Quake tarihi:

İlk Wolfenstein piyasaya çıktığı zaman ne çok sevinmiştim. Grafikleri ve oynanışı ile diğer oyunlardan çok daha farklıydı. Yeni bir türün ilk temsilcisiydi. Arkasından Doom piyasaya çıktı. Wolfenstein’dan çok daha iyi grafikleri ve korkutucu atmosferi ile FPS türünde bir çığır açmıştı. Oynanışı ve kuralları iyice oturtmuş bir şekilde karşımızdaydı. Hemen arkasından devamı geldi ve karanlık hikayeye geri döndük. Id Software bizleri Doom ile oyalarken asıl bombasını patlattı Quake…

Quake

Quake 1 ilk elime geçtiği zaman çok heyecanlanmıştım. Bir çok kişi tarafından piyasaya çıkmadan önce de övülen bir oyundu. Fakat şimdi ellerimdeydi ve oynanmak istiyordum. Bilgisayarıma kurduğum gibi grafiklerin güzelliğine kapılmıştım. Ne Wolfenstein ne de Doom serisi beni görünüş olarak Quake kadar etkilememişti. Oyuna başladığım ilk zamanı hatırlarımda, karşımıza üç tane kapı çıkardı. Bunlar aslında zorluk seviyeleriydi. O zamanlar bilmezdim böyle olduğunu, onların Quake dünyasında geçen farklı maceraların kapısı olduğunu zannederdim. Düşmanlarımıza ateş ettiğimiz zaman çıkan kanlar veya ölümleri, silahımızdan çıkan alev topları hepsi etkileyiciydi. Fantastik bir dünyada hayatta kalmaya çalışan birini oynuyorduk. Single Player’ı bıraktık, arkasından Multiplayer’a başladık. Geceler boyunca süren Deathmatch’lar beni uykusuz bırakmıştı. Oyuncular kendi yaptıkları haritaları oyuna aktarabiliyordu. Bu sayede farklı tasarlanmış arenalarda kapıştık. Aradan zaman geçti, farklı oyunlar çıktı, Quake eskidi. Devamı ne zaman gelicek diye beklerken Id Software’dan açıklama geldi; Quake 2 üzerinde çalışıyoruz!

Quake 2

Quake 2 birinci oyundan çok daha kaliteli ve güzeldi. Uzaylıların işgal ettiği bir Dünyada, onlara karşı savaşan bir Marine’yi canlandırıyorduk. Birinci oyun ile sadece teknoloji tabanı ve isim olarak aynıydılar. İçerik, konu ve atmosfer bakımından çok farklıydılar. Ekran kartlarımız oyunu kaldırmaz, kare kare Software olarak oynardık. “Vodoo’lar ile çok daha harika oluyor Quake 2“ dediler. Paraya kıyıp 3dfx Vodoo ekran kartımızı da aldık. Arkasına ekstra güç kablosunu bağladığımız zaman işte o anda donup kalmıştım. OpenGL ile Quake 2’nin grafikleri karşımda uçup gidiyordu. Strogg’ların tam ortasına BFG ile ateş edince, ortaya çıkan efektleri görünce, gözlerim yerinden çıktı. Grafikleri ve oynanışı ile Q2 zamanı için harika bir oyundu. Ancak çok büyük bir eksikliği vardı. Atasından kalma Multiplayer özelliği yapımda bulunmuyordu. Id hemen bir yama yaparak bu eksikliği giderdi. Asıl bomba işte o zaman patlamış oldu. Quake 2’nin Multiplayer çılgınlığı yaşandı. Bir çok turnuvada resmi oyun olarak oynandı. Bende çoklu oyuncu mod’unda bir çok kişi ile kapıştım. Harika zevkli geçen Quake 2 Multiplayer’ı için sonradan firma tarafından editör çıkarıldı. Bununla beraber yeni haritalar ve modellemeler yapmamız sağlanıyordu. Her sene klasikleşen Quakecon turnuvası da Quake 2 ile başlamıştı.

