Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
Haziran « 2008 « Gamez

Haziran, 2008 için arşivler

Armed Assault

[Resim]

Operation Flashpoint dile kolay aradan kaç sene geçmiş. Daha dün gibi hatırlıyorum, büyüklüğüyle, sistemleri kastırmasıyla o zaman kök söktürmüştü. Zamanının krallarında ciddi zorlama yapmıştı. Oyunun en büyük özelliğini ise çoğu kişi bilir, askerlik simülasyonuydu. FPS kamera açısından oynardık, ama Quake gibi, Blood gibi elimize silahı alıp tek başımıza kral olamıyorduk. Uymamız gereken emirler vardı, görevler vardı, pata küte düşmanlara kafalama giremezdik. Sonuçta türü simülasyondu, direk olarak aksiyon değildi. Operation Flashpoint beğenildi, birçok paketi çıktı. Hatta bazıları sadece belli ülkelerde piyasaya sürüldü. Çeşitli modları yapıldı. Herkes ikinci bir Operation Flashpoint beklerken Bohemia, Codemasters ile yollarını ayırdığı açıklaması yapıldı. İşte Armed Assault’un hikayeside tam bu noktada başlıyor. Operation Flashpoint’in resmi isim hakları Codemasters elinde kaldı. Bu yüzden Codemasters, resmi olarak Operation Flashpoint 2’yi geliştiriyor. Ama oyunun asıl yaratıcısı Bohemia bu sefer işin içinde değil. Fakat onlarda boş durmadan Operation Flashpoint’in bana göre de asıl devamı olan Armed Assault’u geliştirdiler. Zaten ARMA (A.k.a Armed Assault) resmi olmayan asıl ikinci oyun. Biraz karışık bir mevzu gibi görünebilir, ama aslında değil.

İşgal kuvvetleri

Her şey Sahrani denilen bir ülkede başlıyor. Oyuna girer girmez bir spikerin röportajı ile karşılaşıyoruz. Aslında bu tamamen cennet bahçelerini andıran Sahrani’nin tanıtım haberi sayılabilir. Güle oynaya hayat devam ederken, Sahrani’nin ufak bir yerleşim beldesine saldırı düzenleniyor. Bizde orada bulunan bir Amerikan askeriyiz ve ufak birliğimizde bu saldırıyı engellemek için olaya karışıyor. Daha sonrasında siyasi yollardan filan anlaşılma sağlanmaya çalışıyor, ama uzlaşma olmuyor. Bunun sonucunda savaş burnumuzun dibine kadar giriyor. Oyunun konusu kısaca böyle, zaten ARMA’dan farklı bir şey de beklemiyordum.

[Resim]

Demo’da Multiplayer vardı, grafikler ve sesler hakkında fikir veriyordu, son olarak botlara karşı oynayabiliyorduk; böylece yapay zeka hakkında da bir izlenim olmuştu. Ama oyunun asıl hikaye kısmı ve neler içerdiğini tam olarak kestirememiştik. Singleplayer’a geçtiğimiz zaman oyunun senaryosuna dahil oluyoruz. İlk görevler aslında Operation Flashpoint’ten tanıdık gelecektir. Bunlar oyuna ısınma turları ve tam olarak bir şey yapmadığımız görevler. Komutanın verdiği emirde, belli yerlere oraya buraya koşarak görevi bitiriyoruz. Silah seslerini vs… duyup da, çatışmaya girmeden “Görev bitti” aynen kendini belli ediyor. Ama merak etmeyin, bir süre içinde çatışmalara girmeye başlıyoruz. Hatta bazı çatışmalar tek kurşun atmadan dahi bitebiliyor. Bu ilk çatışmalar ve görevler aslında ARMA’nın öğretici kısımları. Çünkü silah kullanımı, nerede ne yapmamız gerektiği, sürünmek, eğilmek, pusulayı kullanmak vs… yapımla ilgili detayları öğrenmemizi sağlıyor. Görevlerde hep bir asker olarak takımımızla beraber, diğer askerlerle beraber hareket etmeliyiz. Emirlere uymalı ve taktiğimizi bilmeliyiz. Tek başına kahraman olarak hareket etmek ARMA’da sıkar. Çünkü yanlış hareketleri genelde canınızla ödüyorsunuz. Ama arada Ramboculuk yapmak için bazı yan görevler var. Bu yan görevlerde takıma veya birine bağlı değilsiniz. Tek başınıza buyruk olarak hareket edebilirsiniz. Ancak yan görevler genelde kısa ve öz yapılmış. Bunlar kendi içlerinde çeşitleniyor ve ana görevler de etki ediyorlar. Mesela düşmana yardıma gelen destek birliğini yan görevde engellediniz diyelim. Ana göreve geçtiğinizde destek birliği olmayan rakipler sizin için kebap gibi olacaktır. Kolayca üstlerinden gelip, ana görevi böylece başarıyla tamamlayabilirsiniz. Bu yüzden karşınıza çıkan yan görevleri yapmanızı tavsiye ederim, oldukça işinize yarayacaklardır.

