan parkuru bitirmeye çalıştığımız gerçek dışı ve inanılmaz eğlenceli bir mod. Üç moda da gerçekten başlamadan önce training parkurlarını bitirmek zorundasınız. Her parkurdan bronz, gümüş ve altın madalyalar topluyoruz ki bu oyunun tamamında var olan bir sistem.Training’i bitirdikten sonra Easy, Normal, Hard diye devam eden parkurları sırasıyla açarak oynamaya devam ediyoruz. Parkurlar arasında kullandığımız araçlar değişebiliyor ve bunların kullanım hissi birbirlerinden tamamen farklı. Fantezi bir yarış oyununda buna özenilmiş olması güzel bir durum açıkcası.

Peki buraya kadar herşey iyi, güzel de bu saydıklarım zaten daha önceki Trackmania oyunlarında mevcut olan şeylerdi. Oyuna girdiğinizde solo seçeneğinde görecekleriniz bunlardı. Gelin bakalım yeni ne oyuncaklarımız var.

Manialink

Trackmania United adına uygun olarak Mania deneyimini neredeyse bir Devasa Online genişliğinde sanal aleme taşıyor. Peer2Peer mantığıyla rakiplerimize dadanıp meydanlara çıkıyoruz. Solo modunda yaşadığınız deneyimin aynısını bu kez onlarca oyuncuyla birlikte yaşıyorsunuz. Hatta solo modunda farkedeceksiniz ki her parkurda yaptığınız zamanı kaydetme opsiyonu var ve bu kaydetme opsiyonu ister sadece sizin göreceğiniz training amaçlı isterseniz diğer oyuncularla paylaşılan official şeklinde olup kendinizi sizin gibi diğer oyuncuların içinde nerede olduğunuzu gösteriyor.

Online ortama geçmenizle beraber bir kavramla daha tanışıyoruz, o da para tabiki. Örneğin az önce bahsettiğim parkur zamanınızı kaydedip online olarak yayınlama durumu. Bir parkurda bunu ikinci kez yaptığınızda göreceksiniz ki oyun sizden on bakır istemekte. Peki bu bakırları nasıl kazanacağız? Oyundaki solo zamanlarınızla, yaptığınız ve paylaştığınız parkurlarla, parkur süresince yaptığınız akrobatik hareketlerle, diğer oyuncuların paylaşımına sunduğunuz her türlü oyun içi materyalle kısaca öyle ya da böyle bu bakırları kazanıyoruz. Tabii bu kazandığımız bakırlarla sadece parkur zamanlarımızı yayınlamıyoruz. Bu parayla aynı zamanda diğer oyuncuların replay’lerini, arabalar, parkurlar, puzzle için değişik parkur parçaları gibi pek çok çeşitli şey almak mümkün.

Oynatalım Uğur’cuğum

Bir diğer bahsetmeye değecek özellik ise replay’lerimizi montajlamak. Çok detaylı bir şekilde burada replaylerimiz üzerinde oynayabilmekteyiz. Montaj bölümünde beni en çok şaşırtan ise replay’leri gerçek birer video dosyası olarak kayıt edebilmeniz; üstelik inanılmaz seçeneklerle. Örneğin 25xAA ve kaliteli motion blur gibi. Sakın olaki bu dediklerimi bildiğimiz oyunda mevcut olan anti-aliasing ve motion blur’la karıştırmayın. Ortaya çıkan sonuç öyle kaliteli ki oyundaki grafiklerle alakası dahi yok.

Trek Manyağı

Bu kadar içerik konu bahsinden sonra biraz da oynanışı ele alalım. Bu türde bir oyunun sürüş dinamikleri elbette bir Live for Speed hatta daha arcade olan Need for Speed bile değil. Amaç da o değil zaten. Amaç tamamen eğlenmek ve inanın bana Burnout serisinin sürüş dinamiklerinden bile Trackmania United’dan aldığım keyfi almamıştım. Verilen hız duygusu müthiş. Hele birazdan anlatacağım grafik ayarlarıyla odam resmen küçük bir Arcade Salonuna dönüştü. Bir aksilik olmazsa hazırladığım video klip (bkz. 00:20) ile de bu hız duygusuna nail olabilirsiniz. Yarışlar oldukça eğlenceli olmasının yanında kontroller de hayli basit.Aslında biraz gereğinden fazla basit. Tek tuşla anında yarışı yeniden başlatabilir veya başka bir tuşla en son geçtiğiniz check-point’e dönebilirsiniz. Bunlar oynanışı hızlandıran artı yönler. Ek olarak kamerayı da numpad’deki tuşlar aracılığıyla değiştirebiliyoruz. Yine numpad’den korna ve hud’ı kapatma gibi işlevleri yerine getirebiliyoruz. Gariptir ki ben oyunun hiç bir yerinde bu tuşları gösteren veya değiştirmeye yarayan bir opsiyon göremedim. Zaten maksimum keyfi almanız için bir oyun tablası olmazsa olmaz durumda.