Quake 3: Arena

Q2’deki çok oyunculu modun tutması ile John Carmack ve ekibi Quake 3: Arena’yı hazırlamaya başladı. Q3 tamamen Multiplayer tabanlı bir oyun olarak piyasaya çıktı. Single Player kısmı sadece Bot’lar ile kapışabileceğimiz tunuvalardan oluşuyordu. Q1 ya da Q2’deki gibi ilerleyebileceğimiz, görevler yapabileceğimiz bir senaryosu yoktu. Önceki yapımlar ile tek bağlantısı serinin son oyunu olmasıydı. İster yapay zekaya karşı ister online olarak, diğer oyunculara karşı sürekli aksiyon halindeydik. Oyun hikayesi, şeytan tarafından bir arenada toplanan en iyi savaşçıların, birbirleri ile mücadelelerini konu alıyordu. Arenadaki savaşçıları tabiki de bizler canlandırıyorduk. Quake 3: Arena’nın en iyi yanı kuşkusuz grafik motoruydu. Yeni nesil Quake Engine çok iyi işler başarıyordu. Multiplayer kapışmalarda dahi o güzel grafikleri kısmadan akıcı bir şekilde oynuyorduk. Farklı mod’ları da desteklemesi ile Quake 3 çok iyi işler başardı. Yeni haritalar ve mod’ları ile kendini sürekli yeniledi. Id Software boş durmadı, ek görev paketi Quake 3: Team Arena’yı piyasaya çıkardı. Yeni karakterler, yeni silahlar, yeni haritalar ve oyun mod’ları ile normal oyunu bir hayli genişletiyordu. Takım oyununa ise bir hayli ağırlık veriyordu. Genel olarak haritaları ve yeni oyun şekilleri kalabalık kişiler için yapılmıştı. Klasik Quakecon dahil pek çok turnuvada Quake 3: Arena, resmi oyun olarak kullanılmıştır.

Quake 1, Quake 2 ve Quake 3 olsun hepsinin önemli ortak yanları, Multiplayer olarak çok tutulmaları ve teknoloji olarak zamanları için harika olmalarıydı. Serinin üç oyunun grafik motorları başka yapımlarda kullanıldı. Bunlar arasında Half–Life 1, Sin, Jedi Knight serisi, Return The Castle Wolfenstein, Elite Force vb… güzel oyunlar bulunuyor.

Quake 4 söylentileri

FPS dünyasının efsanevi ismi Quake, tek kişilik oyun adına verdiği uzun ayrılıktan sonra yeniden karşımıza çıktı. Hatırlanacağı üzere Quake 3, zamanın en mükemmel grafik motorunu sergilerken sadece multiplayer modlarına destek vermiş, bu nedenle kimi kesimleri üzmüştü. Quake 2 gibi milyonlar satan bir oyunun önemli savaş sahnelerinin herkes devamını bekliyordu, ancak kısa vadede bu gerçekleşmedi. Quake 3 ise daha çok kendi oyun motorunu diğer firmalara pazarlarcasına gerçekleştirilmiş bir oyun görünümdeydi. Gerçektende Quake 3 motoru pek çok önemli oyunda kullanıldı. Medal of Honor, Jedi Knight, Return the Caste of Wolfenstein bunlardan bazıları. Sırada derin bir bekleyiş vardı. Quake 3’ün üzerinden bir kaç yıl geçmeden Quake 4 söylentileri almış başını gitmişti. Resmi kaynaklardan kesin bir açıklama gelmese de, hatta yapımcı firma diğer oyunları Doom 3 için gün saymaya başlasalar da aynı motor ile yapılacak olan Quake’in dördüncü versiyonu için dedikolular iyice artmaya başlamıştı.

Doom 3, yeni geliştirilen grafik motoru ile piyasaya çıktıktan sonra artık Quake 4’ün de yapımına başlandığı resmen duyuruldu. Önce resmi İnternet sitesinde yayınlanan bir iki ekran görüntüsü ile bizleri heyecana sokan oyun için yapılan resmi açıklamalar da hayranlarının yüzünü güldürür nitelikteydi. Herkesin merakla beklediği tek kişilik senaryo bazlı oyun bu sefer geliyordu ve Quake 2’nin bıraktığı noktadan hikaye devam edecekti. Açıklanan ilk bilgiler arasında id tarafından geliştirilen Doom 3 grafik motorunun daha geliştirilmiş bir halinin kullanılacağı, oyunun yapımcılığını ise Raven Software’in üstleneceği yönündeydi.

