Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
Aralık « 2007 « Gamez

Aralık, 2007 için arşivler

Thief Deadly Shadows

Önceki yapımlarda olduğu gibi yeni oyunda da profesyonel becerilere sahip karanlık karakterimiz Garrett’i, nam’ı diğer hırsızımızı yönetiyoruz. Oyunumuz kuzey Avrupa’nın karanlık ortaçağ mimarisine sahip büyük sayılabilecek bir şehirde geçiyor. Amacımız her zaman olduğu gibi hırsızlık yapmak. Yine şehrimizde önceki oyunlardan aklımızda kalan Paganlar ve Keeper’lar gibi daha çok mezhep guruplarına benzeyen guruplar bulunuyor. Bu grupların istekleri doğrultusunda değişik görevler ediniyoruz ama bunu yaparken yine de sonuç olarak kendimiz için çalışıyoruz (ekmek parası). Görevler genellikle özel mülklerin içerisinde gerçekleşiyor. Ancak şehirdeki diğer evlere de sahiplerine yakalanmadan arzu ederseniz girip soygun yapmak mümkün. Çaldığımız eşyaları satabilmemiz için şehirde birçok dükkan bulunuyor. Kırmız el izi işaretiyle ile haritamızda gösterilen bu yerlerde çaldığımız eşyaları değerlendiriyoruz. Elde ettiğimiz parayla ise görevlerde kullanmak üzere envanterimiz için harcama imkanına sahibiz. Tabi ki şehirde etrafa göz gezdirirken gizlenmiş birçok silah ve heatlh potion da bulmak mümkün.

Edebiyat açısından bakınca Garrett tiplemesini aslında İngiliz edebiyatındaki Puritanist dönemden Neoclassical döneme geçişteki asi, uç karakterlere benzetesi geliyor insanın (ne alakası var? bkz. i. edebiyatı finalinden çıkmış öğrencinin aklına ilk gelenler). Şaka bir yana gerek hikayenin anlatımı, gerekse oyunda kurulan atmosfer saygıdeğer yazar Umberto Eco’nun kitaplarındaki karanlık ortaçağ Avrupasına ait bir atmosfer yaratıyor. İçerisinde zamanla daha geniş alanlarda serbestçe dolaşabildiğimiz şehirde sadece bahsettiğim gruplar için görevler yapmıyoruz. Serbest dolaşımın verdiği olanaklar sayesinde sokakta yürüyen insanların üzerindeki değerli eşyaları da bir ‘kapkaççı’ edasıyla tabiri caizse yürütebiliyoruz. Şehirde gezerken her ne kadar halk sorun çıkamasa da etraftaki askerler haliyle bütün şehre nam salmış ünlü bir hırsızı gördükleri yerde kovalamaya başlıyorlar. (Garrett o kadar ünlü ki, şehirde sahte Garrett’ler bile görmek mümkün). Eğer yakalanırsanız olması gerektiği gibi tüm envanterinizden yoksun hapse atılıyorsunuz. Tabi, bu oyunun sonu anlamına gelmiyor, oradan kurtulup kaldığınız yerden devam etme hakkına da sahibiz. Oyunun daha sonra değineceğimiz teknik altyapısı nedeniyle şehir çeşitli bölümlere ayrılmış, adlandırılmış ve aralara yüklemeler eklenmiş. Böylece, oyunda ilerledikçe şehrin her köşesi gittikçe daha tanıdık hale geliyor.

Oynanış açısından baktığımızda Thief: Deadly Shadows oyunseverlere birçok sıra dışı ve kendine has özellik sunuyor. Aslen önceki yapımda olduğu gibi fps olarak oynadığımız oyuna bu kez üçüncü kişi kamerası da eklenmiş. Bu eklenti oyuna kesinlikle ayrı bir tat katmış. Böylece etrafınızı çok daha iyi kontrol edebiliyorsunuz. Daha önce birçok fps türünde gereksiz bir eklenti olarak gördüğümüz üçüncü kişi kamerası bu oyunda mükemmel bir biçimde kullanılmış. Böylece karakterimizi de iş üstünde de detaylı bir biçimde görebilmemiz sağlanmış. Yapımcıların bu konuda gösterdiği özen gerçekten taktire değer. Gayet güzel bir arabirim kullanan yapım, oyunun atmosferine uygun düzenlenmiş bir tema kullanıyor. Şehirde yönümüzü bulmak için özellikle ilk görevlerde haritamızı kullanmamız gerekiyor. Görevler için de ayrıca girdiğimiz yerlerin de haritaları önceden veriliyor. Ancak harita üzerinde konumunuzu gösteren herhangi bir işaret bulunmuyor. Bu oyunun kavramsal yapısını bütünleştirirken oyuna farklı bir zorluk katmış. Bu yüzden arabirimde orta kısımda bir pusula bulunuyor. Pusula ve haritaları beraber kullanarak askerlere yakalanmadan turist gibi önceden şehri bir süre gezmek etrafı tanımanız açısından son derece önemli.

Kontrollere baktığımızda ise yapım klasik fps tuş kombinasyonuyla oynandığını görüyoruz. Oyunun ilk görevi daha çok eğitim amaçlı kısa sayılabilecek bir görev. Bu görevin hemen ardından kendimizi Garett’in yaşadığı evde buluyoruz ve buradan itibaren şehrin çeşitli bölgelerine gidebiliyoruz. Şehirde kaybolmayı önlemek için Esc’ile erişilen envanterinizin yanı sıra güncel görevlerinizle ilgili detaylar ve notlar bulunan gayet detaylı ve kullanışlı bir menü sistemi de oyuna eklenmiş. Ayrıca bölümler arasında hikayenin akıcılığını sağlayan ara videolar bulunuyor.

Silah ve envanterlerimize baktığımızda uzun mesafeler için ok kullanırken yakında hançer ve bir çeşit sopayı rakiplerimizi saf dışı bırakmak için kullanıyoruz. Oyuna çok amaçlı ok çeşitleri bulunuyor. Klasik okların yanı sıra meşaleleri söndürmek için kullanılan su oklarından ilgiyi başka yöne çekmeye yarayan fişek benzeri oklara kadar birçok ok çeşidi bulunuyor. Oyunun ilerleyen bölümlerinde de daha farklı oklar bulmak mümkün. Bunların yanında kilitleri açmaya yarayan küçük bir alet de bulunuyor. Kilitleri açmak için kullanılan yöntem Splinter Cell’de gördüğümüz sisteme çok benziyor. Oyunda ilerledikçe gerek satın alarak gerekse etrafta gizlenmiş birçok kullanışlı alet, silah ve health potion buluyoruz.

