Call of Duty: United Offensive

Oyuna indirme üçağından atlayan bir paratrooper yani paraşütçü (hava indirme komando gibi 🙂 ile başlıyoruz. Belçika’da geçen ilk bölümlerde savaşı gözünden yaşadığımız şahıs bir Amerikalı; öyle ki takımın ve hatta bölüğün (bazen bölük seviyesinde harekat yapılıyor) en can alıcı görevlerini bizim arkadaşa yaptırıyorlar. E zaten öyle olmalı değil mi? Yoksa neden oynayalım. Ancak görevler gerçekten can alıcı. İleri zorluk seviyesinde defalarca tekrar ettiğimi hatırlıyorum da… Neyse, oyunda ilk bölümlerde bir Amerikan paraşütçü ile hareket ediyoruz dedik.

Amerika tarafındaki görevimizi bitirdikten sonra kendimizi Nazi Almanya’sı semalarında Rotterdam/Hollanda’ya doğru bir B-17 Flying Fortress ile uçuyorken buluyoruz. Yeni kahramanımız ise bir İngiliz SAS komandosu. İlk görevimizde bulunduğumuz uçak ve diğerleri eskortlar dahilinde Nazileri bombalıyorlar. Sonrasında eskortlar yakıtımız bitti diyerek bizi yalnız bırakıyorlar; yanımızda da havada yakıt ikmali yapacak uçak yok… Bizim bulunduğumuz B-17ler de kendi üzerlerinde bulunan ağır makineli toplarla etrafında uçuşan bir sürü Alman savaş uçakları, Luftwaffeleri avlıyor. Öyle ki, birini vurunca dğeri geliyor. Sanki hiç bitmiyorlar; sivrisinek gibi. Zaten uçak içinde gittiğimizden dolayı makineli topun kontrolü oldukça zor, iş böyle olunca deli gibi hareket eden Luftwaffe sürülerini tutturmak daha da zorlaşıyor. Ancak atmosfer mükemmel. MOH:PA’daki gibi makineli kullanırken ekran titremiyor ama, yine de mükemmel.

Daha sonraki bölümler yerde geçiyor. İngiliz görevlerinin ardından da asıl savaşın geçtiği yerlere götürüyor bizi United Offensive. Bir Sovyet askeri (conscript reporting; hatırladınız mı?) ile komutanların yağdırdığı emirler doğrultusunda Nazileri yaktıkları şehirden çıkartıyoruz. Tıpkı bir gerilla savaşını andırıyor. Oyunun bu bölümünde bir an duraksadım (hemen vurdular). Aslında şu anda oynadığım kısımlar gerçekten varolmuşlar mıydı? Yani gerçekten yaşanan şeyleri mi görüyorduk oyun niyetine? Cevap ise kesindi: Evet…

Bir oyun olmasına rağmen, aslında pusulada kendini bana gösteren görevi takip etmek için ucunu ekranın yukarısına getirip ilerlemek lazımken, neden böyle şeyler aklıma geldi bilmiyorum. Böyle ağzımın suyu aka aka Almanları vuruyorken Springfield Sniper Rifle ile… Acaba dedim gerçekten şu anda canlandırdığım karakter de böyle mi davranmıştı? Ya da Luftwaffe pilotları? Acaba onlar da bir anlık duraksadılar mı? O nedenle mi öldüler? Ama bir de madalyonu çevirirsek, elimizde savunmaktan başka çare kalmıyorsa belki de kaçınılmaz sondur… Neyse, savaşın oyun hali bile iyi değil bence. Allah ordumuza zeval vermesin; ne olur halimiz sonra?