Tarihler ekim ayının ortalarını gösteriyordu ki FPS dünyasının depremi sayılan Quake 4 nihayet PC’ler için piyasaya çıktı. İlk intiba olarak oldukça güzel olan grafikleri ile izleyenleri büyüleyen oyun, hiç dinmeyen temposu ile de dikkatleri üzerine çekiyordu. Yer yer takım çalışmasına izin veren yapısı, hareket halinde olmayı ilke edinmiş düşmanları ile birleşince Quake sevenler için tadından yenmez bir hal oluyordu. Peki oyunun geriye kalan kısmı nasıldı?..

İnsanlar ve yaratıklar arasındaki büyük savaş başlıyor.

Quake 4’ün açılış sahnesi gerçekten çok başarılı. Uzay boşluğuna donuk gözlerle bakan bir askerin yandan silüetini orkestral müziklerle duymaya başladığımızda tipik bir başlangıç havası seziyoruz. Fakat izlediğimiz asker hafifçe yana doğru dönmeye başladığında onun sabit bir yerde duradığını, aslında uzay boşluğunda süzüldüğünü anlıyoruz. Üstelik kafasının diğer kısmı ve belden aşağısı olmadan… Parçalanmış asker cesedi yana doğru kaymaya başladığında müzikler şekilleniyor ve yapımcıların isimleri ekrana gelmeye başlıyor. Hemen ardından ise diğer cesetler ve parçalanmış bir uzay gemisinin ardında kalan enkazları süzülürlerken izliyoruz. Sonra da Quake 4 logosu…

Bahsettiğim şık girişin ardından üç adet devasa boyutta uzay gemisinin gelişini ve deminden beri arkamızda gelişmekte olan büyük savaşın ayrıntılarını izledikten sonra artık oyunun bizi ilgilendiren kısımlarına odaklanıyoruz. Büyük bir savaşın ortasında sıradan bir asker olarak maceraya atılacağız.

Quake 2’de hatırlarsanız Strogg’larla büyük bir savaşa girmiş, tüm düşman orduları ile tek başımıza savaşmıştık. Sonlara doğru düşman gemisine girip onu yok ederek son anda kaçmayı başarmış dünyayı büyük bir tehlikeden kısa süreliğine de olsa kurtarmıştık. Daha sonra ise insanlar, Strogg’ların yeniden gruplaştığına ve hızlıca güçlendiklerine şahit olunca büyük bir istilaya hazırlandılar. Askerlerin arasında sıradan bir kişi olarak biz de gemideki yerimizi alıyor ve Quake 4 ile Stroggos gezegenine doğru yol alıyoruz.

Aksilikler daha en başka karşımıza çıkıyor

Genelde her FPS’de olduğu gibi oyuna büyük aksiliklerle başlıyoruz. Bizi gezegendeki stratejik noktaya iniş yaptıracak gemimiz hasar alıyor ve hiç ummadığımız bir yere düşüyoruz. Geldiğimiz noktada yarı baygın haldeyken savaşın atmosferini az çok hissediyor, yanı başımızda silah arkadaşlarımızın ölüşlerine şahit oluyoruz. Nihayet karakterimiz kendine gelip de ayağa kalktığında etrafa şöyle bir bakınca grafikler konusunda bir an şüpheye düşer gibi olmak mümkün. Doom 3’ün grafik motoru iç mekanlarda deyim yerinde ise tavana vururken, genelde dış mekanlarda göze hoş gelmiyor ve biz de oyunun ilk sahnesinde bunu hisseder gibi oluyoruz.

Ne zaman ki birliğin diğer üyeleri ile buluşmak için içerilere doğru hareket ediyoruz, işte o zaman oyunun grafikleri şölene dönüşüyor. İç mekanlara girdiğimizde, ışık efektleri, gölge efektleri ve karakter modellemeleri gerçekten bir harika.

Genel olarak ele aldığımızda Quake 4, Doom 3’e fazlasıyla benziyor. Teknik altyapı aynı olduğu için değiştirilmemiş bazı özellikler de göze çarpıyor. Mesela dost bir karakter ile burun buruna geldiğimizde silah imlecimiz etkisiz hale geliyor ve karakterin künyesini kısaca bize yazıyor. Aynı şekilde oyun içinde kullanacağımız tüm panellerde de tıpkı Doom 3’te olduğu gibi fare imleci ile karşılaşıyoruz. Küçük bir ayrıntı da oyundaki kimi silahlarımızda el fenerinin olması konusunda söylenebilir. Standart tabancamız veya makineli tüfeğimiz elimizdeyken el fenerini açabiliyoruz. Ancak diğer silahlarda kullanamıyoruz.

