Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
gamez « Gamez

gamez olarak etiketli yazılar

Syberia

http://ramazzotty.files.wordpress.com/2008/02/syberia1.jpg

Ah nerde o eski günler. Larry, Broken Sword, Monkey Island gibi çok kaliteli adventureları her zaman görebiliyorduk. Gün geldi, adventure oyunları pek çıkmamaya başladı. Yeni oyun duysak ya FPS ya strateji ya FRP ya da spor oyunları. Tabi durum böyle olunca adventure oyunu duyduğumuzda hemen almak geliyor içimizden. Yalnız çıkan adventure oyunlarının hepsi öyle kaliteli yapımlar değil ama bu yazıda incelediğim oyun çok kaliteli bir yapım. Uzun süren adventure açlığımı fazlasıyla giderdi ve adventure sevenlerin mutlaka oynaması gereken bir oyun.

Oyun sizi öyle bir bağlıyor ki saatlerce başından kalkamıyorsunuz. Bu yazıyı yazmadan önce oyunu bitirmek için tam yedi saat başından kalkmadım (O Koreli genç gibi ölecektim Allah korusun). Sözü fazla uzatmadan oyuna geçelim.

Oyunumuzun konusu şöyle. Biz Kate Walker adında bir avukatız (gerçi oyunda avukatlıktan başka herşeyi yapıyorsunuz o ayrı mevzu). Şirketimiz bizi bir firmayla anlaşma yapmak için Valadilene adlı yere yolluyor. Bu firma Automaton adlı robotlar üretiyor. Tabi anlaşmayı imzalatmak kolay ama bu sırada kötü bir olay gerçekleşiyor. Anlaşma yapmak için gittiğimizde firma sahibi Anna Voralberg’in öldüğünü görüyoruz (ilk demo). Bu anlaşmayı Anna Voralberg’in bir mirasçısına imzalatmamız gerekiyor. Valadilene kentinde yaptığımız birkaç araştırmadan sonra Anna Voralberg’in tek mirasçı olduğunu öğreniyoruz. O da erkek kardeşi Hans Voralberg. Hans Voralberg’i bulmamız gerekiyor. Yalnız yine bir sorun var. Hans yıllar önce bu kentten ayrılmış ve yaptığımız araştırmaya göre onun Sibirya’da herhangi bir yerde olduğunu öğreniyoruz. Bundan sonra asıl maceramız başlıyor.

Oyunun bu konusunu öğrendiğimde konu bana çok zayıf gelmişti. “Ya sadece bir anlaşma imzalattıracağız, ne kadar zor olabilir ki, keşke daha iyi bir konu olsaydı” diye düşünüyordum ama oyunda şunu gördüm. Oyun ilerledikçe yeni detaylar çıkıyor. Mesela bir bölümde Oscar adlı dostumuzun (Automaton) kolları çalınıyor, kolları çalan kişiyi bulduğumuzda bize bu kolları bir şartla vereceğini söylüyor eski bir Rus sanatçıyı ona getirmemizi istiyor (Helena Raminski), Helena’yı buluyoruz (zorlu bir araştırmayla) onu gelmeye ikna ediyoruz fakat bizden sesini düzeltmemizi istiyor. İşte konu böyle derinleşiyor ve çok güzel bir hal alıyor.

Oyundaki bulmacalar da gerçekten çok iyi. Hepsi çok kaliteli tasarlanmış. Ayrıca arada geçen esprilerin de kalite düzeyi yüksek (tabi anladığım 2-3 espri var, yarım yamalak İngilizce’yle o kadar oluyor). İyi İngilizce biliyorsanız diyaloglarlarda eğlenceli vakit geçireceksiniz. Zaten oyundaki diyalogları anlarsanız oyundaki bulmacaları ve diğer olayları çözmek çok kolaylaşıyor eğer İngilizce’niz iyi değilse tam çözümlere talim edeceksiniz. Topladığınız ipuçlarını iyi okuyun ve topladığınız kağıtlardaki rakamları mutlaka kullanın, bir işe yarıyordur. Aldığınız kağıtlardaki resimlere de dikkat edin, özellikle tarih öncesi bir hayvan olan mamut resimlerine dikkat edin, onlar sizi Hans Voralberg’e götürecek.

http://www.armchairempire.com/images/Reviews/pc/syberia-2/syberia-2-4.jpg

Oyunu yalnızca mouse kullanarak oynuyoruz. Mouse’un sağ tuşuyla menümüze bakıyoruz, sol tuşla diğer işleri yapıyoruz (obje alma, konuşma…). Oyunda bir not defterimiz ve bir de telefonumuz var. Not defterinde sorulacak sorular var. Bu sorular oluşan olaylar doğrultusunda genişliyor. Telefonumuz da oyunda çok işe yarıyor. Bir bölümde telefonla annemizi arıyoruz ve aradığımız biri hakkında bilgi alıyoruz bu sayede aradığımız insanın nerede olduğunu öğreniyoruz. Daha başka işlere de yarıyor telefonumuz (faks gibi, faksı patrona çekiyoruz ve anlaşmayı falan istiyoruz). Ayrıca telefon gerçek dünyadaki gibi işliyor. Oyun sırasında bizi sürekli yakınlarımız arıyor (Sevgilimiz, annemiz, arkadaşımız, patronumuz). Bize sürekli nerede olduğumuzu, şu an ne yaptığımızı falan soruyorlar (iş başında bizi sürekli rahatsız ediyorlar, hele patronumuz).

