Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
Ağustos « 2008 « Gamez

Ağustos, 2008 için arşivler

Alone in the Dark

endinizi yanan bir binanın içinde hayal edin. Buradan kurtulmak için can havliyle balkona çıkıyorsunuz. Pervazdan pervaza atlayıp, bir an önce alevlerden kurtulmaya çalışıyorsunuz. Ancak birden bina çökmeye başlıyor. Üzerinize yanan bina parçaları yağmaya başlıyor. Kaçacak hiçbir yeriniz yok, tek çare bir elektrik kablosuna tutunmak. Kabloyla yukarı çıkıp, kaçmaya çalışırken, birden onun da yavaş yavaş bulunduğu yerden koptuğunu görüyorsunuz. Kurtulmak için çabaladıkça, kablo sizi aşağıya doğru atıyor. En sonunda kablo kopuyor, şans eseri bir odaya düşüyorsunuz. Ancak oda alevler içerisinde. Hayatta kalmak için bir başka bulmaca daha. Artık efsane haline gelen Alone in the Dark son oyununda, bu heyecan ve korku ortamını sonuna kadar yaşamanızı sağlıyor. Üstelik bu yanan binadan kaçma bölümü, oyunun sıradan yerlerinden birisi. Korku severler için, hiçbir film ya da kitapta tecrübe edemeyecekleri maceralar bu oyunda. Bu yeni nesil Alone in the Dark, oyuncuları senaryosu kadar, yarattığı gerçekçi ortamlarla da korkutmayı hedefliyor. İlk olarak 1992 de başlayan seri büyük beğeni toplayınca, 16 yıllık macerasına 5 oyun ve bir de sinema filmi sığdırdı. Seri genel olarak doğaüstü olayların içerisinde kalmış insanların, hayata kalma macerasını anlatıyor. Hayatta kalma üzerine korku oyunlarının atalarından birisi olan, Alone in the Dark, aynı zamanda kendine has bulmacalarıyla, oyuncuların zekasını sonun kadar sınıyor.

Serinin tüm bu akılda kalıcı özellikleri, yeni nesil Alone in the Dark oyununda da devam ediyor. Üstelik bu özelliklere dikkat çeken yenilikler de eklenmiş.

Oyun New York’da geçiyor. Oyunun yapımcılarından Hervé Sliwa geceleyin New York’da dolaşırken şehrin korkutuculuk potansiyelini görmüş. Özellikle geceleyin, Central Park’ın adlığı hal Sliwa’yı çok etkilemiş. Bu yüzden projenin burada geçmesine kara verilmiş.Eden Games stüdyoları, şehri en iyi şekilde yansıtmak için, uzun süren bir araştırma içine girmiş. Yapım ekibi şehrin içinde binlerce fotoğraf çekmiş. Film ekibi gibi oyunun içerisinde geçen mekanları özenle seçmişler. Özellikle şehrin tarihi geçmişini araştırıp, yeni Alone in the Dark için kullanabilecekleri gizemli olayların üzerinde durmuşlar. Oyunun senaristlerinden biri ise özellikle Kardeş Gibiydiler (Sleepers) filmiyle tanınan yazar Lorenza Carcaterra. Kısacası oyunun en önemli karakterlerinden biri New York şehri olmuş. Kısacası oyuncular bu şehrin tüm karanlık yönlerini görebilecek. Yapımcı ekip ise, ilk Alone in the Dark’ın büyük hayranları.

Her şey sağ kalmak için

Oyun bir oda içerisinde başlıyor. Karakterimiz yattığı yerden pek de tekin gözükmeyen tipler tarafından kaldırılıyor. Hala şuuru yerinde olmayan karakterimiz, boş gözlerle etrafa bakarken bir yandan da içeride insanlar anlamadığımız bir konu hakkında konuşuyorlar. Taşlar, eski yazıtlar ve onların vereceği güç hakkında diyaloglar geçiyor. Bu sırada yönettiğimiz karakter etrafı tam olarak göremiyor. Böylece oyunun ilk yeniliklerinden birini keşfediyoruz. Alone in the Dark’ın gerçekçilik çizgisi nedeniyle, fazla ışıktan karakterin gözleri kamaşınca, ya da başından akanlar nedeniyle görüş alanı da bulanmaya başlıyor. Bunun için yapımcılar oyuna, göz kırpma özelliği koymuşlar. Görüntü bulanıklaşınca bir süre gözleri kapatmak gerekli. Bir süre şuursuzca dolaştıktan sonra karakterimiz, nihayet bir ayna buluyor ve kendini görüyor. Buradaki kısa videodan karakterin hafızasını kaybettiğini anlıyoruz. Ancak bu sırada garip bir şeyler olmaya başlıyor. Yer sarsılırken, duvarlarda hareket eden canlı çatlaklar oluşuyor. İçinde bulunduğumuz bina artık güvenli değil. Karakterimiz, kim olduğunu ve burada niçin bulunduğunu düşünmeden hayatta kalmak için mücadele vermeli. Bu andan itibaren tüm dünya ona karşı. Bu sayede oyuncular da şimdiye kadar yaşamadıkları bir tecrübeye tanık olacaklar…

Alone in the Dark, Havok oyun motorunu kullanıyor. Bu oyun motorunun özelliği, gerçek hayata en yakın fiziksel tepkileri vermesi. İçine girilen fizik kurallarını en iyi şekilde yansıtıyor. Bu da oyunun, hedeflediği gerçekçi korkuları da mümkün kılıyor. Bunun dışında yavaş yavaş öğrendiğimiz gizemli konusu da oyunun çekici yanlarından birisi.

Oyun boyunca hayata kalmak için hemen her şeyi yapmak gerekli. Binadan kurtulmak için etrafta dolaşırken, bu çatlakların bir amacı olduğunu öğreniyoruz. Bu çatlakların içinde şeytani bir şey var ve içine düşeni kontrol ediyor. Sıradan insanlar bu yüzden düşmanımız haline geliyorlar. Onlardan kurtulmak ve hayatta kalmak için, etrafta bulunan her şeyi silah olarak kullanmamız lazım. Tabancalar bu yaratıkları sadece sersemletiyor. Onları sadece alevler öldürebiliyor. Bir anda karakterimiz için hayatı zehir eden yangınların da bir anlamı oluyor. Etrafta bulduğumuz herhangi bir tahta parçasını alevlerin yanına götürüp tutuşturabiliyoruz. Bize saldıran yaratıklara bu yanan tahtalarla saldırınca daha çabuk ölüyorlar. Ya da onları bayıltıp ateşin içine kadar sürüklemek gerekiyor. Ayrıca, karanlık yerlerde, bu yanan tahta parçalarını meşale yerine kullanmak da mümkün. Bu meşaleler de yaratıkları öldürmek için iş görüyor. Yangın oyunda büyük bir yer kaplıyor. Yapımcılar yangınları mümkün olduğu kadar gerçekçi kılmak için, bu konudaki uzmanlara başvurmuşlar. Ayrıca ufak çapta yangınlar çıkartıp bunların sıcaklığını ve tepkilerini kaydetmişler…

Yeni Alone in the Dark’ta kapalı kapılar da sorun değil. Türevi oyunlardaki gibi etrafta biçare anahtar aramak yerine, ağır bir nesneyi sırtlayıp, kapıları kırabiliyoruz. Oyunda bazen yaptığımız aksiyon hareketleriyle senkronize bazı videolar giriyor. Mesela içi alev dolu bir çukurdan karşıya atlarken, görüntü birden yavaşlıyor ve yaratıcı kamera açılarıyla bu sahneyi gösteriyor. Oyun genelinde bunun gibi benzerlerini daha önce filmlerde gördüğümüz birçok sahne var. Ancak tüm bu artılarına karşın oyunda ciddi bir kontrol sorunu da var. Özellikle konsol versiyonlarında ise bu sorun daha fazla. Her ne kadar alışıldıktan sonra o kadar rahatsız etmese de, başlarda insan kendini afallamış hissediyor. Kamera açısına göre, ileri basınca geri yürüme gibi işler rahatsız edici. Ancak özellikle PC’de FPS görüş açısının daha rahat kontrol edilmesi bu kontrol sorununu yarı yarıya azaltıyor.