[Resim]

ARMA içindeki yapay zeka demo’da başarılı gelmişti. Tam sürüm oyunda da genelde başarılılar. Bir askerin ne yapması gerekiyorsa yapıyorlar. Sonuçta onlar içinde siz düşmansınız. Oldukça keskin nişancılıkları var ve savaş alanında halay çeker gibi ayakta beklemeyi feci şekilde cezalandırıyorlar. Daha önce dediğim gibi özellikle ana görevlerde yaptığınız kritik hataları feci şekilde ödettiriyorlar. Ama bazı zamanlar ipin ucunu da kaçırmıyorlar değil.

Genelde ARMA’da vurulmamız demek ölmemizle eş anlamlı, çünkü karakterimiz süper kahraman olmadığından, en fazla birkaç kurşunda ölebiliyor. Vurulduğumuz zamanki efektler cidden gerçekçi yapılmış. İlk ayrıntı kanlanan elimiz kolumuz (Demo’dan hatırlanacağı gibi). Bunun asıl devamında eğer kolumuzdan vurulursak silahla adam gibi nişan alıp ateş edememe veya bacağımızdan filan yaralanırsak toparlayarak yürüme, koşamama gibi neticeler ortaya çıkıyor. Bu ince detayları son olarak FPS kamera açısı kullanan Call of Cthulhu’da görmüştüm. Onda da adamımız nişan alamıyor veya toparlıyordu. Her neyse sonuçta ARMA türü gereği bu ayrıntıları göstermeliydi ve bunu da başarmış.

[Resim]

Yapım içinde çok fazla araç var. Singplayer’da zaten araçların çoğuyla haşır neşir olacağız. Görev gereği onlara da bir el atacağız. Zodiac botlar, HMMWV tanklar, Zırhlı araçlar, Sedanlar, uçak, helikopter vs… 30’dan fazla araç var. Denizde, karada, havada her yerde gidebiliyoruz. Denizde ve karada kullandığımız araçlar, havadakilere göre daha kolay ve basit. Zaten bir iki tur sonrasında alışıyorsunuz. Ama havada gidenlere işte, burası ARMA’daki en kasıntı yerlerden biri. Battlefield ve son olarak oynadığım Battlefield 2142’deki hava araçlarındaki tecrübeme dayanarak, ARMA’da bir helikopteri gözüme kestirdim. Ama ciddi olarak uçurmam ve bir süre havada pervane olduktan sonra düşmem bir oldu. En başta bende hata diye dert yandım, ama açıkçası hava araçları gereğinden zor olmuşlar. Ciddi olarak kontrol etmek için, çoğu kez alıştırma yapmanız lazım.

Hazır kıta

Oyun içindeki zengin araç çeşitlerine, silahları da eklersek tam olur. ARMA bu konularda hiç çekinme yaptırmıyor ve birçok modeli oyun aktarıyor. Silahlar bolca ve eksik edilmemiş. Genel olarak ateş ederken verdikleri tepkileri güzel yapılmış. Ancak oyundaki bir hatadan kaynaklı olarak, bazı zamanlar ilginç durumlar olabiliyor. Ateş ettiğim düşman öldüğü sırada, yanındaki diğer adamlarda otomatik öldü. Dracula filan sandım öleni, hani o ölünce onun soyundan gelenler ölür hesabı. Ama yakına gidip baktığımda cesetlerin hepsinin titreyerek havada süzüldüğünü gördüm. Bu sadece bir kere başıma geldi, bir daha da böylesi bir olayla karşılaşmadım.

Singleplayer’dan sıkılanlar için Multiplayer ciddi olarak ilaç olacaktır. İster botlarla beraber, isterseniz diğer oyunculara karşı Multiplayer oynayabilirsiniz. Devasa haritalarda kalabalık savaşlar yapmak mümkün. Haritayı ele geçirme, klasik Capture the Flag veya Cooperative’i seçebilirsiniz. Ama ne olursa olsun Multiplayer’ın zevkli olacağı kesin. Zaten oyunla ilgili çeşitli modlar yapıldı ve halen yapılıyor. Hatırlarsanız Operation Flashpoint içinde birçok mod yapılmıştı. Aynı gelenek devam ediyor.

[Resim]

İsterseniz bu modlardan birini çekip, oyunu daha şen şakrak hale getirebilirsiniz. Karar size kalmış durumda. Singleplayer’dan sıkılanlara Multiplayer, hatta hepsinden sıkılanların imdadına modlar yetişiyor. Ama şundan emin olun ki, çoklu oyuncuya girdiğiniz zaman bir daha senaryo moduna uğramayı keseceksiniz. Çünkü diğer oyuncularla beraber oynamak çok daha harika oluyor. Şahsen ben ARMA’yı Multiplayer ağırlıklı oynuyorum. İşin güzel kısımlarından biri çoklu oyuncu kodlarında herhangi bir sorun yok. Oldukça temiz elden geçirilmişler, böylece oyundan kaynaklı bağlantı problemi olmuyor. Sadece bir kere bağlantımın kesilmesi sorununu yaşadım o kadar. Bunun dışında lag derdi çekmedim. Bu konuda Bohemia oldukça temiz bir iş çıkartmış. Multiplayer’da öldüğünüz zaman kuş olarak etrafta dolaşmak da güzel.