Oyunun teknik detaylarını gelelim. Oyun 2 CD’den oluşuyor. Size oyunla ilgili tek tavsiyem var, eğer hard diskinizde yeriniz varsa oyunu full kurun 1.1GB yer kaplıyor. Full kurarsanız oyun sorunsuz oynuyor. Malum hepimiz kopya oyun alıyoruz eğer minimum falan kurarsanız CD ile ilgili sorunlar çıkıyor.

Syberia bence mükemmel grafiklere sahip bir oyun. 3D Studio Max’in bütün nimetleri kullanılmış diyebilirim. Özellikle mekan tasarımları ve animasyonlar çok güzel. Daha ana menüyü açtığınızda çok tatlı bir animasyonla karşılaşıyorsunuz, (Bir Automaton tekerlek çeviriyor) ordan oyunun ne kadar kaliteli grafiklere sahip olduğunu anlayabilirsiniz. Hem bu güzel grafikler öyle yüksek bir sistem de istemiyor, P3-500, 128MB RAM, 16MB 3D hızlandırıcılı grafik kartınız olsa oyunu mükemmel şekilde oynarsınız. Ben 30-70FPS arasında oynadım oyunu (FPS’yi görmek için é (konsol) tuşuna basmanız yeterli). Oyunun böyle rahat oynamasının sebebi de etraftaki herşeyin birer kaplama olması (bir arkadaşım bitmap üzerinde render demişti bu tekniğe). Bu kaplama olayını şöyle anlatayım; oyunda yerde su birikintileri var, bu su birikintilerinde etraftaki herşeyin yansıması var ama siz suyun üstüne çıkarsanız kendi yansımanızı göremezsiniz eğer o yansımayı görebilseydik o zaman FPS düşerdi. Zaten dikkat edin animasyon gördüğünüzde (kuşların uçması, yel değirmenin dönmesi) FPS düşecektir.

http://linia199.files.wordpress.com/2007/12/syberia-ii-2.jpg

Oyunun müzikleri de çok güzel. Özellikle bir müzik vardı, slow bir müzik. Bence mükemmel. Oyunda herhangi bir görevi yaptığınızda da hafif bir müzik çalıyor, bu sayede görevi doğru yaptığınızı anlayabilirsiniz. Oyunun içindeki diğer sesler de çok iyi (su sesleri, kuş sesleri, dalgalar…). Oyunun seslendirmeleri bir sinema filmi kadar kaliteli zaten adventure oyunları genelde diyaloglarla çözüldüğü için seslendirmelerin çok iyi olması lazım (ya da alt yazıya bakarsınız).

Sonuç olarak Syberia çok kaliteli bir oyun.Kanadalı Microids firması turnayı gözüden vurmuş diyebilirim. Bu aralar adventure oyunu çıkmıyor zaten o yüzden bu oyunu mutlaka oynayın. Güzel grafikleri ve sürükleyici konusuyla sizi bambaşka dünyalara götürecek, kendinizi olayların içinde bulacaksınız ve saatlerce oyunun başından kalkmayacaksınız. Bir de oyunun sonunda çok ilginç bir gelişme oluyor. Kate Walker gerçek yaşantısına mı dönecek (New York’taki hayatına) yoksa Hans Voralberg’in esrarengiz yaşantısına eşlik mi edecek (Sibirya’da)? Oyunu bitirirseniz görürsünüz ama şimdilik bu kadar söyleyeyim de oyunun tadı kaçmasın. Bu oyunu mutlaka oynayın…

Warlords Battlecry

"http://img263.imageshack.us/img263/6053/imageil3.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

Son günlerde oyun yapımcıları artık tek tür bir oyun ile yetinmemeye ve yeni türler çıkarmaya başladılar. Hep aynı giden oyunlardan da sıkılmış olan oyuncular bu yeni türlere balıklama atladılar. Warlords: Battlecry ise Role playing game/Real time strategy karışımına verilebilecek en güzel örnek.

Oyun, artık modası geçmiş olsa da, 2D üzerine kurulmuş. Ben birçok insanın aksine real-time strategy oyunlarına 2D’nin daha çok yakıştığını düşünüyorum.

Oyunda seçebileceğimiz toplam 9 tane ırk bulunuyor. Bunlar; Humans, High Elves, Wood Elves, Dark Elves, Dwarves, Orcs, Minotaurs, Undeads ve Barbarians. Irk çeşitliğinin fazlalığı oynanabilirliği olumlu yönde etkilemiş. Sıkılmadan uzunca bir süre başından kalkmadan oynayabiliyorsunuz.