Dizi furyasını takip ediyor

Bir süre sonra, yavaş yavaş oyunun konusu hakkında bilgiler öğreniyoruz. Karakterimizin adı Edward Carnby. Kendisi ilk Alone in the Dark’ın da karakteri. Aslında Carnby’in bu olaya karışmasının nedeni yıllar önce yaşanmış bir kazaya dayanıyor. Garip bir ayin sonucu, eski bir şeytan olan Lucifer serbest kalmış. Şimdi ise bu varlığın amacı, insanlıktan intikam almak. Bu olayı durdurup, hem kendini hem insanlığı kurtaracak tek kişi ise, Edward Carnby. Ancak kendisi bir kahraman değil, bu görev ona zoraki yükleniyor. Onun tek istediği hafızasını geri kazanıp, bu işten kurtulmak. Ancak karanlık geçmişindeki bazı sırlar, onu Lucifer’e karşı avantajlı kılıyor.
Edward karanlığın içinde yalnız olduğu için, yaralandığı zaman da kendi başının çaresine bakmak zorunda. Etraftan bulduğumuz sağlık malzemelerini, özel bir menü aracılığıyla kullanıyoruz. Sağlık menüsüne geçince, olaya yine karakterimizin gözünden bakıyoruz. Vücudundaki farklı bölgeleri araştırıp yaralı olan yerleri tedavi ediyoruz. Ancak bu sadece ufak yaralar için geçerli. Edward atar damarını keserse ekranın altında, bir nabız göstergesi çıkıyor. Bu gösterge bitmeden etraftan bir sargı bezi bulup kolunu sarmalı. Nabız düştükçe Edward’ın tepkileri de yavaşlıyor, yavaş yavaş şoka giriyor ve bunu gerçekçi şekilde gözlüyoruz. Oyunun en çok merak edilen özelliklerinden birisi de araç kullanmaktı. Alone in the Dark’ta örneği çok az görülmüş yaratıcılıkta bir araba sahnesi var. Tam yıkılan binadan kurtulduk derken yeni bir kabus başlıyor. Bir anda tüm New York şiddetli depremlerle sarsılıyor ve etraf çöküyor. Biz ise çöken bir yolda sıradan bir taksiyle kaçmaya çalışıyoruz. Havok motorunun, fizik kurallarına ne kadar da çok uyduğu bu kısa bölümde daha iyi anlaşılıyor. Bir yandan korkuyla kaçışan, sürücüler, bir yanda da biz, yanından geçerken birden üzerimize çöken binalar. Çevrenin ve kullandığımız otomobilin tepkileri çok gerçekçi. Bu bölüm oyuncuların panik atak geçirmesi için yapılmış. En ufak hata da her şey tekrar başlıyor. Bu bölümü bitirmek için çok soğukkanlı ve dikkatli olmak lazım. Ancak yine de şansa ihtiyaç var. Çünkü gerçekten böyle bir durum yaşarsanız hayatta kalma şansınız çok düşük, oyun da bunu sonuna kadar yansıtıyor. Hiç hata yapılmasa bile, paniğe kapılan bir sürücü direksiyonu üzerine kırabiliyor. Ya da hiç hesaba katılmayan bir sarsıntı, takla atmanızı sağlıyor. Ancak bu kadar gerçekçilik şimdilik oyuncular için fazla gibi. Bu bölümün değerini bilip tadına çıkartarak oynayacak çok az kişi var. Neyse ki DVD chapter menüsü şeklinde hazırlanmış bir Load sistemi var. Load menüsüne girip, oyunun herhangi bir bölümü seçilebiliyorsunuz. Yani oyunun sonunu hemen oynamanız mümkün. En azından oyuncular bu araba bölümü yüzünden, oyunu bırakmak zorunda değiller. Tüm bu kargaşa içinde amacımız Central Park’a ulaşmak. Burası oyun içerisinde özel bir yere sahip, hatta tüm düğüm bu mekanda çözülüyor. Hikayeye göre, aslında Central Park insanların kullanması için değil çok daha büyük bir gizem için inşa edilmiş…

Central Park oyunun büyük çoğunluğunun geçtiği mekan. Binlerce insanın sağlık için koştuğu ve mutlu mutlu dolaştığı bu park, Alone in the Dark’da tam bir kabus haline gelmiş. Oyunun bu noktasından sonra gelişmiş bir cep telefonuna sahip oluyoruz. Hem telefonu kurcalayıp, oyunun konusu hakkında bir şeyler öğreniyoruz, hem de yeri geldi mi telefonla yardım istiyoruz. Bu koca parkta kaybolmamak için telefonun GPS sistemini kullanabiliyoruz. Oyun bu sıralar süre gelen dizi furyasını da örnek alıyor. Her ana bölüm bittikten sonra, bitiş ekranı başlıyor. Oyuna devam ederken de, oraya kadar yaşanılan olaylar fragman şeklinde özet geçiliyor. Belki de oyunun en etkileyici yanlarından birisi de müzikleri. Olivier Deriviére oyunun müziklerini bestelemiş. Ancak bu müzikleri eşsiz kılan şey Le Mystère des Voix Bulgares tarafından seslendirilmiş olması. Türkçesi Gizemli Bulgar Sesler olan bu koro sadece kadınlardan oluşuyor. Bulgarca söyledikleri şarkılar, bir çok dizi ve filmde kullanıldı. Müzikler oyunun temposuna ve atmosferine çok uyuyor. Bazen müzikler yüzünden, hiçbir şey yokken bile oyuncular heyecanlanabilirler. Müzikler sürekli, ürpertici ve aksiyona uygun şekilde devam ediyor. Kısacası, hataları ve yenilikleriyle birlikte eski bir oyun efsanesi daha yeni nesil özelliklere kavuşmuş oldu. Survival Horror hayranları için mutlaka denenmesi gereken bir tecrübe. Etkileyici ortamı sürükleyici konusuyla birlikte, ilgisini çeken her oyuncu oyunu deneyebilir. Oyunun kolay bir sistemi var böylece türün eski kurtları dışında, yeni başlayanlar da rahat rahat adapte olabilirler. Grafikler yer yer çok gerçekçiyken, bazı yerler de özensiz duruyor. Sesler ise, Alone in the Dark’ın artılarından.

Kısacası, kontrol sorunları yüzünden, oyun biraz can sıkabiliyor. Ancak bunu da yaratığı gerilim ortamı ve gerçekçili anlayışıyla kapatıyor. Şimdiye kadar tecrübe etmediğimiz yeniliklerle birlikte, Alone in the Dark mutlaka denemesi gereken bir oyun.

Karakterimiz etrafta dolaşırken, bazı eşyalar buluyor. Bunlar sınırlı ve her biri çok önemli eşyalar. Ancak karakterimiz onları ceketinin cebinde taşıdığı için, oyuncular hangi eşyayı yanında taşıyacağına dikkat etmeli. Oyunun en çok merak edilen yanlarından birisi olan ceket menüsü çok iyi tasarlanmış. Bu menüye girdiğimiz zaman Edward’ın gözlerinden etrafa bakıyoruz. Ceketin sağ ve sol ceplerinde toplan altı eşya taşıyabiliyoruz. Bu yüzden hayatta kalma stratejisini yanımıza aldığımız eşyalara göre belirlemek lazım. Bir birinden ilgisiz görülen eşyalar bile, hayatta kalmak için büyük önem taşıyor. Bu da oyunun Advanture yanı. Mesela sıradan bir deodorant çakmak sayesinde, alev püskürtücü haline geliyor. Tiner ya da kimyasal maddeler, bez ve bant sayesinde patlayıcı olarak kullanılıyor. Bu yaratıcı silahlarla düşmanları öldürmek kadar kilitli kapıları açmakta mümkün oluyor. Ayrıca bu fırlatma anları yavaş çekim (slow motion) tarzında tasarlanmış. Gayet etkileyici anlar yaşatıyor…

GTA IV

Grand Theft Auto serisi şüphesiz oyun dünyasının en önemli serilerinden birisidir. Rockstar, GTA serisinin her yeni versiyonu ile oyuncuları kendine aşık etmeyi bilir ve oyun dünyasını sarsar. Yeni nesil oyunlar piyasayı kasıp kavururken Rockstar takımı hala stüdyoya kapanmış, Grand Theft Auto serisinin dördüncü bölümüne çalışıyorlardı. Yapım aşamasının çok uzun sürmesi Rockstar’ın çok güzel ve eksiksiz bir oyun çıkarmak istemesiydi. Sonunda bekleme bitti ve GTA IV evlerimize konuk oldu. Zaten bir çoğunuz oyun hakkında az çok bilgi edinmişsinizdir ve ne kadar başarılı bir yapım olduğunu duymuşsunuzdur. Oyun hem teknik açıdan hem senaryo açısından çok zengin bir oyun. Gelin hep beraber GTA IV’ün inanılmaz dünyasına adım atalım.

Grand Theft Auto serisinin önceki oyunlarında olduğu gibi GTA IV’de de büyük bir özgürlüğe sahibiz. Oyunda senaryoyu takip etmek dışında yapılabilecek binlerce şey bulabilirsiniz. Ne kadar özgür olduğumuzu ve yapabileceğimiz şeyleri bu yazıda uzun uzun inceleyeceğiz. Fakat ilk olarak oyunun asıl kahramanından ve senaryodan bahsedelim. Çünkü GTA IV uzun zamandır piyasaya çıkmış en güzel hikaye ve karakterlere sahip bir oyun.

Niko Bellic ve Liberty City

Niko Bellic, son derece kötü deneyimler yaşamış, hayatında bir çok suç işlemiş, adam öldürmüş, kendisinin ruhsuz birisi olduğuna inanacak derecede kana bulanmış bir geçmişe sahip bir adam. Geçmişle olan kavgası onu ülkesinden alıp Amerika’ya Liberty City’e taşıyor. Liberty City (Gerçek hayattaki New York City ile büyük benzerlikler taşıyan GTA şehri) özgürlükler ve imkanlar diyarı olarak biliniyor. Yeni bir hayata başlamak isteyen insanların şehri Liberty City. Niko Bellic’in kuzeni Roman Bellic de bu şehirde yaşıyor. Roman’ın attığı mektuplarda övüp övüp durduğu bu harikalar diyarı belki yeni bir başlangıç olacak. Fakat Niko, Liberty City’ye sadece yeni bir başlangıç için gelmiyor. Bazı planları var. Görülecek bazı hesapları var. Niko Bellic gemiye atlıyor ve soluğu Liberty City’de alıyor.

Fakat Liberty City ne bir cennet ne de Roman’ın anlattığı gibi bir hayal dünyası. Dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da ölüm her köşe başında insanın karşısına çıkabiliyor. (Gerçek hayatta New York’daki suç oranı tabii ki bu kadar yüksek değil. Fakat oyunu bir film havasında yaşamamız ve daha heyecanlı olması adına olaylar abartılmış. Zaten aksi halde ortaya bu kadar zevkli bir oyun çıkmazdı.) Bu kozmopolitik şehiri, uyuşturucu satıcıları, katiller ve mafya günlük yaşamın içerisinde bir örümcek ağı gibi sarmışlar. Roman da aslında mektuplarında anlattığı gibi saraylık bir yaşam sürmüyor. Niko daha ilk günden aslında hiç bir şeyin güllük gülistanlık olmadığını anlıyor. Taksi servisi yapan ve küçük bir stüdyoda yaşayan Roman ile birlikte Liberty City macerasına adım atıyor.

