Medal of Honor konusunu, güçlü atmosferi ve oynanılabilirlik özellikleriyle çok iyi yansıtabilen ender yapımlardan biriydi. Birçok otorite ve oyun sever için yapım her yönüyle övgüyü hak eden bir yapıya sahipti. İkinci dünya savaşı konulu oyunların listesini yaptığımızda ilk sıralarda yer alan yapım kalitesiyle büyük bir oyuncu kitlesinin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Bu ilginin yapımcıların bu tema üzerine kurulu oyunlar geliştirmesinde de oldukça etkili olduğunu söylemek mümkün. Onlar açısından bu durum oldukça karlı görünüyor. Düşünün bir kere, büyük bir ilgiyle hazır bekleyen bir pazara, dahası konu olarak gerçek, tüm yönleriyle yaşanmış bir olaya sahipsiniz. Gayet ekonomik görünüyor, en azından hayal gücünüzü o kadar da çok kullanmak zorunda değilsiniz.

Diğer yandan, gerçek olaylar her zaman daha etkili bir anlatım sunarlar. Çünkü yaşanmış olaylar için kurgu yapmak daha kolaydır. Oysa yepyeni, tamamen özgün, safkan bir hikaye yazabilmek, bir yönetmenin ya da bir edebiyatçının dehasını, hayal gücünü ve tutkularını gerektirir. Bu açıdan bakarsak bu oyunlar için yapılması gereken tek şey hikayenin üzerine teknik altyapıyı giydirmekten başka bir şey değildir. Bir yazar için kitap yazmak bir ömre ve birçok sıkıntıya mal olabilir, ve yılların birikmiş altyapısını gerektirebilir, ancak noktayı koyunca yayınlamak o kadar da zor değildir. Bu açıdan bu tür yapımlara biraz eleştirel bakıyorum. Ama yine de hikayemiz hazır, teknik detaylara daha çok önem verebiliyoruz düşüncesi de başka yönlerden doğru bir yaklaşım olarak görülebilir. WWII konusunda oldukça başarılı yapımların ortaya çıkmasının ardındaki birçok faktörün arasında saklı asıl sebep de bu işte. Bu gün elimizde birçok ikinci dünya savaşı konulu oyun bulunuyorsa bunu biraz da Medal of Honor’un yaratıcılarına da borçluyuz dersek sanırım yanlış olmaz.

Medal of Honor serisi, Pacific Assault’la bir kez daha ikinci dünya savaşına yolculuğa çıkıyor. Ancak bu kez Avrupa’dan uzaktayız. Elimizde bu kez sıra dışı bir yapım var. Öncelikle ‘Director’s Edition’ adıyla lanse edilen bir versiyonu da bulunan oyunla karşı karşıyayız. Hmm… Sinematik yaklaşım, işte bu iyi haber. Elimizde sinematik kalitede ve DVD içeriğiyle her tür beklentiye tam anlamıyla cevap verebilen bir yapım var. Bakalım bizi neler bekliyor.

Pacific Assault’un İkinci Dünya savaşına yaklaşımı şu ana kadar gördüğümüz yapımların aksine daha çok Hollywood türü bir anlatımla yoğun psikolojik öğelerin sentezi olarak oyuncuya sunuluyor. Gerek sunuş biçimi, gerekse oynanış tarzının da bu öğeleri oldukça güçlendirdiğini söylemek mümkün. Yapım bu haliyle baştan sona oldukça düşündürücü, tekrar tekrar izlenmesi ve irdelenmesi gereken bir filme benziyor. Oyuna başladığınız andan itibaren oyuncu kendisini bir anda savaş gerçeğinin tam ortasında buluyor. Kendimizi daha ne olup bittiğini anlamadan bir deniz çıkartmasında ilerlerken buluyoruz. 3 hafta, evet elimizdeki silahla, üzerimizdeki kıyafetle tanışalı sadece 3 hafta olmuş ve kendimizi D-Day’de çıkartmanın ortasında buluyoruz.