Yapay zekadan söz etmek gerekirse, oyunun bu konuda da başarılı olduğunu görüyoruz. Görevlerimizi 4 farklı zorluk seviyesinde oynamak mümkün (Easy, Medium, Hard, Expert). Zorluk arttırıldıkça oyuncuya bazı sınırlamalar getirilmiş. Örneğin en zor mod olan Expert modunda evdeki ganimetin %90’ını çalmanız, hiçbir masum sivili öldürmemeniz gerekiyor. Üstelik bu zorluk seviyesinde askerlerin sizi çok daha kolay fark edebiliyorlar ki, bu da başarısızlık anlamına geliyor. Az önce de belirttiğimiz gibi zorluk seviyeleri birden fazla değişkene sahip, yani kolay modla expert mod arasında değişen tek özellik rakiplerinizin gücünün artması değil. Yüksek zorluk seçeneklerinde yapımcı oyuncuya bazı alt sınırlar ve kısıtlayıcı sınırlamalar da getirmiş ki, bu da oyunun zorluk derecelerini yeni bir boyuta taşımış. Böylece oyun, türünün gurularını tatmin ederken düşük zorluk seçenekleriyle de oyunla ilk kez tanışanları da memnun etmeyi başarıyor.

Stealth Action türüne değerlendirebileceğimiz oyunda rakiplerimizin tepkileri gayet yerinde. Haliyle Garrett’i çok yakında olmadıkları sürece karanlıkta göremiyorlar. Arabirimde bulunan pusulanın üzerinde bulunan bir çeşit taş bize bulunduğumuz ortamın ne kadar karanlık olduğu, yani ne kadar görünür olduğumuz hakkında ipucu veriyor. Her ne kadar yapım gece görevleriyle dolu olsa da gölgelere gizlenmenin önemini zaten oyunun adından da açıkça anlamak mümkün. Rakipleriniz sizi gördüğünde ise en mantıklısı kaçıp saklanmak oluyor. Tabi tek kişiyse şansınızı deneyebilirsiniz ama bu kesinlikle çok can götürüyor. Eğer bir muhafız tarafından görülürseniz kılıcını çekip hemen size saldırıyor. Ancak siviller sizi fark ettiklerinde hemen koşup muhafızlara haber veriyorlar ki etrafta gözleri fal taşı gibi açılmış muhafızların sizi araması işinizi epey zorlaştırıyor. Üstelik gölgelere de çok güvenmemeli, çünkü elinde meşaleyle dolaşan askerler size yaklaşırlarsa başınız fena halde derde giriyor. Sonuç olarak gerek zorluk seviyelerinin müthiş dengesi gerek hatasız özellikleriyle yapay zeka (AI) görevini eksiksiz yerine getiriyor.

Gelelim yapımın teknik altyapısına, oyunun en çok ilgi çekeceğini düşündüğümüz yanı kesinlikle grafikleri. DirectX 9 ve Pixel Shader gibi teknolojilerinin uç örneklerini Thief: Deadly Shadows’ta görmek mümkün. Oyun grafik altyapısının kaynağını aslında tanıdık bir yapım olan Deus Ex: Invisible War’dan alıyor. Geliştirici Ion Storm bu yapımın eleştirilen hatalarını da göz önünde bulundurarak motorda bazı can alıcı değişikliklere gitmiş. Böylece grafik motorunun görsel kalitesini ve performansını Deus Ex’ten çok daha iyi bir biçimde görmek mümkün oluyor. Daha önce bize göre hayal kırıklığı yaratan Deus Ex 2 motoru Thief’te adeta yeniden yazılmış gibi görünüyor. Çevresel grafiklerdeki detay seviyesi gerçekten etkileyici Kaplamalardaki detaylar, atmosferi tam anlamıyla hissettiren mimari modellemeler bunun en açık kanıtı. Cisim ve karakter modellemeleri de gayet iyi görünseler de çevre modellemelerinin bir adım önde olduğunu söylersek sanırım yanlış olmaz. Cisimlerle karakterimizin doğrudan etkileşimi de oyuna kesinlikle ayrı bir tat katmış.

Görsel şaheserin asıl başladığı nokta aslında ışıklandırma ve gölgelendirme efektleriyle başlıyor. Bu özellikler gizlenmenin en büyük araç olduğu umduğumuz gibi gayet kaliteli. Dinamik ışıklandırma sayesinde çevrenizdeki her şeyin en detaylı biçimde gölgesini görmeniz mümkün. Yapım uzak ara şu ana kadar gelmiş geçmiş en iyi gölgelendirme detaylarına sahip. Kesinlikle oyunun görselliğini belirli bir seviyeden sonra anlatmaya kelimeler yetmiyor. Gölgeler atmosferi olağanüstü bir biçimde güçlendiriyor. Çoğu zaman rakiplerinize görünmeden geçmek için gölge oyunları oynamak zorunda kalıyorsunuz ve müthiş detaylar sizi nefessiz bırakmaya yetiyor. Öyle ki eğer yüksek zorluk seviyesinde oynuyorsanız bazen kendi gölgeniz bile sizi tedirgin etmeye yetiyor. Oyunun temel ihtiyaçlarından biri olan Pixel Shader altyapısı sayesinde duvarlardaki ışıklandırma efektleri de görülmeye değer nitelikte.

Bu konuda eleştirilebilecek pek bir şey görünmese de daha önce belirttiğimiz gibi oyunda sık ara yüklemelerin bulunması motorun getirilerine karşılık karşımıza çıkıyor. Oyunun ilk bölümlerinde bu durum çok rahatsız edici olmasa da ilerleyen bölümlerde oyunculara sıkıntılı anlar yaşatabiliyor. Yine de eğer güçlü bir sisteme sahipseniz bu ara yüklemeler pek de olumsuz kabul edilmeyebilir. Bana göre yapımın görsel kalitesi Deus Ex motorundan miras kalan bu olumsuzluğu örtbas etmeye yetiyor. Sonuç olarak Thief: Deadly Shadows, Eidos’un bir başka yapımı olan Deus Ex: IW ile aynı motoru taşısa da Deus Ex ile ilgili yaptığımız tüm olumsuz eleştirileri bize unutturmayı başarıyor.