Oyun, Niko’nun Roman’la birlikte çevre edinmeye başlaması ve para için yasa dışı işlere girmesi ile başlıyor. Oyun boyunca bir çok değişik karakterle karşılaşıyoruz. Bu karakterlerin rolleri küçük veya senaryoyu değiştirecek kadar büyük olabiliyor. Karşılaştığımız karakterlerin çoğu ile samimiyet seviyemizi kendimiz ayarlıyoruz. Davranışlarımız diğer karakterlerin tavırlarını etkiliyor. Oyunun bu sosyal kısmı çok güzel yapılmış ve oyuncuya büyük bir özgürlük hissi verecek şekilde hazırlanmış. Sosyal yaşam hakkında daha sonra uzun uzun konuşacağız.

Senaryo görevler şeklinde oluşuyor. Bir görevi bitirdiğinizde başka görev açılıyor. Bazı görevler bir kaç görevin bitmesinden sonra açılıyor. Oyunda 4 tip görev alabiliyorsunuz diyebiliriz. Birincil görevler direk oyunun öyküsünü oluşturan görevler. Bunları haritada ikon olarak görebiliyoruz. İkincil görevler oyunda tanıştığınız karakterlerin vereceği görevler serisi. İkincil görevleri de haritada ikon olarak görüyoruz.

Ekstra olarak alabileceğiniz random görevler ise haritada gözükmüyorlar. Bazen bir görevden sonra konuyla alakalı bir kişi oyuna dahil oluyor. Bu kişiler sadece yakınlarından geçtiğiniz zaman mavi adam ikonu olarak haritada gözüküyorlar. Aksi halde bu görevleri göremiyorsunuz. Yani random görevler için bu kişilerin Liberity City’de bulundukları bölgerleri -biraz da şans ile- bulmanız gerekiyor.

Son olarak da arkadaşlarınızdan alabileceğiniz, para kazanma görevleri var. Her karakter size para karşılığında bazı işler yaptırmak istiyor. Random ve arkadaş görevleri hikayayi direk etkilemiyorlar. Eğer oyunu % 100 bitirmek istiyorsanız bu görevler için de uğraşabilirsiniz.

Liberty City daha önce bahsettiğim gibi New York City ile büyük benzerlikler taşıyan bir şehir. Oyunda 4 büyük ve bir kaçak küçük ada var. Büyük adalar köprülerle birbirlerine bağlılar. Küçük adalara ise teknelerle ulaşmak mümkün. Liberty City’de yaşayan insanların etnik kökenleri bile New York City ile benzerlik gösteriyor. Ruslar, Broker (Brooklyn) ve Dukes’de (Queens) daha çok karşımıza çıkarken, siyah ve Latin Amerikalılar kuzey Algonquin (Manhattan) ve Bohan’da (Bronx) daha çok karşımıza çıkıyor. Oyundaki karakterler gerçekten şehrin kültür yelpazesini gözler önüne seriyor. Değişik din ve ırklardan insanlar oyunda kendilerine has aksanları ve yaşam tarzlarıyla rol alıyorlar.

Liberty City’nin suç oranı ile doğru orantılı büyüklükte bir polis departmanı var. LCPD (Liberty City Police Department) şehrin her yerinde görev yapıyor ve olaylara anında müdahele ediyor. Polisler kendi aralarında telsizlerle kominikasyon sağlayıp olayın büyüklüğüne göre yardım istiyorlar. Ayrıca suçun büyüklüğüne göre tavırları da dikkat çekici. Bir polisin yakınında bir araba kazası yapsanız belki başınız belaya girmiyor ama elinizde beyzbol sopasıyla birisine saldırsanız hemen olaya müdehale ediyor. Eğer silah çıkarırsanız hemen yardım çağırıyor ve sonra silahınızı bırakmanız için size uyarıda bulunuyor. Ayrıca güvenlik güçleri ciddi durumlarda helikopterlerle havadan veya botlarla denizden yardım da yapabiliyor.

Liberty City gerçekten yaşayan bir şehir. Sokaklarda yürüyen insanlar değişik davranışlara sahipler ve olaylara tepki veriyorlar. Bir silah sesi ile insanlar kaçıyor, cep telefonlarından polis arıyorlar. Birisi yaralandığında yardım edenler, ambulans çağıranlar, ilgilenmeyip olay yerinden uzaklaşanlar var. Bir trafik kazası yaptığınızda diğer araçtaki şöför belaya bulaşmamak için uzaklaşabilir de arabasından inip size bağırabilir de. Oyunda bazen öyle şeyler oluyor ki, şaşırmamak elde değil. Hatta bir keresinde bir arabanın sürücüsünü indirip arabasını çalıyordum ve adam sivil polis çıktı hemen silahına sarılıp bana ateş etmeye başladı.

Liberty City – Mekanlar

Şehirde sıklıkla ziyaret edebileceğimiz önemli noktaları inceleyelim. Bu mekanlara istediğiniz zaman gidebilirsiniz. Zaten bir kısmına senaryo ve görevler doğrultusunda ister istemez gideceksiniz.

Restaurant ve Fast Food’lar

Nikonun enerjisini arttırmak için yemek yiyebileceğiniz gibi, arkadaşlarınızı ya da sevgilinizi restorantlara davet edebilirsiniz. Değişik restorantlar değişik yemekler veriyor. (Evet oyunda sevgiliniz olabiliyor, hatta isterseniz birden fazla bile olabilir ve çapkınlık yapabilirsiniz. Fakat gelin bu konuya sonra dönelim.)

Barlar

Yine hem arkadaşlarınızla hem yalnız gidip içebileceğiniz mekanlar. Bir bardan çıktığınızda sarhoş oluyorsunuz. Sarhoş olmak Niko’nun dengesiz bir şekilde yürümesine sebep oluyor. Eğer araba ile bara gittiyseniz taksi çağırıp eve gitmenizi tavsiye ederim. Yok eğer sarhoş sarhoş araba kullanmak istiyorsanız bu da mümkün. Sarhoş araç kullanımında ekran sallanıyor ve aracı kontrol etmek çok zor oluyor. (Fakat Niko’yu sarhoş görmek komik, en azından bir deneyin derim. Hatta bir kızı bara götürdüğünüzde bardan çıkışta Niko’nun kızla saçma sapan konuşmasını dinlemek gerçekten komik.)

Bowling Salonları

Bowling oyunu hiç de zor değil ve çok zevkli. Tavsiye ederim. (Arkadaşlarınız veya sevgilinizi götürebilirsiniz)

Dart Salonları

Dart oyunu da eğlenceli ve vakit geçirmek için bire bir. (Arkadaşlarınız veya sevgilinizi götürebilirsiniz)

Bilardo Salonları

Bilardo Solununda klasik Amerikan bilardo oynayabiliyorsunuz. (Arkadaşlarınız veya sevgilinizi götürebilirsiniz)

Tiyatrolar

Tiyatro dedim ama aslında gösteri demeliyiz. Çünkü bir kaç ilginç performans izleyebiliyorsunuz. Rockstar ekibi bunlar için bile büyük bir emek harcamış. Gittiğiniz şovlarda komedyenlerden büyücülere kadar değişik performansları izleyebiliyorsunuz. Hatta bazı mekanlar sadece komedi klüb olarak açıklar. Mutlaka bu şovlara gidin bazı espriler gerçekten çok komik.

Giyim Mağazaları

Mağazalarda Niko için giysi alabiliyoruz. Üst, alt, ayakkabı, şapka ve gözlük çeşitleri mevcut. Şehirin değişik yerlerindeki değişik mağazalar, değişik ürünler satıyor. Bazı mağazalardan sadece spor giyimlere ulaşabilirken, bazı mağazalardan takım elbise alabiliyoruz. Ayrıca giydiğimiz giysiler çıktığımız kızların zevkine uygun olursa ilişkimizde artı puan alıyoruz. Bu konuya aşk başlığında değineceğim.

Silah Satıcıları

Bu dükkanlardan istediğiniz silahı veya ekstra koruma için çelik yelek alabiliyorsunuz. Fakat değişik mağazalarda değişik silahlar olabileceği gibi bazı silahlar yakında gelecek etiketiyle gösterimde olabiliyor. Oyunda ilerledikçe bu silahlara ulaşabiliyoruz. Fakat oyunda karşımıza çıkacak karakterlerden birisi (Little Jacob) eğer aranız iyi olursa size bu silahları çok daha ucuza satabiliyor. Little Jacob ile tanıştıktan sonra mümkün olduğunca onun işlerini görün, yemeğe veya oyun oynamaya götürün.

Hastane, İtfaiye ve Polis Binaları

Bu binaların yakınında birimle ilgili araçları bulabiliyorsunuz. Eğer bir polis arabası çalmak isterseniz (ki oyunda bu konu ile ilgili özel görevler var, sonra değineceğim) 911 acil servisi arayıp bulunduğunuz bölgeye bir araç çağırabilir sonra polislerden arabayı çalabilirsiniz veya başınızı belaya sokmadan bir polis istasyonunun yakınındaki boş duran bir polis arabasını çalabilirsiniz.

Araba Yıkama ve Boyama Binaları

Adından da anlayabileceğiniz gibi aracınızı tamir etme ve temizlemeye yarıyor. Aynı zamanda polislerden kaçarken de aracınızı boyatmak işe yarayabiliyor. Tabii sizi girerken görmemişlerse.

İnternet Cafe’ler

Evet Liberty City’de teknoloji günümüze uygun. İnternet Cafe’lerde bilgisayar kiralayıp internet kullanabiliyoruz. Bu kısmı kominikasyon kısmında daha ayrıntılı açıklayacağım. Fakat şimdilik çok kapsamlı bir internet sistemi olduğunu söyleyebilirim.

Strip Club’lar

Yarı çıplak dansçı kızları izlemek istiyorsanız kaçırmayın. Kızlar sahnede dans ederlerken isterseniz özel dans alabiliyorsunuz. Gerçek Strip Club’larda olduğu gibi sizi ayrı bir odaya götürüyorlar ve daha yakın ve size özel bir şekilde dans ediyorlar.