Üç haftalık üstünkörü bir eğitim hepsi bu. Öncesi mi? Önemli değil, mahalleye yiyecek taşıyan bir bakkal çırağından başka bir şey yok geride. Ve şimdi aynı kaderi paylaşacak bir avuç askerle beraber ölüme doğru dalgaları yararak ilerliyorsun ve sadece sen değil, herkes bunun farkında. Birkaç dakika sonrasını tahmin etmek güç değil. Ve kıyıdayız, artık 3 haftalık komik oyunların sonuna geldik, bu bir eğitim değil, her şey gerçek, kurşunlar cesetler ve kan… Ölümün tadı kaçınılmaz, ya seken bir kurşunda, ya bir el bombasında ya da senden çok da farklı durumda olmayan düşmanın süngüsünde…

Ne olduğunu pek de anlamadan kendimizi yerde buluyoruz. Ve o kısacık hayat gözlerimizin önünden geçerken, bazen Tanrıyla arasında gizli bir anlaşma olduğunu düşündüğünüz o çavuş’un sizi azarlaması kulaklarınızda çınlıyor; “Lanet olası herifler, işte hepiniz öldünüz, beceriksizler!” Ne kadar iyi bir fps oyuncusu olursanız olun, becerilerinizin sınırlarını ne kadar zorlarsanız zorlayın bu acı son değişmiyor. Yönetmenimiz burada güzel bir mesaj veriyor; bu düşündüğün kadar basit değil, istediğini yap, bu kaçınılmaz bir son ve gerçek bu, savaş ve ölüm denilen şey bu… Ekran karşısında yere yıkılmanın, ölmenin bir anlamı yok beklide. Bir flashback… geriye dönüyoruz.
İkinci Dünya savaşının Pasifik cephesi denilince akla gelecek ilk şey Pearl Habor olayı olacaktır. Yapımın odak noktalarından biri de işte burası. Pacific Assault, Pearl Harbor olayıyla başlayarak, oyunun ilk kısmında oyuncuya unutulmaz bir heyecan vaat ediyor. Tepenizde onlarca uçak limanı bombalarken, kullanılan sahneler sinematik kalitede, her şey en ufak detayına kadar ince hesaplanmış. Tabi yapım sadece bu olayla sınırlı değil, oyunda Pasifik adalarındaki sık ve amansız ormanlarda, şehir ve kasabalarda ve kapalı alanlarda geçen birçok bölüm bulunuyor.

Oyuna renk katmak amacıyla shoot’em up tarzı bölümlerin yanında kurtarma türü görevler de eklenmiş. Örneğin Pearl Harbor’da gemi’de yaralanan askerleri ‘medic’lere taşıdığımız bir bölüm bulunuyor. Bunun yanında yerleşik silah ve araç kullanımına da oyunda sıkça rastlıyoruz. Yine Pearl Habor bölümünde topçu birimlerine yardım ettiğimiz ve tekne üzerindeki uçaksavarı kullandığımız sahneler bulunuyor. Bu tür sahnelerde genelde gemiyi ya da aracı başkaları kullanırken, siz ateş ediyorsunuz. Pearl Harbor bölümü oyunun tıpkı Normandiya çıkarması gibi önemli noktalarından biri. Bu bölümün ardından temponun epey yavaşladığını görüyoruz. Orman içersinde ilerleyerek sürdürdüğümüz bölümlerde ise yine birbirinden zorlu görevler bizi bekliyor.

Öncelikle yapımın oynanış açısından balkıdığında göze çarpan ilk özelliği takım oyununun ölümcül nitelikte önem taşıması. Böylece hikaye anlatımı her ne kadar bireysel öğeler içerse de, oynanış açısından baktığımızda grup çalışmasına odaklanıldığı görülüyor. Üstelik bunu daha da pekiştirmek için ‘Medic’ (Sıhhiye) takıma eklenmiş. Diğer birçok yapımın aksine can ihtiyacınızı etrafta bulabileceğiniz ‘health pack’lerle değil medic’le sağlıyorsunuz. Takım içerisinde yönetim rolü sürekli değişim gösteriyor. Klavye’nin ok tuşlarını kullanarak ekran sağ üst köşesinde beliren emirleri eğer durum da uygunsa uygulayabiliyoruz. Bunlar arasında koruma ateşi, geri çekilme, hücum, takım toparlama gibi seçenekler bulunuyor.