Tabi ki bu kadar yüksek detay seviyesi ortalamanın üzerinde bir sistem gereksinimine yol açıyor. Her ne kadar minimum sistem ihtiyaçları daha düşük gibi görünse de oyunu kaliteden ödün vermenden düzgün oynayabilmek için 2 Ghz ya da üzeri işlemciye, 512 MB RAM’e ve FX5700 yada Radeon 9600 ekran kartına ihtiyaç var. Üstelik yapımcı güncel sürücülerin kullanımını şiddetle tavsiye ediyor. Eğer ekran kartınız eski sürücülerle çalışıyorsa oyunda sıkıntı yaşamanız muhtemel. Geriye dönük baktığımızda ise minimum sistem ihtiyaçlarının 1.5 Ghz işlemci ve 256 MB Ram ve en azından Pixel Shader 1.1 destekli bir ekran kartına olduğunu belirtmekte fayda var. Üzülerek söylüyorum ki, malesef bu özellikten yoksun olan MX serisi kartlarla oyunu oynamak mümkün değil.

Üreticinin oyun hakkındaki verilerine baktığımızda ilginç bir not daha dikkatimizi çekiyor. Evet, yeni yapım Windows 98 ortamında maalesef çalışmıyor. Oyunu oynayabilmek için Windows XP ya da 2000 kullanıcısı olmanız şart (95/98/ME/NT desteklenmiyor). Microsoft’un Windows 98 için desteğini kaldırmasıyla artık oyun üreticilerinin de Win98 desteğini yavaş yavaş kaldırmaya başladığını görüyoruz.

Yapımın ses ve müzik altyapısına baktığımızda grafikte yakalanan kalitenin sürdüğünü görmek mümkün. Ses düzenleri üzerine detaylı çalışıldığı belli oluyor. Yürüdüğünüz yüzeyin tipine göre değişen ayak seslerinden, yanan meşaleden gelen seslerine kadar her şey en ince detayına kadar düşünülmüş. Gecenin derinliklerinden gelen sesler ve fısıltılar da oyuna ayrı bir tat katmış. Oyunda etkileşimli cisimler yüzünden bazen istenmedik gürültüler çıkarabiliyorsunuz. Karakter seslendirmeleri de gayet özenli bir biçimde gerçekleştirilmiş ancak orta seviye İngilizce bilgisi gerektiren diyaloglar nedeniyle ayarlar kısmından altyazı seçeneğini kullanmak hiçbir şeyi kaçırmamak isteyen oyuncular için şart. Eax Advanced HD 3.0 ve 4.0 desteği bulunan oyunda bu özeliklerden yararlanmak isteyen oyuncular 3 için Audigy 1’e 4.0 ve 24 bit DVD kalitesinde ses için ise Audigy 2zs modeline ve iyi bir ses sistemine sahip olmak zorundalar. Ancak sadece donanımsal hızlandırma seçeneğiyle bile seslerin kalitesi tek kelimeyle ‘ürkütücü’ düzeyde.

Müzikler, sesler kadar özen gösterilseydi daha iyi olabilirdi izlenimini yaratıyor. Bu kadar iyi bir çalışmanın şöyle kaliteli gruplardan iyi bir soundtrack’le desteklenmesi yapımın kalitesini daha da ileri götürebilirdi (örneğin ‘Sting � After the rain has fallen’ gayet uyumlu olabilirdi). Ama yine varolan altyapı da geçerli kalitede. Ses ve müzikler açısından da son olarak tatmin olduğumuzu söyleyebilirim.

Oyunun seçenekler kısmı (options) sayesinde bahsettiğimiz görüntü, ses, zorluk ve kontrol ayarlarını detaylı bir biçimde donanımınıza ve isteğinize göre kişiselleştirmek mümkün. Bunu da son olarak notlarımız arasına ekleyelim.

Sonuç olarak baktığımızda Thief yılın birçok yönden ses getiren yapımlarından biri olacak gibi görünüyor. Yüksek sistem ihtiyaçlarını, yükleme sürelerini ve çoklu oyuncu seçeneklerinden yoksun olmasını görmezden gelirsek yapımın senenin en iyi oyunlarından olmaya aday olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Stealth Action türünü sevenler ve serinin yeniden doğuşunu görmek isteyenler için kesinlikle arşivlerinde bulunması gereken bir oyun Thief: Deadly Shadows.

The Suffering

The Suffering ilk olarak Midway tarafından Xbox için sunulmuştu, bu sürümde ise Encore’daki adamlar tarafından sadece PC’ye port edilmiş. Xbox basını tarafından (ezineler falan) hakettiğinden az pozitif izlenim alan bu oyun bence onların verdiğinden çok daha fazla bir “pozitif izlenim”i hak ediyor. Zaten Xbox basını pop müzik dinleyen bir grup dantelden ibaret değil mi ki?

The Suffering’de Torque adlı, karısını ve oğlunu öldürmekten dolayı idama mahkum olan tipi oynuyorsunuz ve doğal olarak, yanlış gidebilecek her şey yanlış gidiyor.

The Suffering birkaç oyun ve filmin “bıcı bıcı” edilmesiyle yapılmış bir oyun. Esasında Lovecraft’dan ve Hellraiser, Shining gibi filmlerde olduğu gibi dehşet içinde hayatta kalma mücadelesini konu alıyor. Olaylar oyun boyunca şüpheli bir beklenti sağlayacak şekilde örülmüş. Karakteriniz canavarlarla dolu hapishanesinden çıkmaya çalışırken rahmetli karısı ve oğluna dair imgelerle karşılaşıyor.

