Önceki yapımlarda olduğu gibi yeni oyunda da profesyonel becerilere sahip karanlık karakterimiz Garrett’i, nam’ı diğer hırsızımızı yönetiyoruz. Oyunumuz kuzey Avrupa’nın karanlık ortaçağ mimarisine sahip büyük sayılabilecek bir şehirde geçiyor. Amacımız her zaman olduğu gibi hırsızlık yapmak. Yine şehrimizde önceki oyunlardan aklımızda kalan Paganlar ve Keeper’lar gibi daha çok mezhep guruplarına benzeyen guruplar bulunuyor. Bu grupların istekleri doğrultusunda değişik görevler ediniyoruz ama bunu yaparken yine de sonuç olarak kendimiz için çalışıyoruz (ekmek parası). Görevler genellikle özel mülklerin içerisinde gerçekleşiyor. Ancak şehirdeki diğer evlere de sahiplerine yakalanmadan arzu ederseniz girip soygun yapmak mümkün. Çaldığımız eşyaları satabilmemiz için şehirde birçok dükkan bulunuyor. Kırmız el izi işaretiyle ile haritamızda gösterilen bu yerlerde çaldığımız eşyaları değerlendiriyoruz. Elde ettiğimiz parayla ise görevlerde kullanmak üzere envanterimiz için harcama imkanına sahibiz. Tabi ki şehirde etrafa göz gezdirirken gizlenmiş birçok silah ve heatlh potion da bulmak mümkün.

Edebiyat açısından bakınca Garrett tiplemesini aslında İngiliz edebiyatındaki Puritanist dönemden Neoclassical döneme geçişteki asi, uç karakterlere benzetesi geliyor insanın (ne alakası var? bkz. i. edebiyatı finalinden çıkmış öğrencinin aklına ilk gelenler). Şaka bir yana gerek hikayenin anlatımı, gerekse oyunda kurulan atmosfer saygıdeğer yazar Umberto Eco’nun kitaplarındaki karanlık ortaçağ Avrupasına ait bir atmosfer yaratıyor. İçerisinde zamanla daha geniş alanlarda serbestçe dolaşabildiğimiz şehirde sadece bahsettiğim gruplar için görevler yapmıyoruz. Serbest dolaşımın verdiği olanaklar sayesinde sokakta yürüyen insanların üzerindeki değerli eşyaları da bir ‘kapkaççı’ edasıyla tabiri caizse yürütebiliyoruz. Şehirde gezerken her ne kadar halk sorun çıkamasa da etraftaki askerler haliyle bütün şehre nam salmış ünlü bir hırsızı gördükleri yerde kovalamaya başlıyorlar. (Garrett o kadar ünlü ki, şehirde sahte Garrett’ler bile görmek mümkün). Eğer yakalanırsanız olması gerektiği gibi tüm envanterinizden yoksun hapse atılıyorsunuz. Tabi, bu oyunun sonu anlamına gelmiyor, oradan kurtulup kaldığınız yerden devam etme hakkına da sahibiz. Oyunun daha sonra değineceğimiz teknik altyapısı nedeniyle şehir çeşitli bölümlere ayrılmış, adlandırılmış ve aralara yüklemeler eklenmiş. Böylece, oyunda ilerledikçe şehrin her köşesi gittikçe daha tanıdık hale geliyor.

Oynanış açısından baktığımızda Thief: Deadly Shadows oyunseverlere birçok sıra dışı ve kendine has özellik sunuyor. Aslen önceki yapımda olduğu gibi fps olarak oynadığımız oyuna bu kez üçüncü kişi kamerası da eklenmiş. Bu eklenti oyuna kesinlikle ayrı bir tat katmış. Böylece etrafınızı çok daha iyi kontrol edebiliyorsunuz. Daha önce birçok fps türünde gereksiz bir eklenti olarak gördüğümüz üçüncü kişi kamerası bu oyunda mükemmel bir biçimde kullanılmış. Böylece karakterimizi de iş üstünde de detaylı bir biçimde görebilmemiz sağlanmış. Yapımcıların bu konuda gösterdiği özen gerçekten taktire değer. Gayet güzel bir arabirim kullanan yapım, oyunun atmosferine uygun düzenlenmiş bir tema kullanıyor. Şehirde yönümüzü bulmak için özellikle ilk görevlerde haritamızı kullanmamız gerekiyor. Görevler için de ayrıca girdiğimiz yerlerin de haritaları önceden veriliyor. Ancak harita üzerinde konumunuzu gösteren herhangi bir işaret bulunmuyor. Bu oyunun kavramsal yapısını bütünleştirirken oyuna farklı bir zorluk katmış. Bu yüzden arabirimde orta kısımda bir pusula bulunuyor. Pusula ve haritaları beraber kullanarak askerlere yakalanmadan turist gibi önceden şehri bir süre gezmek etrafı tanımanız açısından son derece önemli.