Takım üyeleri birbirlerini mümkün olduğunca koruyor. Bu yüzden sadece savaşmak değil, yaralanan askerleri ateş hattından medic’e doğru taşımak gibi onlarca farklı şeyi yapmanız gerekiyor. Gerektiğinde görev dağılımı da yapılıyor. Siz arkadan dolaşırken diğer ikili önden düşmanı şaşırtabiliyor. Ancak takım emirleri ve oyun stiline alışmak düşündüğümüz kadar kısa sürmüyor ve tepkileri anlamak biraz uzun sürebiliyor ancak takım oyunu etkili ve stratejik bir biçimde kullanıldığında oldukça yararlı olabiliyor. Özellikle otomatik tüfeklerin olduğu ‘bunker’lerde ‘cover fire’ koruma ateşi seçeneğiyle düşmana şaşırtma vererek, en azından hareket edebileceğiniz bir boşluk yaratıp, yer değiştirebiliyorsunuz.

Oyunda son günlerde bu tür oyunlarda çeşitli örneklerine rastladığımız değişken hasarlanma tipi de bir seçenek olarak sunuluyor. Buna göre yaralandığınızda sürekli kan kaybediyorsunuz ve bandaj yapmanız gerekiyor. Aksi takdirde kan kaybından ölüm kaçınılmaz. Bu özellikle ateş hattında önlerdeyseniz oldukça sıkıntı yaşatabiliyor. Çünkü kan kaybını önlemek için sürekli ilgili bandaj tuşuna basılı tutmak gerekiyor ve bu durumda olması gerektiği gibi silah kullanamıyor ve hızlı hareket edemiyoruz. Bu seçenek oyunu oldukça zorlaştırdığından seçenekler menüsünden açıp kapatmak mümkün.

Oyun içerisinde daha önce de belirttiğimiz gibi etrafta ‘health pack’lar birkaç küçük istisna dışında neredeyse hiçbir yerde bulunmuyor. Bu yüzden medic’e bu konuda muhtacız. Tabi her bölüm envanterinde sınırlı ekipmanı bulunan sıhhiyecimizin desteği de oldukça sınırlı. Özellikle canımız bittiğinde yere yığıldığımızda yine bir tuş yardımıyla medic’i çağırmamız gerekiyor. Bu durumdayken tamamen savunmasız olmanız özellikle düşmana yakın bir konumdaysanız sizin için oldukça büyük bir tehdit oluşturuyor. Medic böyle bir durumda size yetişemeyebiliyor ya da siz ‘medic’ beklerken düşman askeri gelip son darbeyi vurabiliyor. Bu yüzden komandoculuk oynamak ya da kahraman olmak bu oyunda çok büyük riskler taşıyor.

Oynanışa dair bütün bu zorlukların üzerine yapay zeka da tuz biber oluyor. AI modellemelerinin özellikle üst seviye seçeneklerde oldukça zorlayıcı olduğunu söylemek mümkün. Pusu kurmadığınız durumlar dışında genelde avantajlı taraf düşmanlarınız oluyor. Genellikle çok iyi savunma yapıyorlar, ellerindeki sabit otomatik tüfekler, kuleler gibi avantajları oldukça iyi kullanıyorlar. Sayıca az olmanız ve medic’in sert çatışmalarda herkese yetişememesi de oyuncu adına bir dezavantaj olarak görünüyor. AI, yer şekillerini binaların köşelerini ve kum torbalarını siper olarak kullanmakla kalmıyor, toplu süngü saldırısı da yapabiliyorlar ki, bu heyecanlı anlar yaşatıyor. Özellikle öndeyseniz üzerinize saldıran askerlere karşı kendinizi savunmak için öyle fazla seçeneğiniz de olmuyor. (Özellikle M4A1 gibi 15 saniyede 30 mermiyi ateşleyebilen siahlar haliyle o zamanlar henüz icat edilmemişti)

Oynanış özelliklerine baktığımızda oyunun temposunun oldukça düşük olduğundan oyun severler şikayet edebilir. Gerçekten de oyunun konusu, işlenişi ve teknik altyapısı yüzünden oyunun genel temposunun oldukça yavaş bir yapıda. Bu durum zaman zaman bazı oyuncuları oyundan soğutabilecek kadar önemli boyutlara ulaşabiliyor. Ancak yapımcılar sanki bir film izlermiş havası verebilmek adına ve oynarken oyuncuyu da kare kare düşünmeye itebilmek, imkansızlık duygusunu daha da güçlü verebilmek adına hareket kabiliyeti serbestisini ve hızını oldukça düşük tutmuşlar. Bir açıdan kötü olsa da diğer bir açıdan da oldukça iyi bir tercih gibi görünüyor.