Hapishane acayip canavarlarla dolu ve siz hayatta kalıp, cehennem etrafınıza akarken oradan çıkabilmek için bir yol bulmak zorundasınız. Torque’un kafasındaki boşluklarla etrafta olanlar arasında bir ilişki var ve Torque, karısının ve oğlunun ölümleriyle bu boşlukların bir alakası olduğunu düşünüyor. Geçmişte yaşadığı acılardan dolayı içinde korkunç bir canavar taşıyor ve delilik seviyesi yükseldiğinde ona dönüşüyor – Hulk’la benzeşen bir özellik. Bu ve bunun gibi çizgi romanlardan, kitaplardan ve filmlerden ödünç aldığı bir sürü özelliği oyunun hikayesini orjinallikten uzaklaştırmasına rağmen, oyunun süphe ve beklenti yaratan atmosferi oyuncunun dikkatini üst düzeyde tutmasını ve oyundan kopmamasını sağlıyor.

Anlatımın oldukça iyi olmasına rağmen, bazı diyaloglar saçma derecede fazla tahrikkar ve küfür dolu. Bu da karakterlerin dehşet yaratacakları yerde sinir bozacak sesler çıkarmalarına sebep oluyor. Fakat bu seslendirmelerdeki gerekmezlikleri ve uyumsuzlukları saymazsak, anlatım ve diyaloglar oyuncunun maceraya kendini kaptırmasını sağlayacak kadar iyi, ve bu da hiç yoktan iyidir.

Oyun, kendi türünde sahip olması gerekenleri tamamen yerine getiriyor. Çevreyi saran sesler ve iyi dizayn edilmiş canavarlar, hapishanenin içi, gardiyanların ve diğer mahkumların hali mükemmel dehşeti sağlıyor ve klostrofobik atmosterle birlikte, oyununun sürekli bir adrenalin yüklemesi yapması için yeterli oluyor.

Surreal oyunu akıcı yaparak çok iyi etmiş. İyi dengelenmiş silahları kullanmak zevkli. Ve canavara dönüştüğünüzde diğer canavarları kesip biçmek oldukça eğlenceli. AI kodu çok dikkat çekiçi değil, fakat düzgün çalışarak yapması gerekeni yapıyor. Çok zor olmayan bulmacalar oyuncuların canavarlarla uğraşmaktan başka şeylere odaklıyor ve bazı bulmacalar da, bugünlerin aksiyon oyunlarında pek de bulamadığımız kadar düşünmenizi gerektiriyor.

Aksiyona eğlenceyi getiren elementlerden birkaçı da iyi çevrilmiş kontroller, kamera modları ve pc’ye uygun olan arabirim. Tüm bu unsurlar bize Rockstar’dan da beklediğimiz kaliteli bir portla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Rockstar’dan daha iyi birşey yapmaları bile Surreal’i tebrik etmemize bir nedendir.

The Suffering oyunlarda olması gereken birçok önemli yolda yürüyor: korkutucu atmosfer, eğlenceli heyecanlı aksiyonlar.. Hoşa gitmeyen şey ise level dizaynı mesela. Tamam, oyun sonuçta bir cezaevinde geçiyor ve tüm hücrelerin de birbirine benzemesi doğaldır; fakat burda bir cezaevi tasarlamıyoruz ki, bir oyun tasarlıyoruz. Bence level tasarımcıları canavarları ve özel efektleri hazırlayan sanat takımından biraz pay alsalardı çok daha iyi olurdu.

Sonuçta The Suffering’deki en kötü şey, sürekli bir eğlenceye sahip olmasına rağmen, çok sürmemesi. İlginçtir; senelerdir aksiyon oyunları ıstırap verirken, The Suffering bir rahatlama sağlıyor; fakat o da çok kısa ömürlü. Evet, doğru çok eğlendim oynarken, fakat oyunun sadece 8 saat sürmesi ve multiplayer ya da yan modunun bulunmaması alternatif sonları gözardı edersek oyunun tekrar oynanabilirliğini 0’a düşürüyor.

The Suffering bir “survival horror game” olarak çok doğruya sahip, ama ne yazık ki yeniden oynama değeri düşük ve çok kısa. Heyecanlı bir dehşet/aksiyon oyunu arayanların -herşeye rağmen- pişman olmayacakları bir oyun.

The Lord of the Rings The War of the Ring

The Lord of the Rings: War of the Ring  yüzük kardeşliği kurulup, büyük savaş olmadan evvel başlıyor ve ırkların savaşa girmeden önceki durumlarını gözler önüne seriyor. Her ırk(insan, elf, dwarf) kendi sorunları ile uğraşırken, büyük düşman karşısında nasıl birlik olduklarını görüyoruz oyunda, tabi ki bize bu savaşta yardım edecek tanıdık yüzlerde yanımızda oluyor (Gimli,Aragorn vs.) Oyunun başında bize iyi yada kötü taraflardan hangisinde oynamak istediğimiz soruluyor, yani oyunu kötü tarafla da oynayabiliyoruz ki bu hem oynanış süresinde büyük bir artış (çünkü oyun gerçektende kısa) hem de Urug-Hai�lerle oynamanın tadını bize yaşattığı için çok yerinde olmuş bana göre.

Burada Evil�lardan bahsetmişken kısa bir not düşmek istiyorum, Evil�ların gelişimleri biraz SC�daki Protoss�lara benziyor, şöyle ki bir yere bina yapabilmeleri için �Slave Master� ünitesinin o alana bir kaya dimesi gerekiyor, bu kaya içindeki kötü güç sayesinde çevredeki her şeyi kurutup size (yani kötülere) bina yapmanızı sağlayacak alan sağlamakta. Unutmadan şunu da söyleyeyim �Slave Master�lar aynı zamanda sizin populasyonunuzu arttırmaktalar, yani ev yada benzeri şeyler yapmak gibi bir zorunluluğunuz yok ama bu ünitelerden biraz fazlaca yapın ki biri öldüğünde herhangi bir sorunla karşılaşmayın. Bu arada demo yazısından sonra yorumlar da bir okuyucumuz oyunun grafiklerinin fazla renkli kaçtığını, orta dünya�nın o kadar da cıvıl cıvıl olmadığını söylemişti, buna katılmıyorum çünkü Evil�larla oynarsa gerçekten fikrinin değişeceği inancındayım.