Apartmanlar

Oyun başladığında Roman ile kaldığınız ufak bir apartmandasınız, fakat oyun ilerledikçe şehirin değişik yerlerinde evlere sahip olabileceksiniz. Hatta bazı apartmanlar bazı senaryolardaki seçimlerinize bağlı olarak açılıyorlar. Apartmanlar oyunu save etmeniz için kullanılıyor. Apartmandaki yatağınıza gittiğinizde uyuyorsunuz ve oyunu kaydetmiş oluyorsunuz. Fakat unutmayın ki save esnasında oyunun zamanı ile 6 saat geçiyor. Eğer bir randevunuz varsa kaçırabilirsiniz. Ayrıca apartmanda kıyafetlerinizi değiştirebilir ve televizyon izleyebilirsiniz. Televizyon konusuna kominikasyon kısmında değineceğim.

Liberty City – İletişim

GTA IV günümüz kominikasyon imkanlarını oyunun dünyasına taşımış. Bu imkanlar bazen eğlence için bazen ise görevler için kullanılıyorlar.

Cep Telefonu

Oyundaki en yakın dostunuz cep telefonunuz desem abartmış olmam sanırım. Cep tefonunuz bir noktada sonra alışkanlık yapıyor. Aynı gerçek hayattaki gibi kullanmaya başlıyorsunuz. Eğer birisi ararsa X tuşuna basarak telefonu açabiliyorsunuz. Eğer birisi sizi arayıp bir yere davet ediyorsa X tuşu kabul etmek, çember tuşu ise kabul etmemek anlamına geliyor. Controller ok tuşu ile cep telefonunuzu istediğiniz zaman açabilirsiniz. Cep telefonunuzdaki menülerin dışında normal tuşları girerek telefon etme şansına sahipsiniz. Mesela 911 ile acil servisi arayabilir, polis, ambulans veya itfaiye çağırabilirsiniz. Ayrıca oyun içinde, televizyon ve internet sayesinde bazı telefon numaralarına ulaşabilirsiniz ve ayrıca yakında çıkmaya başlayacak olan oyun hilelerini de telefonla arayarak gerçekleştirebileceğiz. (Örnek olarak, 984 555 0100’ı ararsanız o anda radyoda çalan şarkıyı size text olarak atıyorlar.) Telefonunuzdaki seçenekler ve kullanımları şöyle;

Telefon rehberi – Bağlantıda olduğunuz kişileri arayabiliyorsunuz. Eğer kişi arkadaşınız veya sevgiliniz ise karşınıza çıkacak olan seçeneklerden birini tuşlayarak bir yere davet edebiliyorsunuz. Davetler gerçekten çok önemli, oyunda tanıştığınız kişilerle aranızdaki bağın kuvvetlenmesini ve sizi daha çok sevmelerini sağlamak için sosyal yaşamınızı pozitif tutmalısınız. Bazı arkadaşlarınızın özel görevlerini almak için de rehber menüsünü kullanmalısınız.

Mesajlar- Bağlantılarınız sizlere mesaj atarak bazı bilgiler verebiliyor veya aramınızı isteyebiliyor.

Takvim ve notlar- Oyunda bazen belirli bir günde belirli bir yerde olmanız gerekebiliyor, yani randevunuz olabiliyor. Randevularınızı bu kısımda görebilirsiniz. Randevunuza kısa bir süre kala telefonunuz size bunu haber veriyor. Oyunun bazı yerlerinde yapacağınız çok şey olduğunda çok kullanışlı oluyor.

Kamera – Oyunda ilerleyen aşamalarda telefonunuz değişiyor ve kameralı bir modele sahip oluyorsunuz. Kamera bazen görevlerde işe yarayabiliyor.

Multiplayer – GTA IV’ü online milyonlarca insanla birlikte oynamak için bu seçeneği seçiyoruz. Oyunun online özelliklerinde bu konuya daha ayrıntılı değineceğim.

Options – Telefon seçenekleriniz buradan ayarlayabilirsiniz. Telefonunuzun çalma sesinden yazı büyüklüğüne kadar seçenekler burada. Ayrıca internetten değişik tonlar veya fon grafikleri indirebilirsiniz.

Sixaxis Tutorial – GTA IV Playstation 3 versiyonu Sixaxis motion control kullanım desteği ile geliyor. Buradan kontrolleri öğrenebileceğiniz bir tutorial’a gidiyoruz. Motion Control, helikopter, motorsiklet ve bot kullanımında, ayrıca şarjör değiştirmede, dart ve bowling oyunlarında kullanılabiliyor.

İnternet

İnternet Cafe’lerde internete bağlanıp sörf yapabilir ve e-mail’inizi kullanabilirsiniz. İnternet gerçekten çok kapsamlı ve dop dolu. Çok ilginç web sayfalarına ulaşabilirsiniz. Haberler’den çöpçatanlık sitelerine kadar geniş bir yelpaze var. Çöp çatanlık sitelerinden beğendiğiniz kızlara mesaj atabilir, eğer olumlu bir yanıt alırsanız buluşabilirsiniz, belki de bir kız arkadaş edinebilirsiniz. Bu konuda ilişkiler başlığında daha detaylı bilgi vereceğim. Ayrıca e-maillerinizi mümkün olduğunca kontrol etmenizi tavsiye ederim. Bazı e-mailler görevlerle ilgili oluyor. Hatta bazen spam mailler de gelebiliyor. İnternet çok kapsamlı ve eğlenceli bir atraksyon. Oyuna çok büyük bir zenginlik katıyor.

Televizyon

Apartmanlarınızda bulabileceğiniz televizyonlarda bir çok kanalı izleyebilirsiniz. Apartmanın bulunduğu yere ve kalitesine göre değişik televizyon tiplerine sahip olabiliyorsunuz. Hangi kanalları izleyebileceğiniz ve kaç kanala sahip olabileceğiniz de apartmanınıza bağlı. Televizyondaki bazı programlar gerçekten çok komik. Çizgi filmden reklamlara kadar her şey var.

Radyo

Her hangi bir araç kullanırken radyo dinleyebiliyoruz. 20 değişik radyo kanalında istediğiniz tarz müzik veya radyo programı bulmak mümkün.

Liberty City – Ulaşım

Liberty City’de ulaşım araçları saymakla bitmez. Ben başlıklar halinde sizlere kısaca bilgiler vermeye çalışacağım.

Sürülebilecek kara araçları

Oyunda spor arabalardan minibüslere, motorsikletden çöp kamyonuna kadar her türlü araç mevcut. Bir aracın yanında üçgen tuşuna bastığınızda araca biniyorsunuz. Niko, eğer aracın içerisinde birisi varsa yaka paça dışarı atıyor. Eğer araç kilitliyse camını kırıyor ve kapıyı açıyor. (Bazı araçlarda alarm var ve bir anda milletin ilgi odağı olabiliyorsunuz.) Her araç tipine göre yola değişik tepki veriyor. Virajları alışından hızına kadar farklılıklar içeriyor. Ayrıca araçlar bulunduğunuz mahalleye göre kalite farkına sahipler. L3 tuşu korna çalmaya yarıyor. Eğer yoldaki insanları ezmek istemiyorsanız kullanmanızı tavsiye ederim. Ayrıca eğer polis arabası veya ambulans gibi bir araç kullanıyorsanız L3 tuşu ile siren kullanabilirsiniz. Siren gerçekten çok işe yarıyor. Araçlar hemen size yol veriyorlar.

Ayrıca polis arabaları ekstra bir özellikle geliyor. Polis arabalarında bilgisayar var ve bu bilgisayar LCPD network sistemine bağlı. Bu sistemle bir kişinin adını girerek oturduğu adresi öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca en çok arananlar listesini görebilir ve arananlar listesindeki kişileri avlayabilirsiniz. Bu görevlerde haritanın değişik bölgelerinde toplam 30 suçluyu bulmak mümkün.

Oyunun ilerleyen kısımlarında tanışacağınız Brucie adlı karakter sayesinde sokak yarışı müsabakalarına katılabilirsiniz. Bu yarışlara istediğiniz araçla katılabiliyorsunuz. Tavsiyem en rahat kullandığınız ve hızlı aracı seçmeniz.

Taksi

Liberty City bir taksi cenneti. İstediğiniz yerde bir taksi gördüğünüzde L1 tuşu ile ıslık çalıp durdurabilirsiniz. Tabii ki taksinin şöförünü dövüp aşağı atıp aracı çalmak da mümkün. Oyunun başlarında Roman ile taksi işinde olduğunuz için taksi görevleri alabilir, müşterileri taşıyıp para kazanabilirsiniz.

Metro

Liberty City Metrosu özellikle uzun mesafeleri çabuk bir şekilde almak için çok kullanışlı. Gerçek hayattaki New York metrosu kadar karışık olmasa da hayli benzerlikler içeriyor. İstasyonların bir kısmı sokakta bir kısmı ise yer altında. Metro ile yolculuk yaparken trenin üstünden kamera ile yolcuğu izleyebiliyoruz. Bazı bölgeler gerçekten görülmeye değer.

Deniz araçları

Dediğim gibi Liberty City çevresi sularla kaplı. O yüzden sahillerdeki botlardan birine atlayarak küçük adalara yolculuk yapabilrsiniz. Bazı görevlerde pois tarafından aranma oranınızı azaltmak ve olay yerinden kaçmak için bir bota atlamak sağlınız açısından yararlı olabilir. Tabii ki değişik hız ve tiplerde botlar ve tekneler mevcut.

Hava araçları

Liberty City’de hava aracı olarak sadece helikoptere binebiliyoruz. Fakat değişik helikopterler var. Helikopterleri tur olarak kiralayabilirsiniz veya çalıp Liberty City’nin istediğiniz yerine uçabilirsiniz. Ayrıca çok yıldızlı aranma oranlarında polisler holikopterlerle destek veriyorlar.

Teleferik

Algonquin adasının doğusundaki küçük adacıkla bağlantıyı sağlayan ufak bir atraksyon. Manzara izlemek için veya birisinden hızla kaçmak için bu bölgede kullanılabilir.