Campaign görevlerine ise Human ırkı ile başlıyoruz ve ilerde iyi ya da kötü olmak isteğimize göre ırkımızı değiştiriyoruz.

Oyun sadece normal bir RTS (real time strategy) değil. Önce oyundaki 9 ırkın birinden bir Hero yaratıyorsunuz. Bu Hero siz savaş kazandıkça level atlıyor ve belirli özellikler kazanıyor. Hero’nuzun dört temel özelliği var. Bunlar Strength, Dexterity, Charisma ve Intelligence.

Hero’nuz ayrıca bir işçi gibi bina yapabiliyor ve madenleri convert edebiliyor. Convert etmek kendi tarafına geçirmek demek. Ne kadar maden convert ederseniz o kadar çok gelir kazanırsınız, çünkü madenler, içine adam sokmadan da size belirli bir gelir getiriyorlar. Ayrıca her ırk belirli kaynaklara diğerlerinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Mesela Undead’ler kristale ihtiyaç duyarken Dwarf’lar metale daha çok ihtiyaç duyabiliyor. Bu yüzden rakibinizin en önemli kaynağına saldırıp yok ederseniz bir süreliğine duraklamasına yol açabilirsiniz.

Hero’nuza gözünüz gibi bakın derim. Çünkü adamlarınıza combat bonusu veriyor ve daha iyi savaşmalarını sağlıyor. Ayrıca ileri level bir hero ile bir orduyu bile dağıtabilirsiniz. Özellikle Wizard Hero’lar ilerki level’larda durdurulamaz güçler haline geliyor. Necromencer bir wizard tek bir büyü sözcüğü ile gündüzü gece yapabiliyor, yağmur yağdırtmaya başlayabiliyor. Ayrıca çok güçlü bir Undead Lord yaratabiliyor. Ve bu Undead Lord da neredeyse hero’nuz kadar güçlü! Ayrıca ileride ne seçeceğinize bağlı olarak ırkınızı seçin derim. Yani eğer Warrior olmak istiyorsanız Undead hiç iyi bir seçim olmaz. Bunun yerine Minotaur ya da Dwarf seçerseniz çok daha güçlü olabilirsiniz. Aynı zamanda wizard bir hero yaratmak isterseniz de Undead ya da Dark Elf güzel bir seçim olacaktır.

Oyun esnasında da çeşitli quest’ler sizi bekliyor. Oyunun gidişatıyla alakası olmayan bu quest’leri yerine getirdiğinizde çeşitli ödüller kazanıyorsunuz. Mesela eğer 200 altın verirseniz birkaç Dwarf size katılabiliyor ya da büyüsel özelliği olan bir kolye alabiliyorsunuz.

Birlikleriniz experience aldıkça level atlıyorlar ve belirli özellikler kazanıyorlar. Yani bir biriminiz ne kadar savaşa girmişse aldığı tecrübeler sayesinde o kadar iyi combat yapabiliyor. Her birimin 6 özelliği bulunuyor. Bunlar Combat, Speed, Hits, Damage, Range ve View.

http://news.filefront.com/wp-content/uploads/2008/03/warlords-battlecry-iii-2.jpg

Oyunun ses efektleri normal düzeyde. Ne çok güzel ne de çok kötü. Ancak müzikler gerçekten çok kötü. Oyuna atmosfer katmak için konduğu belli ancak bence bütün atmosferi alıp götürüyor. Midi kalitesinde olmaları ise başka bir dezavantaj. Sanki çocuk şarkısı dinliyormuşsunuz gibi geliyor.

Grafiklere gelecek olursak, gerçekten çok güzeller. Gayet anlaşılır olmuşlar ve adamların, binaların boyları falan orantılı olmuş. Bu da gerçekçiliği arttıran önemli etkenlerden. Ancak biraz fazla ‘mükemmel’ olmuşlar. Yani bir kale inşa ediyorsunuz, üzerinde hiçbir pürüz yok, dümdüz bir kale. Ancak web sitesinden aldığım son haberlere göre bunun üzerinde çalışılıyormuş ve yakında bu eksiği kapatan bir patch çıkaracaklarmış. Yani çok daha gerçekçi grafikler bizleri bekliyor.

Şimdi de biraz stratejik bilgilere geçelim…

Bence oyunun en iyi ırkı dwarf’lar. Atlı birlikleri olmasa da bunu yaya birlikleriyle gayet güzel kapatıyorlar. Büyücü üretemiyorlar, bu aslında büyük bir eksi. Fakat 60 damage verebilen (smith’deki upgrade’ler ile toplam 70’e kadar çıkabiliyor) Dwarf Lord’ları gerçekten çok büyük bir avantaj. (Bir dragon’un vuruş gücü bile 55). Birkaç tanesi yan yana gelince durdurulamaz oluyorlar. Yavaş olmaları ise bir dezavantaj. Ayrıca Dwarven Smith’ler herhangi bir madene (altın, kristal vs..) girince 2 adam yerine sayılıyorlar.