Oyunda sevdiğim özelliklerden biri ırklara göre geliştirme binalarının bulunması, oyunda bir çeşit askeri bina bulunmadığından her ırkın kendi askeri binaları mevcut yani elven archer yapmak istediğinizde elflerin askeri binasını yapmak zorundasınız, ranger yapabilmek için ayrı bir bina, rohan süvarisi için bir başka ama bütün bunlar herhangi bir karışıklığa sebep olmuyor, her şey gayet anlaşılır ve açık. Tabi askeri binaları farklı olunca ünitelerin gelişim binaları da birbirlerinden farklı olmaya başlıyor. Oyun hızlı bir seyir içinde olduğu için ne bu binaları yapmak nede ordu toplamak çok uzun süreler almıyor bu yönde bir sıkıntınız olmasın. Zaten oyun RTS�ler içinde bir �Age of� serileriyle pek de benzerlikler göstermiyor, savunma önemli olmasına karşın yıkılmaz değil, aksiyon ön planda tutulmaya çalışılmış.

Yukarda size yardımcı olacak tanıdık karakterlerden bahsetmiştim,kısaca hero diyelim de bunlara hem WarCraft 3 yad etmiş oluruz(nasıl olsa ileride daha çok bahsedicez).Bu herolar normal olarak belli alanlarda diğer ünitelerden güçlüler ve kendilerine verilmiş birkaç yetenek sayesinde savaşta çok önemli görevlerde bulunuyorlar;heroların bu yetenekleri kazanması için savaşmaları gerekiyor ki level atlayıp yeteneklerini geliştirebilsinler(bir yerlerden tanıdık geliyor değimli?).İşte sorunda biraz burda başlıyor zaten, oyun bir çok bakımdan War Craft 3�ün (WC3) yaptıklarını tekrar etmekle kalıyor,grafiklerden tutunda,hero kullanımına bir çok şeyi zaten daha önceden ezberlemiştik WC3 sayesinde, o zaman geriye oyunda tek sağlam şey kalıyor oda KONU.Tamam grafikler çok güzel,konu şahane,atmosfer etkileyiciama zaten biz bunları gördük,bunca zamandır beklediğimiz �Yüzüklerin Efendisi� oyunu bu olmamalıydı bana göre.Hayal kırıklığına uğradım demek biraz ağır kaçabilir ama işte nereye kadar dayanılabilir diye soruyor insan kendine.
Ayrıca benim çok canımı sıkan bir durum söz konusu genelde bir oyunun demo sunu oynadığınızda,bu demo size oyun hakkında bilgi vermesi için yapıldığından özel olarak hazırlanır,yani oyun dışında bir uğraşım gerektirir.Ancak güzide oyunumuz da böyle bir durum söz konusu değil,demo da oynadığımız iki bölüm oyunun içindede aynen mevcut ama ben bunu demo da oynadım zaten şura da adamların yeri,şuradan saldırıyorlar gibi geyikler dönüyor ne yazık ki.

Sistem ihtiyaçları biraz ilginç doğrusu çünkü iyi bir ekran kartı istemese de (32mb�lık bir kart çok rahat işinizi görür) ,en az 256 mb ram ile oynamanızı tavsiye ediyorum yoksa gerçekten sinir bozucu takılmalarla karşılaşabilirsiniz.İşlemci bakımından ben 1.8 AMD ile denedim yeterli olduğu kannatindeyim.

Syberia 2

Oyunumuz, ilk oyunun tam anlamıyla devamını konu alıyor. Syberia denen adayı bulma çabaları, ilk oyundan hatırladığımız yaşlı adam ve yeni karakterlerle birlikte, maceralarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yine birbirinden değişik mekanlarda bulunacağız, çok değişik karakterlerle tanışacağız ve bazen zor bazen de kolay bulmacalar çözeceğiz.

Syberia 2, ilk oyundan bu yana çok fazla gelişmemiş. Görsel olarak geliştiği belli. Oyunun mantığı korunmuş, üzerine birşeyler eklenmiş. Inventory sistemi, arayüz, kontroller, bulmaca çözümü, nesnelerin kullanımı aynı. Hemen her adventure oyununda da aynı bunlar zaten. Syberia’ya özel cep telefonu olayı, bu oyunda da var. Arada gelen aramalara cevap vermemiz gerekiyor. Ama, Kate sayesinde, konuşmalar fazla uzun sürmüyor.

Syberia, ilk dakikadan beri bana çok yaratıcı bir oyun gibi gelmişti. Oyunda ilerledikçe, bu fikrimi onaylarcasına oyun beni çok eğlendiriyordu. Oyunun ana menüsü bile mükemmeldi. Syberia 2’de aynı şekilde, çok yaratıcı konusu, eşsiz çevre güzelliği ve başarılı yaratılmış karakterleriyle, diğer adveture oyunları arasından kendini sıyıracak. Gerçi, bu sıralar çıkacak adventure oyunları teker teker iptal ediliyor, o da ayrı bir konu.

Syberia’da, ziyaret ettiğiniz heryer, ayrı bir güzellikte modellenmiş. Grafikler yine aynı mantıkla oluşturulmuş. Karakterler 3D ve arka planlar 2D. Ama bu sefer, ilk oyundan bir adım ileri gidilmiş. Karakterler daha detaylı çizilmişler, hareketleri daha gerçekçi olmuş. Yaptıkları hareketlerin çeşitliliği artırılmış. Boş durduklarında bile yaptıkları hareketlere yenileri eklenmiş ve çevreyle bağlantılı hale getirilmiş. Arka planlar da 2D olduğundan, detay olarak çok kaliteli yapılabilmiş. Çok uzak yerlerde bile maksimum detay kullanılmış. Gölgelendirmeler, bitkilerin rüzgarda hareket etmesi gibi detaylara dikkat edilmiş. Ayrıca, açık mekanlarda, etrafta dolaşan hayvanlar da var. Bunlarla bir alakanız olmuyor tabi, sadece dekor olsun diye kullanılmış. Ama atmosferi tamamladıklarından emin olabilirsiniz.