Biraz kafa karıştırmaktan ve hatta bazılarınızı sinirlendirdikten sonra 🙂 devam edelim. Oyun CoD üzerine kurulu ancak CoD’den daha iyi diyebilirim. Gray Matter gerçekten de Infinity Ward’ın yaptığı mükemmel oyunun biraz daha üstüne çıkarmış UO’yu. Yapay zeka bayağı gelişmiş geldi bana. Bilemiyorum üst zorluk seviyesinde mi böyle, daha kolay seviyelerde düşman askeri saf saf ayakta mı bekliyor 🙂 ama yapay zeka konusunda çok yol katedilmiş. Öyle ki düşman askerleri deli danalar gibi koşmuyor, ayakta durmuyor, çömeliyor, yatıyor, siper alıyor, makinelinin başındaki arkadaşı öldüğünde hemen yerine geçmiyor da önce ateş edip kendini sağlama aldıktan sonra hareket ediyor.

Sonra en çok hoşuma giden ise düşmanın etrafta onca asker varken sadece bana ateş etmeye kalkmaması oldu. Adamın arkasından sinsice yaklaştığınızda eğer kendinizi farkettirecek bir şey yapmazanız, çok rahatlıkla vurabiliyorsunuz. Birisi farkederse de ortalığı velveleye veriyor. Mesela diğer oyunlarda düşmanların asıl hedefi oynayan oyuncu olurken, yani ne olursa olsun siz bir delikten kafayı uzattığınız ya da sniper rifle ile nişan almaya kalktığınızda direkt size ateş ederlerken, burada öyle değil! Düşman önce kim daha yakın ya da kim ile daha önce temas kurduysa onunla ilgileniyor. Ya da birisiyle çatışma sırasında başka bir etki alırsa o tarafa yöneliyor. Bu şekilde birlikte olduğumuz takım ilerlerken biz arkadan sniper rifle ile çok güzel destek verebiliyoruz!

Yapay zeka konusunda söylenecek daha çok şey var aslında. Mesela takımımıza komutandan emir geldi ve bastırıcı ateş istedi. Düşman askerler şaşırtıcı şekilde iyi tepki veriyorlar. Ortada durmuyor, sipere geçiyor ve hatta arada tüfeklerini uzatıp ateş ediyorlar! Yapay zekanın dışında, mesela Almanlar size karşı tarayıcı, yalayıcı ve bastırıcı ateşler açıyorlar; yetmedi mi? O zaman top ateşleri başlıyor, o da yetmedi tanklar devreye giriyor, o da yetmedi uçak ile ateş edip bomba bırakıyorlar. Tamamen bir savaş ortamı ve atmosferi mevcut; biz de bunlardan kaçmak için etraftaki birimleri siper olarak kullanıyoruz. Yerde yatan inek ölüsü bile var. Saman balyalarının arkasına saklanırsak, Alman topları yerimizi tespit ediyor ve oraya ateş ediyorlar. Kaçmazsak ya ölüyoruz ya da yakınımıza düşen topun etkisiyle gözlerimiz kararıyor, bulanıklaşıyor, ekran kırmızılaşıyor ve sesler uğulduyor. Süper! MOH:PA’da da benzeri bir şey vardı hatırlarsanız.

Oyun için söylenecek pek fazla şey kalmadı aslında. Genişleme paketi olması dolayısıyla getirdiği -illa ki- yeni şeylerden bazıları silahlar. RtCW’den hatırladığımız Flame Thrower (Gray Matter ile alakalı bir şey bu; kesin içlerinden birisi alev silahını çok seviyor) ve çatal ayak makineli silahlar. Hepsi zaten mükemmel olan oyuna daha da fazla bir güzellik katmış. Ama benim için her zaman iki silah var: Springfield ve Thompson 🙂 Bir de unutmadan, Sovyet askeri ile oynarken tank da sürüyoruz.

