[Resim]

Büyülü dünyalar, fantastik öğeler, hikayeler, efsaneler vs… RPG tarzı her zaman ilgimi çeken bir tür olmuştur. O veya bu şekilde birçok RPG oyununa el attığımı iyi biliyorum. Yeri geldi sadece konuşarak, yeri geldi sadece dövüşerek türlü çözümler ürettiğimi hatırlıyorum. Zaten RPG’yi sevdiren kısımlardan biri de bul değil mi? Çeşitli çözümler sunması, diyalogları, hatta tek başına olan derin senaryosu. Tamam hikaye kısmı bazı zamanlar klişe kalabilir, ama her zaman böyle değildir. Elbet belli bir derinliği ve güzelliği bulunur. Bu aralar Jade Empire ile haşır neşir durumdaydım. Bioware’in normal RPG oyunlarına göre olan aksiyonu bol, hoş grafiklere sahip harika bir port oyunu. Halen oynamayan varsa el atsın pişman olmayacaktır. Jade Empire sonuçta bitti, yine güzel bir şeyler ararken aslında Hack’n Slash’e daha yatkın olan Silverfall’a el attım.

Monte Cristo’dan deneme atışı

Daha önce kalburüstü stratejilere imza atan ve birkaç tane aksiyon denemesi yapan Monte Cristo, Silverfall’ı geliştirmiş. Ciddi anlamda ortaya güzel bir şeyler çıkartmışlar gibi. Detaylara girmeden önce oyunun konusu üstünden şöyle bir geçelim. Fantastik bir diyarda fantastik bir ırk var. Tamamen büyülerle ilgililer ve bunların üstünde yoğunlaşmışlar. Zaman içinde kendilerine dört büyük tanrı seçiyorlar ve sonunda ayrılıyorlar. İlerleyen ve geçen zamanla dört büyük tanrıya inanan, dört farklı ırk meydana geliyor. Ama bunlardan ikisi yok oluyor ve sadece iki tane geriye kalıyor. Kalanların güçleri tanrıları için yaptıkları tapınaklarda yer alıyor. Bu tapınaklardan biri ise oyuna ismini de veren Silverfall adlı bir şehirde bulunuyor. Şehir saldırıya uğruyor ve macera başlıyor.

[Resim]

Oyuna ilk girdiğimiz zaman bir karakter yaratmamız gerekiyor. Human, Elf, Troll ve Goblin arasından birini tercih edebiliyoruz. Yalnız direk olarak yetenekler en başta gelmiyor, çünkü oyundaki gidiş hata göre yeteneklerimizi biz seçeceğiz. Karakteri yarattıktan sonra direk olarak aksiyon içindeyiz. İlk bölümde kuvvetli bir büyücüyü kontrol ediyoruz ve burası oyunun antrenman kısmını oluşturuyor. Tam olarak ne nedir öğreniyoruz. Klavye kısa yol tuşlarından, envanter sistemine kadar gösteriliyor. Zaten RPG’di, Hack’n Slash türü oyunları oynayanlar için buları tanıdık gelecektir. Güçlü büyücü ile şehirde düşmanları alt ederken, sonunda rakiplerin liderleri ile karşılaşıyoruz onu yok ettiğimiz zaman, büyücü kötü kuvvetlerin etkisi altında kalıyor. Böylece alışma kısmı biterken, asıl yarattığımız karakterle ana oyuna giriyoruz.

Serbestlik

Yapımdaki haritalar cidden geniş ve serbest bir dolaşım imkanı sağlıyor. İllaki gideceğimiz belli bir yol yok. İster görev yerine dolaşa dolaşa deneyim puanı kazanarak, isterseniz kısa yoldan koşturarak gidin sizin seçiminize kalmış. Ama haritaların böylesi imkan tanıması ve büyüklüğü oyuncuyu ferah tutuyor. Görev yapısı aslında bildiğimiz şekilde. Birileri ile konuşup görevi alıyoruz. İlk görevler aslında kolay. Mesela ana kampın çevresindeki zombileri öldürmek, bilmem kaç tane Goblin’i ortadan kaldırmak gibi değişiyor. Ama zaman içinde görevler biraz daha zorlaşıyor, zincirleme gibi oluyor ve daha uzak noktalara gönderiliyoruz. Bizden bir şey isteniyor, belli olan noktaya gidiyoruz. Ama gittiğimiz yerdeki karakter başka bir yerdeki, bilmem hangi kişiyi öldürürsek istediğimizi yapacağını söylüyor. Yani aslında görevler bilindik temelde de olsa, oyun içinde güzel bir şekilde yedirilip yerleştirilmiş.

Düşmanlarımız oldukça çok çeşitli. Daha ilk bölümün ilk görevinde birçok düşmanla karşı karşıya kalabiliriz. Çöldeki yaratıklardan, bataklıkta yaşayanlara kadar. Tabii ki klasik olan Undead gibi düşmanlarımız olmazsa olmazlardan. Rakipler bazı zamanlar kalabalık olurlarsa ve karakterinizden seviyeleri yüksekse oldukça zararlılar. Ama karakter geliştikçe düşmanları alaşağı ediyoruz. Yine de dikkatli olmakta fayda var.