Liberty City – Sosyal Yaşam

İlişkiler

Niko’nun sosyal yaşamını aktivitelerle canlı tutabilirsiniz. Daha önce belirttiğim gibi arkadaşlarınızla şehirdeki mekanlara gitmek ve davetler oyunda önemli bir yer teşkil ediyor. Diğer karakterler onlarla vakit geçirdiğiniz kadar sizden hoşlanıyorlar. Eğer sosyal aktivitelerle arkadaşlığınızı sağlamlaştırırsanız her karakterin bir özelliği olduğunu çözeceksiniz. Arkadaşlık seviyeniz % 75 olduğunda o kişi size bu özelliğini açıyor. Mesela Little Jacob size ucuza silah satıyorken, Dwayne görevlerinizde size destek olabilecek gangsterler gönderebiliyor. Neredeyse tüm karakterler oyunda size pozitif etkide bulunabilecek bir özelliğe sahip. Bu yüzden sosyal hayatınızı aktif tutmanız yararlı.

Ayrıca edindiğiniz arkadaşlarınız size para karşılığında görevler de verebiliyorlar. Her karakter size değişik görev tipleri verebiliyor. Mesela Little Jacob uyuşturucu ticareti görevleri verirken, Manny uyuşturucu ticareti yapanları sokaklardan temizleme görevi verebiliyor. Her karakterden alabileceğiniz bir çok görev olduğunu düşünürsek oyunu ne kadar uzun süre sıkılmadan oynayabileceğinizi gelin siz düşünün.

Aşk Hayatı

Sosyal yaşamın bir parçası olan kadın erkek ilişkileri de Niko’nun hayatının bir parçası. Eğer isterseniz, bir veya birden çok kız arkadaşınız olabiliyor. Yine aynı normal arkadaşlarınızla olduğu gibi kızların da kendilerine özel yetenekleri var. Kendinizi sevdirirseniz bu yeteneklerden faydalanabiliyorsunuz. (Mesela Alex mağazalardaki tüm giysilerde % 50 indirim imkanı sağlıyor.) Oyunun başlarındaki Michelle dışında diğer kızlar senaryo içerisinde karşınıza çıkabileceği gibi, online çöp çatanlık sitelerinde de tanışmanız mümkün.

Her kızın kendine özel sevdiği veya sevmediği şeyler var. Bir kızla çıktığınızda mutlaka diyalogları dinleyin. Mesela Michelle çok titiz ve temizlik hastası olduğundan bahsediyor ve spor oyunlarından hoşlandığını söylüyor. Michelle’le olan buluşmanızda yeni giysiler giyerseniz ve restorant yerine bowling oynamaya giderseniz daha çok puan toplayabilirsiniz. Ayrıca her kızın beğendiği araçlar bile farklı. Kız arkadaşlarınızı dinlemeyi öğrenmelisiniz.

Bir kızla buluşmanın sonunda evine geri götürdüğünüzde kapıda bırakırken ‘Denemek istiyor musunuz?’ diye bir soru çıkıyor. Eğer evet derseniz Niko kıza “içeri gelebilir miyim?” diyor. Eğer kız sizden hoşlanıyorsa “Aslında olmaz ama bu güzel günden sonra hayır diyemem” diyerek sizi eve davet ediyor, Niko’da delikanlı ayağıyla “Ben de sana çok saygı duyuyorum” diyor ve içeri giriyor. Evde ne yaptığınızı tahmin edebilrsiniz (Olmadı evden gelen sesleri dinleyin)

Bir kızı uzun süre aramadığınızda artık size soğuk davranıyor. Daha uzun sürelerde telefonlarınıza cevap bile vermiyor ve tekmeyi yiyorsunuz.

Liberty City – Silahlar

Oyunda yumrukla birlikte toplam 16 değişik silah var. Molotof kokteylinden füze atara, dürbünlü tüfekten taramalı tüfeğe kadar silahlar mevcut. Sokak aralarında ve değişik gizli mekanlarda çok zor bulabileceğiniz bedava silahlar dışında, silah satış yerlerinden ve Little Jacob’dan silah almak mümkün. Bildiğiniz gibi GTA serisi silah kullanımı ve hedef alma ile ilgili ciddi sorunlar yaşayan bir seridir. GTA IV bu konuda serinin en başarılı oyunu. Hedef alma sistemi çok daha başarılı ve kullanışlı. L2 tuşu ile rakipleri kilitleyip R2 tuşu ile ateş edebiliyoruz. Tabii istersek rakibi kilitlemeden özgürce ateş etmek de mümkün. Ayrıca çatışma sahneleri ile ilgili olarak gelen önemli bir husus siper alma opsiyonu.

GTA IV’de R1 tuşu ile her hangi bir şeyin arkasına saklanabiliyoruz. Siper alma neredeyse kullanılması zorunlu bir özellik. Bazı çatışma sahnelerinde bir çok yerden açılan yaylım ateşinde sipere yatmadığımız zaman anında ölebiliyoruz. Siper alma eklentisi ile oyunun çatışma sahneleri çok güzelleşmiş. Ayrıca oyunun gelişmiş fizikleri sayesinde siper aldığınız duvarın parçalanması ile siper aldığınız yeri değiştirmeniz gerekmesi bile güzel ve ince bir ayrıntı.

Multiplayer

GTA IV serinin ilk online multiplayer oynanabilen oyunu. Yakın zamanda gördüğümüz bir çok oyun sırf online oynanabilirlik olsun diye ekledikleri multiplayer özellikleri ile bizi hüsrana uğratmıştı. Fakat GTA IV online oyunda da büyük bir başarı gösteriyor. Oyun çeşitleri GTA IV ruhuna uygun ve çok çeşitli. Online oynadıkça seviye atlama (10 seviye atlanabiliyor.) ve karakterinizin giysilerini ve tipini istediğiniz gibi değiştirme imkanları var. Özellikle bazı co-op tarzı multiplayer görevler çok zevkli.Bir çok oyun tipi para üzerine kurulmuş. Bu en çok parayı kazanan takım yeniyor anlamına geliyor. Online oyunlara davet ettiğinizde veya edildiğinizde davet edilen kişi tek kişilik senaryoyu oynuyor bile olsa, Niko’nun cep tefonundan mesaj ile davetiyeyi alıyor. Hemen cep telefonu ile bağlanıp oyunlara girmek mümkün. Hemen oyun tiplerini kısaca tanıyalım.

Deatmatch

Bildiğimiz herkesi öldür modu. 16 kişi aynı anda oynayabiliyor.

Team Deatmatch

Takım Deatmatch. Yine 16 kişiye kadar destek var.

Mafia Work

Kenny Petrovic oyunculara görevleri veriyor ve oyuncular bu görevleri yerine getiriyor. 16 kişiye kadar destek mevcut.

Team Mafia Work

Mafiya Work’un aynısı fakat takımlar halinde görevleri yapıyoruz.

Car Jack City

Belirlenen aracı alıp belirlenen bölgeye götürmek gerekiyor. 2 tip araç var. Uyuşturucu taşıyan araçlar ve normal araçlar. Uyuşturucu taşıyan araçlar hangi halde gelirse gelsin iyi para kazandırıyor. Fakat normal araçlar ne kadar az hasar alırsa o kadar çok para kazandırıyorlar. 16 kişiye kadar destek var.

Team Car Jack City

Car Jack City’nin takımlı versiyonu.

Turf War

Bölge ele geçirme oyunu. OYuncu sayısına göre açılan bölge sayısı değişiyor. 16 kişiye kadar destek var.

Race

Yarış yapıyoruz. İstediğiniz aracı kullanmakta özgürsünüz. (Helikopter veya botlar dahil.) 16 kişiye kadar destek var.

GTA Race

Yarış ile aynı kurallar, fakat ekstra olarak araçtan inmek ve silah kullanmak serbest.

Cops ‘n’ Crooks

Hırsız polis oyunu. Bir kişiye karşı tüm diğer oyuncular halinde iki taraflı ayar yapılabiliyor. Eğlenceli bir oyun. 16 kişi desteği var.

Deal Breaker

Motorsikletli mafya ile İtalyan mafyası arasındaki anlaşmayı basıp herkesi öldürmek gerekiyor. Bu oyunu 4 kişi oynayabiliyoruz.

Free Mode

İstediğinizi yapmakta tamamen özgürsünüz. Hayal gücünüzle sınırlısınız. 16 kişi aynı anda oynayabiliyor.

Bomb da Base II

Konvoydan alacağınız patlayıcıları helikopterle taşıyıp, gemiye yerleştirmek ve patlatmak göreviniz. Toplam dört kişi oynanabiliyor.

Hangman’s Noose

Havaalanındaki Petrovic, peşindeki N.O.O.S.E. (National Office of Security Enforcement) askerlerini indirmeniz ve kaçmasına yardımcı olmanız için tutuyor. 4 kişiye kadar destek mevcut.

Teknik ve Görsel Kalite

GTA serisinin hem teknik hem de görsel açıdan en kompleks oyunu ile karşı karşıya olduğumuz su götürmez bir gerçek. Rockstar hem PS3 hem Xbox 360 için harika bir iş çıkarmış. İki konsolda da aynı kalitede ve hızda oyunun çalışması için her şey dengelenmiş. İki konsolun da bir iki ufak artısı eksisi olsa da genel olarak oyun tamamen aynı. Xbox 360 versiyonunda renklerin biraz daha canlı olması fakat PS3 versiyonuna göre daha çok blur (yumuşatma efekti) kullanılmış olması oyunun görsel olarak tek farkı. Fakat bu fark bazılarının abarttığı gibi dikkat çekici değil. Ayrıca PS3 versiyonu HDD install sayesinde yüklemelerden rakibinden bir kaç saniye daha hızlı. Fakat bu da oyundan alacağınız zevki etkileyecek bir durum değil. Rockstar iki konsola da çok başarılı bir iş çıkarmış diyebiliriz.

Oyunun fizikleri gerçekten göz alıcı. Artık nesneler ateş edildiğinde gelen mermiye tepki veriyor, duvarlar hasar alıyor ve hatta parçalanıyor. Araçların camları kırılıyor ve hatta çok hızla bir yere çarptığınızda Niko aracın ön camından fırlayabiliyor. Araç kullanımı sırasında bile araçların yola verdikleri tepki ve yolun durumuna göre aracın lastiklerinin kayması bile ince bir detay.