Emirler

Demo’da en çok sıkıntı veren kısma yani grafik motoruna gelelim sıra. Demo’da en fazla canımı sıkan nokta burası olmuştu. Nedendir bilinmez ama efektleri kapadığım zaman bile, FPS oranı artmıyordu. Hatta azaldığını bile biliyorum. Optimizasyon kötü olmuştu. Hatta sanırsam ARMA’nın İngilizce versiyonu çıkmadan önce piyasaya sunulan diğer versiyonlarında da bu problem vardı. Bu yüzden Bohemia’nın bir yama çıkartarak performans konusuna el attığını söylüyorlardı. Tam sürümde şahsen şu FPS düşmeleri arada sırada bazı yerlerde yaşanıyor, ama demo’da çektiğim sıkıntı ortadan kalmış. Belli ayarları elden geçirip FPS artırımı yapılabilir. Ama ben tam tersi ayrıntı ve çözünürlüğü arttırıp oyuna girdim. Genel olarak oyunun grafikleri, ARMA türünde olan ve devasa boyutları çizen bir yapım için güzel. Supreme Commander’ı oynamışsanız nasıl olduğunu bilirsiniz. Grafikler çok süper olmasa da, devasa haritaları ve bir çok birliği çizmek için son derece yeterliydi. Hatta al benisi bile vardı. ARMA’nın da durumu aslında böyle özetlenebilir. Çünkü oyundaki haritalar cidden çok büyük. Böylesi devasa alanlardaki çoğu şeyi çizmek için grafik motoru elinden geleni yapıyor. Hatta bazı zamanlar oldukça abartıyor; çünkü etrafta uçuşan toz toprak, patlamalar ve yansımalar başarılı. Modellemeler ve kaplamalar grafikler açısından ele alındığında süper ayrıntılı değil, ama ARMA için yeterli. Kısaca Armed Assault, büyüklüğüne göre başarılı bir görünüm sunuyor.

[Resim]

Sesler için demo’da oyunu başarılı bulmuştum. Ama şahsen tam sürümde biraz kaynama yapmış. Evet, silah sesleri fark ediliyor; ama bazı zamanlarda kulağa arıza verebiliyorlar. Seslendirmeler gayet iyi. Multiplayer’da olsun, Singleplayer’da olsun kim ne yaptığını söylerken veya durumunu rapor ederken ne olduğu anlaşılıyor. Müzikler, özellikle menüde çalan Sahrani ele alındığında ortama tam uymuş. Zaten çatışmalarda müzikleri es geçeceksiniz. Hatta direk olarak ayarlardan bunları kapatın ve ortama böyle dalın, çünkü müzikler bu durumlarda gereksiz kalıyor.

Düşman geri püskürtülür

Bohemia bence elinden geleni yapmış. Armed Assault kendi türünde tek kral. Bazı zamanlar gereğinden fazla zor olmasıyla beraber; program, ses ve grafik bazı hataları bulunuyor. Ancak bunların yanında adam gibi çıkmayan bir türün yeni oyunu olması, askerliği yansıtması, taktik çeşitliliği, bolca silah araç bulunması, sorunsuz Multiplayer’ı, uzun süren Campaign’i, modlara destek vermesi gibi mükemmel artıları var. Eğer benim gibi Operation Flashpoint’i ve bu tür simülasyonu sevmişseniz, Armed Assault kesinlikle kaçırılmayacak bir oyun.

Halo 2

Üçüncüsü çıkacak olan Halo’nun ilk oyunu PC’ler için müjdelenmişti. Çıktığında nasıl heyecanla kurup oynadığımı hatırlıyorum. Bir solukta bitirdiğim Single Player’ı ve daha sonra bende hastalık yapan Multiplayer modu. Özellikle çoklu oyuncudaki araç kullanımı beni en çok etkileyen kısım olmuştu. Hatta oyunlarda araç kullanımını başlatan yapımlardan biridir Halo. İlkinin üstünden bir hayli zaman geçti. Ama ondan bu kadar bahsetmemin nedeni, birincisi olarak harika bir oyun olması; ikincisi ise PC’ye başarıyla port yapılan nadir oyunlardan birisi olması.

[Resim]

Halo 2’nin konusuna bir hatırlatma yapalım. İlk oyunda Master Chief’in içinde olduğu ana gemi saldırıya uğramış ve bir kaçış modülüyle oyuna ismini de veren Halo’ya yani halka gezegene zorunlu iniş yapmıştı. Daha sonrasında burada Covenant’lar kapışmıştık ve Halo’nun sırrını çözüp, onu da yok etmiştik. İkinci oyun işte bundan sonrasında başlıyor. Halo isimli halka gezegen insanlarla savaşta olan Covenant ırkı için oldukça önemliydi. Çünkü Covenant’lar onu kutsal olarak görüyorlardı. Master Chief, Dünya’ya döndüğünde sevgi gösterileriyle karşılanıyor. Sonuçta gezegenin yok edilmesi, insanlar için büyük bir zaferdir. Diğer taraftan Covenant’ların komutanı ise halka gezegenin yok edilmesinden ve mağlubiyetten sorumlu tutulmaktadır. Bu yüzden cezaya çarptırılır. Sonunda Covenant’lar yaptıkları araştırmalar ve soruşturma sonunda Master Chief’in kim olduğunu ve Dünya’nın nerede olduğunu öğrenirler. Böylece Dünya’yı istila etmek için büyük bir filo hazırlarlar. Master Chief yaptıkları için madalya almaya hak kazanmıştır. Tam madalya töreninde Dünya çok sayıda düşman gemisiyle karşılaşır ve böylece büyük savaş başlar.

