Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
Half-Life 2 « Gamez

Half-Life 2 olarak etiketli yazılar

Half-Life 2

“City 17’ye hoş geldiniz. İçinizden en iyiler, şehre ait merkezlerde kalmak için seçecek ya da seçilecek. Bu şehri ben kurdum ve yöneticisiyim. Citadel da dostlarımız tarafından bu düşünceyle kuruldu. Beni buraya çağırdıklarında evime çağrılmış gibi gurur duydum. Senin burada kalman, kendin için daha iyidir. Burada daha güvendesin.”

Şehre gelen insanları bu sözlerle karşılayan Dr. Wallace Breen, pek de inandırıcı gözükmüyor. Aslında Half-Life 2 oldukça sancılı bir çıkış dönemi yaşadı. Half-Life’ın üstünden onca sene geçmesine rağmen bir devam oyunu olup olmayacağını sır gibi saklayan Valve, son iki sene kala Half-Life 2’yi açıkladı. Ardından E3 fuarlarında reklamını yaptı. Milyonlarca oyuncuya da sabırla beklemek düştü. Ancak, ne var ki oyunun çıkışına birkaç ay kala Valve sürpriz bir açıklamayla oyunun çıkış tarihini ertelediğini söyledi. Sebep olarak da kaynak kodlarının çalınmasını gösterdi. Ortalıkta pek çok söylenti dolaştı, oyun daha da ertelendi. Artık pek çok hayranı Half-Life 2’yi beklemekten vazgeçmiş, hatta bazıları umudunu kesmişti. Olaylardan bir yıl sonra Half-Life 2 elimize ulaştı ve bize de doyasıya oynamak düştü.

Half-Life 2’nin hikayesi öncesine nazaran daha detaylı. Bu defa amacımız patlayan ve harap olan bir laboratuardan sağ çıkmak kadar kolay değil. Daha karmaşık ve zor ortamlardan kurtulacak, çeşitli entrikalar içinde kafamız karışacak, gizli planları su yüzüne çıkarmak için savaşacağız ve oyun boyunca dostlarımız bize yardım edecek. Öncelikle Black Mesa’dan sonra Freeman’in başına neler geldiğini anlamakta yarar var. Son olarak Nihilant’ı yok ettikten sonra G-Man ile sohbet etmiştik. Bize iki seçenek sunmuştu. Ya kendisine katılacak ya da yaratıkların içine gönderilecektik. Freeman, G-Man’e katılmayı tercih etti ve derin bir uykuya daldı. Yıllar sonra Black Mesa’da olanlardan sonra yaratıklar dünyanın her yerini sardı. Nüfusun büyük çoğunluğu yok oldu. Kaynaklar tükendi ve insanlar şehirlerde hayatta kalma mücadelesine başladı. Dr. Breen, Black Mesa’da çalışan bir bilim adamıydı ve bir takım gizli güçlerin yardımıyla mevcut şehirleri işgal edip yeniden düzenledi. Şehirler City 1, City 2 gibi isimlerle yeniden adlandırıldı. Şehirlerin etrafı güvenlik çemberine alındı, her kapı kilitlendi, her insan tek tek takip edilmekteydi. Dr. Breen’in bulunduğu City 17’de de her köşede askerler bulunmakta ve çok sıkı güvenlik önlemleriyle şehir korunmaktaydı. City 17, Doğu Avrupa civarlarında bir şehirdir. Askerler diğer şehirlerden gelen insanları Citadel’e yerleştirilmek için seçiyordu. Citadel adındaki bu dev gökdelenler zemine vurarak yaratıkları uzak tutuyordu. Bu bölümden sonra Freeman, G-Man tarafından şehre insan getiren trenlerin birinde uyandırılıyor. Askerlerin sert tavırlarından hoşlanmıyor ve kısa sürede asilerin yanına katılıyor. Asiler, şehirde gizlilikle yaşayan ve işgale boyun eğmeyen bir grup insandan oluşuyor. Aralarında Black Mesa’da çalışan Dr. Kleiner, güvenlik görevlisi Barney, Eli Vance ve güzel kızı Alyx Vance’ın da bulunduğu özgürlük adına savaşan bu insanlara Vortigaunt’lar da yardım etmektedir. Vortigaunt’lar, Black Mesa’dan hatırlayacağınız ellerinden elektrik saçan yaratıklar. İki boyut arasında açılan kapılardan sonra boyutlar arasında sıkışan bu canlılar, Xen’de köle olarak çalışmaktansa dünyada insanlara hizmet etmeyi tercih etmişlerdir. Hatta bu yaratıklar daha önce Xen’de yaşadıklarından, bazı yaratıkları kontrol altına almak gibi bilgileri de insanlarla paylaşmaktadırlar. Freeman zamanla işin aslını öğrenir, şehirdeki askerler aslında Combine’dir. Combine’lar, Citadel’e götürülen insanların yaratıklaştırılmış halleridir. Dr. Breen kurduğu şehirleri insanlardan temizleyip, dünyayı Combine dünyası haline getirmek için gizli planlar yapmaktadır.