Bir diğer güzel ırk ise Undead’ler. Undead’ler birimlerini oluşturmak için önce mutlaka iskelet askerler üretmek zorundalar. Daha sonra bu iskelet askerler diğer birliklere dönüşebiliyorlar. Undead’lerde dikkat etmeniz gereken bir özellik Lynch. Bu büyücülerden mutlaka ama mutlaka üretin. Çok uzun menzilleri ile bir kuleyi hiç zarar almadan dağıtabiliyorlar. Ayrıca çok zor ölüyorlar. Undead ırkını seçerken en büyük yardımcınızın Lynch’ler olacağını unutmayın.

Oyunda farklı birimleri seçerseniz ve hepsine birden yürüme emri verirseniz en yavaş birime ayak uyduracaklardır. Bu da hepsinin yavaşlamasına neden olacaktır. Ancak ‘Ctrl’ tuşuna basarsanız her birim maksimum hızında yürümeye başlayacak. Buna da önem gösterin diyorum.

Oyunu savaş sırasında ‘F12’ tuşu ile durdurabiliyorsunuz. Oyun durmuşken birimlerinize hangi işleri yerine getireceklerini söylüyorsunuz ve oyun tekrar başladığında adamlarınız bu emirleri yerine getiriyorlar. Bu yüzden oyunun bu bölümü biraz turn-base stratejiye benzemiş.

http://a248.e.akamai.net/f/248/5462/2h/images.gamezone.com/screens/22/7/91/s22791_pc_1.jpg

Warlords: Battlecry her ne kadar single player kısmı güzel bir oyun olsa da en büyük zevki kesinlikle multiplayer oynarken alacaksınız. Zaten bence bu tür real-time strateji oyunlarının hepsinin asıl zevki multiplayer’da çıkıyor. (Age of Kings, Majesty,…). Multiplayer sayesinde yılların oyunu Red-Alert’ı bile hala sıkılmadan oynayabiliyorum.

Multiplayer modunda toplam 13 çeşit ayrı oyun türünde oynayabilirsiniz. Bu çeşitlilik gerçekten de oyundan sıkılmanızı engelliyor. Ayrıca karşınızdaki rakiple (2v2 falan yapıyorsanız dostunuzla da olabilir) alış-verişte bulunabiliyorsunuz.

Son olarak, WarlordsIV: Battlecry, real time strateji ve RPG türü oyun severlerin kaçırmaması gereken bir oyun. Majesty oynayıp da tadı damağında kalanlar zaten hemen alacaklardır. En azından Warlords serisine olan saygıdan bile alınır derim.

World War II Prisoner of War

http://image.com.com/gamespot/images/bigboxshots/6/468556_front.jpg

Bugüne kadar dünya savaşlarını konu alan pek çok oyun yapıldı. Özellikle, 2.Dünya Savaşı en çok ilgi göreni oldu. Bilgisayarlarımızda bu savaşları tekrar tekrar onlarca kez yaşadık ve savaşın kaderine birçok kez de biz ortak olduk. Fakat hepsi bizlere aynı imkanı sunduğu için, silahımızla bir görevden başka bir göreve koşuşturuyorduk. Sonuç olarak da bu oyunlar birbirlerini kopyalamaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Artık işler biraz değişti. Oyunumuz, World War II: Prisoner of War. İsminden de anlaşılacağı gibi yine 2. Dünya Savaşı’nı konu almakta ama bu sefer farklı olarak, bir anda savaş alanına bizi silahımızla baş başa bırakmaktan çok, savaşın bambaşka bir yüzünü bizlere sunuyor: Savaş esirliğini…

Oyun çok orijinal bir fikir içermekte. Ve güzel bir girişle kontrolleri bize bırakıyor: Amerikan pilotu Kaptan Lewis Stone, yani karakterimiz, casus uçağıyla Almanya’nın üzerinden fotoğraf çekme amaçlı geçerken uçaksavarlar tarafından vurulur ve düşüşe geçer. Hayatını kurtarmak için paraşütüyle aşağı atlar. Ama maalesef düştüğü bölge, bir Nazi Esir Kampıdır ve hapsedilir. Bu noktadan sonra başladığımız oyunda tek amacımız firar etmek. Ama bu hiç de kolay değil.