Kontrollere baktığımızda ise yapım klasik fps tuş kombinasyonuyla oynandığını görüyoruz. Oyunun ilk görevi daha çok eğitim amaçlı kısa sayılabilecek bir görev. Bu görevin hemen ardından kendimizi Garett’in yaşadığı evde buluyoruz ve buradan itibaren şehrin çeşitli bölgelerine gidebiliyoruz. Şehirde kaybolmayı önlemek için Esc’ile erişilen envanterinizin yanı sıra güncel görevlerinizle ilgili detaylar ve notlar bulunan gayet detaylı ve kullanışlı bir menü sistemi de oyuna eklenmiş. Ayrıca bölümler arasında hikayenin akıcılığını sağlayan ara videolar bulunuyor.

Silah ve envanterlerimize baktığımızda uzun mesafeler için ok kullanırken yakında hançer ve bir çeşit sopayı rakiplerimizi saf dışı bırakmak için kullanıyoruz. Oyuna çok amaçlı ok çeşitleri bulunuyor. Klasik okların yanı sıra meşaleleri söndürmek için kullanılan su oklarından ilgiyi başka yöne çekmeye yarayan fişek benzeri oklara kadar birçok ok çeşidi bulunuyor. Oyunun ilerleyen bölümlerinde de daha farklı oklar bulmak mümkün. Bunların yanında kilitleri açmaya yarayan küçük bir alet de bulunuyor. Kilitleri açmak için kullanılan yöntem Splinter Cell’de gördüğümüz sisteme çok benziyor. Oyunda ilerledikçe gerek satın alarak gerekse etrafta gizlenmiş birçok kullanışlı alet, silah ve health potion buluyoruz.

Yapay zekadan söz etmek gerekirse, oyunun bu konuda da başarılı olduğunu görüyoruz. Görevlerimizi 4 farklı zorluk seviyesinde oynamak mümkün (Easy, Medium, Hard, Expert). Zorluk arttırıldıkça oyuncuya bazı sınırlamalar getirilmiş. Örneğin en zor mod olan Expert modunda evdeki ganimetin %90’ını çalmanız, hiçbir masum sivili öldürmemeniz gerekiyor. Üstelik bu zorluk seviyesinde askerlerin sizi çok daha kolay fark edebiliyorlar ki, bu da başarısızlık anlamına geliyor. Az önce de belirttiğimiz gibi zorluk seviyeleri birden fazla değişkene sahip, yani kolay modla expert mod arasında değişen tek özellik rakiplerinizin gücünün artması değil. Yüksek zorluk seçeneklerinde yapımcı oyuncuya bazı alt sınırlar ve kısıtlayıcı sınırlamalar da getirmiş ki, bu da oyunun zorluk derecelerini yeni bir boyuta taşımış. Böylece oyun, türünün gurularını tatmin ederken düşük zorluk seçenekleriyle de oyunla ilk kez tanışanları da memnun etmeyi başarıyor.

Stealth Action türüne değerlendirebileceğimiz oyunda rakiplerimizin tepkileri gayet yerinde. Haliyle Garrett’i çok yakında olmadıkları sürece karanlıkta göremiyorlar. Arabirimde bulunan pusulanın üzerinde bulunan bir çeşit taş bize bulunduğumuz ortamın ne kadar karanlık olduğu, yani ne kadar görünür olduğumuz hakkında ipucu veriyor. Her ne kadar yapım gece görevleriyle dolu olsa da gölgelere gizlenmenin önemini zaten oyunun adından da açıkça anlamak mümkün. Rakipleriniz sizi gördüğünde ise en mantıklısı kaçıp saklanmak oluyor. Tabi tek kişiyse şansınızı deneyebilirsiniz ama bu kesinlikle çok can götürüyor. Eğer bir muhafız tarafından görülürseniz kılıcını çekip hemen size saldırıyor. Ancak siviller sizi fark ettiklerinde hemen koşup muhafızlara haber veriyorlar ki etrafta gözleri fal taşı gibi açılmış muhafızların sizi araması işinizi epey zorlaştırıyor. Üstelik gölgelere de çok güvenmemeli, çünkü elinde meşaleyle dolaşan askerler size yaklaşırlarsa başınız fena halde derde giriyor. Sonuç olarak gerek zorluk seviyelerinin müthiş dengesi gerek hatasız özellikleriyle yapay zeka (AI) görevini eksiksiz yerine getiriyor.