Şehir başlı başına bir baş yapıt. Oyunda bir gün içerisindeki gün ışığının geçişi bile gerçekten başarı ile hazırlanmış. Ayrıca hava durumu da değişebiliyor. Delicesine yağan yağmurun ve çakan şimşeklerin ne kadar gerçekçi yapıldığını görmek bizleri çok mutlu ediyor.

Görsel olarak GTA IV doğal olarak serinin en iyi oyunu. Böyle devasa bir şehir için yaratılması gereken tüm nesne kişi ve araçlar en ince detayına kadar çalışılarak hazırlanmış. Köprü altında yatan evsiz bir adamın eski eşyalarından, bir gökdelenin tepesindeki su tesisatının kaplamalarına kadar her şey dikkatle hazırlanmış. Oyunda bir şekilde iletişimde olabildiğimiz onlarca karakter dışında yollarda yürüyen insanlar bile inanılmaz sayıda kaplama ve modellemelerle çeşitlendirilmiş. Tabii ki bazen aynı tipde bir insan görme şansımız var ama bu en düşük seviyeye indirilmiş.

Tüm bu karakterler için hazırlanan animasyonlar da cabası. Sadece kontakt kurduğumuz karakterler değil, sokaktaki sosisli sandviç satıcısına kadar her karakterin onlarca yüzlerce animasyonu hazırlanmış. Yerleri süpüren insanlar, tartışanlar, banklarda oturanlar, yemek yiyenler… Liberty City’nin gerçek ve yaşayan bir şehir olduğuna inanmanız için her şey yapılmış.

Oyunun ışıklandırma ve modellerde kullanılan materyal kalitesi de çok yüksek kalitede. Günün değişik saatlerindeki ışık ve gölgelendirme harika. Araçların kaportalarından şehrin yansıması. Yağmurlu havalarda görebileceğimiz ıslaklık efekti hep üstün bir çalışmanın ürünleri.

GTA IV, müzikler, ses efektleri ve seslendirmeler ile en yüksek notunu alıyor. Televizyondan radyoya kadar uzanan geniş konseptde binlerce diyalog, müzik ve efekt oyuna muhteşem bir zenginlik katmış. Araçlardaki GPS sistemi için ‘şu kadar mesafe sonra sağa dön’ gibi seslendirmelere kadar yapılmış. Karakterlerin seslendirmesi bir film kalitesinde. Her bir karakter kendi tarzı ve aksanı ile konuşuyor. Karakter seslendirmeleri filmlerdeki doğallığa en yakın oyunlardan birisi GTA IV. (Mesela Little Jacob’un seslendirmesini dinlemelisiniz. O ağır aksandan İngilizce bilseniz bile bir şey anlayamayabilirsiniz. Tek kelime ile harika.)

Tabii ki tüm bu övdüğümüz özellikler birim birim ele aldığımızda bazı başka oyunlarda da bu kalitelere ulaşılmış olabilir. Fakat GTA IV’ün ne kadar büyük ve dolu bir oyun olduğunu göze aldığımızda tüm bu güzellikleri bir arada görmek bizlere oyun sektörünün geleceği hakkında büyük bir umut veriyor. Rockstar ekip olarak yaptıkları bu baş yapıt ile sektörde bir mihenk taşı yaratmış durumdalar.

Son Olarak

GTA IV’e bu kadar övgü az bile desem yeridir. Oyun A’dan Z’ye her şeyiyle mükemmel. Bu kadar dolu bu kadar zengin bir oyun uzun zamandır oynamamıştım. Muhteşem hikaye sunumu ve oyuncuya verdiği özgürlük ile, online oyun modları ve yaratıcı kominikasyon sistemleri ile GTA IV bugüne kadar gördüğüm en başarılı yapıtlardan birisi.

Bir oyunda hata ararsanız mutlaka bulursunuz. Fakat GTA IV öyle

güzel bir oyun ki bu ufak hatalara göz yummanızı, görmezden gelmenizi sağlıyor ve bu yüzden Rockstar ekibi kazandıkları paraları sonuna kadar hak ediyorlar.

İster eski GTA oyunlarını beğenin, ister beğenmeyin, Niko ile GTA IV dünyasına ve Liberty City’e adım atmadan geçmeyin. Böyle oyunlar gerçekten çok az çıkar. Başından kalkamayacağınız bu yapıtı hepinize şiddetle tavsiye ediyorum.

Bol Grand Theft Auto IV’lü günler diliyorum.

NOT 1 : Oyunda yazıda olmayan ve keşfetmeniz gereken onlarca şey var. Araçlarla atlayabileceğiniz stunt rampaları ve haritanin değişik yerlerine dağıtılmış ve toplanmayı bekleyen güvercinler gibi. Oyun tahmin ettiğinizden çok daha fazla süprizi içinde barındırıyor.

NOT 2 : Liberty City ve Manhattan karşılaştırma resimlerini google map’den screen shotlar’daki bölgelere New York bilgimle göz kararı giderek ayarladim. Google street view ile ancak bu kadar benzer açıdan koyabildim. Umarim iki şehir arasindaki benzerlikleri göstermek adına yeterlidirler.

Dark Sector

Yıllar önce yeni nesil konsollardan ilk defa bahsedildiği zamanlarda, bazı oyunların tanıtım videoları piyasaya sunulmuştu. O oyunların bir kısmı raflardaki yerini çoktan aldılar ve bir kısmı ise yavaş yavaş gelmeye devam ediyor. Digital Extremes’in Dark Sector’ü de bu oyunlardan birisi. Çok uzun zaman önce videolarını izlediğimiz oyun seneler içerisinde tamamen değişerek başka bir oyun oldu ve sonunda piyasaya çıktı.

Neydim dememeli ne olacağım demeli

Dark Sector’ün ilk videosunu hatırlayanlar var mı? Oyun uzayda geçen bilim kurgu bir macera idi. Karakterimizin elinde çift tabanca vardı ve bir uzay gemisinin içerisinde gizlenerek düşmanları tek tek indiriyordu. Nasıl oldu ve ne oldu demeye kalmadan oyun için yapılan tüm bu çalışmalar iptal edildi ve oyun yeniden yaratıldı.

Sonuç olarak elimize eliştiriye açık bir oyun geçti. Dark Sector bir çok artı ve eksi ile piyasaya çıktı. Oyun değişik oyunları hatırlatan özelliklere sahip. Oyunu çok sevebilirsiniz veya çabuk sıkılabilirsiniz. Sebeplerini açıklayayım, oyunu anlatayım ve kararı kendiniz verin.

Başka oyun(lar)dan esinlenmek demek bu olsa gerek

Dark Sector’ün konusu ve tarzı bazı açılardan Resident Evil serisini hatırlatıyor. Bir virüs var, mutasyona uğramış garip yaratıklar var ve bu virüsün yayılmasınında emeği geçen kötü adamlar var. Biz bir ajanız ve tabii ki bu virüs bir şekilde bize bulaşıyor. Tüm bunlar tanıdık ve çok da kötü değil. Fakat oyunu oynarken öyküyü anlamak için büyük zorluklar çekiyoruz. Konu anlatımı bu kadar basit bir konuya rağmen çok kötü bir şekilde tasarlanmış. Oyunun ilerleyen bölümlerinde biraz daha konuya hakim olmaya başlıyoruz ama yine bazı noktalarda boşluklarla karşılaşabiliyoruz. Oyun öykü açısından geçer not alamıyor malesef.

Çok şükür ki oyun görsel açıdan harika ve tarzına uygun hazırlanmış ki, biz de konuyu fazla kafaya takmadan oyundan zevk almaya bakıyoruz. Oyun third person (karakteri arkadan gördüğümüz açı) açısından oynanıyor ve tarzındaki en önemli oyunlarla benzerlikler taşıyor. Gears of War çıktığından beri bu tarzda yapılan oyunlar yavaş yavaş Gears of War’daki hareket ve siper alma sistemini uyguluyor. İşte Dark Sector bu işi iyi başarmış. Her ne kadar Gears of War olmasa da karakterimizin koşarken ekranın sallanmasından, duvarlara ve sütunlara siper almaya kadar bir çok hareket başarıyla oyuna aktarılmış.

Karakterimize bulaşan virüs sayesinde bir kolumuz öldürücü bir silah haline gelmiş durumda. Evet çok saçma duruyor ama dediğim gibi gelin konuya fazla takmayalım oyuna bakalım. Elimizdeki silahın adı glaive. Glaive, üç ucu sivri ninja yıldızının büyük hali diyebileceğimiz bir yapıya sahip. Ayrıca bumerang özelliğine sahip, attığımızda elimize geri dönüyor. Glaive kullanırken aynı anda diğer elimizle de bir tabanca kullanabiliyoruz. Ayrıca oyunda ikinci bir silah sahibi olmak da mümkün. Pompalı tüfekden kalaşnikofa kadar geniş bir yelpazeye sahibiz.

Bir glaive’imiz eksikti

Glaive kullanımı için başka bir oyundan hatırlayacağımız bir özellik eklenmiş. Heavenly Sword oynarken bir çok bölümde kullandığımız eğlenceli aftertouch özelliği Dark Sector’de de var. Glaive’i R2 ile fırlattıktan sonra tekrar R2’ye basar ve basılı tutmaya devam ederseniz, Glaive’in uçuşuna ağır çekimde tanık oluyoruz ve Glaive’i kısa sürüleğine havada yönetiyoruz. Bunu ister sağ analog ile, ister SixaxiS hareket sensörü ile yapabiliyoruz. Glaive havada süzülürken ekrandaki her şey bulanık gözüküyor, fakat düşmanları görebileceğiniz kadar bir netlik var. Aynı Heavenly Sword’da olduğu gibi Dark Sector’de de bu özellik oyuna renk katmış ve gerçekten eğlenceli.