[Resim]

Özel olanlardan korkmak lazım. Ölürseniz Diablo tarzı gibi ana kampta yarı çıplak bir şekilde yeniden doğuyoruz. Ölümüz ise bir mezar taşı simgesiyle, öldüğümüz yerde gösteriliyor. Öldüğümüz yere gidip mezar taşına dokunursak, eşyalarımız üstümüze geçiyor. Ama bu kısım özellikle uzak noktalarda öldürsek can sıkıcı olabiliyor. Çünkü yolda çıkan düşmanlar bizi bu savunmasız halimizle haklayabilirler.

Yetenek grubu

Yeteneklerimiz Combat, Magic ve Other denilen üç ana bölümden meydana geliyor. Bu bölümlerde kendi aralarında ayrılıyorlar. Combat; Mele, Shot ve Technique olarak sınıflandırılıyor. Magic’te Light, Shadow ve Element büyücü sınıfları var. Light iyileştirme gibi iyi kısımları alırken, Shadow ise Necromancer kısmı oluşturuyor. Çeşitli lanetler, ölüleri yardıma çağırma gibi büyüler var. Element Magic’te Fire (Alev), Ice (Buz) ve Lighting bulunuyor. Other kısmında da üç farklı dal var. Bunlar; Race, Nature ve Technology. Yalnız Race’in diğerlerinden bir farkı var. Aslında bir çeşit bonus sağlıyor diyebiliriz. Çünkü kendi içinde gelişmiyor, hazır ekstra sağlayan özellikleri var. Mesela Black Magic dayanıklılığına +10 verebiliyor. Bu yeteneklerden birine veya iki tanesine iyice karar verip, yetenek puanlarınızı yatırabilirsiniz. Böylece seçtiğiniz ırkın kendi yeteneklerine takılmıyorsunuz. İsterseniz doğadan yana bir büyücü, isterseniz teknoloji ile uğraşan bir savaşçı olabilirsiniz size kalmış. Bu geliştirme kısmı diğer Hack’n Slash oyunlarından Silverfall’ı biraz daha ayırıyor.

Yapımdaki en çok hoşuma giden kısım tabii ki grafikler oldu. Oyundaki grafikler cidden ilgi çekici ve fantastik atmosferi tamamlıyor. Gerek çevre olsun gerekse modellemeler olsun cidden hoş duruyorlar. Çizgi film havasında gibi duran görsellik, aslında Silverfall’a bir epiklik sağlamış. En güzel kısmı ise büyülerin efektleri oluşturuyor. Yapılan büyüler sonucunda ortaya güzel manzaralar çıkabiliyor. Kısaca grafikler tarza tam gitmiş ve ilgi çekici olmuş. Al benisi oldukça bulunuyor. Sesler de grafikler gibi, ama bazı yerlerde kısır kalmışlar. Dövüşlerde çan çun diye çıkan çatal bıçak sesleri yok. Yerli yerinde kılıç vuruşları yer alıyor. Yine büyülerde ortaya çıkan ses, tıslayıp insanı korkutmuyor. Seslerdeki yine güzel kısmı müzikler oluşturmuş. Aynı grafikler gibi müziklerde ortama ve oyunun atmosferine güzel uyum sağlıyor.

Oyunda Ageia desteği de bulunuyor. Ama elimde fizik kartı olmadığından bu kısmı tam olarak deneme şansım olmadı. Gene de patlamayla bir yere fırlayan rakibin görüntüsü, ölen düşmanın cesedinin savrulması gibi detaylar var. Yine aynı şekilde etrafta kırıp dökebildiğiniz bazı kısımlar bulunuyor. Oyunda belli bir fizik sistemi yer alıyor ve bu Silverfall’ı göze daha hoş getiriyor.

[Resim]

Her güzelin bir kusuru vardır

Oyunda ilerledikçe çeşitli eşyalar buluyoruz. Bunları ya ölen düşmanlardan, ya kırıp döktüğümüz sandıklardan ya da görev sonucu verilen ödüllerden bulabiliriz. Ama görev sonunda aldığımız eşyaların veya silahların vs… normal bulduklarımıza göre daha değerli ve iyi olduklarını belirteyim.

Silverfall genel olarak hoş bir oyun. Ama gene de belli bir eksikliği var. Yapımda bazı grafik ve program hataları bulunuyor. Multiplayer olarak arkadaşlarınızla beraber ana senaryoyu oynama imkanınız bulunuyor. Ayrıca oyunun sistem ihtiyacı da düşük değil, rahat oynamak için cidden sağlam bir sistem istiyor. Bunlara rağmen Silverfall güzel bir oyun. Kendine ait hikayesi, grafikleri, yetenek çeşitleri, atmosferiyle oynanmayı hak ediyor. Bu türde hoşlanıyorsanız bir kere deneyin, pişman olmazsınız.