[Resim]

Bazen yarışın tam en heyecanlı yerinde sinematik kameraya geçişler var. Bu durum tamamen otomatik ve sinir bozucu geldi gözüme. Çünkü olmadık kazalar meydana gelebiliyor. Özellikle aniden karşınıza çıkan virajların bol olduğu atlamalı, zıplamalı parkurlarda önünüzü göremiyorsunuz ki problem oluyor. Belli ki oyunu zorlaştırma adına kasıtlı yapılmış bir hareket değil ama uygulanışı pek başarılı olamamış. Son olarak bir de arada sırada maceracı ruhunuzu ortaya çıkarın ve parkur alanının en dışına gitmeye çalışın bakalım neler olacak? Bir başka ilginç detay da sevgili okurlar, oyunun bugüne kadar gelmiş geçmiş en iyi stadyum çimlerine sahip olması. Evet evet ne Pes, ne de Fifa, çimlerin gerçekten var olup tek tek ezilebildiği tek PC oyunu şimdilik Trackmania United.

[Resim]


Pasta, Cila

Eh oyunun hayli arcade havası taşıdığını belirttik değil mi? Grafik ve sesler de tam manasıyla yine bu havada. Her ikisi de tamamen arcade havası taşıyor. Grafiklerden zaten bir GT veya PGR 3 kalitesi beklemek yanlış olur ama seslere bozuldum doğrusu. Hem şarkılar hem sesler çok sentetik olmuşlar, üstelik kayıt kaliteleri de düşük. Neyseki online olarak oyuncuların yaptıkları müzikleri indirebiliyoruz. Şimdi gelelim bilgisayarın bulunduğu odayı arcade salonuna çevirmeye. Oyunun grafikleri çok iyi olmamasına rağmen sahip olduğu ayar seçenekleriyle sisteminize göre istediğiniz şekilde esneklik sağlıyor. Benim tavsiyem tek tek uğraşmaktansa hazır ayarlardan birini seçip seçtiğiniz ayarla bench almanız. Bunu da oyuna girmeden önceki ayarlardan yapmak mümkün. Böylece bir sürü vakti boşuna harcamamış olursunuz. Evet ne diyorduk arcade salonu. Bunun için başta gerekli olan şey tüm grafik detaylarını sonuna kadar açmanız (6xAA ve 16xAF dahil). Eh arcade bunun neresinde diyecek olursanız çözünürlüğünde derim. Şimdi 6x anti-aliasing’in etkisini tamamen kaybetmediği en düşük çözünürlüğe kadar inin. Örnek olarak benim 20 inç geniş ekran monitörümde bu çözünürlük 800×480 idi. Böylece herşey “benim için” daha bir sinematik havaya büründü ve aldığım tad iki kat arttı. Siz de deneyebilirsiniz.

Otomobil uçar gider…

Baştan anlaşalım. Trackmania United her yarış severin sevebileceği türden bir oyun değil. Daha ziyade salt ve anlık eğlence düşkünlerini tatmin edebilcek kapasitede. Hatta bu kapasitesi sağladığı görsellik ve içerik açısından hayli geniş. Serinin öncellerinin üzerine eklediği pek bir şey olmasa da online opsiyonundaki çeşitlilik serinin takipçilerini fazlasıyla tatmin edecektir. Daha önceden bilmeyenler, oynamamış olanlar için de Trackmania United seriyle tanışmak için güzel bir fırsat. Üstelik fiyatı da diğer yarış oyunlarına göre daha hesaplı. Unutmayın ki oyuncularının içerik sağladığı oyunlar her zaman daha uzun ömürlü olmuştur. Trackmania’da bunlardan biri. Herkese iyi yarışlar…

Dark Sector

Yıllar önce yeni nesil konsollardan ilk defa bahsedildiği zamanlarda, bazı oyunların tanıtım videoları piyasaya sunulmuştu. O oyunların bir kısmı raflardaki yerini çoktan aldılar ve bir kısmı ise yavaş yavaş gelmeye devam ediyor. Digital Extremes’in Dark Sector’ü de bu oyunlardan birisi. Çok uzun zaman önce videolarını izlediğimiz oyun seneler içerisinde tamamen değişerek başka bir oyun oldu ve sonunda piyasaya çıktı.

Neydim dememeli ne olacağım demeli

Dark Sector’ün ilk videosunu hatırlayanlar var mı? Oyun uzayda geçen bilim kurgu bir macera idi. Karakterimizin elinde çift tabanca vardı ve bir uzay gemisinin içerisinde gizlenerek düşmanları tek tek indiriyordu. Nasıl oldu ve ne oldu demeye kalmadan oyun için yapılan tüm bu çalışmalar iptal edildi ve oyun yeniden yaratıldı.

Sonuç olarak elimize eliştiriye açık bir oyun geçti. Dark Sector bir çok artı ve eksi ile piyasaya çıktı. Oyun değişik oyunları hatırlatan özelliklere sahip. Oyunu çok sevebilirsiniz veya çabuk sıkılabilirsiniz. Sebeplerini açıklayayım, oyunu anlatayım ve kararı kendiniz verin.