Glaive aynı zamanda bazı elementlerin özelliklerini taşıyabiliyor. Elektrik kaçağı olan bir mekanik üzerine fırlattığınızda silahınız elektrikleniyor ve yanan bir araca attığınızda alevleniyor. Bazı bölümlerde bu element özellikleri bölümü bitirmeniz açısından kullanımı şart oluyor.

Oyunda bölümleri geçtikçe kolumuzu silah haline getiren virüsün başka özellikleri de yanında getirdiğiniz farketdiyoruz. Üçgen tuşu ile etrafınızda bir kalkan oluşturabiliyorsunuz ve daha ileri aşamalarda bir süreliğine görünmez oluyorsunuz.

Hem güzel hem eksik

Oyundaki düşmanların çok zeki olduklarını söyleyemeyeceğim. Genelde sayı üstünlüğü yüzünden zorluk seviyesi artıyor. Karşımızdan garip kıyafetli düşman askerleri de var ucube yaratıklar da. Düşmanların genel özelliği glaive ile bir darbe yediklerinde sarsılmaları ve ikinci darbeyi yediklerinde kolları veya bacaklarının kopması. Bu kanlı sahnelerde rakipler çığlıklar atıyorlar ve etrafa parçalar ve kanlar saçılıyor. Oyundaki bölüm sonu canavarları ise gerçekten görülmeye değer. Bu dev düşmanları yok etmek için genelde her bu tarz oyunda olduğu gibi zayıf noktalarını bulmanız gerekiyor.

Dark Sector görsel açıdan hayli başarılı. Modeller yüksek poligonlu ve kaliteli. Texture’ler oyunun stiline uygun ve yüksek çözünürülükde. En başarılı bulduğum noktası ise ışıklandırmalar. Oyun genelde karanlık bir ortamda geçiyor bile olsa, ışıklandırmalar ve ışıkların dokularda yansıması gerçekten başarılı.

Oyunun ses efektleri de atmosfere fevkalade uygun ve başarılı. Karakterimiz ölmeye yakınken gelen kalp atış sesleri ve bir kaç silahın çıkardığı sesler rahatsız edici olsa da genel olarak oyunun ses efektleri başarılı.

Dark Sector Online deneyim olarak malesef bekleneni veremiyor. Sadece iki mod var ve sadece online oyun olsun diye yapılmış. Çok sıkıcı ve boş. Halbuki biraz yaratıcı düşünüp, klasik online modlar ve aynı zamanda bir çok esprili oyun tipi eklenebilirdi. Özellikle glaive üzerine kurulu oyun tipleri eğlenceli olabilirdi. Fakat yapımcılar açıkca online oyun üzerine çalışmamışlar.

Sonuç olarak

Dark Sector bazı oyunlardan esintiler taşıyor. Bu benzerliklerin bazıları başarılı ve bazıları başarısız. Oyun konu olarak çok kötü puan alsa da oynanış açısından eğlendiriyor diyebiliyoruz. Dark sector yaklaşık 9 saatlik bir oyun ve bu süre bazen akıcı ve bazen sıkıcı olabiliyor.

GTA 4’ün gelmesine bir ay daha var ve canınız değişik bir şeyler oynmak istiyor olabilir. Dark Sector bu oyunusuz dönemi dolduracak bir oyun. Ne bir hayal kırıklığı ne de bir şahaser.

Fifa Street 3

Futbolu yeşil sahalardaki halinden daha eğlenceli bir hale nasıl getirebilirsiniz? Sokaklarda arkadaşlarınızla oynayarak tabii ki. Fifa Street serisi oyunculara bu imkanı sunuyor ve top sürme, top sektirme ve çalım atma hareketlerini akrobatik bir hale getirerek futbolu bam başka bir boyuta taşıyor. İnanılması güç olan bu hareketler aslında gerçek hayatta çok yetenekli insanlar tarafından uygulanabiliyor. Tabii ki Fifa Street 3 sahibiyseniz o kadar yetenekli bir futbol dehası olmanıza gerek yok, bir kaç düğmeye basarak harikalar yaratabilirsiniz.

Fifa Street 3 serinin önceki oyunlarından çok farklı olmasa da ufak tefek değişikliklerle süslenmiş. Her zaman ki gibi çok güzel ve değişik mekanlarda top oynuyoruz. Akdeniz havasındaki beyaz evlerin arasında bir çatıda veya sahilde kızgın güneşin altında maç etmek gerçekten keyifli. Atmosfer hoş ve insanı içine çekiyor, oyuncularda aynı saha tasarımları gibi alternatif. Tabii ki gerçek hayattaki oyunculardan bahsediyoruz ama görsel olarak hayli karikatürize hale getirilmiş olan ünlü futbolcular oyunun bu mizahi yönü ile yüzünüzü gülümsetiyorlar. Fakat malesef görsel güzellik her zaman oyunculara yetmez. Fifa Street 3’de güzel görünümlü fakat sıkıcı oyunlar arasına girmeye aday.

Futbolu yeşil sahalardaki halinden daha eğlenceli bir hale nasıl getirebilirsiniz? Sokaklarda arkadaşlarınızla oynayarak tabii ki. Fifa Street serisi oyunculara bu imkanı sunuyor ve top sürme, top sektirme ve çalım atma hareketlerini akrobatik bir hale getirerek futbolu bam başka bir boyuta taşıyor. İnanılması güç olan bu hareketler aslında gerçek hayatta çok yetenekli insanlar tarafından uygulanabiliyor. Tabii ki Fifa Street 3 sahibiyseniz o kadar yetenekli bir futbol dehası olmanıza gerek yok, bir kaç düğmeye basarak harikalar yaratabilirsiniz.

Fifa Street 3 serinin önceki oyunlarından çok farklı olmasa da ufak tefek değişikliklerle süslenmiş. Her zaman ki gibi çok güzel ve değişik mekanlarda top oynuyoruz. Akdeniz havasındaki beyaz evlerin arasında bir çatıda veya sahilde kızgın güneşin altında maç etmek gerçekten keyifli. Atmosfer hoş ve insanı içine çekiyor, oyuncularda aynı saha tasarımları gibi alternatif. Tabii ki gerçek hayattaki oyunculardan bahsediyoruz ama görsel olarak hayli karikatürize hale getirilmiş olan ünlü futbolcular oyunun bu mizahi yönü ile yüzünüzü gülümsetiyorlar. Fakat malesef görsel güzellik her zaman oyunculara yetmez. Fifa Street 3’de güzel görünümlü fakat sıkıcı oyunlar arasına girmeye aday.

Fifa Street oyunlarının kilit noktası tabii ki hareketlerin güzelliği ve çeşitliliğidir. Fifa Street 3’de karakter animasyonları sayıca çoğalmış ve oyunculara onlarca değişik hareket yapma imkanı sunulmuş. Fakat buna rağmen bir noktadan sonra hareketler tek düze hale gelmeye başlıyor. Tabii ki binlerce değişik animasyon veya hareket tasarlamak çok mümkün değil ama oyunu oynadığınızda göreceksiniz ki elimizdekiler de çok yeterli değil. Oyuna başladığınız da bu akrobatik hareketler inanılmaz güzel gözüküyor. Bir kaç saat sonra ise tüm büyüsü kayboluyor. Çünkü oyunun gidişatı bizleri doyuracak yenilikler getirmiyor. Oyunun tek kişilik ilerlemeli bir modu olsaydı ve zamanla bazı yeteneklerimizi keşfetseydik oyun belki bizlere kendini daha çok oynatabilirdi.

Oyunun ana menüsünde bile bu eksikliği yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Oyunda seçebileceğimiz modlar çok sınırlı ve bir birine benziyor. Hangi modu seçerseniz seçin karşınıza aynı şey çıkıyor diyebiliriz. Takım seçiyoruz maç tipini belirliyoruz ve oynuyoruz. Maç tipleri Score, Score Difference, Headers and Volleys, Game Breakers, Five a side ve Timed.

Score’da belirlediğimiz skora ilk gelen takım kazanıyor.
Score difference’da belirlediğimiz gol farkına ulaşan takım kazanıyor.
Headers and Volleys’de belirlediğimiz skora kafa ve vole golleri ile ilk gelen takım kazanıyor. Game Breakers’da belirlediğimiz skora game breaker golleri ile ilk gelen takım kazanıyor.
Five a Side’da belirlediğimiz sürede gamebreaker kullanmadan en çok gölü atan takım kazanıyor.
Timed’da belirlediğimiz sürede en çok gölü atan takım kazanıyor. http://ps2media.gamespy.com/ps2/image/article/588/588377/fifa_street_1_1108605371.jpgİşte ana menüde hangi oyun moduna girersek girelim bu maç tiplerinde oynuyoruz ve tüm oyun bu kadar! İnanılmaz bir şekilde oyunu nasıl sıkıcı hale getirsek diye düşünmüşler ve ellerinden geleni yapmışlar. Böyle bir oyuna turnuva sistemi koymamak nasıl bir eksikliktir? Daha da önemlisi NBA Street oyununda olduğu gibi bir karakter yaratıp karakterimizin sokaklarda yavaş yavaş yükselişini göremeyişimiz kabul edilir gibi bir eksiklik değil. Tek kişi oyun oynamayı seven bir insan Fifa Street 3’ü alır 3 gün oynar sonra sıkılır atar. Neyse ki oyunu arkadaşlarınızla oynayacaksanız veya online oyun oynamayı seviyorsanız bir kaç hafta sizi idare edebilir. Oyunun sıkıcı olmayan yanları ise karakterleri yönetirken görebileceğiniz hoş hareketlerden ibaret.