Görevler biraz kısa sayılır. Fazla ölmeden ilerleyebilen kişiler için tadı damakta bırakır cinsten. Ama biraz daha uzasın isterseniz, zorluk seviyesini yükseltin ve görevi bol bol baştan oynayın. Oyunun aslında en güzel yanlarından biri de canımız azaldığında checkpointler’de autosave almaması. Bu yüzden canınız iyiyken bol bol F5 tuşunu kullanmanız gerekli. Oyunda rahat ilerlemek bize bağlı. Mesela bir bölümde sıradaki görevi (TAB tuşuna basarak görebiliyoruz) geçmek için fazla beklersek, düşmanları öldürseniz dahi hemen yenileri geliyor. Ben denemek için 30 dk falan bir yerde yattım bekledim. Springfield’ımda yaklaşık 10 şarjör mermi vardı (50+5 mermi) hepsi bitti ama adamlar bitmedi 🙂


ölümlerde anlık noktalar var. Mesela girmeniz gereken bir binaya tepedeki olası makineli tüfekçiyi öldürdükten hemen sonra girmezseniz, bir süre sonra yenisi devralıyor. Bu böyle devam ediyor; o yüzden zamanlama önemli. Vurup ilerleyin, rahatlıkla geçersiniz.

Çevresel efektler konusunda söylenecek tek şey var: Mükemmel! Belki grafikler aynı sınıftaki rakipleri kadar abartılı değil ama ortam ve sesler mükemmel. Yanlış anlamayın, grafikler de bir harika; zaten o atmosfere girince şaşırıp kalıyorsunuz. Tepenize doğru gelen topun çıkartığı ses, yakınınıza düşünce oluşan etki, elemanın sersemlemesi, mermilerin çıkarttığı ses… hepsi çok güzel. Hele EAX özelliği bulunan bir SB ses kartınız varsa değmeyin keyfinize. Her şey çok gerçekçi. Tıpkı CoD’de olduğu gibi. Hele Yuri (Sovyet askeri) ile oynadığımız bölümler var ki… mükemmel. Ben zaten Sovyet Yuri ile oynadığımız bölümlere hayran kaldım. Hatırlayacaksınız, Enemy at The Gates (Kapıdaki Düşman) filminde bir sahne vardı, Sovyet askerlerine komutanları arkadan bağırıyor ve Kızıl Meydan’a ne pahasına olursa olsun gitmelerini, geri dönmemelerini söylüyorlardı. İşte o bölüm burada. Oynarken ürperiyor insan. Zaten oyunda da geri dönmeye kalktığınızda arkadaki makineli tüfek bataryası hemen sizi vuruyor. Sanırım gerçekçilik buraya kadar olabilir en fazla. Kızıl Meydan’da yapılan çatışma, istihkamcıları korumak için verdiğimiz çaba, Alman uçaklarını flak cannon ile düşürmek, yıkılmış ve harabeye dönmüş evlerde gerilla savaşı yapmak… Mükemmel demekten başka bir şe kalmıyor geriye. Sovyet brifinglerinde Yuri’nin Natasha’sına aldığı görevleri ve geçtiği görevlerle birlikte durumunu mektupla anlatması… Bunun ötesine nasıl çıkılır bilemiyorum. Bakalım, MOH:PA da bir bu kadar mükemmel olacaktır eminim.

Tüm bunların yanında sistem olarak fazla da bir şey istemiyor. Ortalama bir sistemde rahatlıkla oynanabilir. 800mhz işlemci, 128mb ram, 32mb T&L ekran kartı ve 1.1 gig disk alanı yeterli. DX 9.0c’nin de kurulu olması gerekiyor; yoksa kendisi kuruyor. 128 mb ram yeterli oluyor deseler de, ben 1024×768@32bit 4xFSAA ve 4XAF ile oynarken 512mb ramin bile yetmediğini gördüm. Ayarları kısarsanız rahatlıkla oynayabilirsiniz.

Çoklu oyuncu ortamında 11 harita ve 3 yeni mod bulunmakta. 56k modemin yeterli olacağını söylese de yardım dosyası, siz de takdir edersiniz ki yetmeyecek 🙂

Platform: PlaySatation 2 Yapımcı: Yayıncı: Activision
Tür: Yarış  Çıkış Tarihi: 2004 Eylül