Son zamanlarda kitap-sinema-oyun üçgeninin piyasaya ne kadar hakim olduğuna dikkat ettiniz mi? Artık neredeyse her sinema filminin bir de oyunu geliyor, ya da gerçekten sağlam senaryosu olan oyunların hepsini film veya kitap olarak görüyoruz. Bir de kitapların oyunları ve filmleri var tabi ki.. Oyun sektörünün artık tüm dünyada sinema sektörüyle beraber en gözde eğlence sektörü olmasına şaşmamak lazım.

İşte elimizde yine bir kitap oyunu var ve biz de incelemek üzere hazır bulunuyoruz. Aslında tam olarak kitap oyunu demek yanlış olur, kitabın ve filmin karışımı desek daha doğru olacak sanırım. Her neyse, bu detayı atlayıp Harry’nin Hogwarts’taki üçüncü yolculuğuna bir göz atalım isterseniz.

Harry Potter bir çok çevre tarafından yadırganan, daha çok küçük yaştakiler için uygun olduğu düşünülen bir ürün aslında. Bunun ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu tespit etmek ya da tartışmak bana kalmış birşey değil tabi, ama kesin olan birşey var ki, bu üçüncü macera kesinlikle küçük yaştaki çocuklara uygun değil. Ha, çok mu korkunç? Orası tartışılır. Benim gibi geceyarılarına kadar X-Files izleyen bir tipseniz güle oynaya Dementor avlamanız mümkün, ama bunun küçüklere uygun olmadığı kesin.

Oyunda, kaçılması imkansız Azkaban Hapisanesinden kaçmış olan çok tehlikeli bir suçlunun Harry’nin peşine düşmesi ve Harry’nin 3. yılında okulda olanlar işleniyor. Hikaye iyi hoş da, biraz detaysız anlatılmış bana kalırsa. Hikaye hakkında birçok detay atlanmış, çoğu yer biraz havada kalmış. Öyle ki, “Sirius kim? Lupin’in burda ne işi var?” şeklinde soruların oyun boyunca kafanızda uçuşması muhtemel (filmi izlediyseniz ya da kitabı okuduysanız bilemem tabi). Üstelik oyunun oldukça kısa olduğunu da göz önüne alırsak (hatta benim gibi tek oturuşta rahatlıkla bitirebilirsiniz) bu oyun için ciddi bir eksik teşkil ediyor. Oyunun hikayesine detay katmak, hem oyunu uzatırdı, hem de oyuna oldukça heyecan katardı kanımca…

Oyun bu sefer serinin eski oyunlarına göre daha ciddi şekilde değişikliklere uğramış. Özellikle Harry’nin okulu Hogwarts neredeyse baştan aşağı değişmiş. Aynı şekilde oyunun oynanışı da oldukça büyük bir yenilik sunuyor önümüze bu sefer. Daha önceki oyunlarda sadece Harry’yi kontrol ederken, yeni oyunda Harry, Ron ve Hermione üçlüsüyle dolaşıp hepsini dönüşümlü olarak yönetiyoruz. Ama tabi ki hangi karakteri ne zaman seçeceğinize siz değil, oyun karar veriyor. Aslına bakarsanız, bu yenilik oldukça hoş olmuş bence, oyuna yeni bir hava kattığı kesin. Her karakter farklı derslerden testlere giriyor (Ron – Defence Against Dark Arts, Hermione – Transfiguration, Harry – Charms) ve yeni büyüler öğreniyor. Tabi böylece her karakter farklı bir büyü kullanınca, bulmacalar da genelde üç karakteri birden mümkün olduğunca verimli kullanmaya dayanıyor.