Gelelim yapımın teknik altyapısına, oyunun en çok ilgi çekeceğini düşündüğümüz yanı kesinlikle grafikleri. DirectX 9 ve Pixel Shader gibi teknolojilerinin uç örneklerini Thief: Deadly Shadows’ta görmek mümkün. Oyun grafik altyapısının kaynağını aslında tanıdık bir yapım olan Deus Ex: Invisible War’dan alıyor. Geliştirici Ion Storm bu yapımın eleştirilen hatalarını da göz önünde bulundurarak motorda bazı can alıcı değişikliklere gitmiş. Böylece grafik motorunun görsel kalitesini ve performansını Deus Ex’ten çok daha iyi bir biçimde görmek mümkün oluyor. Daha önce bize göre hayal kırıklığı yaratan Deus Ex 2 motoru Thief’te adeta yeniden yazılmış gibi görünüyor. Çevresel grafiklerdeki detay seviyesi gerçekten etkileyici Kaplamalardaki detaylar, atmosferi tam anlamıyla hissettiren mimari modellemeler bunun en açık kanıtı. Cisim ve karakter modellemeleri de gayet iyi görünseler de çevre modellemelerinin bir adım önde olduğunu söylersek sanırım yanlış olmaz. Cisimlerle karakterimizin doğrudan etkileşimi de oyuna kesinlikle ayrı bir tat katmış.

Görsel şaheserin asıl başladığı nokta aslında ışıklandırma ve gölgelendirme efektleriyle başlıyor. Bu özellikler gizlenmenin en büyük araç olduğu umduğumuz gibi gayet kaliteli. Dinamik ışıklandırma sayesinde çevrenizdeki her şeyin en detaylı biçimde gölgesini görmeniz mümkün. Yapım uzak ara şu ana kadar gelmiş geçmiş en iyi gölgelendirme detaylarına sahip. Kesinlikle oyunun görselliğini belirli bir seviyeden sonra anlatmaya kelimeler yetmiyor. Gölgeler atmosferi olağanüstü bir biçimde güçlendiriyor. Çoğu zaman rakiplerinize görünmeden geçmek için gölge oyunları oynamak zorunda kalıyorsunuz ve müthiş detaylar sizi nefessiz bırakmaya yetiyor. Öyle ki eğer yüksek zorluk seviyesinde oynuyorsanız bazen kendi gölgeniz bile sizi tedirgin etmeye yetiyor. Oyunun temel ihtiyaçlarından biri olan Pixel Shader altyapısı sayesinde duvarlardaki ışıklandırma efektleri de görülmeye değer nitelikte.

Bu konuda eleştirilebilecek pek bir şey görünmese de daha önce belirttiğimiz gibi oyunda sık ara yüklemelerin bulunması motorun getirilerine karşılık karşımıza çıkıyor. Oyunun ilk bölümlerinde bu durum çok rahatsız edici olmasa da ilerleyen bölümlerde oyunculara sıkıntılı anlar yaşatabiliyor. Yine de eğer güçlü bir sisteme sahipseniz bu ara yüklemeler pek de olumsuz kabul edilmeyebilir. Bana göre yapımın görsel kalitesi Deus Ex motorundan miras kalan bu olumsuzluğu örtbas etmeye yetiyor. Sonuç olarak Thief: Deadly Shadows, Eidos’un bir başka yapımı olan Deus Ex: IW ile aynı motoru taşısa da Deus Ex ile ilgili yaptığımız tüm olumsuz eleştirileri bize unutturmayı başarıyor.