Oyunda geçmemiz gereken 5 ana bölüm bulunmakta. Bunlar, içlerinde birçok küçük görevlere ayrılıyor. Görevler oldukça çeşitli ve kendilerini kolay kolay tekrarlamıyorlar. Ama hepsi özel bir titizlik ve sabır istemekte çünkü bütün görevler gizlilik ilkesini sonuna kadar içeriyor. Oyunun bir başka ilginç tarafı ise alışıldığı gibi, silaha ve dövüşe yani öldürmeye başvurulmaması.

http://i.testfreaks.com/images/products/600x400/24/world-war-ii-prisoner-of-war-46163.372504.jpg

Bulunduğumuz her kamp günlük bir rutine sahip. Hemen kaçma girişimlerinde bulunmak istemiyorsak bu rutinleri sırayla yaparak günümüzü geçirmek de mümkün. Ama bir müddet sonra bu rutinler oldukça sıktığı için ve yapacak başka bir iş bulunmadığından kendimizi kaçış planları hazırlarken buluyoruz. Kaçarken gereken birçok ekipmana ya gizli bir şekilde hırsızlık yaparak ya da parayla başka mahkumlardan satın alarak sahip olabiliyoruz. Bu eşyalar kampta bize verilen odalarda saklanabiliyor. Ayrıca oyunun kayıt imkanı da sadece buralarda mümkün. Belki sinirleri en çok geren nokta, bu durumdur. Çünkü hiç olmadık bir anda askerler tarafından yakalanabildiğimiz için görevleri birçok kez baştan oynamamız gerekiyor.

Kamplardaki her mahkumla diyalog kurulabilmekte. Tıpkı bir macera oyununda olduğu gibi diyaloglara birden çok seçenek yerleştirilmiş ama bunların değişik seçilmesi, farklı sonuçlara neden olmuyor, hepsi aynı kapıya çıkmakta. Yine de kaçabilmemiz için bu kişiler ve konuşmalar çok önemli. Zaten tüm yapılması gerekenler onlardan öğreniliyor. Görevi aldıktan sonra ise yapacaklarımız bize kalmış. Çünkü oyun bu anda bizlere büyük bir özgürlük tanıyor. Ulaşacağımız noktaya birçok şekilde gidebileceğimiz için bizim en iyisini deneyerek bulmamız gerekiyor. Bu noktada ise harita büyük ölçüde devreye giriyor. Oyun süresince takip edilen harita; bölgedeki tüm askerleri, onların görüş açılarını, kampın giriş-çıkışlarını, kapalı yerlerini vs. gösterdiği için kendi rotamızı çizebiliyoruz. Bu yüzden oyun kolay kolay sıkıcı bir hal almadığı gibi kendini uzun süreler oynatabiliyor.

Gizlilik ve kaçış açısından karakterimizin birçok becerisi var. Yasak bölgelerde çok sessiz yürümesi ve tellerden rahatlıkla atlayabilmesi bunlardan sadece ikisi. Başlarda bunların kontrolleri biraz zor gibi gözükse de bir müddet sonra kontrollere kolay bir şekilde uyum sağlanmakta. Kamera açıları da oynanabilirliği olabildiğince arttırıyor. Genelde adamımızın arkasından takip ettiğimiz oyun geldiğimiz bölgelere göre kamera değiştiriyor. Ayrıca, gerekli yerlerde birinci gözden de etrafı kolaçan etmek mümkün. Tüm bu nedenlerden dolayı oynanabilirlik oldukça yüksek.

Oyunda tanınmış bunca imkana ve kolaylığa rağmen, yapay zeka işleri zora sokuyor. Oyundaki yapay zeka çok yüksek. Tüm esirler kampta hayatlarını devam ettirmeye çalıştığı gibi askerler de bize hayatı zehir ediyor. Çünkü onlar da oradaki görevlerini sonuna kadar yerine getirmekteler. Özellikle kulelerdeki askerleri geçmek çok zor. Tüm askerler, seslere ve kıpırdayan nesnelere karşı müthiş duyarlılar. Yapay zeka neredeyse kusursuz olduğu için askerler bir insan gibi davranıyorlar ama aynı bir insanın yapacağı küçük hataları da yapmaktalar ve bize olanak tanımaktalar. Mesela geceleri uyuyakalmaları veya iki asker karşılaştığında konuşmaları gibi durumlar buna örnek olarak gösterilebilir.

Grafikler, günümüzün oyun standardını yakalamış ama geçememiş. Yüksek çözünürlükte ve ayarlarda yeterince hoş ve kaliteli görüntüler ortaya çıkabiliyor ama bir o kadar da güçlü bir sistem istemekte. Fakat düşük ayarlarda bile görüntüler oyunun ve bizlerin ihtiyaçlarını oldukça karşılıyor. Her ne kadar karakter animasyonları ve modellemeleri biraz başarısız olsa da oyundaki gece, gündüz, ve hava koşulları görüntü bakımından inanılmaz derecede başarılı. Gece olduğunda askerlerin fenerleri, kulelerdeki spot ışıklar, günün yavaş yavaş aydınlanması, kararması ve yağmur gibi birçok efekt müthiş denilebilecek bir şekilde hazırlanmış. Gece, gündüz ve hatta ışık efektlerinin oynanışa bu derece etki ettiği bir oyunda bu kadar güzel hazırlanmış olmaları; oyunun kalitesini arttırmasında büyük bir etken olmakta.