EA Street oyunlarında olan game breaker sistemi bu oyuna da taşınmış ve özel hareketler yaptığınızda ekranın üstündeki bar yavaş yavaş doluyor. Tamamen dolduğunda R1 ruşuna basarak Gamebreaker moduna geçiyoruz. Hareketlerimiz biraz daha değişiyor ve futbolcularımızın özellikleri bir müddetliğine gelişiyor. Gamebreaker modunu aktif hale getirebilmek için yapmamız gereken akrobatik futbol hareketleri ise oyunun en güzel yanını oluşturuyor. Bu hareketler bir kaç tuşun kombinasyonu ile çeşitlenebiliyor. Sağ analog tuşu çalım hareketleri yaparken, üçgen tuşu ile top sektirme hareketleri yapabiliyoruz. L2 tuşu top kontrolümüzü arttırıyor. Örnek vermek gerekirse top sektirirken L2’ye basılı tutarsak kafamızın hemen arkasında ensemizde topu saklamak mümkün. Bu tuşları doğru şekilde kombo halinde kullanınca çok güzel hareketler ortaya çıkıyor.

Oyunda ülke takımları var fakat kulübler yok. Onunun yerine sokak takımları var. Bunlar ülke takımlarında gördüğümüz ünlü futbolculardan oluşmuş değişik karma takımlar. Sokak takımlarını açmak için oyunun size verdiği bir sokak takımı ile Challange bölümünde daha önce bahsettiğimiz müsabaka tiplerinde maçlar yapmalısınız. Her sokak takımını yendiğinizde seçilebilir hale geliyorlar.

İşte ana menüde hangi oyun moduna girersek girelim bu maç tiplerinde oynuyoruz ve tüm oyun bu kadar! İnanılmaz bir şekilde oyunu nasıl sıkıcı hale getirsek diye düşünmüşler ve ellerinden geleni yapmışlar. Böyle bir oyuna turnuva sistemi koymamak nasıl bir eksikliktir? Daha da önemlisi NBA Street oyununda olduğu gibi bir karakter yaratıp karakterimizin sokaklarda yavaş yavaş yükselişini göremeyişimiz kabul edilir gibi bir eksiklik değil. Tek kişi oyun oynamayı seven bir insan Fifa Street 3’ü alır 3 gün oynar sonra sıkılır atar. Neyse ki oyunu arkadaşlarınızla oynayacaksanız veya online oyun oynamayı seviyorsanız bir kaç hafta sizi idare edebilir. Oyunun sıkıcı olmayan yanları ise karakterleri yönetirken görebileceğiniz hoş hareketlerden ibaret.

EA Street oyunlarında olan game breaker sistemi bu oyuna da taşınmış ve özel hareketler yaptığınızda ekranın üstündeki bar yavaş yavaş doluyor. Tamamen dolduğunda R1 ruşuna basarak Gamebreaker moduna geçiyoruz. Hareketlerimiz biraz daha değişiyor ve futbolcularımızın özellikleri bir müddetliğine gelişiyor. Gamebreaker modunu aktif hale getirebilmek için yapmamız gereken akrobatik futbol hareketleri ise oyunun en güzel yanını oluşturuyor. Bu hareketler bir kaç tuşun kombinasyonu ile çeşitlenebiliyor. Sağ analog tuşu çalım hareketleri yaparken, üçgen tuşu ile top sektirme hareketleri yapabiliyoruz. L2 tuşu top kontrolümüzü arttırıyor. Örnek vermek gerekirse top sektirirken L2’ye basılı tutarsak kafamızın hemen arkasında ensemizde topu saklamak mümkün. Bu tuşları doğru şekilde kombo halinde kullanınca çok güzel hareketler ortaya çıkıyor.

Oyunda ülke takımları var fakat kulübler yok. Onunun yerine sokak takımları var. Bunlar ülke takımlarında gördüğümüz ünlü futbolculardan oluşmuş değişik karma takımlar. Sokak takımlarını açmak için oyunun size verdiği bir sokak takımı ile Challange bölümünde daha önce bahsettiğimiz müsabaka tiplerinde maçlar yapmalısınız. Her sokak takımını yendiğinizde seçilebilir hale geliyorlar.

Ben futbolu çok seven birisi olarak Fifa Street 3’de aradığım hiç bir şeyi bulamadım açıkçası. Belki grafikler hoş ve belki de yapabildiğimiz hareketler güzel. Fakat oyun çok zayıf. Sizi oyalayacak bir şeyler sunmuyor. Hele tek kişi olarak oynamayı düşünüyorsanız bu oyuna para harcamayın derim. Ömrü çok kısa olacaktır. Bir hafta sonra oyunu kenara atabilirsiniz. Arkadaşlarınızla aranızda oyun oynamayı seviyorsanız belki bir iki hafta daha idare edebilir. Fakat sonuç olarak bu oyun umutlarınızı yıkan bir oyun olmaktan öteye geçemeyecek. Umarım Fifa Street 4 dolu dolu gelir ve sokak futbolu istediğimiz, arzuladığımız hali ile biz oyun severler ile buluşur.

Rush

Yarışmak için bahane arayanlara!

Rush serisi aslında oldukça uzun süredir farklı platformlarda oyun severler ile buluşmayı sürdüren bir yapım. Dreamcast’te dahil SF Rush 2 ve Rush 2049 isimleri ile gördüğümüz seri, oyunu geliştiren ve yayınlayan Midway tarafından, bu defa PSP platformu için piyasaya sürülüyor. Aslında L.A Rush olarak daha önce taşınabilir olmayan konsollara çıkan yapım ile PSP’ye gelen Rush neredeyse aynı sayılır. Aradaki farkın ise oyunun PSP’ye uygun hale getirilmesi ve yeni Stunt (Akrobatik) modunun eklenmesi olduğu söylenebilir.

Arabam nerede?

Oyunun hikaye moduna girdiğimizde, büyük konsol kardeşlerine çıkan L.A Rush ile paralel bir hikaye ile karşılaşıyoruz. Trikz Lane’i oynadığımız yapımda hikaye moduna girdiğimizde karşımıza oldukça iyi hazırlanmış bir video çıkıyor. Videoda karakter ve çevre modellemelerinin son derece kaliteli ve güzel göründüğüne, oldukça iyi bir render’lama yapıldığına değinmekte fayda var. Videodan anladığımız kadarı ile hayatımızı yarışlar ile idame ettiren, MTV-Cribs’ten fırlamış gibi görülen bir evde yaşayan, havuzda kızlarla vakit geçiren, onlarca arabası olan biri olarak lanse ediliyoruz. Ancak baş rakibimiz Lidell Rey’in ortaya çıkması ve aşağılayıcı konuşmaların geçmesi ile keyfimiz bir miktar kaçıyor. Bu durumu çok fazla sallamayarak iki haftalık bir tatile çıkan karakterimiz, döndüğünde ise pek de hoş olmayan bir sürpriz ile karşılaşıyor. Evi yağmalanmış, darmadağın edilmiş ve en önemlisi tüm araba koleksiyonu çalışmıştır. Böylece bizimde amacımız belli olur; arabaları tekrar ait oldukları yere geri getirmek.

Ne çok iyi ne çok kötü diyebileceğimiz hikaye ile maceramızda başlamış olur. Sahip olduğumuz tek araba ile başlayarak çeşitli türdeki yarışları kazanmalı, böylece hem para toplamalı, hem de yerlerde sürünen itibarımızı geri kazanmalıyız. Yarışları kazanmaya başlayarak hem kilitli olan görevleri yavaş yavaş açıyor, hem de takımımızı tekrardan bir araya toplamaya çalışıyoruz. Şehre ait haritanın GTA’da da olduğu gibi giderek büyüyen ve ucu açık bir şekilde olduğu söylenebilir. Anca tahmin edileceği üzere bir GTA kalitesini beklemek yanlış olacaktır. Özgürce gezebildiğimiz haritada neyin nerede olduğunu ezberlemeye çalışmak biraz zaman kaybı ve gereksiz olabilir. Yinede kimi zaman bildiğimiz yolları kullanmak zaman kazandırabilmekte. Sokaklara baktığımızda ise yaşayan bir şehir ve işleyen sıkı bir trafik görmek mümkün oluyor. Özellikle yarışlar esnasında trafiğin sıkıntı yaşatabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Buna birde polisler eklenince etraf tam anlamıyla panayır alanına dönüşüyor. Polisten kaçabildiğiniz gibi yakalandığınız takdirde de para cezasına çarptırılmaktasınız.

Engeller

Özellikle yarışlar esnasında yardımcı pilotumuz konumunda olan tepedeki ok işareti ise yolu tarif etmekte sanki biraz kararsız gibi görülüyor. Keza daha çok sapmanız gereken sokaklara sizden daha sonra tepki verebiliyor. Bu bakımdan oktan ziyade üzerinde bir sonraki varış noktanızı gösteren ekranın sol alt köşesindeki haritanın yardımı daha fazla oluyor. Harita ayrıca kestirme yollar açısından da size yardımda bulunuyor. Ancak kestirme yollar, kimi zaman yol olmaktan ziyade sıçrama rampaları ile trafiği aşmak gibi şekillerde de ortaya çıkabiliyor. Yarışlar esnasında trafikle yeterince cebelleşmezmiş gibi, başımıza bir de hileli araçlar çıkıyor. Örneğin dört yol ağzında birden önünüzden tır geçebiliyor. Bu noktada yapabileceğiniz en iyi şey tam gaz tırın önünden karşı yola devam etmek oluyor. Tabi ki zamanlama ve beceri denk gelmediği taktirde tırın ortasına girmek kaçınılmaz son oluyor. Elbette efendi gibi tırın geçmesini de bekleyebilirsiniz; ancak yarış esnasında bu durum pek tavsiye edilmiyor, benden söylemesi!

Hikaye dışında vakit geçirilebilecek farklı modlarda bulunuyor. Ancak bu oyunlardan ziyade Multiplayer’ın daha kaliteli ve daha eğlenceli olduğu görülüyor. Görsel olarak ortalama seviyede olan yapım, özellikle bazı modlarda ise kameranın azizliğine uğruyor. Sesler ve müzikler bakımından da ne çok iyi ne çok kötü dersek yerinde bir tabir kullanmış oluruz. Rush, PSP platformunda eğlenceli vakit geçirilebilecek, ancak çok uzun süre sizi oyalamayacak bir yapım olarak görülüyor.