Half-Life 2’deki en büyük yeniliklerden biri senaryosu, diğeri de Source grafik teknolojisi oldu. Valve, Havok grafik teknolojisini kullanarak ve üzerinde köklü değişiklikler yaparak Source grafik motorunu yapmayı başardı. Bu, en son bildiğimiz ve en üstün olarak nitelendirdiğimiz Doom 3’ü bile geride bırakacak bir grafik teknolojisi. Tabii ki böyle bir teknolojiyi en iyi şekilde kullanmak içinde güçlü bir sisteme ihtiyaç var. Öncelikle etrafta bulunan ve hareket eden nesnelerden ve oyundaki fizik kurallarından söz etmekte fayda var. Kutular, variller, şişe ve daha pek çok maddeyi elinize alabiliyorsunuz. Bu nesnelerin her birinin kendine özgü madde özellikleri var. Tıpkı gerçek dünyada olduğu gibi ağırlıkları var ve yere fırlattığınızda davranışları çeşitlilik gösteriyor. Yokuş aşağı attığınız varil bir yere takılmadığı sürece aşağı kadar yuvarlanırken, tahta bir kutu bir ya da iki tur dönüp duruyor. Cam şişeyi yere attığınızda kırılıyor. Fakat, yere usulca bırakırsanız kırılmıyor. Tahta bir kutuyu parçalarken, birden bire küçük parçalara ayrılıp yok olmuyor. Önce büyük kalaslara ayrılıyor. Daha da vurmaya devam ederseniz kıymıklara kadar bölünüyor. Plastik, cam, ağaç, taş, metal gibi pek çok çeşitte madde tipi tek tek işlenmiş. Oyun içerisinde bazen bu maddelerle uğraşıp oyunu unuttuğunuz anlar oluyor. Bir bidon üzerine kalas atıp kaldıraç deneyleri bile yapabiliyorsunuz. Bazı hataları saymazsak bu güne kadar hiçbir oyunda yapılamamış gerçekçi fizik kurallarına sahip. Grafik motorunun marifetlerini, yerçekimi silahına kavuştuğunuzda daha da iyi göreceksiniz. Tek bir silahın oyunu baştan sona nasıl değiştirdiğine şahit olacaksınız. Bu silahın çalışma şekli çok basit. Önce nesneleri size doğru çekiyor ve sabitliyor. Ardından da büyük bir hızla fırlatıyor. Öyle ki, bu silahla yapabilecekleriniz hayal gücünüzle sınırlıdır. Silah sayesinde etraftaki eşyaları yaratıkların üstüne fırlatarak yok edebiliyorsunuz. Her nesnenin ağırlığının olduğunu söyledik. Bunu yerçekimi silahına kavuştuğunuzda daha iyi anlıyorsunuz. Örneğin, plastik bir kutuyu yaratığa fırlatınca hiçbir şey olmazken, aynı büyüklükteki bir tuğla ile yaratığı öldürebiliyorsunuz. Bir bölümde devrilen aracınızı silahı kullanarak düzeltebiliyor, önünüze çıkan ve kaldıramayacağınız kadar ağır hurdaları sağa sola fırlatabiliyorsunuz. Patlayıcı bidonları ve tüpleri fırlatarak bomba gibi kullanabiliyorsunuz. Daha saymakla bitiremeyeceğimiz marifetleri olan yerçekimi silahını, Citadel’e girdikten sonra nasıl şekilde kullandığınızı görünce adeta şok yaşıyorsunuz.

