Aksiyon RPG oyunlarını anlatırken, her zaman Diablo tarzı diye anlatılır. Çünkü Diablo denen oyun, bu türe damgasını vurmuş yegane oyundur. Bu yüzden, bu türde çıkan her oyun, Diablo ile karşı karşıya gelmek zorunda kalmıştır. Genelde debaşarısız olup, kötü değerlendirilmişlerdir. Seneler geçmesine rağmen, halen Diablo oynanmakta ve onun popülaritesine, kalitesine yaklaşan, onu tam anlamıyla alt eden bir oyun çıkmamıştır. Sacred, bu kuralı bozacak mı bilmiyorum ama, çok yaklaşacağından eminim.

Sacred, bildiğimiz, etrafındakileri parçalamak, düşenleri toplamak, insanlarla konuşmak ve etrafı araştırmak üzerine kurulu bir oyun. Aynen Diablo’da olduğu gibi. Hareket etmek için sol mouse tuşu, büyü ve malzeme kullanmak için de sağ mouse tuşunu kullanıyorsunuz. Bu kadar basit. Kontrollerin çok basit olması, oyunu çok eğlenceli yapmış. Sadece kontroller değil, kısayollarla çeşitli hareketlerin yapılabilmesi de, oyunu çok eğlenceli hale getirmiş.

Oyuna başlamadan önce, karakter seçmeniz gerekiyor haliyle. Yine her zaman olduğu gibi, çeşitli ırklardan ve özelliklerden karakterlerimiz var. Gladiator bunların en güçlüsü, yakın dövüş uzmanı. Dark Elf, saklanmada usta, assassin modunda bir karakter. Seraphim ise, büyücü ve oldukça hızlı birisi. Wood Elf, adından da anlaşıldığı üzere, okçulukta ve uzun menzilli diğer silahlarda usta. Battle Mage ise, hem büyü hem de yakın dövüşte usta. Vampiress ise, oyundaki en ilginç karakter. Gündüzleri yakın dövüşte oldukça tehlikeli, geceleri ise her açıdan tehlikeli bir yaratık.

Toplam 30 görev var oyunda. Bu 30 görevi sırasıyla yerine getirmeniz gerekmiyor. Genelde bir konu dahilinde ilerliyorsunuz. Ama görevler esnasında, kaynak toplamak için, deneyim kazanmak için ve güçlenmek için, yan görevleri yapmanız gerekiyor. Bu yan görevler toplam 200 tane. Genelde çok basit görevler. Eskortluk etme, birisini kurtarma veya öldürme, birşeyler çalma gibi görevler veriliyor size. Bu görevlere hiç bulaşmadan, ana görevleri yapmak zor olabiliyor. Çünkü güçlenmek ve zengin olmak için yan görevlere ihtiyacınız var.

Yan görevler bir yanda dursun, oyunun haritasının dev gibi olmasından dolayı, kafanıza göre dolaşmanız da mümkün olabiliyor oyunda. Oyunun geçtiği dünya dev gibi. Ve oyunun ilk başında bile tamamına yakınını dolaşabiliyorsunuz. Hal böyle olunca, kafanıza göre dolaşıp, gizli yerleri bularak, yaratıkları öldürerek de kendinizi geliştirebilirsiniz. Hiçbirşeye bağlı olmadan dolaşmak da eğlenceli olabiliyor. Mekanlar öyle çeşitli ki, asla sıkılmıyorsunuz. Çöller, mağaralar, yer altı şehirleri, ormanlar, mezarlıklar, çorak topraklar gibi yerlerde dolaşıyorsunuz. Mekan çeşitliliği, karakterleri de oldukça çeşitli yapmış. Her mekana özgü, 2-3 değişik düşmanla da karşılaşıyorsunuz. Genelde unique olan yaratıklar, en tehlikeli olanlar oluyor.