Oyundaki yeni büyüler de oldukça ilginç kullanım alanlarına sahipler. Oyunun başında trende Hogwarts’a giderken yaşadığınız fare kovalamacasının ardından okula vardığımızda zaten karşımıza ilk Spell Challenge’ımız çıkıyor. Ron’la oynadığımız bu bölümde, Carpe Retractum isimli bir büyü öğreniyoruz. Bu büyü, nesneleri kendimize, ya da kendimizi nesnelere çekmemizi sağlıyor. Oldukça değişik ve hoş bir büyü olmuş bence. İkinci Spell Challenge, Laprifors ve Draconifor büyülerini içeriyor. Burada da Hermione’yi kullanarak tavşan ve ejderha (büyük birşey beklemeyin, küçük, yavru bir ejderha elbette) heykellerine büyü yaparak onları canlandırıp kontrol ediyoruz. Son Challenge ise Harry’ye ait ve Glaucius büyüsünü öğreniyoruz.

Glaucius’un şüphesiz en zevkli yanı koca bir şelaleyi dondurup, üzerinden kaymaya başlamak! Aynı zamanda Salamender’leri de dondurmak için Glaucius büyüsünü kullanıyoruz. Bu Spell Challenge’lar birçok gizli bölgeyi de içeriyorlar tabi. Bir yandan büyüye hakim olmaya çalışırken, diğer yandan da gizli yerler ve Challenge Shield’ler için gözünüzü açık tutmanız gerekiyor. Her Spell Challenge’da 10 tane Shield var. Bunların 10’unu da bulabilmek için en olmadık yerlere bakmanız ve her yere büyü yapmayı denemeniz gerekiyor genelde. Bulduğunuzda ise Bean Bonus Room adı verilen bir odaya girmek için hak kazanıyorsunuz.

Oyunda alışveriş yapmak için kullandığınız şeyler renkli fasülyeler, balkabakları ve kazan kekleri. Bean Bonus Room’da ise bizi fasülye, balkabağı ve kazan kekleriyle dolup taşan bir odaya bırakıyorlar. Kısıtlı zaman içinde toplayabildiğiniz kadarını topluyorsunuz. 10 Shield’in tamamını bulmak için hoş bir sebep…

Bu 3 büyü dışında Harry’nin öğrendiği bir büyü daha var ki, kanımca bu büyülerin içinde en zevklisi. Bu büyü, Dementor’ları kendinizden uzakta tutmanın yegane yolu. Expecto Patronum adlı bu büyünün yapılış yolu da biraz farklı. Siz asanızı sallamaya başladığınızda kolunuzdan asaya doğru bir halka yayılmaya başlıyor. Halka tam asanıza geldiğinde büyüyü yaparsanız, büyü başarıyla Dementor’ı yokediyor. Açıkçası oyunun en zevkli kısmının yüzlerce Dementor’la çevrildiğiniz bölüm olduğunu da söyleyebilirim. Gaza gelip sağa sola asa salladıktan sonra bittiğinde “daha yok mu, yeni ısınmıştık?” demeniz muhtemel…

Yeni öğrendiğimiz büyüler tabi ki bulmacaları çözerken sürekli bize eşlik etmeye devam ediyor. Hogwarts oldukça büyük bir okul ve içerisinde birçok gizli yeri bulunduruyor. Zaten serinin daha önceki oyunlarının da en hoş yanı buydu kanımca. O kadar çok gizli yer var ki, hepsini bulmadan rahat edemiyorsunuz. Gizli yerlerin hepsini bulursanız, bu sefer tüm Wizard Card’ları bulmak için uğraşıyorsunuz…

Peki Wizard Card’lar ne işe yarıyor? Bu Büyücü Kartlarından toplam 80 tane var. Herhangi bir yere gizlenmiş olabilirler; Spell Challenge’lardaki gizli bölmelere, okuldaki gözden kaçabilecek yerlere, ya da bir balkabağının içine! Eh, neden serinin önceki oyunlarını da oynamış olanların bu oyunda şüpheli gördükleri her yere “kesin gizli yer var burda, giricem bakıcam ben” diye yarım saat kastığını anlamışsınızdır artık. (Kulakların çınlasın Emre, o çitte birşey yok dememe rağmen yarım saat aradın ya orayı, ne diyeyim ben sana!)