Başka oyun(lar)dan esinlenmek demek bu olsa gerek

Dark Sector’ün konusu ve tarzı bazı açılardan Resident Evil serisini hatırlatıyor. Bir virüs var, mutasyona uğramış garip yaratıklar var ve bu virüsün yayılmasınında emeği geçen kötü adamlar var. Biz bir ajanız ve tabii ki bu virüs bir şekilde bize bulaşıyor. Tüm bunlar tanıdık ve çok da kötü değil. Fakat oyunu oynarken öyküyü anlamak için büyük zorluklar çekiyoruz. Konu anlatımı bu kadar basit bir konuya rağmen çok kötü bir şekilde tasarlanmış. Oyunun ilerleyen bölümlerinde biraz daha konuya hakim olmaya başlıyoruz ama yine bazı noktalarda boşluklarla karşılaşabiliyoruz. Oyun öykü açısından geçer not alamıyor malesef.

Çok şükür ki oyun görsel açıdan harika ve tarzına uygun hazırlanmış ki, biz de konuyu fazla kafaya takmadan oyundan zevk almaya bakıyoruz. Oyun third person (karakteri arkadan gördüğümüz açı) açısından oynanıyor ve tarzındaki en önemli oyunlarla benzerlikler taşıyor. Gears of War çıktığından beri bu tarzda yapılan oyunlar yavaş yavaş Gears of War’daki hareket ve siper alma sistemini uyguluyor. İşte Dark Sector bu işi iyi başarmış. Her ne kadar Gears of War olmasa da karakterimizin koşarken ekranın sallanmasından, duvarlara ve sütunlara siper almaya kadar bir çok hareket başarıyla oyuna aktarılmış.

Karakterimize bulaşan virüs sayesinde bir kolumuz öldürücü bir silah haline gelmiş durumda. Evet çok saçma duruyor ama dediğim gibi gelin konuya fazla takmayalım oyuna bakalım. Elimizdeki silahın adı glaive. Glaive, üç ucu sivri ninja yıldızının büyük hali diyebileceğimiz bir yapıya sahip. Ayrıca bumerang özelliğine sahip, attığımızda elimize geri dönüyor. Glaive kullanırken aynı anda diğer elimizle de bir tabanca kullanabiliyoruz. Ayrıca oyunda ikinci bir silah sahibi olmak da mümkün. Pompalı tüfekden kalaşnikofa kadar geniş bir yelpazeye sahibiz.

Bir glaive’imiz eksikti

Glaive kullanımı için başka bir oyundan hatırlayacağımız bir özellik eklenmiş. Heavenly Sword oynarken bir çok bölümde kullandığımız eğlenceli aftertouch özelliği Dark Sector’de de var. Glaive’i R2 ile fırlattıktan sonra tekrar R2’ye basar ve basılı tutmaya devam ederseniz, Glaive’in uçuşuna ağır çekimde tanık oluyoruz ve Glaive’i kısa sürüleğine havada yönetiyoruz. Bunu ister sağ analog ile, ister SixaxiS hareket sensörü ile yapabiliyoruz. Glaive havada süzülürken ekrandaki her şey bulanık gözüküyor, fakat düşmanları görebileceğiniz kadar bir netlik var. Aynı Heavenly Sword’da olduğu gibi Dark Sector’de de bu özellik oyuna renk katmış ve gerçekten eğlenceli.

Glaive aynı zamanda bazı elementlerin özelliklerini taşıyabiliyor. Elektrik kaçağı olan bir mekanik üzerine fırlattığınızda silahınız elektrikleniyor ve yanan bir araca attığınızda alevleniyor. Bazı bölümlerde bu element özellikleri bölümü bitirmeniz açısından kullanımı şart oluyor.

Oyunda bölümleri geçtikçe kolumuzu silah haline getiren virüsün başka özellikleri de yanında getirdiğiniz farketdiyoruz. Üçgen tuşu ile etrafınızda bir kalkan oluşturabiliyorsunuz ve daha ileri aşamalarda bir süreliğine görünmez oluyorsunuz.

Hem güzel hem eksik

Oyundaki düşmanların çok zeki olduklarını söyleyemeyeceğim. Genelde sayı üstünlüğü yüzünden zorluk seviyesi artıyor. Karşımızdan garip kıyafetli düşman askerleri de var ucube yaratıklar da. Düşmanların genel özelliği glaive ile bir darbe yediklerinde sarsılmaları ve ikinci darbeyi yediklerinde kolları veya bacaklarının kopması. Bu kanlı sahnelerde rakipler çığlıklar atıyorlar ve etrafa parçalar ve kanlar saçılıyor. Oyundaki bölüm sonu canavarları ise gerçekten görülmeye değer. Bu dev düşmanları yok etmek için genelde her bu tarz oyunda olduğu gibi zayıf noktalarını bulmanız gerekiyor.

Dark Sector görsel açıdan hayli başarılı. Modeller yüksek poligonlu ve kaliteli. Texture’ler oyunun stiline uygun ve yüksek çözünürülükde. En başarılı bulduğum noktası ise ışıklandırmalar. Oyun genelde karanlık bir ortamda geçiyor bile olsa, ışıklandırmalar ve ışıkların dokularda yansıması gerçekten başarılı.