[Resim]

Games For Windows

Microsoft, ilk oyunda yaptığı gibi aradan bir süre geçirtip Halo 2’yi PC’lere çıkartıyor. Tabii ki oyunun Xbox sürümünden arada farkı olacak. İlk olarak dikkat çeken nokta oyunun sadece Vista işletim sisteminde çalışacak olması. Aslında bu Microsoft’un Vista işletim sisteminin kullanılmasını yaygınlaştırmak için uyguladığı politikalardan biri. Ayrıca oyun “Games For Windows” etiketi ile piyasaya sürülecek.

Teknik kısımlara gelecek olursak, Halo 2’nin grafiksel yönü yeni nesil oyunlarınki gibi olmayacak. Zaten gelen ekran görüntülerinden de bu anlaşılıyor. Ancak buna rağmen Xbox sürümüne göre biraz daha iyi görüntü sunacak. İlk olarak yapılan değişikliklerde oyunun ekran çözünürlüğünün arttırılması olacak ki, zaten bu şuanda yapılmış durumda. Ayrıca kaplamalar üstüne de cilalama ve makyajlama çekiliyor. Oyun Directx 9 destekliyor ve söylenene göre 2 Ghz işlemci, 1 Gb ram ve Directx 9 destekli bir ekran kartı oyunu rahatça çalıştıracak.

[Resim]

Diğer önemli asıl kısmı ise kontroller oluşturuyor. İlk Halo’nun kontrolleri PC için oldukça iyi yapılmıştı. Yapımcılar yine kontrolleri bu şekilde bizlere sunacak. En önemlisi Xbox’taki Gamepad için yapılan hassas ayarlamalar, bilgisayar için yeniden elden geçiyor. Klasik klavye (W, A, S, D) ve fare kombinasyonu ile oyunu oynayacağız. Mesela Master Chief’le iki silah kullandığımız anlarda, farenin sol tuşu sol taraftaki silahla; sağ tuşu ise sağ taraftaki silahla ateş etmemizi sağlayacak.

Multiplayer’daki ekler

İlk Halo’nun muhtemelen en iyi kısmını Multiplayer oluşturuyordu. Halo 2’nin PC versiyonunun Xbox sürümünden en çok ayıracak noktayı da, 16 kişiye kadar destek sağlayacak olan Multiplayer oluşturacak. Çoklu oyuncu kısmında ekstra yeni haritalar bulunacak. Diğer bir söylentiye göre yeni bir araç daha dahil olabilirmiş. Bunlara ek olarak bir adet “Level Editör” bulunacak ki, böylece kendi haritamızı ve oyun modlarımızı yapabiliriz.

Halo 2’nin Single Player’ında herhangi bir ekstra bulunmayacak. Oyun aslında genel manada biraz daha cilalanıp, PC’ye iyice port edilerek Mayıs ayının başlarında piyasaya çıkartılıyor. Zaten ön siparişleri başlamış durumda. Xbox’ı olmayıp bu efsaneyi oynayamayanlara, Halo 2’nin PC versiyonu ilaç gibi gelecek.

Flatout 2

[Resim]

Farkı: Özgürlük

2005 yılının başlarında çıkan ilk yapım büyük bir oyuncu kitlesinin beğenisi topladı. Flatout’da farklı bir keyif vardı. Sürüş yeteneklerimizin dışında bazı yaramazlıklarımızı da uygulayabiliyorduk. Birçok oyunda içimizdeki hırsı gizlemek zorunda kalırız. Bu yapımların çoğunda ya hasar modellemesi yoktur ya da bizim çirkin davranışlarda bulunmamıza engel unsurlar vardır. İşte elimizdeki yapım her şeye açık. İster ‘ben yoluma bakarım, disiplinli sürerim’ zihniyetiyle yarışırsınız, isterseniz ‘Ben vururum, kırarım, uçarım, kaçarım’ gibi şeytan düşüncelerinizi uygulayabilirsiniz. Hem de bu uygulamalarınızı müthiş bir fizik motoru, hasar modellemesi ve ilginç animasyonlar eşliğinde yaparsınız.