Takım arkadaşımla beraber

İlk silahımız olan tabancamız, Quake 2’den hatıra olarak elimizde duruyor. Mermisi hiç bitmiyor ve kısa bir süre basılı tutmamız halinde daha güçlü bir atış yapıyor. İlk görevimiz, demin de bahsettiğim gibi takımın diğer elemanları ile buluşmak. Ancak Quake 4’ün yapısı gereği artık görevlerde hep tek başımıza değiliz. Yanımızda bir silah arkadaşımız var ki yeri geldiğinde bizden iyi savaşıyor.

Takım arkadaşı kavramını biraz açalım. Quake 4’te yeri geldiğinde sayısı 3’ü bulan silah arkadaşlarımız ile birlikte savaşıyoruz. Bunlar genelde üç kısma ayrılıyorlar; sıhhıye, normal asker ve armor gücümüzü yenileyen mühendis. Bu askerlerle birlikte savaşa girdiğimizde tam bir takım havası içine bürünüyoruz. Yeni geldiğimiz bir mekana tüm askerler siper alıyor ve bizim hareketimizi bekliyorlar. Çatışmalar esnasında herbiri kendi üstüne düşen görevi yaparken, çatışmanın ardından, eğer gücümüz veya armorumuz azaldıysa hemen asker arkadaşımızla etkileşime geçip, gücümüzü tazeleyebiliyoruz. Genel olarak çok güzel bir dayanışma olsa da oyun için fazlasıyla kolaylaştırıcı bir stil sunuyor. Çünkü her çatışma sonunda gücümüzü yenileyince bir sonraki savaş gayet basit geçebiliyor. Hatta kimi zamanlar bir köşeye çekilip hiç ateş etmesek dahi takım arkadaşlarımız bizim yerimize savaşıp düşmana üstünlük sağlayabiliyorlar. Elbette ilerleyen bölümler hariç.

Takım halinde ilerlemenin kötü yanları ise yok değil. Söz gelimi bir kapının açılıp, içine girmesi gereken kişi hep biz olduğumuzdan, tehlikeyle her an burun buruna gelme ihtimalimiz yükseliyor. Diyelim ki bir odaya girdik ve roker atarlı düşmanlarla karşılaştık ve hemen geri dönmeye çalışırsak, hemen arkamızda bizi takip eden askerler geri gitmemize engel oluyor ve hedef tahtası olarak kalmamıza neden oluyorlar. Bunun haricinde genelde oyun belli bir kurgu üzerine ilerliyor ve atmosferi biraz düşürüyor. Mesela bir odaya askerler daha evvelden girip siper almışlarsa olayların gelişmesi için mutlaka bizim istenilen yere gitmemiz gerekiyor. Biz bahsi geçen yere geldiğimiz anda düşmanlar akın akın geliyor ve savaşmaya başlıyoruz.

Takım arkadaşları ile ilgili minik bir not da kendi kişilikleri olduğu konusunda. Aslında çok geniş kapsamlı irdelenmese de askerler kimi zaman kendi aralarında şakalaşıyor ya da bize laf atıyorlar. Düşmanlarla kapıştığımızda heyecan dolu sözler sarfediyor, aniden karanlık bir ortama gidiğimizde hepsi el fenerlerini yakıyorlar.

Bitmeyen aksiyon

Fazla sorgu sual tanımadan sadece aksiyon sevenlerin bir numaralı gözdesi olan Quake serinin dördüncü oyununda da bekleneni sonuna kadar sergiliyor. Oyunun her anı aksiyon ve hareket dolu. İlk bölümlerde genelde bir askeri başka bir yere götürüp, eskortluk yapma ya da kilitli bir kapıyı aç gibi basit görevler olsa da hikaye gelişip oyunun ilerleyen safhalarına gelince gerçekten aksiyon dozu iyice yükseliyor. Çatışmaların arttığı noktada dört bir yandan gelen düşmanlar sürekli hareket halinde olmamıza neden olduğu gibi sabit bir noktada hedef alıp ateş etmemize de engel oluyor.