Toplam 80 kart olduğunu söylemiştim az önce, bunlardan bazılarını kendiniz bulacak, bazılarını okulun çoğu yerinde bulunan kart satan öğrencilerden alacaksınız. 74 tane kartı da bulduğunuzda Fred ve George’un dükkanına gidip gizli kartı alabilirsiniz. Bu durumda elinizde hala 75 kart var, diğer 5 karta nasıl ulaşacaksınız? Gizli kartı aldıktan sonra kendimizi Bean Bonus Room’da buluyoruz ve bu sefer zaman kısıtlaması yok! Odadaki herşeyi dilediğinizce toplamakta serbestsiniz, 5 bonus kart da dahil…

Fred ve George’un dükkanından bahsetmişken, oyunda çeşitli yerlerde bulunan portrelere giriş için şifreleri de buradan alıyoruz. Toplam 8 tane portre var, ve bu portrelerin hepsinin şifresini almadan da oyunu bitiremiyorsunuz zaten. Bu portrelerin arkasında ise bolca kart, fasülye, balkabağı ve kazan keki sizi bekliyor genelde…

Oyunu bitirmek için yapmanız gereken başka şeyler de var tabi. Portrelerin şifrelerini aldınız, Spell Challenge’larınızı geçtiniz… Herşey bitti sanmayın, daha yıl sonu sınavları ve mini oyunlar var…

Yıl sonu sınavları oldukça hoşuma gitti. Oyunun sonuna geldiğinizde Carpe Retractum, Lapifors ve Draconifor ve son olarak da Glaucius büyülerinden son bir sınava tabi tutuluyorsunuz. Burada tam not alabilmek için 5 Challenge Shield’i de bulmalısınız. Bu sınavlar normal Spell Challenge’lardan biraz daha zor, ama yine de kolaylıkla geçebileceğiniz türde.

Mini oyunlar ise 3 tane. Hipogrif uçurmak, Canavar kitapla karşılaşmak ve Pixie dolu bir kuyuyu temizlemek… Bu 3 oyunun da 5 aşaması var ve her aşamayı bitirişinizde bir Wizard Card kazanıyorsunuz. Bu oyunlardan sadece Hipogrif ile uçmayı istediğiniz kadar tekrarlayabilirsiniz, diğerleri sadece bir kere oynanabiliyor.

Oynanıştaki detayları geçtik, gelelim biraz da teknik detaylara. Grafikler eski olmasına rağmen oldukça cilalanmış ve doğruyu söylemek gerekirse oyuna yakıştığı için fena gözükmüyorlar. Tabi şimdi bu grafikleri kalkıp da bir Far Cry, Half-Life 2’yle karşılaştırırsanız çok yetersiz geldiğini söyleyebilirsiniz. Ama sonuçta oyunun atmosferine bu grafikler gayet yakışıyor ve oyun oldukça hoş görünüyor bence.

Sesler ise grafiklerden daha önde. Gerek büyü sesleri, gerek karakterlerin sesleri oldukça iyi kaydedilmiş. Kesinlikle kulak tırmalamıyorlar. Hatta bazen durup beklediğiniz zaman Hermione ve Ron’un kavgalarına dahi şahit oluyorsunuz ki, bazen oldukça ilginç olabiliyorlar… Müzikler oyunun belki de en iyi yanı, gerçekten çok iyi orkestral müzikler var oyunda. Gerçi filmin müziklerini yapanın da John Williams (bilmeyenler için, kendisi Star Wars serilerindeki müziklerin de yaratıcısıdır) olduğu düşünülürse buna pek şaşırmamak gerekir sanırım. Aklıma gelmişken, oyunun müzikleri mp3 olarak oyunun klasörünün içinde bulunmakta. Meraklısı oradan dinleyebilir yani.