Flatout vs Flatout 2

Yeni seriye göz attığımızda ilk yapımdan fazla bir fark göremiyoruz. Yaklaşık 16 aylık aralıkta da fazlasını beklememek gerekir diye düşünüyorum. Grafikler biraz geliştirilmiş. Kaplamalar daha iyi. Animasyonlar iyileştirilmiş. Hasarlar daha gerçekçi hal almış. Hem de bunlar PC’mizi hiç kasmayacak şekilde optimize edilmiş. Bu yönden yapımcıları tebrik etmek gerek. Bu piyasada nadir rastlanan bir durum. Ayrıca yeni seride uzak arazilerin dışında şehir içi yollarda bulunmakta. Bu yenilikle yapım isminin sınırlarının dışına çıktı gibi fakat bu olayın oyuncuları hiç rahatsız edeceğini sanmıyorum.

Start the game

Oyunumuzu açtığımız anda profile’imizi ayarlayıp menü’ye giriş yapıyoruz. Bizi müthiş müzikler karşılıyor. İlk oyundaki gibi yine oyuna uyumlu metal müzikler bize her an eşlik ediyor. Onu bunu bilmem müzikler benim hoşuma gitti; ortamı, atmosferi hep iyi seviyelere getiriyorlar. Menü’yü karıştırdığımızda Singleplay bölümümüzde 5 mod bulunmakta. Bunlar Career, Single Race, Single Stunt, Single Event ve Single Derby. 5’i de çok eğlenceli mod’lar. Career mod hepimizin bildiği ucuz bir araçla başlayıp ilerledikçe aracımızı upgrade etme ve yenileme üzerine kurulu. Single Race istediğimiz aracı alıp istediğimiz haritayı seçtiğimiz özgür bir yarış mod’u. Single Stunt’da hayvani motorlu araçlardan birini seçip çeşitli eğlenceli oyunlar oynayabiliyoruz. Single Event, kapalı yarış alanında yarıştığımız bir mod ve son olarak Single Derby, delice aracımızı rakiplerimizin üzerine sürüp onları patlatmaya; yok etmeye çalıştığımız bir mod. Mod’larımız çok doyurucu. Yapılabilecek her şey mevcut. Menü içerisinde söylemek istediğim bir şey de var ki load’ların müthiş derecede kısa sürmesi. Son zamanlarda çıkan yapımlarda oturup yanında çay içtiğimiz load’lara nazaran Flatout 2’de gözümüzü açıp kapayıncaya kadar load’larımız bitiyor.

Oyunumuza başladığımızda ilk bakışta bizi iyi grafikler karşılıyor. Araç modellemeleri yeterli düzeydeyken, çevre çizimleri açıkçası çok da iyi değil. Ağaç çizimleri bulunduğumuz teknolojiden biraz geri kalmış. Kaplamalar bazı yüzeylerde yeterince iyi değil. Fakat işin iyi tarafı yeterince iyi sayılabilecek bu grafiklerin PC’mizi hiç kasmıyor olması. 6600GT, AMD 64 3200+, 1gb RAM’le birlikte 1280×1042’de sadece antialiasing kapalı gerisi her şey en üst seviyedeyken gayet akıcı bir şekilde oyunu oynadım. Grafiklerin dışında etrafta her zaman bir etkileşimin olması oyuna ayrı bir aksiyon katıyor. Yukarılardan bir şeyler dökülüyor. Odunlar,variller, boş kutular(nerden biliyorsun boş olduğunu!!) ve çeşitli parçalar yolun ortasına bırakılmış vaziyette çarpılmayı bekliyor. Önümüze sürekli bir rampa serilmiş bizi havaya fırlatıyor. Yarışta aksiyon hep üst düzeyde seyrediyor.

[Resim]

Flatout = Müthiş fizik, müthiş hasar modellemesi

Yapımda fiziğin gayet iyi olduğundan söz etmiştik. Sürüş fiziği çok konforlu. Çarpmalar, aldığımız hasarlar, takla atmalar; hepsi müthiş. Öyle ki aracımızın önüne ağır bir darbe aldığımızda tanpon kopuyor ve önde dönen bir pervane görüyoruz. Bu gerçekten çok hoş bir ayrıntı. Aldığımız ağır hasarlarda yapımcılar içi boş teneke parçası yerine motor elemanlarını göz önüne sermiş ve bu görüntüler gerçekten oyuna çok iyi hava katıyor. Elimizde sıkıştığımız zaman kullanabileceğimiz nitro’muz var. Nitro’yu sınırlı tutmamış yapımcılar. Yaptığımız her pislik (vurma, kırma, çarpma, dökme, patlatma, uçma) bize artı nitro olarak geri dönüyor. Yalnız şu hususa dikkat etmek gerek ki nitro kazanmak için oraya buraya çarparken aracımızın hasar alıp performansının düşmesine neden olabiliyoruz. Yapay zeka ise yeterince iyi denebilir. Rakipleriniz de sizin gibi çılgınlar. Sadece yarışmakla kalmayıp araçlarını üstünüze sürebiliyorlar. Yada sizi köşeye kıstırıp bir yere çarpmanıza sebep oluyorlar. Bunların dışında dikkat çekici iyi özelliklerden biri de yapımda tek yol seçeneğimizin olmayışı. Bazı sapmalarla rakiplerimizin önüne geçebiliriz. Bu sapmaların bazıları bizi tehlikeye de götürüyor olabilir. Mesela daha kısa olan bir sapmada daha zor engeller olabiliyor. Eğer iyi bir sürücü iseniz kendinize güvenip kısa olanı seçer ve zorlukları aşabilirsiniz.