Oyunun ses efektleri de atmosfere fevkalade uygun ve başarılı. Karakterimiz ölmeye yakınken gelen kalp atış sesleri ve bir kaç silahın çıkardığı sesler rahatsız edici olsa da genel olarak oyunun ses efektleri başarılı.

Dark Sector Online deneyim olarak malesef bekleneni veremiyor. Sadece iki mod var ve sadece online oyun olsun diye yapılmış. Çok sıkıcı ve boş. Halbuki biraz yaratıcı düşünüp, klasik online modlar ve aynı zamanda bir çok esprili oyun tipi eklenebilirdi. Özellikle glaive üzerine kurulu oyun tipleri eğlenceli olabilirdi. Fakat yapımcılar açıkca online oyun üzerine çalışmamışlar.

Sonuç olarak

Dark Sector bazı oyunlardan esintiler taşıyor. Bu benzerliklerin bazıları başarılı ve bazıları başarısız. Oyun konu olarak çok kötü puan alsa da oynanış açısından eğlendiriyor diyebiliyoruz. Dark sector yaklaşık 9 saatlik bir oyun ve bu süre bazen akıcı ve bazen sıkıcı olabiliyor.

GTA 4’ün gelmesine bir ay daha var ve canınız değişik bir şeyler oynmak istiyor olabilir. Dark Sector bu oyunusuz dönemi dolduracak bir oyun. Ne bir hayal kırıklığı ne de bir şahaser.

Lula 3D

[Resim]

Zamanında bir Playboy: The Mansion ön incelemesi ve incelemesi yapmıştım. Erotik oyunlar ile tanışmam o zamanlara dayanır. Yazıları yazarken, şekilden şekile girmiştim ve kendimi pot kırmadan ne şekilde ifade edebileceğimi, yazıyı yazarken uzun uzun düşünmüştüm. Tabii arada konuyla ilgili espriler yapmaktan ya da bası kelimelerden sonra ünlem işaretleri koymaktan kendimi alamamıştım. Sonuçta bu tip şeylerin de tuz biber olması gerekio yazılarımıza. İnanır mısınız, Playboy: The Mansion’ı oynarken kelimelerimi seçmek için kasmıştım ancak Lula 3D oynarken tamamen kilitlendim. Şimdi size şurası şöyle, burası böyle diye anlatırken kırk takma atmak zorunda kalabilirim. Çünkü, Lula 3D erotik türünü yakıştırmak, biraz hafif kalmakta, pornografi kavramı, sanırım oyunlara sağlam bir giriş (!) yapmış durumda.

Lulaa, Lulaaaaaaaaa

Baştan söylemek lazım, Lula 3D oyunsal özellikler bakımından hiçbirşey yok. Ne grafikler düzgün, ne düzgün bir hikaye ya da oynanabilirlik var. İsminde 3D ibaresini barındırmasına rağmen, bunun hakkını verememenin yanında, bir kısmını da alıp götürmüş sevgili Lula. Ancak, öyle bir içeriğe sahip ki, biz yazar arkadaşlarımızla birlikte gözlerimize inanmakla zorluk çektik. Hatta durum biraz daha abartılı, setup ekranını bile saniye saniye takip ettik ve herkez bütün işini gücünü bırakıp tüm dikkatini, setup’ın arka planına verdi. Lula 3D, gerçekten içerik olarak son derece açık ve her türlü aksiyonun da içerisinde açıkça bulunduğu, görüldüğü bir yapım. Tabii bunları belirtmenin yanında, kendimizi 18 yaşından ufak oyuncularımız için sağlam bir uyarı yapma zorunluluğunda hissediyoruz.

[Resim]

Lula, daha önce Almanya’da piyasalara sürülmüştü ancak daha sonra hikayesi üzerinde ve oyun motorunda değişiklikler yapılarak birkez daha karşımızdaki yerini aldı. Genel olarak hikayeden de bahsetmek gerekirse, hatta açılış videosunda da görüleceği üzere, Lola isimli hanfendi sarışın mavi gözlü bir afettir. Ancak açıkçası ben “afet” kelimesini formalite icabı kullandım, çünkü madem böyle açık seçik içerikli bir yapım üzerinde çalışılıyor, daha düzgün tipte bir modelleme uygulanabilirdi. Hanfendi bana göre oldukça çirkin, ancak vücudu idare eder gibi. Onu da zaten tüm grafiksel aksaklıklar ve hatalar bozuyor. Başındaki demoda, bir gece kulübünde dans ettiğini görebiliyoruz. Ancak, kendisinin asıl aması, porno içerikli filmler çekmek ve bunları kullanarak daha başarılı olmaktır. Bu arada, kendisinin bir köpeği var, ismi Dusty. Emin olun, Lula’dan daha azgın ve bu daha ilk dakikalardan da belli oluyor.