Yeni yapımda silahlar ve envanterimize baktığımızda yine oldukça kısıtlı seçeneklerimiz olduğunu görüyoruz. Çoğu görevde birkaç el bombası, bir tüfek, bir adet tabanca, dürbün ve zaman ayarlı patlayıcımız oluyor. Tabi bölüm esnasında düşmanların silahlarını alabiliyoruz. Ayrıca etrafta her ne kadar ‘health pack’ler bulunmasa da sınırlı sayıda da olsa cephane bulunabiliyor. Her ne kadar aynı zamanda sınırlı sayıda silah taşıyabilsek de yeterli düzeye ancak ulaşan farklı silahlara oyunda rastlamak mümkün.

Oynanış özellikleri, yapay zeka ve zorluk açısından değerlendirildiğine yapım her seviye oyuncu için, ama özellikle de ilerlemiş vakalar olarak kabul edebileceğimiz fps guruları için oldukça doyurucu bir yapım.

Yapım tek kişilik senaryosuna ek olarak çoklu oyuncu seçeneklerini de barındırıyor. 3 farklı modda 8 resmi haritada ister yerel ağdan ister ea.com’un sunduğu internet portalından yapımı oynamak mümkün. Göze çarpan farklı bir mod olarak ‘invader’ adlı mod öne çıkıyor. Bu modda haritada savunan ve işgalci kuvvet olarak oyuncular ikiye ayrılıyor ve haritadaki çeşitli görevleri yerine getiriyor. Özellikle kalabalık gruplarda oldukça eğlenceli bir multiplayer seçeneği. Ancak oyunun biraz da teknik altyapısı nedeniyle ‘lag’ sorunu olması oldukça sıkıntı yaratabiliyor. Ancak yayınlanan resmi yamayla birlikte bu sorunların tümünün giderildiğini görüyoruz.

Teknik özellikleri açısından baktığımızda yapımın birçok beklentiyi karşılayabildiğini görüyoruz. Güncel grafik teknolojilerinin neredeyse tümünü yeni oyunda görmek mümkün. Tasarımcıların atmosferi oyuncuya son derece etkili bir biçimde sunan çevresel düzenlemeler yaptığını söyleyebiliriz. Oyunun başlarındaki Pearl Harbor bölümünde yaşayan bir askeri üs yaratılmış. Çoğu görüntü sinematik bir yaklaşımla ele alınmış ve sanki pahalı bir Hollywood yapımında sete, sahne tasarımına gösterilen özen oyuna yansıtılmış. Orman içerisinde ilerlediğimiz bölümlerde düşman kampları, patikalar, yollar ve olağanüstü güzellikte bir orman tasarımı ile karşılaşıyoruz. Her şey en ince detayına kadar tasarlanmış ve hazır. Özellikle çalılar ve bitkileri kamuflaj ve sessizce ilerlemek için kullanmak mümkün.

Karakter tasarımlarına baktığımızda ise yapımdaki kalite anlayışının sürdüğünü görmek mümkün. Pacific Assault şu ana dek gelmiş en detaylı karakter ve silah çizimlerine ve animasyonlarına sahip WWII konulu oyun. Özellikle yüksek çözünürlüklerde oynama şansına sahipseniz oyunun görsel kalitesi dudak uçuklatıyor. Grafiksel altyapı birbirinden güzel sinematik efekt düzenleri ile makyajlanarak daha da iyileştirilmiş. Shader Modellemeleri oyundaki derinlik hissini oldukça güçlendiriyor. Gölgeler için de söylenebilecek bir şey yok, gayet iyiler. Ancak oyun motorunun yüksek performans gösterememesi ve zaman zaman hareket sınırlılığına da yol açması yapımın olumsuz yönlerinden biri. Hantal demek istemiyorum ama oldukça ağır bir tempoya sahip Pacific Assault. Bunun yanında çok sık rastlanmasa da yapımda hala bazı teknik hatalar ve buglar bulunuyor.