Her güzelin bir kusuru vardır

Yazılarımda en sevmediğim kısım… Her oyunda olduğu gibi Flatout 2’de de yüzümüzü buruşturmamıza neden olan hatalar mevcut. Aracımız takla attığı zaman bazı yerlerde takılıp kalabiliyor. Bu öyle bir şey ki: Aracınıza ne yaparsanız yapın hiç hareket ettiremiyorsunuz. Bu da benim gibi bir çok oyuncuyu deli edip masaların ağır darbelere maruz kalmasına neden olabiliyor. Ayrıca aracınızla çalıların içinden geçip bu çalıları aracınızın içinden geçerken görebilirsiniz. Bunun dışında dikkatimi çeken bug’lardan biri de aracımla yolun altında bir tünelden giderken, tünelin üstünden giden bir aracın gölgesinin benim önümde görünmesi. Bu gerçekten çok dikkat çekici bir hata. Ama yamalarla düzeltileceğini düşünüyor ve umuyorum.

Son söz

Son cümlelerde söyleyeceklerim ne kadar hatası olursa olsun Flatout 2’nin alınıp oynanması gereken bir oyun olduğudur. Böyle hasar modellemesi ve fizik motoru iyi olan oyun yok. İçinizdeki şeytanca düşünceleri uygulamanıza müsaade var. Vurun, kırın, patlatın, dökün. Özgürsünüz.

Cars

[Resim]

Animasyon filmler çeşitli firmalar tarafından birer ikişer beyaz perdeye taşınmaya devam ediyor. Oyun yapımcıları da fırsattan istifade, eğlenceli animasyonların oyunlarını birçok platforma uyarlamaktan geri durmuyor. Bu döngünün son örneği, Pixar yapımı Cars olarak gösterilebilir.

Yerinde duramayan, enerjik ve hırslı Nascar yarış arabası Lightning McQueen’in hikâyesine ortak olduğumuz yapımda, ayrıca beyaz perdede gördüğümüz diğer karakterleri de yönetme şansını yakalıyoruz. Sally Carrera, Mater, Doc Hudson, direksiyonunun başına geçtiğimiz araçların sadece bir kısmı. Film daha çok küçük yaştaki kullanıcılara hitap eden bir yapım olunca, uyarlanan oyun da bundan nasibini alıyor.

Kolay kontroller

Cars’ın kontrolleri gayet kolay ve basit. Aracı yolda tutmak veya virajları dönmek fazla problem teşkil etmiyor. Hikâyenin geçtiği Radiator Spring kasabasında serbestçe gezip, belirli noktalarda bulunan yarışlara veya etkinliklere katılabiliyoruz. Bu etkinlikler genelde orijinal senaryoda da bulunan bölümlerden oluşuyor. Yarışları kazandıkça yeni mücadeleler açılıyor. Örneğin; bir yarışı kazandığında Lightning McQueen’in etrafını saran dişi otomobilleri, Sally Carrera’yı yöneterek bertaraf ediyoruz. Tüm görevlerini yapıp her yarışa katıldığınızda, oyun süresinin kendinden beklenmeyecek kadar uzun olduğunu farkedeceksiniz.

Görseller konusunda yapımcılar gerçekten iyi iş çıkarmış. Filmin kalitesine yakın ara videolar ve rengarenk çevre dizaynı göz okşuyor. Araçların modellemeleri de kişilik kazandırmaya ve elbette eğlendirmeye yönelik yapılmış. Lightning McQueen ve arkadaşlarının gülüşleri, öfkelenmeleri, şaşkınlıkları sizi büyüleyecek. Bu gibi durumlarda verdikleri tepkiler de cabası. Öyle ki yarışta sağa sola çarptığınızda, otomobiller çeşitli ünlem sesleri çıkararak size sitemde bulunabiliyor. Kasabada dolanırken diğer arabaların selam vermesi de ilginç bir deneyim.

Country tarzı müziğin ağırlıkta olduğu bir şarkı listesine sahip olan Cars’ın seslendirmelerini de Owen Wilson, Larry ‘The Cable Guy’ gibi ünlü isimler tarafından yapılmış. Bu da skor tablosuna büyük bir artı puan olarak yansıyor. Araçların motor sesleri biraz daha baskın olabilirmiş sanki ama Cars öncelikli olarak küçük yaştaki kullanıcılara hitap ettiğinden çok fazla göze batmıyor bu durum.

Herkese göre

Neşeli karakterleri, kaliteli grafikleri ve kolay oynanışıyla Cars, her yaştan oyuncuya keyifli saatler vadeden bir oyun. Radiator Springs kasabasında gezerken, tekerleklerinizin havasının dolu, radyatör suyunuzun tam olduğuna emin olun.