Heykeli dikilir (mi?) bu hatunun

Başlar başlamaz, filmi çekmek için gerekli olan üç artistimizin kaçırılmış olduğunu öğreniyor ve ilk şoku orada yaşıyoruz. Daha sonra, çeşitli ipuçlarını toplayıp bulmacaları çözerek onların başına neler gelmiş olabileceğini öğrenmeye çalışıyoruz. Tabii bunları yaparken, çevremizde çok çeşitli aksiyonların (!) döndüğünü, hatta bir kısmında kendimizin bile başrolde oynadığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Üstelik tüm vücutlar açık seçik ve “yiğidin malı meydanda” misali. Seslendirmelere yorum bile yapmaya gerek yok, zaten olması gerektiği gibi ve her aksiyonda gerekli sesler de tamamen uygulanmış durumda. Hatta sürekli oyunun bu seslerle ilerlediğini de söyleyebiliriz.

Kendi evimizde başlıyoruz ve zaten parayı kırmış olan Lula’nın birçok odasını ziyaret etme şansına sahip oluyoruz. Banyoya girer girmez karşımıza çıkan lezbiyen bir çift, daha ilk dakikada gözlerimizi dürbün gibi açmamıza sebep olabiliyor. Bunun dışında, üst kattaki misafir odasına çıkıp, yatağın üzerindeki nesneyi alın ve sonra da gerisini Lula’ya bırakın. Verebileceğim bir diğer tüyo ise, bahçenin içerisindeki çardak ile ilgili. Orada da saatler süren ve hiç bitmek tükenmek bilmeyen bir çarpışma sahnesi (!) mevcut. Bunlar sadece oyunun başında bulunan çeşitli sahneler, hikayemiz boyunca bunlar gibi dünya kadar sahne ile karşı karşıyayız ve sanırım oyuncular bilgisayar karşısında bayağı bir terleyecekler gibi. Kim bilir, bazen ara bile vermek gerekebilir oynamaya (!) (bizim de canımız var değil mi?).

Doruklarda (!)

Yazdıklarımın hiçbirinde en ufak bir abartı yok. Gerçekten herşey apaçık ortada ve aslında oyun için yazılmış hikaye de, aksiyonları rahatça görebilmemiz için bir zemin oluşturuyor sadece. Bunun dışında, herhangi bir ilgi çekiciliği yok. Kestirme yoldan söyleyelim, yapımın zaten hiçbir çekiciliği yok ve eğer erotik, hatta pornografik öğeleri olmayan başka bir yapım olsa, köşe bucak kaçın diyeceğim. Ancak, bu incelemeyi okuyan arkadaşlar ya da kulaktan dolma bilgilerini alan herkez, ufak çapta bile olsa merak duygusuna kapılacak ve yapımı görmek isteyeceklerdir. Ah Lula ah, yaktın bizi, paralarımız boşa mı, doluya mı gidecek, kimse karar veremeyecek sanırım…

[Resim]

Hep erotizm dedik, olmayan bazı teknik detaylardan da bahsetmek icap eder. Öncelikler, grafikler son derece kötü. Karakterler kutu kutu yaratılmışlar ve çevrede objelerin tasarımları inanılmaz derecede kötü. Hatta karakterlerin omuzları bile kutu kutu yapılmış ki bu bizi bayağı güldürdü. Bununla birlikte, animasyonlarda da dikkat çekici hiçbirşey yok. Teknik olarak oldukça kötü bir yapım. Seslendirmelere gelince, malum sesler çoğunlukta tabii onlar üzerine eğilinmiş. Bu seslere yatkın bir yapım olduğundan dolayı, en çok da bu kısım ön plana çıkmakta. Oynanabilirliğe gelince, aslında çok basit gibi gözükse de, Lula sanırım normal hayatındaki hareketlerinde, seksi dans etmek kadar atletik değil. Bir yan yana yürüyüşü var ki, “kalçalarımı göstereceğim” diye bu kadar kasmaz insan kendini. Çeşitli eşyaları toplayıp uygun yerlerde kullanmamızı gerektiren klasik bir adventure sistemi var. Ancak, Lula hanım bunu da işkenceye dönüştürüyor ve yerden herhangi bir obje alırkenki eğilmesine özellikle dikkat çekmemizi istiyor anlaşılan. Bunlar da, saçma sapan animasyon ve grafiksel hatalara neden oluyor. Aslında, teorik olarak kolay gözüken kontroller, Lula’nın saçma sapan hareketlerinden dolayı işkenceye dönüşüyor ve bir süre sonra erotizm olayından bile sıkılmış oluyorsunuz.

Yasal uyarı

Bulmacalar da saçma sapan geldi açıkçası. Hani erotizm konusu olsun, güzel ancak biraz da herşeyin mantık çerçevesinde ilerlemesi gerektiği gerçeğinin de unutulmaması gerekliydi. Sadece ve sadece açık seçik öğeleri ve seksi içeriği için oyuncuları meraka sürükleyebilir. Hatta, insanlar kastırıp bir sonraki kısma geçip yeni yeni aksiyonlar görebilmek için başında uzun süre zaman da geçirmek isteyebilirler. Şöyle olayı özetlemek gerekirse, oyun tamamen kuyunun dibine düşüyor, ancak konsept sayesinde ölmüyor, orada yaşamaya devam ediyor. Merak ediyorsanız alın, görün, terleyin, ara verin, sonra geri gelin. Ancak, oyun namına hiçbirşey beklemeyin.