Grafiklerin güzelliği sadece fizik kuralları değil elbette. Artık Half-Life’da alıştığımız gibi hep kapalı alanlarda, havalandırma borularında dolaşmıyoruz. Burası büyük bir şehir ve alabildiğine geniş alanların çizilmesi gerekiyor. Elbette bu geniş alanlara gelince performansta bir miktar yavaşlama oluyor. Tıpkı bir şehirde olduğu gibi, tren istasyonu, su kanalları, yüksek gerilim direkleri, apartmanlar, çiftlik evleri ve otoyollar gibi görmeye alıştığımız şeyler oyunda işlenmiş. Yürürken yerde sizinle birlikte hareket eden ışığın tavandan vuran ışık olduğunu görünce şaşırmamanız mümkün değil. Tabii yaşayan bir şehirde olduğumuzu unutmamak lazım; rüzgarla sallanan teller, yer yer uçuşan kuşlar, havadaki buharlaşma, gün ışığı gibi pek çok efektle bu mekanlar süslendirilmiş. Hatta uçan kuşların her biri gerçeğinden farksız birer model olarak çizilmiş. En küçük böceklerden metrelerce yükseklikten bize ateş eden örümceklere kadar, pek çok yaratık ya da mekanik robot göreceksiniz. Kısaca pek çok model ve animasyonları ile karşılaşacaksınız.

Her bir modelin kaplamaları artık çok daha detaylı. Kopyalanarak çoğaltılmış elektronik cihaz kaplamaları, duvar afişleri yerine gerçeği ile birebir olan kaplamalar kullanılmış. İnsanların yüzleri bile mükemmele yakın çizilmiş. Dudak okuyanların bile anlayabileceği kadar birebir ağız hareketleri, yer yer size bakan gözler, duygulara göre değişen mimikler gibi detayları atlamamak gerek. Bir de, artık raylarda giden garip araçlar yerine daha gelişmiş Jet ski ve arazi cipi olmak üzere iki farklı aracı daha kullanabiliyorsunuz. Üstelik park sorunu yaşamadan istediğiniz noktada araçtan inebiliyorsunuz. Bu araçların sürüşü de çok keyif verici. Fakat neredeyse oyunun dörtte birini bu araçlar üstünde geçirmek keyfinizi bozabiliyor. Son olarak su efektinin bu kadar gerçekçi yapıldığı bir başka oyun yok herhalde. Öyle ki üstüne bir şey düştüğünde dalgalanmalar oluşuyor. Su içinden baktığınızda etrafı dalgalı görüyorsunuz. Aynı teknikle buzlu cam etkisi bile başarıyla işlenmiş. Bu oyunda göremeyeceğiniz tek şey Freeman’in kendisi oluyor ki, model olarak çizmeyi unutmuş olabileceklerinden bir ayna yapmaktan kaçınmışlar. Bir de eşyaları tuttuğunuzda, eşyanın havada durması yerine basit bir el modellemesi daha uygun olurdu. Fakat her nesnenin boyut farkı yüzünden farklı animasyonlar isteyeceğini düşünürsek, galiba böylesine ağır bir oyunu çalıştıracak bilgisayar bulamazdık. Grafiklerin istisnai birkaç hatasının yanında bir kötü yanı da zaten yeterince fazla olan detaylar yüzünden, güçlü bir bilgisayarda bile uzun ve sabır isteyen yükleme sürelerine neden olması.