Daha önce de bahsettim. Oyunun kontrolleri oldukça iyi. Çeşitli kısayollar sayesinde de, herşeye iki tuşla ulaşmanız sağlanmış. Mesela bir savaş esnasında okunuzla ilk saldırıyı yaptınız. Hemen halihazırda bekleyen kılıç/kalkan ikilisini seçebiliyorsunuz. Hiç zaman kaybetmeden saldırıya devam edebiliyorsunuz. Aynı zamanda, bir büyüyü yaparken, hemen diğer bir büyüye geçmek de mümkün. Bu kısayollar özelleştirilebiliyor. Çeşitli combo hareketleri de kendiniz yaratabiliyor ve oyunda kullanarak geliştirebiliyorsunuz.

Oyunun size sağladığı atmosfer gerçekten inanılmaz. Hemen sizi sarıyor ve oyunun başından kalkamıyorsunuz. Dünyanın çok büyük olması, nereye giderseniz gidin, heryerin son haddinde detayı olması ve asla birbirini tekrar etmemesi. 200’den fazla görev yapabilmeniz. Bunlar hep oyunun artı yönleri. Yapay zekanın da mükemmele yakın olması, etrafta dolaşanların dişli rakipler olduğu anlamına geliyor. Öyle her yere girip eşkiyalık yapamıyorsunuz yani. Aynen gerçek hayattaki gibi.

Grafikler üzerinde de çok çalışıldığı belli. Karakterler çok iyi görünüyorlar. Zırh ve diğer kıyafetleri giydiğiniz zaman, karakterler üzerinde görülebiliyor. Silahlar da öyle. Minik olmalarına rağmen, çok detaylı çizilmişler. Mekanları zaten anlattım. Çok detaylılar, çok çeşitliler. Kaplamalar çok kaliteli. Harita dev gibi. Kaybolmak olası ama heryeri bir kere öğrendiğiniz zaman, kaybolmuyor, aksine, kendi mahallenizde dolaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Mahalle kelimesi biraz hafif kaldı ama neyse 🙂

Ses efektlerinden de bahsetmek lazım. Müzikler böyle bor oyuna gidebilecek en iyi müzikler sanırım. Ortaçağ müzikleri gibi. Atmosferi tamamlıyor. Ses efektleri de iyi. Yaratıkların sesleri, kılıçların sesleri, çevreden gelen efektler falan çok detaylı. Kaliteli. Böyle kaliteli bir oyunun seslerinin de kaliteli olması gerekiyordu. Yoksa bir çuval incir berbat olurdu.

Oyunun çok detaylı olması gözünüzü korkutmasın. Yani sisteminiz yönünden. Çünkü öyle fazla bir sistem istemiyor oyun. Düşük sistemlerde, RAM miktarının iyi olmasına dikkat edin. Çünkü bu tarz oyunlar genelde bellek miktarına göre performans gösterirler. Olan biteni anlamak için, orta halli yabancı dil de bilmek gerekiyor haliyle. Bunu artık söylemeye gerek yok 🙂

Şimdi gelelim Diablo ile bu oyunun benzerlikleri ve farklarına. Aslında bu iki oyunu karşılaştırmak yanlış olacaktır. Diablo uzun zaman önce kraldı ve artık emekli olmak üzere. Bu süreyi ayarlayan şey ise, onun tahtında gözü olan yeni oyunlar. Sacred bunlardan biri. Çok başarılı. Diablo’nun yaptıklarının aynısını daha kaliteli bir şekilde yerine getirmiş. Yaratıcı özellikleri var. Kontrol kolaylığı bunlardan birisi. Konusu iyi, oyunun geçtiği mekan çok büyük. Artık çıta yükseldi. Diablo 3 çıkarsa eğer, o zaman ona göre kıyaslamak daha mantıklı olacaktır. Kısaca, Sacred, büyük işler yapacak.

Deneme şansım olmadı ama oyunun multiplayer modu da var. Bildiğimiz modlar vardır herhalde. Aslında böyle oyunlar, birkaç kişi ile birlikte oynanınca da eğlenceli olabilir.

Sacred mükemmel bir oyun. Bunu son kez tekrarlıyorum. Fazla sayıda görevleriyle, sınırsız özgürlüğüyle, kaliteli ses ve grafikleriyle, en önemlisi de, mükemmel kontrolleriyle, Sacred kesinlikle oynanması gereken bir oyun.