Ne zaman üzerinde Tom Clancy yazan bir oyun piyasaya sürülse, o oyunu içeriğine bile bakmadan hemen alırım. Çünkü şu ana kadar çıkan hiçbir Tom Clancy oyunu kötü olarak nitelendirilmemiştir (Tom Clancy’s Rainbow Six: Lockdown’ı unutun gitsin). Tom Clancy’nin Rainbow Six serisi ise benim en sevdiğim oyun serilerinden birisidir, Tom Clancy’nin aynı isimli romanından oyun dünyasına uyarlanmış olan bu seri, oyunlarda taktiksel oynanış isteyenlerin gönlünde ayrı bir yere sahiptir. İlk Rainbow Six oyunu 1998 yılında PC platformu için piyasaya sürülmüş ve bizi taktik FPS oyunları ile tanıştırmıştı. O zamana kadar bir kurşunla ölmenin ne demek olduğunu bilmeyen bizlere ise çok güzel bir ders vermişti. Rainbow Six serisinin tarihini burada uzun uzadıya anlatmak istemiyorum, ancak Rainbow Six oyunlarını Tom Clancy Rainbow Six 3: Raven Shield’den öncesi ve ondan sonrası diye ikiye ayırmak istiyorum. Raven Shield ile bana göre zirve yapan Rainbow Six serisi, ondan sonra çıkan Rainbow Six oyunları ile bir düşüş gösterdi. Bunda büyük ölçüde konsolların yaygınlaşmasının ve firmaların gözlerini bu piyasaya dikmesinin payı var, çünkü genelde oyunlarını konsollarda oynamak isteyen oyuncular taktik yapmaktan çok oyunun eğlence ve aksiyon yönlerine odaklanıyorlar. Nitekim 2006 yılında piyasaya sürülen Rainbow Six: Lockdown bünyesinde taktik namına hiçbir özellik bulundurmuyordu. Tüm oyunu dümdüz ilerleyerek rahatlıkla bitirebiliyorduk (Rainbow Six serisinin birçok kişiye göre en kötü oyunudur). Bu oyundan sonra Rainbow Six oyunlarına korkulu olarak yaklaşmaya başlamıştım. Ancak Ubisoft da yaptığının farkında olacak ki, 2006 yılının sonlarında Tom Clancy’s Rainbow Six: Vegas’ı piyasaya sürdü. Evet, bu oyunda Rainbow Six 3 gibi üst düzey taktik öğeler içermiyordu ancak yine de aksiyon yönüyle ve sınırlı taktik sistemi ile oldukça başarılı bir yapımdı ve oldukça tutuldu. Ubisoft da bu büyük başarının ardından oyunun 2.’sinin yapıldığını müjdeledi. Bu haberden birkaç ay gibi kısa bir süre sonra da Rainbow Six: Vegas 2 piyasaya sürüldü. Las Vegas’ın büyülü gecelerine tekrardan dönmek istiyorsanız doğru yerdesiniz.
We Only Got 4 Minutes To Clear The Base
Tom Clancy’s Vegas’ı ilk oynadığımda birçok kişinin aksine sevmemiştim. Vegas’tan bir önceki Rainbow Six oyunu olan Lockdown’ı da sevmemiştim. Çünkü bu oyunlarla birlikte Tom Clancy’nin o güzel hikayeleri ve oyunun taktik isteyen yapısı gitmiş yerine aksiyon ağırlıklı önüne geleni vurduğumuz bir oyun yapısı gelmişti. Ancak Tom Clancy’s Rainbow Six: Vegas’ı diğer Rainbow Six oyunlarını unutarak oynamaya başladığımda ondan zevk almaya başlamıştım. Her ne kadar oyunda eski oyunlarda olduğu gibi göreve başlamadan planlama yaptığımız taktik haritası olmasa da, oyun içinde değişik taktikler izleyerek görevimizi yerine getirebiliyorduk. Ubisoft, Vegas 2’yi (artık kısaca oyuna Vegas 2 diyeceğim) duyurduğunda ise açıkcası heyecanlanmamıştım, bir buçuk yıl içerisinde geliştirilen bir oyunda çok fazla yenilik olmayacağını adım gibi biliyordum, nitekim öyle de oldu. Ama buradan oyunun kötü olduğunu anlamını çıkarmayın ve yazının devamını okuyun.
Vegas 2’de ilk oyun gibi Las Vegas’ta geçiyor. Hatta ilk oyunda olduğu gibi yine oyunun ilk bölümü (Prologue bölümü) Vegas dışında geçiyor. Oyunun hikayesinin ise ilk oyunla bir alakası bulunmuyor. Açıkcası buna oldukça şaşırdım çünkü ilk Vegas’ın sonunda oyunun devam edeceği belli oluyordu, ancak Ubisoft’un bu hikayeyi devam ettirmeyip başa bir hikayeye geçiş yapması bana oldukça garip geldi. Hatta Vegas 2’de hikaye bile yok diyebilirim, tüm oyun boyunca Bishop adındaki tim liderini yönetip, takım arkadaşlarınızla birlikte Vegas’ı işgal eden teröristlerden şehiri kurtamaya çalışıyorsunuz. Evet, hikayeyi bu kadarla özetlemek ne yazık ki mümkün. Eski Tom Clancy oyunlarını hatırlarım da, bırakın oynanışlarını sırf hikayeleri için bile oynanacak yapımlardı.