God of War Chains of Olympus

godofwar.jpg

2005 yılı, bahar aylarının ilk günlerinden biri. Oyuncuların merakla beklediği Splinter Cell Chaos Theory ve şu an zorlamama rağmen adlarını dahi hatırlayamadığım birkaç yeni oyunun piyasada boy gösterdiği günler. Yeni çıkan oyunlar arasında hakkında sahip olduğum az miktarda olmayan bilgiden yola çıkarak Prince of Persia çakması olması kanaatini taşıdığım bir oyun da var, ismi God of War. Ya nasip deyip oyunu edindikten sonra, eve girip PS2�nin sürücüsüne yerleştirmemle kendimi içerisinde bulduğum serüvenin oyun hakkındaki bütün önyargılarımı yerle bir ettiğini hatırlıyorum. Çok fazla reklamı yapılmadan çıkan GoW pek çok oyuncu üzerinde bendeki etkiyi yaparak piyasayı bayağı bir salladı. Bir çok eleştirmenden tam puana yakın notlar aldı. Sonrasında yine PS2 için GoW Divine Retribution yapıldı ve birincisi gibi o da başarılı oldu. Son olarak da serinin yeni oyunu, Kratos�un PSP çıkarması, Sony�nin yayımcılığını, Sony bünyesinde olan Ready At Dawn Studios�un yapımcılığını üstlendiği GoW Chains Olympus biz oyuncuların karşısına çıkıyor.

godofwar2.jpg

PSP için yapılan Silent Hill Origins�de olduğu gibi seride kronolojik olarak bir geriye dönüş söz konusu. Senaryo diğer oyunlarda olduğu gibi Yunan mitolojisinden esinlenerek ve yer yer mantıklı şekilde uydurularak hazırlanmış. Oyuncuya Kratos�un ilk oyunda Ares�i yenip God of War olmasından önceki, Ares�e ruhunu satıp Ghost of Sparta olarak anılmaya başlamasından sonraki on yılından bir kesit sunuluyor. Zeus ve Atina�nın emirleriyle hareket eden Kratos�un ilk bölümlerde Pers ordusuna karşı başlayan savaşı, Zeus ve yandaşlarına karşı baş kaldıran Persephone ve onun yanında yer alanlarla devam ediyor. Yunan mitlerinde Olympianların düşmanları olarak geçen Titanları da oyun içerisinde görüyoruz. Bu arada Kratos�un ailesiyle ilgili hüzünlü hikayesinden yapılan alıntılarla film senaryolarını aratmayacak bir drama da ortak oluyoruz.

Oyunu açtığımızda serinin önceki oyunları gibi sade bir menü bizleri karşılıyor. Başlangıçta �Mortal(Easy), Normal(Hero), Spartan(Hard)� ve oyunu ilk bitirişin ardından eklenen �God(Very Hard)� olmak üzere dört zorluk derecesi var. Genel olarak kolay bir oyun. �Mortal� modu çocuklar için – yalnız ufak bir sorun var oyun ESRB�den 18 yaş sınırı almış, bundan ötürü çocuklara tavsiye etmiyoruz – diyebileceğim zorlukta, �Normal� modu ise oyunlara aşina olan birini rahatsız etmeyecek seviyede. Önceden GoW oynamış bir oyuncu için tatmin edici olması açısından �Spartan� modunda başlamasını tavsiye ederim. Oyunu bitirdikten sonra �God� modunda kasmak zaten meraklısı için ayrı bir zevktir.

Üçüncü şahıs görüş açısından oynuyoruz. Yalnız bu defa diğer oyunlara göre bir fark var; Kamera sabit. Önceki oyunlardaki gibi dilediğimiz gibi yönlendiremiyoruz. Kamera bölümlere göre gayet düzgün açılarla konumlandırılmış, oyun boyunca bununla alakalı bir problemle karşılaşmadım. Yunan mitlerinden esinlenilmiş tasarım harikası mekanlarda ilerliyoruz. Tasarımlar diğer iki oyundaki gibi, senaryoyla tam bir uyum var. Önceki oyunlardan hatırlayabileceğimiz bazı düşmanlara ek olarak az da olsa yeni tasarımlar da bu oyunda yerlerini almışlar. Boss tasarımları yine çok güzel. Oyun düşman çeşitliliği bakımından zayıf görünse de oynanış süresinin kısalığı bu açığı kapatıyor. Oyun içi videolarda da serinin bilinen kalitesinden ödün verilmemiş. Grafiklerin neredeyse PS2�den geri kalır bir tarafı olmadığı açıkça görülüyor. PSP ile neler yapılabileceğini gösteren oyunlardan biri. Umarız bu kalitede oyunların devamı gelir.