Müzikler artık eskisinden daha uzun ve hissedilir düzeyde hazırlanmış. Belirli noktalara geldiğinizde başlayan müzikler bazen tam gaz heyecan yaşatırken, bazen de korkmanıza ya da üzülmenize neden oluyor. Seslerde ki detaylarsa anlatmakla bitmeyecek türde çok fazla. Yüzlerce çeşit nesne ve insanın her biri için onlarca farklı ses efektinin yapıldığı düşünülünce, iki binin üstünde ses efekti ortaya çıkıyor. Özellikle duymaya alışık olmadığınız bazı sesler üstün teknoloji ile yapıldıklarını kanıtlıyor. Mesela Citadel’e girdiğinizde duyacağınız mekanik gürültüler tüyler ürpertici olabiliyorken, aynı yerdeki enerji toplarını fırlattığınızda, sekerken duyacağınız efektler eğlenceli olabiliyor. Bir de çok yakınınızda patlayan bir bombanın bir süreliğine kulaklarınızı çınlatması gibi ayrıntılarda atlanmamış. Hikayenin bu sefer daha karışık olması doğal olarak oyun içerisinde ki konuşmaları daha iyi anlayabilmenizi gerektiriyor. Programcılar bu düşünceyle alt yazı desteği de eklemeyi unutmamışlar.

Freeman’in karşılaşacağı sorunlar eskisine nazaran daha yaratıcı çözümler içerebiliyor. Önünüze çıkan problemlere karşı farklı yöntemler kullanabilmeniz oyunu daha da ilginç hale getirmiş. Mesela, kaygan bir yokuştasınız, aşağıda tavanda yapışan ve aşağı dil uzatıp avını bekleyen yaratıklardan var. Birincisi aşağı kayıp hepsine ateş edip geçmeye çalışabilirsiniz. İkinci olarak köşede duran lastik bidon kutu gibi şeyleri aşağı atabilir ve yaratıklar bunları yakalayıp kontrol ederken siz de geçebilirsiniz. Üçüncü olarak da, aşağı bir patlayıcı bidon atın, bir el ateş edip yanmasını ve yukarı çıkınca da patlayıp yolun açılmasını bekleyin. Tercih hakkı size kalmış. Bir başka bölümde de yaratıkları ateş ederek öldürmek yerine, üstlerine araba düşürerek, sabit bir bıçağı döndürüp üstünüze gelmelerini sağlayarak ya da gazı açıp yakarak da öldürebiliyorsunuz. Tabii yaktığınızda hala üstünüze gelmeleri ve daha fazla zarar vermeleri de kaçınılmaz olabiliyor. Zemine bastığınızda kumlardan yaratıkların çıktığı çok daha ilginç problemlerle de karşılaşacaksınız. Bunlar gibi onlarca zeka ürünü bulmaca oyundan aldığınız zevki de katlayacak.

Eskiden olduğu gibi yine belirli bir yer geldiğimizde başlayan film sahneleri oyuna ayrı bir güzellik katmış. Söz gelişi, daha silahınıza ve elbisenize dahi kavuşmamışken bir kapıya geliyorsunuz ve Combine asker bir kola kutusunu yere fırlatıyor. Size alıp çöpe atmanızı söylüyor. Tabii ki alıp çöpe atabilirsiniz; ancak çöp yerine askerin kafasına attığınızda sinirlenip size bir kez vuruyor ve sonra da yolunuzda çekiliyor. Bu gibi dikkat çeken animasyonları Half-Life’dan biliyoruz. Fakat bu sefer bu animasyonlar, oyunun diğer özelliklerine nazaran daha hafif kalmışlar. Oyunda ki pek çok detayın yanında artık yeterince göze çarpmıyorlar. Oynarken bir eksikliğini hissedeceğiniz nadir şeylerde biri de bu olabilir.