http://www.novomilenio.inf.br/ano02/0210dcd2.jpg

Oyundaki sesler ve müzikler de sorunsuz ve çok başarılı görünüyor. Silahlarla pek bir ilgimiz olmadığı için çevre sesleri direkt olarak dikkatleri üstüne toplamakta. Etrafta olan biten herşeyin sesi duyulabiliyor. Dolayısıyla, yapay zekanın yüksekliği ile bazı durumlarda sesler dikkat edilmesi gereken en önemli şey hale geliyor. Ayrıca, bazı yerlerde yanlışlıkla çarptığımız nesnelerden bile ses çıkması gerçekçiliği arttırdığı kadar, zorluğu da bir tutam yükseltmekte. Karakter konuşmaları oyunda büyük bir yer tuttuğu için bunlara da özel bir çaba sarf edilmiş. Öncelikle karakterimiz olmak üzere çoğu kişinin şakacı ve soğukkanlı bir kimliği var ve oyun boyunca kaliteli espriler duymak mümkün. Bunun dışında kişilerin ırkına göre aksanlarının da değişiklik göstermesi çok hoş olmuş. Yine de askerlerin kelime dağarcığı biraz daha genişletilse çok daha iyi olurdu çünkü sürekli aynı cümleleri tekrarlıyorlar. Müzikler de aynı şekilde çok profesyonelce hazırlanmış. Oyundaki duruma göre sürekli değişen müzik, canlılığı ve tempoyu hiç düşürmüyor.

Teknik özelliklerin bu denli yüksek olmasından ve konunun yeniliğinden dolayı atmosfer, aralarda da belirttiğim gibi çok yüksek. Belki içine biraz aksiyon unsurları konulsa, en azından dövüşmek gibi, tadından yenmeyecek bir oyun olacak. Gerçi, bunca artısının yanında eksiler gözükmemekte bile. Ve türünün yeni bir örneği sayılabileceği için gerçekten oynanması gereken bir oyun…

Resident Evil 5

Capcom’un on senedir devam eden başarılı serisi Resident Evil, dördüncü oyunuyla seride bir devrim gerçekleştirdikten sonra, yeni nesil konsollardaki ilk yapımı ile adeta şova hazırlanıyor. PS3 ve Xbox 360’da görebileceğimiz Resident Evil 5’in başka bir platformda olmayacağı söyleniyor. Ancak unutmamak gerekir ki, yapımcılar daha önce de Resident Evil 4’ün sadece Gamecube’de olacağını açıklamış ve daha sonra PS2 versiyonunu piyasaya çıkarıp, PC sürümü için de Ubisoft firmasıyla anlaşmıştı.

Yine aksiyon dolu bir yapım bekliyor bizi. Resident Evil 4’teki oynanış daha gelişmiş ve daha hızlı bir şekilde karşımıza çıkacak. Senaryo hakkında henüz açıklanan bir şey olmasa da, bu sefer kurguya daha fazla önem verilmesini umuyoruz. Kahramanımızın, serinin daha önceki oyunlarından tanıdığımız Chris Redfield olduğu tahmin ediliyor. Fakat yapımcıların bu konuda inatla hiçbir soruya cevap vermemeleri kafalarda soru işaretleri meydana getiriyor.

Hiçbir yerde rahat yok!

Oyundaki atmosfer, diğer Resident Evil yapımlarından oldukça farklı. Kavurucu güneşin altında, oldukça aydınlık ve çölü anımsatan bir mekanda geçiyor maceramız. Güneşte uzun süre kaldığı zaman karakterimiz zarar görecek. Kapalı bir yere gittiğinde sıcaklıktan bir nebze olsun kurtulmuş olacak; ama bu sefer de yaratıklar kendisini rahat bırakmayacak. Genellikle toplu halde karşımıza çıkacak olan düşmanlarımız artık daha akıllı, daha hızlı ve daha ölümcüller. Güvenli olan hiçbir yer yok. Oyuncuya rahat nefes almak yok!

Her yeni nesil konsol oyunu gibi Resident Evil 5 de grafikleriyle ön plana çıkıyor. Hem de ne grafikler! Ana karakterimiz inanılmaz bir şekilde modellenmiş. Saçları, sakalları ve yüz hatları gerçeğe oldukça yakın. Arka planlar fazlasıyla detaylı hazırlanmış. Yapımın görsellik konusunda iddialı olduğu diğer bir nokta ise ışıklandırma ve gölgeler. Kapalı bir ortamdan birden açık bir yere çıktığında günışığına çıktığınızı düşünün. Karakterinizin gözleri kamaşıp kısa bir süreliğine etrafı net göremez hale gelecek ve emin olun asla böyle bir zamanda düşmanlarla karşılaşmak istemeyeceksiniz. Gerçekten grafiklere hayran kalmamak elde değil. Ne yazık ki bu görsel şölene tam olarak tanık olabilmek için yüksek çözünürlüklü bir HD TV gerekecek.