Europa Universalis 3

[Resim]

Her şey grafik değildir. Aslında illaki grafik olmaması lazım. Kendimce düşünüyorum bazı zamanlar, “Grafiksiz güzel bir oyun nasıl olur?” diye. Bu konuda yardımıma hemen bir firma yetişti, tabii ki Paradox. Bu yapımcıları seviyorum hem de çok seviyorum. Grafikleri arka plana atıp, oynanabilirliği ve derinliği yüksek oyunları ortaya çıkartıyorlar. Özellikle Europa Universalis’i çok severim. Birinci oyun bana bulaştı ve uzun zaman üzerimden kalkmadı. Ama ikinci Europa’la beraber savaşların ve detayın iyice içine girdim. Zaten ondan sonrasında Paradox’un diğer oyunlarına da iyice sardım. Fakat aradan geçen zaman içinde, beni saatlerce bilgisayar başında tutan Europa Universalis’in devamı gelmedi. Fakat Paradox boş durmaz, çalışır. Bunu başardı ve üçüncü oyunu sonunda bizlere armağan etti.

Europa Universalis 3 elime geçer geçmez hemen yükledim. Kısa ve fazla sürmeyen bir yüklemenin ardından, masaüstündeki ikona çift tıkladım. Karşıma yine masaüstünde çalışan bir menü geldi, bu menüden oyunun Update işlerini yapabiliyoruz. Zaten Europa’yı yükler yüklemez karşınıza 1.1 yaması gelecektir. Kesinlikle yükleyin derim. Çünkü birçok kritik hatayı filan düzeltiyor. Yamayı da yükledikten sonra oyuna girdim. Yağlı boya tablolarını andıran mükemmel bir sinematik eşliğinde Europa Universalis 3 başlıyor. Bu sinematikten sonra ana menü karşımıza geliyor. Oyunun ana menüsü oldukça sade. Menüdeyken çalan müzik de güzel. Her zaman ki gibi Single Player, Multiplayer, Options vs… gibi klasik ayarlar var. Option’a girip video kısmını 1280 X 1024 yaptım ve efektleri olduğu gibi açtım. Oyun çıkmadan önceki ekran görüntülerinden ve artık 3D olacağından dolayı, grafikleri iyice açmak istedim.

Single Player’a girdiğimiz zaman 8 farklı hazır senaryo var. Bunlar; A New World (1492), War of the League of Combrai (1508), Eighty Years War (1579), Thirty Years War (1618), War of the Spanish Succession (1701), War of the Quadruple Alliance (1718), Seven Years War (1756) ve American War of Independance (1776) olmak üzere yer alıyor. Hangi hazır senaryo üstüne gelirsek hepsinde alınacak belli ırklar bar. Fransız, İspanyol, Amerikan, İngiliz vs… ama bu hazır senaryolar dışında kendimiz herhangi bir tarih ayarlayabiliriz. Ayrıca bu istediğimiz tarihi ayarladıktan sonra, haritanın açık olan kısmından herhangi bir ırkı da alabiliyoruz.

Girdik bakalım kerevetine

Oyuna kısa bir yüklemenin ardından hemen giriyoruz. Koca bir harita önümüzde, yine önceki oyunlar gibi kuş bakışı. Ama artık arada bir fark var, zoom in ve out yapabiliyoruz. Bunun nedeni hemen belirteyim 3D olan grafikler. Grafikler gerçekten oyuna renk katmış ve güzel olmuş. Benim hoşuma gitti. Böylece Europa Universalis’i biraz daha canlı bir şekilde oynuyormuş havasına kapılıyoruz. Grafikler öyle yeni nesil FPS oyunlarındaki veya strateji oyunlarındaki gibi değil. Fakat Europa serisi için güzel olmuş. Cidden bana göre çok iyi olmuş bu detay. Artık ordu birimlerimiz 3D şeklinde adam figürleriyle belirtiliyor. Şehirlerimiz de aynı şekilde yapılmış. Herhangi bir şehre de bina yaptığımız zaman, harita üstünde inşaat yapan bir bina figürü çıkıyor. Aynı şekilde gemi de yapmaya çalışırsak, testeresiyle odun kesen biri olarak tasvir edilmiş. Bunların hepsi güzel ayrıntılar. Ayrıca okyanus manzarası filan da 3D artık. Bunlar dışında aslında grafiklerin pek fazla yararı yok, ama olsun. Bu halleriyle de güzeller.

Savaş gücümüz yine bin kişi. Askerlerimizin üstüne gelip tıkladığımızda sol tarafta hemen bir menü bulunuyor. Buradan adamlarımızın ne durumda olduğunu görebiliyoruz. Moralleri nasıl, kaç savaşa girmişler vs… detaylar var. Askerlerimizi en çok etkileyen faktörler birincisi komutanları, ikincisi ise moral durumları. Şöyle ki; eğer bir ülkeye savaş filan ederseniz askerler -Offensive Shock- yaşayabilirler. Savaş kaybetmeleri, komutanlarının ölmesi, bir yeri ele geçirmeleri, başarı, başarısızlık; kısaca tüm her şey askeri güçte moral için önemli. İster karasal olsun ister deniz hiç fark etmiyor. Bu yüzden savaştan önce adamların gücünü, sayısını vs… iyi hesaplayın. Ona göre bir yere girin ve savaşın. Yoksa kötü bir şekilde mağlup olma imkanı var.