Oyun, kulaklarımız için de şölen niteliği taşıyor. İlk oyundan bildiğimiz gibi, karakterlerin seslendirilmeleri harika yapılmış. Kate başta olmak üzere, her kartakter tipine uygun bir şekilde seslendirilmiş. İşin profesyonelce yapıldığı belli. Müzikler de, oyunda fazla yer almasa da, çok kaliteliler. Dış mekanda veya iç mekanda, birşeylerle uğraşırken, çevrenin sesini dinlediğinizde, çok erçekçi olduğunu ve rahatlatıcı olduğunu fark ediyorsunuz. Rüzgarın sesi bile çok güzel aktarılmış oyuna.

Syberia 2, sistemleri fazla zorlayacak bir oyun değil. Çünkü ekran kartının yapması gereken fazla işlem yok. Sadece karakterlerin modellenmesi lazım ki, bu da fazla bir güç gerektirmiyor. Hemen her bilgisayarda, günümüzde kullanılan, oyun rahatça çalışacaktır. İçiniz rahat olsun.

Star Wars Knights of the Old Republic

Oyunumuz, filmlerden yaklaşık olarak 4000 yıl kadar önce geçiyor. O döneme şöyle bir bakacak olursak, Mandalorian Savaşları�nın daha henüz bittiğini görüyoruz. Republic, Mandalorian güçlerini püskürtmekte zorlanırken ortaya iki Jedi çıkıyor; Revan ve Malak.Yaptıkları Jedi�lar arasında efsaneleşmiş olan Revan ve Malak, ellerindeki az sayıda kuvvete rağmen kendilerinden kat kat fazla olan Mandalorian armadasını püskürtmeyi başarıyorlar. Ama daha sonra, kalan Mandalorian armadalarını avlamak için uzayda daha önce hiç gidilmemiş yıldız sistemlerine doğru yola çıkıyorlar ve birden, hiç iz bırakmadan ortadan yok oluyorlar. Çok geçmeden geri de dönüyorlar. Hemde daha önce galakside hiç görülmemiş büyüklükte bir orduyla! Ama işler Republic için pek iyi değildir, çünkü hem Revan, hemde öğrencisi Malak, Güç�ün Karanlık Tarafına geçmiştir. Republic 4 yıl boyunca Revan ve Malak�a karşı savaşır ve sonunda, Malak�ın efendisine ihaneti sayesinde Revan öldürülür.(yada öldürüldüğü sanılır J)

Hikayenin giriş kısmını böyle ayrıntıyla anlattım, çünkü oyun boyunca gelişen olaylar, Revan ve Malak�ın yaptıkları yolculuklar sırasında buldukları Star Map�lar ve bu haritaların onları götürdüğü yerler ile bağlantılı.
Hazır hikayeden bahsetmişken, hikayenin şu ana kadar bir oyunda gördüğüm en iyi hikayelerden biri olduğunu itiraf etmeliyim. Gerçekten oldukça etkileyici ve şaşırtıcı bir hikayesi var oyunun. Hiç beklemediğiniz bir anda olaylar öyle gelişiyor ve sizi öyle yerlere sürüklüyor ki, önceden tahmin etmeniz neredeyse imkansız. Senaryo gerçekten de tam anlamıyla dört dörtlük!

Başlarda senaryodaki belirsizlik, size sıkıcı gelebilir. Hatta açık açık söyleyeyim, oyuna ilk başladığımda �bu kadar zamandır beklediğim KotOR bu muymuş?� şeklinde sormadan edemedim. Ama biraz oynayınca da, kendimi oyunun içine çekilmiş buldum resmen. Senaryo o kadar kusursuz işlenmiş ki, bir sonraki adımda ne olacağını merak ettiğinizden oyunu bırakamıyorsunuz. Ayrıca yanınıza aldığınız karakterlerin de kendilerine ait geçmişleri ve detaylı hikayeleri var ki, bunlar senaryoya iyice derinlik katıyor. Aralarında tartışıyorlar, verdiğiniz kararlara olan tepkilerini dile getiriyorlar, endişelerini, kuşkularını paylaşıyorlar. Kısacası karşınızda yapay zeka yoksunu poligon yığınlarından çok, gerçekten yaşayan birileri olduğunu hissediyorsunuz. Hatta o kadar duygu sahibi karakterler ki, iş aşka kadar bile gidebiliyor. Bunu daha önce bu kadar güzel uygulayan bir tek Baldur�s Gate serisini görmüştüm, ki zaten hala kendini oynatabilecek bir oyundur o da. Grubunuzdaki kişilere, verdiğiniz kararlara farklı tepkiler veren karakterler, oyunun tekrar oynanma potansiyelini oldukça arttırıyor. Buna bir de Güç�ün iki tarafına da geçebildiğimizi ve iki tarafında olaylara bakış açılarının çok farklı ve güzel yansıtılmış olduğunu eklerseniz, KotOR�un öyle bir kere bitirip kenara atılmayacak bir oyun olduğunu görmüş olursunuz.

Oyuna başladığınız anda fark edeceğiniz ilk şey, grafiklerin oldukça güzel olduğu olacaktır şüphesiz. Başarılan iş, gerçekten takdire değer. Çünkü bu türden diğer bir çok 3D oyuna göre oynanabilirlik hem çok daha üst seviyede, hemde ortaya çıkartan görüntü gerçekten gözlerinizi kamaştıracak düzeyde. Benim şahsi düşüncem, 3D motorun bu tür oyunlarda oynanabilirliği oldukça zorlaştırdığı yönünde. Genellikle kamera açılarıyla boğuşmaktan doğru düzgün oyunu oynayamazsınız. Bu yüzden Neverwinter Nights�ın 3D motoru yerine, Baldur�s Gate�in Infinity Engine�inin daha iyi olduğunu hep söylemişimdir. Ama gelin görün ki, Bioware o kadar iyi bir iş çıkarmış ki, ben bile kusur bulamıyorum bu konuda! Bu arada çok fazla Baldur�s Gate�ten bahsettiğimin farkındayım. Ama gerçekten de oyun hem Baldur�s Gate�e oldukça benziyor, hem de zaten iki oyunu yapan firma da aynı. Bu yüzden iki oyunu karşılaştırmak, pek yanlış olmayacaktır sanırım. Grafikler az önce de söylediğim gibi gerçekten çok hoş. Özellikle oyunun sonlarında Star Forge�a giderken çakıldığınız gezegende, yüksek bir yere çıkıp manzarayı izlemek, inanılmaz bir deneyim gerçekten. Hele bir de güçlü bir bilgisayara sahipseniz ve tüm detayları açarak oynuyorsanız, gerçek bir görsel şölene hazırsınız demektir. Yalnız hemen belirtmeliyim ki, oyundaki bir bug yüzünden, en güçlü sistemlerde bile yavaşlama görülüyor. Bunu oyunu açarken çıkan menüden �Disable Sound� seçeneğini seçerek yada yine aynı menüden �Update� seçeneğiyle oyunun son yama dosyasını çekerek giderebilirsiniz.