Yapımcılar oyunda kullanılacak olan fizik motorunun gerçek ile birebir olabilmesi için ellerinden geleni yapıyor. Hayli gelişmiş fizikler sayesinde çevredeki hemen her şey hasar alıyor. Bunun oynanışa büyük bir katkısı olacağını belirtiyor Capcom.

Çoklu oyuncu seçeneğinin bulunup bulunmayacağı henüz kesinlik kazanmış değil. Bu seneki E3’te Resident Evil 5’i göreceğimizden neredeyse emindik. Nedense Capcom beklemeyi seçti ve bizi hayal kırıklığına uğrattı.

Yapım aşamasındaki her oyunda olduğu gibi işin sevimsiz yanı ve değişmez kaderimizi beklemek. Henüz net bir çıkış tarihi verilmese de, 2007’nin ilk çeyreğinde PS3 ve Xbox 360 versiyonunun aynı anda çıkacağı söyleniyor. Buna sevinelim mi, üzülelim mi bilemiyoruz ama bir şeyden eminiz; Resident Evil 5 bomba gibi geliyor!

Fifa 2008 Hileleri

FİFA 2008’deki tuş kombinasyonlarına ve oyundaki bütün ipuçlarına aşağıdaki yazımdan ulaşabilirsiniz.

Tümü Türkçeleştirlmiştir.

 

 

Fifa 08 Tuş Kombinasyonları (Türkçe)

DK=yön tuşları
Ofansif Tuşlar (Atak halinde):
•Q+DK basarak boşa adam kaçırma .
•W+DK basarak ara pası atma.
•E+DK basılı tutarak koşma
•A+DK ile havadan pas atma(güç göstergesi ile).
•S+DK ile pas atma.
• D+DK basarak şut çekme ya da kendi sahamızdan topu çıkarma D ye top gelmeden basılı tutarak vole ya da rövaşata çekme.
•Z+DK basarak top sürme.
•C ye basılı tutarak top kontrol etme veya son hareketi iptal etme
•Shift+DK basarak top sürme ve top gelmeden basılı tutarak ilk hareketi yapma
•Kaleciyle Karşı karşıyasınız we akıl dolu köşeye plase bırakmak istiyosanız z ye hemen ardından d ye basıp yöntusuyla istediğinz köşeye yopu gönderirsiniz

Defans Tuşları:
•Q ye basılı tutarak ikinci adamı çağırma ve pres yapma
•E ye basılı tutarak koşma.
•A+DK ile ka¤¤¤¤¤ müdahale.
•S ile diğer oyuncuyu seçme
•D ye basarak top çalma ya da top çıkarma
•C ye basılı tutarak yavaşlama ve topu kontrol etme

Kaleci Tuşları:
•Kaleci topu tutarken S ye basılı tutarak pas verir. W tuşu ile topu yere bırakır. A ya da D tuşu ile degaj yapar.
•W tuşuna basılı tutarak kaleciyi çıkarma
•D tuşu ile topu uzaklaştırma

Duran top tuşları:
•E ye basıp frikik için oyuncu seçme
•A ya basıp orta açma.
•S ile top yuvarlama
•D ile şut çekme (güç göstergesi ile) D ye basılı tuttuktan hemen sonra SHIFT+DK ile topa istenildiği yere falso verme.
•C ye basarak adam çağırma
•Z ye basılı tutup yanınıza adam gelir we o topun üstünden atlar siz wurursunuz yada wurucak oyuncu atlar topun üzerinden çağırdığınız adam wurur
•Kaleye frikik çekildiğinde W ile baraj oyuncularının sıçraması sağlanır.Ayrıca D tuşuna basarak düdük çaldıktan hemen sonra seçili oyuncu topa doğru koşar

Korner ve Endirek Serbest Vuruşlar:
•E+DK ile vuracak oyuncu seçilir
•A ile 18 in içine orta yapılır
•S ile en yakın oyuncuya pas verilir..
•D ile şut çekilir. Falso verilmek için D ye bastıktan hemen sonra SHIFT+DK ile istenilen yere falso verilir.Bu sayede çok zor olsada kornerden gol mümkün.
• C ile ikinci oyuncu çağrılır.