Ses düzenleri ve müzik altyapısına baktığımızda EA Games’in bu konuda gösterdiği özeni bir kez daha görmek mümkün. Yapım güncel bütün standartları desteklemekle birlikte THX etiketi de taşıyor. Stereo Sistemlerden 7.1 surround sistemlere kadar her türlü ses sisteminde EAX ve Dolby gibi altyapılarda size savaşın gerçek yüzünü hissettirebilecek müzik ve efekt düzeniyle yapım takdiri sonuna kadar hak ediyor. Seslendirmelere baktığımızda da yine temiz kayıtlar ve açık bir İngilizce görüyoruz. Sonuçta ses açısından yapım oldukça güçlü ve yapımcının oyuncuya hissettirmek istediği atmosferi sorunsuz olarak sunuyor.

Teknik altyapıdaki ufak tefek sorunlar için yapımcının resmi sitesinde bir yama yayınlandı. Özellikle oyundaki bahsettiğimiz lag meselesi üzerine yoğunlaşan yama, diğer birçok senaryo ve çoklu oyuncu seçeneklerindeki sorunu da çözüme kavuşturuyor. Ancak DVD olarak satılan bir yapım için yamanın boyutu haliyle biraz büyük. (Yaklaşık 65 Mb)

Gayet iyi bir teknik altyapıya sahip olan yapım sistem ihtiyaçları açısından da iyi oynayabilmek için en azından ortalama bir oyun PC’si gerektiriyor. Resmi bilgilerde 1.5 GHz işlemci, 512 MB RAM, 64 MB DirectX 8.1 destekli ekran kartı minimum olarak görünse de, akıcı bir oyun için 2.4 Ghz işlemci, 512 MB RAM ve 128 mb 9600xt ya da 5700’e ihtiyacımız var. Shader Model 2.0 ile oynamak istiyorsanız ise üst model ekran kartlarından bahsetmeniz gerekiyor. Ancak son yamayla oyunun performans darboğazının giderildiğini belirtmekte fayda var. Oyunun Shader Model 3.0 desteklediğini de notlarımıza ekleyelim. Yani, yeni nesil bir GeForce 6 sahibiyseniz piyasada SM3.0 yeteneklerini görebileceğiniz sayılı yapımdan biri MoH: PA. Bu arada, ülkemize yavaş yavaş 6600GT AGP ‘ler de gelmeye başladı. Umarız çok geçmeden bu fiyat/performans canavarlarından biri test sistemimize teşrif ederler. Yapımın performansında en önemli etkenin ekran kartı olduğunu belirtmekte fayda var. Oyunu incelediğimiz makine genel hatlarıyla P4 2.8E, 512 MB, 128 MB FX5600 konfigürasyonuna sahipti. Shader 1.1 modellemeleri, 800×600 çözünürlükte ve orta seviye detaylarda oyunu akıcı oynayabildik. Ancak yamanın ardından ayarları biraz daha yükseltmek mümkün oldu. Sistem ihtiyaçlarına genel olarak baktığımızda ortalamanın üstünde olduklarını görüyoruz.

Yapım DVD ve Directors Edition DVD olmak üzere iki farklı versiyon olarak piyasada bulunabilir. Directors Edition’da yapım notlarından tutun, önceki ve bu yapıma ait soundtrack ve fotoğraflara ve hatta savaşın Pasifik cephesindeki ilerleyişine dair bir ‘interactive timeline’ özelliğine kadar birçok seçenek bulunuyor. Medal of Honor: Pacific Assault’a genel olarak baktığınızda ise gerek sunum kalitesi ve oynanış özellikleri, gerekse parmak ısırtan sinematik yaklaşımı ve derin psikolojik öğeler içermesi türünün meraklıları için yapımı bulunmaz bir hazine haline getiriyor. Ancak herkes için ‘Mutlaka arşivlerde bulunması gereken bir yapım’ demek çok da doğru olmayacaktır. Sonuçta bazı farklılıklar ve değişimler olsa da yapımın konuya çok farklı, büyük bir değişim geçirmiş bir bakış açısı getirdiğini söylemek güç. Ancak bu haliyle bile birçok oyuncuyu tatmin edebilecek ve bu türün yapımcılarına yeni fikirler verebilecek bir yapım Medal of Honor: Pacific Assault.

Elimizde oldukça iddialı bir yapım duruyor ama önümüzdeki günlerde bizi bekleyen Call of Duty: Finest Hour ve Brother in Arms gibi daha şimdiden çok daha iddialı konumda olan yapımlarda yolda bizi bekliyor. Bakalım bu sene ikinci dünya savaşı teması üzerine kurulu en iyi yapım kim olacak, hep birlikte göreceğiz.