Oyunun ses ve müzikleri oldukça kaliteli. Müzikler bildiğimiz Star Wars müzikleri, ama fark edebileceğiniz gibi aralarında yeni olan müzikler de var. Hemen burnunuzu kıvırmayın. Emin olun, yeni müzikler de en az o eski, bildiğimiz ve alıştığımız müzikler kadar iyi. John Williams�ı gerçekten kutlamak lazım, böyle güzel, destansı bir oyuna yakışan ve filmlerdeki müzikleri aratmayan mükemmel müzikler yapmış. Sesler de müziklerden aşağı kalmıyor açıkçası. En önemsiz diyalogun bile seslendirilmiş olması, oyun için büyük bir artı. Karşınızdaki kişi bir Rodian yada Selkath ise, bunu görüntü olmadan sırf seslerden bile rahatlıkla anlayabilirsiniz. Seslendirmeler gerçekten de çok profesyonelce yapılmış ve karakterlerin o anki ruh halini gayet iyi hissettiriyorlar. Ayrıca yankı gibi ses efektleri de oldukça iyi kotarılmış. Karakter portresinin üzerine tıkladığınızda söyledikleri sözler bile, bir mağarada yada tapınaktaysanız yankı şeklinde çıkıyor ki, bence çok hoş bir ayrıntı.

Teknik ayrıntıları geçtiğimize göre, oyunla ilgili esas eğlenceli kısma gelebiliriz. Oyuna başlarken, her RPG oyununda olduğu gibi kendimize bir karakter yaratıyoruz. Seçebileceğimiz üç adet karakter sınıfı var. Soldier, Scoundrel ve Scout. Soldier, savaşa yatkın bir karakter yaratmak istiyorsanız tam size göre. Scoundrel, KotOR�un thief�i diyebiliriz. Kilit açma, Sneak Attack ve Sneak gibi yetenekler üzerine yoğunlaşan bu karakter tipi ve tahmin edebileceğiniz gibi yakın dövüşte pek de dayanıklı değil. Scout ise, biraz Soldier, biraz Scoundrel diyebiliriz. Oyunda genelde bilgisayarlarla, droidlerle haşır neşir olmak isteyeceklerin tercihi Scout olacaktır şüphesiz(bknz. Ben J), çünkü karakterin genel uzmanlık alanı bu yönde.

Oyunda level atladıkça Skill puanları ve Feat�ler kazanıyorsunuz. Tabi buna ileride Jedi(ve Sith J) karakterler için Force Powers da ekleniyor. Oyunda en fazla 20. level olabiliyorsunuz. Zaten bu da oyunun ancak sonuna denk geldiği için, daha fazlasına da pek ihtiyaç olacağını sanmıyorum. Zaten karakter yaratma ekranını gördüğünüz andan itibaren D&D 3rd Edition�ın kokusunu buram buram algılamalaya başlıyorsunuz. Zaten oyunda Bioware�in D20 sistemini kullanıyor. Tabi bir FRP sisteminin bir Star Wars oyununda garip duracağını düşünebilirsiniz. Ama gerçektende bu sistemi oyuna oldukça iyi yedirmişler. Hatta o kadar iyi yedirmişler ki, dövüşler sırasında sıralı oynamanıza rağmen, gerçek zamanlı olarak dövüştüğünüz hissine kapılacaksınız. Çünkü hiçbir karakter sırasını beklerken karşısındakine boş bakmıyor. Tam aksine, o hamlesini yaparken kılıcıyla bloklamaya çalışıyor, saldırılardan korunmak için hamleler yapıyor� İşte Bioware�i kutlamak için bir sebep daha!

Oyuna bir geminin içinde başlıyoruz. Sith�ler gemiye çıkartma yapmış durumda ve bu ilk bölümdeki amacımız bir Kaçış Pod�u bulup, bu cehennemden sağ çıkmak. Bir nevi alıştırma bölümü olduğu için pek zorlanacağınızı sanmıyorum burada. Bölümün sonlarına doğru yanınıza katılacak olan Carth Onasi ile beraber Pod�lara bindikten sonra ise kendimizi Taris gezegeninde buluyoruz. Taris kaçakçılığın yoğun olduğu ve Sith tarafından ablukaya alınmış bir gezegen. Carth�la konuştuktan sonra Taris�teki amacımız şekilleniyor; Bastila adındaki Jedi�yı bulmak ve Taris�ten çıkmanın yolunu bulmak. Tabi bu söylendiği kadar kolay olmuyor. Öncelikle Bastila�yla ilgili bilgi araştırıyorsunuz, nerede olduğunu bulduktan sonra onu kurtarmak için Swoop Race denilen yarışlara katılıyorsunuz vs� Oyundaki questlerin çoğu zaten bu şekilde ve birçok oyundaki saçma sapan questler ve çözüm yolları yerine oldukça mantıklı ve inandırıcı çözüm şekilleri sergiliyor. Örneğin Taris�ten ayrıldığınızda geminizde �davetsiz� bir misafir bulacaksınız. Bu küçük kızın söylediklerini anlamak için onun konuştuğu dili çözmeye çalışmak, yada Korriban�daki Sith Akademisi�nde Carth�ın oğlunu Sith olmaktan caydırmak için kanıt bulmaya çalışmak oyundaki iyi questlere örnek sayılabilir.