İPUÇLARI

Ofansif ipuçları
•Q ye basılı tutarken,W+DK ile havadan koşu yoluna pas verilir.Bunu topu alacak oyuncunun markajda olmadığı ya da koşu yoluna gidebilecekken yapılır.. Bunu ayrıca A ya alternatif olarak kullanılabilir ama kullanırken kalceinin pozisyonunu iyi takip etmek gerekir.Bu sayede kolay gollerde atılabilir
•Q ye basılı tutarken,D+DK ile aşırtma şut çekilir.. Özellikle kaleciyle teke tek kalındığında işe yarayabilir
•Q ye basılı tutarken,S+DK ile basıp oyuncu boşa kaçtıktan sonra tekrar S ye basarak verkaç yapılmış olur. .
•S ye basarak en yakın oyuncuya pas verilir. S ye basılı tutarak uzaktaki oyuncuya verilir
•A+DK ya iki kere basarak alçaktan orta yapılır. rakip oyuncular az sayıdayken etkili olabilir. Erken orta için Q ya basılı tutarken A+DK ya basılır.
•Koşarken, C ye basılı tutup S+DK ile şaşırtma yapılır. aynı yöntemle (W+DK), (A+DK) veya (D+DK).yapılabilir.
•Topu almadan önce, E ye basılı tutup ardından hemen Shift+DK ya basarak topu öne alırız.. First-touch yani topa ilk buluşma anı ile rakip oyuncular . Kontrol iyi uygulanırsa pozisyonlarda oluşur
•E ye basılır tutarken, Shift ile hızlanırız. Bunu sahanın boş olduğu alanlarda rahatça kullanılabilir ama kaleciyle karşı karşıyayken top ayaktan açılacağı için kaleci topu alabilir.
•Z/Shift+DK basarak vole ya da rövaşata atılabilir.. Koşarken( E ye basılır tutarken) bu sadece Z ile işe yarar.Shift+DK in one way (Forward+Left for example) then quickly press Shift+DK to go the other way (Forward+Right).
•Z ye basılı tutarken sol ve hemen ardından sağa çekerek rakip oyuncu geçilir.
•Z ye devamlı basıp yön tuşları ile hızlı geçişler yapılır özellikle rakip karşıdayken.SHIFT+DK ya tek yönde basarak daha iyi top sürülür.Farklı kombinasyonları DK+Z veya Shift ile yapılabilir.
•D ye basıp hemen ardından S+DK ya basarak fake atılabilir. Doğru kullanıldığında çok etkili olur.
•En rahat DK ile rakipler geçilir . Eğer doğru yapılırsa oyuncu hep koşmak durumunda değil . Sola gidecekmiş gibi yapıp sağa çekip ardından E ye basarak rakipler geçilebilir. bol pratikle daha doğru sonuç alınır.

Savunma İpuçları
•Orta sahada çoğalınması defans için yararlı olur ve top ortasahadayken çok fazla topa kaymamalı,Q ya basılı tutarak pres yapıp topu kazanmalı
•C ye basılı tutarak top almaya çalışın ( D ya da A ya basarak). C ye basılı tutmak hareketlerde kontrol sağlar, fakat hücum oyuncusuna doğru bu şekilde koşamazsınız.
•rakip oyuncu havadan topu attığında A ya da D ile kafaya çıkarsınız.. D ye bi kere bastığınızda topu kesersiniz (göğüs kontrolünden sonra).
•Rakip oyuncuyu durduracak oyuncunuz kalmadıysa W ye basılı tutarak kaleciyi çıkartırsınız ve doğru zamanı düşündüğünüzde tuşu bırakarak kalecinin kurtarmasına çalışırsınız. Fakat dikkatli olun rakip oyuncu kalecinin çıktığını görünce aşırtma yapabilir.Gelen ortalarıda kaleciyi çıkartarak kesebilirsiniz.
•Savunmada Q tuşunu kullanın.Savunma adamları rakip oyunculardan uzaktaysa Q ya basılı tutarak en yakın oyuncuların topa doğru pres yapmasını sağlarsınız.. Ayrıca bu sayede rakip oyuncular ofsaytada düşebilir.

Kornerlerde Savunma:
•Kornerleri savunmanın esası doğru savunmacıyı kontrol etmekte ve gerektiğinde W ile kaleciyi çıkartarak pozisyon önlenebilir.Daha sonra D+DK ile savunma oyuncusu topu uzaklaştırabilir..
•E tuşunu kullanarak savunma oyuncusunu hızlandırabilirsiniz..

•Numpad tuşlarıyla taktik belirlenir..
•2,4,6,8 tuşları taktik tuşlarıdır.
•Q ya basılı tutarak 2,4,6,8 tuşları ise defans tuşları. 8 ve 6 pres ve ofsayt için ideal tuşlardır
•Mantalite için 5 tuşu kullanılır.Atak yukarı oktur bu sayede adamlar ileri daha çok çıkar ama defansta zaaf oluşabilir

************************************************** ************************

Ofansif Tuşlar (Atak halinde):
-Q+Yön Tuşlarına basarak boşa adam kaçırabilirsin
-W+Yön Tuşları basarak ara pası atabilirsin
-E+Yön Tuşları basılı tutarak hızlı koşarsın
-A+Yön Tuşları ile havadan pas atabilirsin(güç göstergesi var).
-S+Yön Tuşları ile pas atabilirsin.
-D+Yön tuşlarıyla şut çekebilir (güç çubuğu var) ya da top senin sahandaysa topu uzaklaştırabilirsin. D tuşuna basılı tutarak gelişine vole/uçan kafa atabilirsin
-Z+Yön Tuşlarına basarak top sürebilirsin
-C tuşu hızı control etmeye yarar ya da son hareketini iptal etmeye.
Shift+Yön Tuşları basarak topu sürebilirsin.Eğer top gelmeden Shift e basılı tutarsan topu önüne alır