Aksiyonun dozunu anlatırken düşman yapay zekasından bahsetmeden olmaz. Quake 4’teki düşmanların savaş stilleri genelde aynı. Ya üzerimize kurşunlarını savurarak koşturuyorlar ya da bulundukları yerden siper alarak ateş ediyorlar. Üzerimize gelenler ise sürekli sağa sola kayarak hedeften çıkmaya ve bizi şaşırtmaya çalışıyorlar. Kimi zaman ise perendeler atarak farklı noktalara çekiliyorlar. Ancak genel olarak hepsi bizim üzerimize odaklandıkları ve sadece bizi öldürmeyi düşündükleri için kolay hedef oldukları da bir gerçek.

Açık söylemek gerekirse, üzerimize Serious Sam’deki gibi deli gibi koşanların oluşturduğu bir düşman grubunu görmek beni üzdü. Çünkü gelişen teknoloji ile oyunlarda iyice artan yapay zeka’nın esintilerini burada bulamamak pek beklediğimiz bir şey değildi. Genelde Quake 4’teki düşmanların özelliği, çevik ve bol hareketli olmaları. Kimilerinin ise çok güçlü olmaları artı yanları. Yoksa taktik belirleyip sağa sola saklanmaları, yer değiştirmeleri ya da tuzak kurmaları gibi bir durum pek söz konusu değil. Yüksek zorluk seviyelerinde dahi düşmanlar çok akıllı olmuyorlar. Bunun yerine verdikleri hasarlar çok artıyor ve hızlı hareket ediyorlar.

Quake serilerinin vazgeçilmezi olan boss’lar ise diğer düşmanlardan ayrılır yapıda. Çünkü her boss’u öldürebilmek için farklı taktik ve beceri gerekiyor. Eski oyunlardan hatırladığımız gibi düşmanın etrafında dönüp ateş etmek pek işe yaramıyor. Mutlaka her birinin zayıf noktası bulunuyor ve o noktayı bulana kadar epey zorlandığımız anlar yaşanabiliyor.

Uzayda Shotgun başkadır

Quake 4’ün silah yapısı bizi hiç şaşırtmıyor. Hepsi Quake hayranlarının büyük bir zevkle kabulleneceği yapıda. Açıkçası Quake 3’te hangi silahlara sahipsek burada da yeniden modellenmiş hallerini görüyoruz. Garip olan ise genelde FPS’lerde alışık olduğumu el bombası Quake 4’te bulunmuyor. Silahlarımızın ikinci ateş modları yok, ama genelde hepsinin zoom modu var. Sağ tuşa basarak ulaştığımız bu mod sayesinde yakından keskin atışlar yapabiliyoruz. Oyunda sahip olduğumuz silaha bağlı el fenerinin şarjı hiç bitmiyor ve bu nedenle olsa gerek pek çok karanlık mekanda dolaşır hale geliyoruz.

Hikayemizin genel akış planı ise bizi fazla şaşırtır yapıda değil. Genelde hep takım arkadaşlarımız ile birlikte ilerliyor bir sorunla karşılaşıyor ve sorunun çözümü için tek başımıza yola koyuluyoruz. Kimi zaman ters taraftan açılması gereken bir kapı, kimi zaman ise gidip getirilmesi gereken bir asker oluyor. Asker getirme görevlerine genelde tek başımıza gidiyor ve dönüşte yanımızdaki askeri koruyarak geri dönüyoruz. Burada dikkati toplayan nokta ise genelde FPS oyunlarında hep ileri doğru gidilir ve pek geri dönülmez. Ancak Quake 4’te kimi zaman gidip bir objeyi alarak ya da bir askere eskortluk yaparak başladığımız noktaya geri döndüğümüz oluyor. Böyle durumlarda aynı koridoru kullanmamıza rağmen farklı noktalardan çıkan yaratıklarla karşılaşıyoruz.

Teknik detaylar Quake’in artıları

Quake 4 için belkide en çok övülmesi, alkışlanması gereken konu; grafikleri. Oyunun tamamında hiç düşmeyen bir kalitede son derece detaylı kaplamalara, modellemelere ve animasyonlara sahip harika bir grafik motoru mevcut. Zaten Doom 3 oyununda da kapalı mekanda oyun motorunun ne kadar yüksek düzeyde olduğu gösterilmişti, ancak Quake 4 ile geliştirilmiş olan grafik motorunun bu yeni hali gerçekten görülmeye değer. Özellikle daha oyunun başında karakter modellemeleri ile dikkatleri üzerine çeken grafikler daha sonra bölüm tasarımlarıyla da tavana vuruyor.