Oyunun başları, şüphesiz bir çoğunuzu sıkacaktır. Ama biraz sabredebilirseniz, Dantooine�e ayak basmanızla beraber Jedi eğitimine başlayacağınız için, daha çok eğlenmeye başlayacaksınız. Eğitim oyunda çok uzun sürmüyor. 3 adet Jedi sınıfından birini seçecek (Guardian, Sentinel ve Council), bir-iki kısa teste girecek, kendi ışınkılıcınızı yapıp düşmüş bir Jedi�yı Güç�ün aydınlık tarafına geçirmeye çalışacak ve Padawan rütbesine yükselip gezegen gezegen Star Map aramaya başlayacaksınız. Esas oyun da buradan sonra başlıyor zaten.

Gezeceğimiz yerler arasında; Kashyyyk, Tatooine, Manaan, Korriban ve Yavin yörüngesindeki bir uzay istasyonu var. Her gezegen kendine has yapı, ırk ve düzeni içeriyor. Örneğin Kashyyyk devasa ağaçlarla dolu bir ormanı içerirken, Tatooine kızgın ve ıssız çölleriyle karşılıyor sizi. Yada Korriban�a gittiğinizde Sith Akademisi ve Valley of the Sith�in harikalarını incelerken, Manaan� da sualtına doğru yolculuğa çıkıyoruz.

Tabi bu gezegenlere, Taris�te kaçakçı Davik�ten ödünç (ç)aldığımız gemi Ebon Hawk eşliğinde gidiyoruz. Ebon Hawk aynı zamanda oyundaki karargahımız. İstediğiniz zaman (tehlikeli bir bölge, yada savaşın ortası hariç) harita ekranındaki seçenekten Ebon Hawk�a dönebilir, grubunuzda değişiklik yapabilirsiniz. Grup demişken, oyunda siz dahil üç kişiden oluşan bir grup kurabiliyorsunuz. Gruba katmadığınız karakterler sizi Ebon Hawk�ın içinde bekliyorlar. Tabi oluşan olaylar, grubunuzda kimlerin olduğuna göre değişkenlik de gösterebiliyor. Mesela Kashyyyk�ta, grubunuzun Wookie�si Zaalbar�a yardım edip onun onurunu ve kabilesini kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Oyunda Güç�ün iki tarafına geçmekte serbestsiniz. Yani ister herkese yardım elini uzatan bir Jedi, ister etrafına ölüm saçan bir Sith olma şansı elinizde. Ve işin güzel yanı; iki tarafın farklılıklarını ve benimsedikleri şeyleri oyuna oldukça güzel aktarmışlar. Bunu özellikle Sith Akademisi�ne gittiğinizde açıkça görüyorsunuz.

Oyun boyunca bir sürü sürpriz gelişmeyle karşılaşacaksınız. Kendi geçmişinizle ilgili bilmediğiniz şeyler ortaya çıkacak, Star Forge�un esrarını ve Bastila ile aranızdaki bağın ne olduğunu çözmeye çalışacak ve Jedi Akademisi�nde size söylenmeyen büyük bir sırla yüzleşmek zorunda kalacaksınız. Güzel her oyunun kısa olmasına nispet yaparcasına, KotOR bize 30 saate yakın bir oynanış sunuyor. Ve bu 30 saati de öyle verimli kullanıyor ki, siz nasıl geçtiğini bile anlayamadan, işinizi gücünüzü bırakıp hikayenin devamını öğrenmek için bir solukta oyunu bitiriveriyorsunuz. Neyse ki oyunun tekrar oynanma potansiyelinin oldukça yüksek olması sayesinde oyunun oynama süresi daha da uzuyor. Ve burada KotOR hakkında bir yazı yazmanın ne kadar zor olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Çünkü hem anlatılacak çok şey var, hemde bunları hikaye ile ilgili bir şey belli etmeden anlatmak oldukça zor.

Pek mümkün değil ama, oyunun hareketli temposundan sıkıldığınızda, karşınıza başka bir fırsat daha çıkıyor; oyunun içindeki mini-oyunlar. Bunlar gerçekten eğlenceli ve size iyi oynadığınız zaman yarar sağlayan şeyler. Örneğin Taris, Tatooine ve Manaan�da bulunan Swoop Yarışları� Bu yarışlar birçoğunuza hemen Episode 1�daki Pod Yarışlarını hatırlatacaktır. En iyi süreyi elde etmeye çalıştığınız bu yarışlardan kazandığınız ödüller sayesinde kısa sürede oldukça sağlam para kazanmanız mümkün. Yada yarışmak size cazip gelmiyorsa Pazaak�ı deneyebilirsiniz. Bu kart oyunundaki amaç, elinizdeki kartlarla 20�ye ulaşmak. 20�yi geçen kaybediyor. Bu kadar basit anlattığıma bakmayın, aslında oldukça hoş ve kapsamlı bir oyun. Özellikle ileriki gezegenlerde oldukça iyi Pazaak oyuncuları var, aman dikkat edin de, paranızı boşu boşuna kaptırmayın! J Son mini-oyun ise gezegenler arası dolaşırken saldırıya uğradığınızda Ebon Hawk�ın silah sistemine geçip size saldıran gemileri vurduğunuz oyun. Pek mini-oyun denemez aslında buna, çünkü Swoop Race yada Pazaak gibi canınız sıkıldığında oynayabilmeniniz mümkün değil� Gezegenler arasında dolaşırken karşınıza çıkıyor daha çok.

Mükemmel ötesi senaryo, şahane ses ve müzikler, etkileyici grafikler ile bu yılın en iyi RPG oyunu olmayı fazlasıyla hak ediyor KotOR. Hatta biraz daha iddialı konuşmakta sakınca yok, KotOR 2 çıkmadığı sürece (ki şimdilik henüz böyle bir bilgi yok tabi ki), yılın en iyi oyunlarından biri olma yolunda uygun adım ilerliyor. 30 saatlik görsel ve işitsel bir şölen istiyorsanız ve Star Wars evreninde geçen bir RPG hasretiyle yanıyorsanız, KotOR size istediğinizden de fazlasını verecek. Star Wars ile ilgili yazıların bir çoğu hep aynı şekilde biter; �May the Force be with you!� Ama ben bir değişiklik yapacağım. Sizi Güç�ün Karanlık Tarafı�na davet edecek ve tek bir şey söyleyeceğim; �May the Force serve you well!