[Resim]
[Resim]

Ordu kısmı Europa Universalis 1 ve 2’de birleşikti, ama üçüncü oyunda ayrı birim olmuşlar. İstediğimiz kadar şehirlerden adam çıkartabiliyoruz, fakat bir anda değil sırayla. Birde önceki oyunlarda adamları filan orada burada toplar, sonra hücum ederdik. Şimdi bu yok sadece belli bir alan var. Burada ordu toplanıyor. Eyaletleri kuşatmak ve savaşlar aynı. Önceki oyunları oynadıysanız buraları ezbere geçersiniz, ben öyle yaptım.

Siyaset, din, monarşi

Europa Universalis’te grafik yok diyordum, detay önemliydi. Gene mükemmel bir detay var karşımızda. İlk olarak Papalık ve Kutsal Roma İmparatorluğu göze batıyor. Bunların ikisi süper güç gibi sayılabilir, çünkü ağırlıkları fazla. Papalık içine kendi adamlarımızı sokabiliriz. Diğer ülkelerin din adamlarını alabiliriz. Bu tabii bize belli bir bedelle filan mal olacak. Papalık’ı genel olarak çevirmesi kolay, el altından misyoner ve din adamlarıyla desteğini alabilirsiniz. Ama Kutsal Roma İmparatorluğu biraz ciddi. Çünkü bazı hatalarda filan asla affetmiyorlar. Direk olarak size saldırıya geçebilirler. Ama bazı anlaşmalarla ve ufaktan yürüttüğünü ayak oyunlarıyla üstesinden gelebilirsiniz. Zaten puan arttıkça ve güçlendikçe, Roma İmparatorluğu filan kalmayacak, karşınızda ezilecektir. Ama ikisinin desteği artı puanlar, askeri güç vs… gibi özellikler katıyor.

Yönetim şekli çok önemli. Eğer memnun olunan ve yürütülen yönetimi değiştirirseniz, tepe takla gitme imkanı var. Gelen destek azalabilir. Buna dikkat etmek gerekiyor. Bu yüzden yönetim şeklinizi iyi belirleyin. Papalık ve din desteği diyordum. Burada devreye diğer ülkelere göndereceğiniz misyonerler giriyor. Başka dinlerdeki ülkeleri misyonerleriniz aracılığıyla kendi dininizden yapabilirsiniz. Bu çok işe yarayacaktır. Sakın bir kere filan denemeyin, başarısız olursanız üstü üste deneyin. Elbet kendinize çeviriyorsunuz. Başka ülkelere misyoner gönderirken, kendi içinizdekilere dikkat edin. Mezheplere eşit davranın böylece oldukça iyi puan kazanıyorsunuz. Sizlere çok yararları olacaktır.

Oyunda çok ayrıntı var aslında. Mesela yönetime filan yardımcı olarak, belli bir para karşılığında özel itibarlı insanlarla çalışabiliyoruz. Bu insanlar arasında sanat, siyaset, bilim vs… konularda üstün olanlar var. Halkınızla aranızda iyi bir koordinasyon sağlıyorlar. Fakat paraları çok. Koloni kurabiliyoruz, fakat koloni yapımı uzun sürüyor. Ancak kurulduğu zaman ve sömürgelere girdiğimiz zaman, bize çok yararları olacak. Bana öyle oldu sakın kolonileştirme uzun sürecek diye vazgeçmeyin.

Yapay zeka oldukça can sıkıcı. Cidden önceki oyunlara göre geliştirmişler. Sınırdan ordu kaldırın direk savaş ilan edip size girebilirler. Ayrıca casus filan gönderiyorlar oraya buraya. Böylece ne yaptığınızı filan öğrenmeye çalışıyorlar. Ordularınıza ve hareketlerine karşı oldukça duyarlı birde. Ne yaparsanız hemen bir karşılık hareket yapacak illaki. Ama hareket demişken, gerçek zamanlı olan Europa’da zamanı durdurabiliriz. Böylece istediğimiz taktiği ve hamleyi, iyice düşünüp, çevreyi kolaçan edip yapabiliriz.

Bach

Oyunda çok detay var. Fakat bunlar kafa karıştırmıyor, sade menülerle oyuncu alışıyor hemen. Ülkeler başına gelen hükümdarların hepsinin birer özel yeteneği var. Bu yetenek kısmı oyun işledikçe ve oyunun yönüne göre, hükümdarınıza veriliyor. Yani işinize en çok yarayacak kısmıyla. Eskiden böyle değildi, her özellik filan belliydi. Ayrıca hükümdarınız zamansız bir şekilde ölürse, yeni hükümdar yetişinceye kadar yerine, ülkeye bir komisyon bakıyor. Ama yeni hükümdar büyüyor ve tahta geçince her şey normale dönüyor.

Oyunun müzikleri de çok güzel olmuş. Tam çağına ve ortamına gitmiş. Europa Universalis 3 oldukça harika bir oyun. Ben çok beğendim, şahsen beklediğime değmiş. Ayrıntıya önem veren ve teknik çarpıcılığı benim gibi arkaya atıyorsanız, kesinlikle Europa Universalis 3 değil, tüm serisini oynayın direk.