Yapay zeka eskisine nazaran pek de büyük bir gelişme yaşamamış. Yine korunan, siper alan, haberleşen, birinin öldüğü noktaya diğerinin kolay kolay gitmediği, silahını tasarruflu kullanan askerlerin zekasına hayran kalıyorsunuz. Emrimiz altındaki asileri kontrol edebiliyoruz, onlardan mühimmat ve sağlık yardımı alabiliyoruz. Girmeye çekindiğimiz bir koridora önce emriniz altındaki askerleri gönderip tehlikeleri atlatabiliyorsunuz. Bir başka yenilikse, bazı yaratıkları kontrol edebilmemiz. Ancak, bunlar pek zeki bir tür olmadıklarından sadece sizi takip etmek ve saldırmaktan fazlasını yapamıyorlar. Bu defa yapay zeka bazı sorunlarıyla da üstün çıkabiliyor. Arkadaşlarımız bizim sözümüzü dinlemek yerine önümüze engel olabiliyor. Ya da “dur” diye bir komut olmadığından, biz lazerlerin üstünden dikkatlice zıplamaya çalışırken, onlar da lazerlere basıp kuyumuzu kazabiliyorlar. Bu gibi durumlar, Valve programcılarının yapay zeka konusunda pekte ileri gidemediğinin açık kanıtları olmaktan öteye gidemiyor.

Uzun süredir beklediğimiz ve beklediğimize değen, bu türden hoşlanmayanların bile sırf grafiklerini görmek için oynayabileceği bir oyun Half-Life 2. Half-Life’ı bilip de Gordon Freeman’in başına gelecekleri merak etmeyen yoktur herhalde. Sonuna bakılırsa, Half-Life 3’ün de gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Half-Life 2

        Half-Life 2

Half-Life 1998 yılında piyasaya çıktığında aksiyon oyunları dünyasında senaryonun önemli bir yer alabileceğini önceden hazırlanmış sahneler (scripted scenes) ile kanıtlamış oldu. Oyuncular kendini bir filmin içindeymiş gibi hissediyorlardı. “Önüne çıkanı öldür” felsefesi geride kalmıştı. İlk Half-Life aksiyon oyunları dünyasında bir devrimdi. Half-Life 1’den 5 sene sonra Valve oyunun ikincisini, Half-life 2′yi duyurdu.

Half-Life’ın sonunda kahraman bilim-adamımız Gordon Freeman, gizemli karakter G-Man’nin teklifini kabul etmek zorunda kalıyordu. Half-Life 2 bu noktadan 10 yıl sonra başlıyor. Fakat Gordon aradan geçen 10 yılda ne olduğunu bilmiyor ve kendini City17 adlı şehirde buluyor. Dr.Breen adlı bir bilim-adamının yönettiği, sıkı koruma altındaki şehirde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor Gordon Freeman.

Macera sırasında ilk oyundan tanıdık yüzlerle de karşılaşıyoruz. Sadık koruma görevlisi Barney Calhoun, iş arkadaşlarımız Dr. Eli Vance ve Dr. Kleiner ile oyun boyunca sıkça karşılaşacağız. Tabi yeni karakterlerde olacak. Bunlardan en önemlisi ise Dr. Eli Vance’in kızı Alyx Vance. Birçok görevde Alyx yanımızda yer alıyor.

Oyunda 4 yıl boyunca geliştirilen Source grafik motoru kullanılıyor. Bu motor DirectX 9.0’un tüm yeniliklerini sonuna kadar kullanıyor aynı zamanda kullandığı fizik motoru sayesinde oyunun oynanışına büyük yenilikler getiriyor. Oyundaki çoğu objeyi düşmanlarınıza karşı bir silah olarak kullanabiliyorsunuz. Ayrıca bir sürü kullanılabilir araçta bulunuyor.

Half-Life 2, oyunculara sunduğu mod seçenekleri, sinemasal hikayesi ve sunduğu muhteşem oyun deneyimi ile ilk Half-life’ın hala devam eden krallığını kaldığı yerden devralmakla kalmıyor çıtayıda çok daha yükseltiyor.