King of Fighters

[Resim]

King of Fighters, SNK’nın tü oyunlarından en popüler karakterleri biraraya getirerek yarattığı dövüş oyunu serisi. İlk oyunu 94 yılında çıkmıştır, 4 bölümlük kısa bir OAV serisi mevcuttur. Çıktığı senenin aksine,1 e 1 dövüş sistemi yerine 3 e 3 dövüş sistemine sahip ilk oyundur.
Oyunlar

King of Fighters serisinin oyunları Neo Geo CD,Sega Saturn,Sega Dreamcast, Sony PlayStation, PlayStation 2, Microsoft X-Box, Game Boy, Game Boy Advance ve Neo Geo Pocket olmak üzere birçok konsol sistemine yayılmıştır
Çoğunlukla her yeni öykü serisi finali 3.yılda olmak üzere 3 yıla yayılır.Her yeni öykünün yeni bir başkarakteri ve boss u bulunmaktadır.Ve bu 3 yılın ardından, o zamana kadarki tüm karakterleri içeren bir “Dream Match KoF” yapılır,98-2002 gibi…
95 te başlayan Orochi öyküsünün başkarakteri Kyo ve Iori iken,99 da başlayn NESTS öyküsünün lideri K’ Dash,2003’de başlayan Ash’s Tales öyküsünün lideri Ash Crimson’dur. Her seri eski seriyle ufak bağlantılar içermekte ve bağımsız bir öyküye sahip olmaktadır.
Asıl King of Fighters olaark SNK’nın ilk dövüş oyunu Fatal Fury 1 sayılsada,bu isime gerçek anlamda sahip olan seri King of Fighters ’94 le başlamaktadır

Başlangıç

  • The King of Fighters ’94 (Bölüm 1)
  • İlk King of Fighters oyunu, SNK’nın en büyük süperstarı Kyo Kusanagi’yi içeren bu seri, Rugal isimli bir kötü liderin tüm dünyadan davet ettiği dövüşçülerle düzenlediği bir dövüş turnuvasının öyküsünü içerir. Rugal yendiği dövüşçülerin bedenlerini taşa çevirip, bu heykellerle kendine bir müze kurmaktadır. Oyun Japon takımı Kyo, Benimaru ve Daimon2un şampiyon olup Rugal’i devirmesiyle biter.
  • Oyunun daha sonra Playstation 2’nin yapılan re-make’i Re-Bout kyo2nun babası Saisyu!yu içermektedir

Orochinagi

  • The King of Fighters ’95 (Bölüm 2)
  • Bu oyunla birlikte Kyo’nun en büyük düşmanı Iori ilk kez ortaya çıktı. Ayrıca bu oyunda oyuncular kendi seçtikleri 3 kişiden bir takım kurabiliyordu!
  • Öykü Orochi gücünü kullanmaya başlayan Rugal’in 2.kez turnuvayı düzenlemesiyle başlar, turnuva sonunda, Orochi kanından olmadığı için yok olmasıyla son bulur!
  • The King of Fighters ’96 (Bölüm 3)
  • KoF’un ilk gerçek yükseliş noktası. Harika grafikler, müthiş müzikler, efsanevi karakter Geese, Krauser, Mr.Big ve Leona… Oyun zıplama seviyeleri gibi daha birçok yenilik getirdi seriye!
  • KoF 96 turnuvası, Kyo ve Iori’yi arayan Yata Aynasının koruyucusu Chizuru’nun turnuvayı düzenlmesiyle başlar, Orochi’nin tüm düşmanlarını yok etmeye çalışan Goenitz’in, Kyo&Iori’nin ellerinde ölmesiyle son bulur!
  • The King of Fighters ’97 (Bölüm 4)
  • Orochi öyküsünün finali;KoF tarihinin en uzun oyun sonu demolarına sahip KoF oyunu. Orochi’nin destekçileri Yashiro, Shermie, Chris, Kyo’nun en büyük hayranı genç Shingo ve Orochi’nin kendisi bu oyunda ilk kez ortaya çıktılar
  • Bu öykü serisi,ölümcül düşmanlar Kyo ve Iori’nin,Orochi’yi yok etmek için geçici süre ittifak kurup Orochi’yi tekrar kilitlemeleriyle son bulur!
  • The King of Fighters ’98
  • Bu oyun the dream match never ends ismi ile geçer. Geese Howard, Wolfgang Krauser, Mr Big, Kasumi Todo, Eiji Kisaragi gibi oyuncular oyunda bulunmamasına karşın arka plan görüntüsünde yer aldıkları çeşitli bölümler bulunmaktadır, oyunda belirli bir hikaye bulunmamasına karşın takım sonu özel resimleri ve bazı mix takımlara ait özel bitiriş resimleri yer almaktadır. Gene oyuna önceki serilerden farklı olarak birçok başlangıç konuşması eklenmiştir birbirleri ile bağlantısı olan karakterlerin açılışta yaptıkları reverans ve konuşmaların çoğu modifiye edilmiş ve buna göre çeşitli bitiriş konuşmaları eklenmiştir oyunla ilgili bir başka nokta ise karakterlerin başka oyunlarda geçerli olan hareketlerine veya KOF serisinin önceki bölümlerine ait olan sitillerine göre seçilebilmeleridir, seri ile ilgili özel bir hikaye yoktur