Sürekli yanıp sönen ışıklar, sağda solda bozulup, kırılan, kıvılcımlar saçan paneller, borulardan çıkan sıcak gazlar ve ışıklar ile doğru orantılı oluşan gölge efektleri ile gayet güzel bir görüntü çiziyor oyunumuz. Yarı canlı yarı robot olan düşmanlarımızın tasarımları gayet korkunç olduğu gibi ilerleyen bölümlerdeki büyük ve kopleks harita tasarımları da son derece güzeller.

Film aktörlerinin seslendirdiği oyun karakterleri ses konusunda oyunun artı puan almasını sağlıyor. Askerlerin herbirinin kendine has aksanı olması ve de sürekli ortama heyecana uyan bir şekilde konuşmaları artı özellikler. Müzikler ise genelde ortama uyan şekilde gelişiyor, ancak harikalar yarattığını da söylemek güç.

Nasıl bir sistem gerekli?

Quake 4’ün minimum sistem gereksinimi Pentium 4 2.0 GHz veya Athlon XP 2000+ işlemci, 512MB RAM, 2.8 GB boş harddisk alanı, 64 MB’lık DirectX 9.0c destekli ekran kartı olarak belirtiliyor. Biz ise Quake 4’ü üç farklı sistemde test ettik. Asıl konfigürasyonumuz olan 2.8 GHz işlemci, 1 GB RAM ve Radeon 9800 PRO ekran kartına sahip bilgisayarda high grafik ayarlarında ve 1024 ekran çözünürlüğünde x2 antialising açıkken oyunu rahatça oynayabildik. Açık alana çıktığımızda ve büyük çatışmalarda zaman zaman yavaşlama oldu, ancak yine de akıcı bir oynanabilirlik yakaladık. Diğer sistemimiz olan 2.4 GHz işlemci, 1 GB RAM ve FX 5700 ekran kartı ile medium ayarlar ile rahatça oynayabildik. Bir üst grafik seviyesine çıkarttığımızda ise hatırı sayılır bir yavaşlama hissettik.

Genel kanı olarak söyleyebiliriz ki Quake 4, F.E.A.R. oyununa göre daha düşük sistemler de dahi çalışabiliyor. Test ettiğimiz en düşük konfigürasyonlu makinede ise AMD 1200, 512 MB, FX 5200 ekran kartı mevcuttu. Oyunu gayet rahat bir şekilde oynayabildik. Elbette grafik ayarları en düşük olarak.

Son sözler

Quake 4, beklediğimizin üstünde grafik şöleni ile bizleri karşılamış olsa da aslında mükkemmel diyebileceğimiz bir oyun yapısı sunmuyor. Genelde oyunun kendi fanlarına hitap edecek seviyede ilerleyen senaryo, oynayanı hep karşına çıkanı öldürmeye ve sürekli hareket halinde olmaya itiyor. Yapay zeka yeterince iyi olmayınca, oyun yapısı fazla yenilik sunmayınca, sadece grafiklerin mükkemmeliği oyunun klasik olmasını sağlamıyor. Kısa süren ana senaryosu, fazla yenilik getirmeyen ve Quake 3: Arena – Team Arena’yı hala bir numarada tutan multiplayer modu ise bizi üzen noktalar oldu. Multiplayer modunu biraz daha geliştirmelerini beklerdik açıkçası.

Sonuç olarak bakıldığında, eğer FPS oyunlarının ciddi bir fanatiği iseniz ve Quake efsanesinin yakın takipçiyseniz oyun, gerçektenden de beklediğiniz herşeyi sunuyor. Ancak son zamanların en önemli FPS’leri F.E.A.R., Half-Life 2 gibi senaryo ve de yenilik anlamında önemli içerik sağlayamadığı kesin Quake 4’ün. Ancak Quake sevenler için asıl ihtiyaç olan aksiyon ve bol hareket bu oyunda fazlasıyla mevcut. Sisteminiz el veriyorsa bu grafik şölenini kaçırmayın.