Tabi ki bu kadar yüksek detay seviyesi ortalamanın üzerinde bir sistem gereksinimine yol açıyor. Her ne kadar minimum sistem ihtiyaçları daha düşük gibi görünse de oyunu kaliteden ödün vermenden düzgün oynayabilmek için 2 Ghz ya da üzeri işlemciye, 512 MB RAM’e ve FX5700 yada Radeon 9600 ekran kartına ihtiyaç var. Üstelik yapımcı güncel sürücülerin kullanımını şiddetle tavsiye ediyor. Eğer ekran kartınız eski sürücülerle çalışıyorsa oyunda sıkıntı yaşamanız muhtemel. Geriye dönük baktığımızda ise minimum sistem ihtiyaçlarının 1.5 Ghz işlemci ve 256 MB Ram ve en azından Pixel Shader 1.1 destekli bir ekran kartına olduğunu belirtmekte fayda var. Üzülerek söylüyorum ki, malesef bu özellikten yoksun olan MX serisi kartlarla oyunu oynamak mümkün değil.

Üreticinin oyun hakkındaki verilerine baktığımızda ilginç bir not daha dikkatimizi çekiyor. Evet, yeni yapım Windows 98 ortamında maalesef çalışmıyor. Oyunu oynayabilmek için Windows XP ya da 2000 kullanıcısı olmanız şart (95/98/ME/NT desteklenmiyor). Microsoft’un Windows 98 için desteğini kaldırmasıyla artık oyun üreticilerinin de Win98 desteğini yavaş yavaş kaldırmaya başladığını görüyoruz.

Yapımın ses ve müzik altyapısına baktığımızda grafikte yakalanan kalitenin sürdüğünü görmek mümkün. Ses düzenleri üzerine detaylı çalışıldığı belli oluyor. Yürüdüğünüz yüzeyin tipine göre değişen ayak seslerinden, yanan meşaleden gelen seslerine kadar her şey en ince detayına kadar düşünülmüş. Gecenin derinliklerinden gelen sesler ve fısıltılar da oyuna ayrı bir tat katmış. Oyunda etkileşimli cisimler yüzünden bazen istenmedik gürültüler çıkarabiliyorsunuz. Karakter seslendirmeleri de gayet özenli bir biçimde gerçekleştirilmiş ancak orta seviye İngilizce bilgisi gerektiren diyaloglar nedeniyle ayarlar kısmından altyazı seçeneğini kullanmak hiçbir şeyi kaçırmamak isteyen oyuncular için şart. Eax Advanced HD 3.0 ve 4.0 desteği bulunan oyunda bu özeliklerden yararlanmak isteyen oyuncular 3 için Audigy 1’e 4.0 ve 24 bit DVD kalitesinde ses için ise Audigy 2zs modeline ve iyi bir ses sistemine sahip olmak zorundalar. Ancak sadece donanımsal hızlandırma seçeneğiyle bile seslerin kalitesi tek kelimeyle ‘ürkütücü’ düzeyde.

Müzikler, sesler kadar özen gösterilseydi daha iyi olabilirdi izlenimini yaratıyor. Bu kadar iyi bir çalışmanın şöyle kaliteli gruplardan iyi bir soundtrack’le desteklenmesi yapımın kalitesini daha da ileri götürebilirdi (örneğin ‘Sting � After the rain has fallen’ gayet uyumlu olabilirdi). Ama yine varolan altyapı da geçerli kalitede. Ses ve müzikler açısından da son olarak tatmin olduğumuzu söyleyebilirim.

Oyunun seçenekler kısmı (options) sayesinde bahsettiğimiz görüntü, ses, zorluk ve kontrol ayarlarını detaylı bir biçimde donanımınıza ve isteğinize göre kişiselleştirmek mümkün. Bunu da son olarak notlarımız arasına ekleyelim.

Sonuç olarak baktığımızda Thief yılın birçok yönden ses getiren yapımlarından biri olacak gibi görünüyor. Yüksek sistem ihtiyaçlarını, yükleme sürelerini ve çoklu oyuncu seçeneklerinden yoksun olmasını görmezden gelirsek yapımın senenin en iyi oyunlarından olmaya aday olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Stealth Action türünü sevenler ve serinin yeniden doğuşunu görmek isteyenler için kesinlikle arşivlerinde bulunması gereken bir oyun Thief: Deadly Shadows.