The NESTS

  • The King of Fighters ’99: Millennium Battle (Bölüm 5)
  • Bir takım arkadaşının sahaya atlayıp,kısa süre olsada diğer diğer arkadaşına yardım etmesi üzerine kurulu olan “Striker” sistemini getiren bu oyun ayrıca yeni baş karakter. K’ Dash’in ilk kez ortaya çıktığı oyundur. Bu oyunla birlikte artık takımlar 4 er kişiden oluşuyor, yeni bir öykü serisi başlıyor ve Kyo artık yeni bir kıyafet kullanıyordu!
  • Bu turnuva,NESTS’in elinden kaçıp onlar tarafından kullanılmayı reddeden K’ nın bulunması için Krizalid’in turnuvayı düzenlemesiyle başlar, K’ nın takım arakadaşlar Maxima, Benimaru ve Shingo’nun desteğiyle onu yoketmesiyle sona erer
  • The King of Fighters 2000 (Bölüm 6)
  • Bu oyun,oyuncuların Striker olarak seçtikleri karakterin, sadece Striker olması kaydıyla 2 alternatif striker karakter karakter içermesiyle toplam karakter sayısının 60’ı bulduğu ve K’ nın en önemli kopyalarından Kula’nın ortaya çıktığı oyundur! Ayrıca bu oyunda oyuncular, Fatal Fury’nin bitiş demosunda Terry’nin öldüğünü sandılar!
  • Bu turnuva NESTS’in adamı Zero’nun sponsorluğunda başlyıp, Zero Cannon’un Terry’nin şehri Southtown’u yoketmesiyle sona erer
  • The King of Fighters 2001 (Bölüm 7)
  • Eolith tarafından yapılan ilk KoF. Bu oyunla birlikte oyuncular takımlarında kaç kişinin striker, kaç kişinin aktif karakter olaabileceğini seçebiliyordu. Ama özellikle çizimleri ve müzikleri çok eleştirilen oyun NESTS öyküsünün son bölümü oldu
  • Bu öykü serisi NESTS lideri Igniz’in K’ ya yardım eden tüm dövüşçüler tarafından yenilip,yokedilmesiyle sonuçlanır.
  • The King of Fighters 2002
  • Eolith tarafından yapılan son KoF oyunu.Seri tekrar eski 3 e 3 sistemine döndü. Bu oyunun hiçbir öyküsü bulunmamakla birlikte,orjinal KoF öyküsündede böyle bir turnuva olmamıştır!. Bu oyun o zamana kadarki hemen hemen tüm karakterleri bir araya getiren bir oyundu!

The Tales of Ash

  • The King of Fighters 2003 (Bölüm 8)
  • Bu yeni öyküyle,oyun sistemi 3 e 3 tag team e döndü.Oyuncular maın otasında diğer karakterleri arasında geçiş yapabiliyordu ve bu sistemle oyun daha da hızlanmıştı. Bu seriyle birlikte yeni bir “Heroes Team” ortaya çıktı: Ash-Shen-Duo Lon. Bu yeni serinin başkarakteri Ash Crimson, tarzı ve yeşil alevleriyle hemen dikkat çekti. Bu seriyle birlikte KoF eski mitolojik öykü sistemine geri döndü çünkü öykü Orochi’nin tekrar diriltilmesiyle ilgiliydi.Kyo 3.kez kostümünü değiştirdi, Mark of The Wolves’tan Tizoc,Gato seriye katıldı ve Chizuru kardeşiyle birlikte tekrar KoF a döndü.Bu sayede tekrar eski “Kutsal Hazineler Takımı”, Kyo, Iori ve Chizuru kurulabiliyordu!
  • Bu oyun,kendilerine “Geçmişten Olanlar” adını veren gizemli bir grubun turnuvayı düzenlemesi ile başlar,Ash’in Chizuru’nun gücünü çalmasıyla biter
  • The King of Fighters XI (Bölüm 9)
  • Bu oyun eski KoF’lardan farklı olarak oldukça hızlı bir oyun sistemine sahipti.Ayrıca maçlarda süre dolsuğu zaman eskisinden farklı olarak CPU hakem daha etkili dövüşenin kim olduğuna belli kıstaslarla karar verip maçın galibini ilan ediyordu.Ayrıca seriye öykü için çok önemli 2 kişi swald ve Elisabeth,yıllardır KoF’a katılmanın eşiğinden dönen Duck King,yeni bir Psycho Soldier Momoko,Fuu’un ve Buriki One serilerinden Hayate,Jyazu,Gai ve Silber katılıyordu.Oyun seriye Quick Shift,the Saving Shift,the Skill Bar ve the Dream Cancels gibi birçok yeni özellik getirdi.Bu oyunun en dikkat çeken özelliklerinden biri Leona,Joe,Robert,Mai gibi artık KoF’la özdeşleşmiş karakterleri içermemesidir
  • Bu oyun Orochi’nin yeni hizmetkarları olan ekibin Ash’ten Yata Aynası’nı almak için 2.kez düzenlemiyle başlar,Ash’in Kyo’yu tuzağında belli etmeden kullanıp Iori’den Ki gücünü ve kutsal hazinesini çalmasıyla biter