Tapınak şövalyeleri, Hıristiyanlık uğruna savaşmaya ant içmiş bir Haçlı örgütüdür. 9 şövalyenin Kudüs’te gizlice kurduğu bu örgüt, I. Haçlı Seferi’nden sonra Kudüs kralı II. Baldwin’in huzuruna çıkıp Kudüs’e gelen Hıristiyan hacıların can ve mal güvenliğine talip olduklarını belirtmişlerdir. Böylece efsanevi “Tapınak Şövalyeleri” ortaya çıkmıştır. Bu konunun ayrıntıları ise hala tartışılmaktadır, bu yüzden ayrıntıları geçelim. Oyun Enclave’in yapımcıları tarafından yapıldı. Bakalım Starbreeze kendini ne kadar geliştirmiş?

Oyunun konusu öyle fazla tatmin edici değil. Oyuna sadece süs olsun diye konulmuş. Oyunda bir Tapınak Şövalyesini yönetiyoruz. Bir mesajcıdan çok büyük bir kötülük hakkında bilgi alıyoruz. Ayrıca bu mesajcıdan Tanrı tarafından kutsanmış bir kadının Lord Bishop tarafından kaçırıldığını da öğreniyoruz. Hemen Lord Bishop’un peşine düşüyoruz ve bu adama yaklaştıkça birçok karanlık giz ortaya çıkıyor. Bu gizler, sizi evinizden uzaklaştırıp, kutsal topraklardan geçirip, sanki bir bataklık gibi, karanlığın derinliklerine doğru yavaşça batırıyor… Batıyorsunuz, batıyorsunuz… Derken çok sıcak bir yere geliyorsunuz: Cehennem.

Oyun üç CD’den oluşuyor. Oyunu yükledikten sonra açıp menüden New Game seçeneğini seçiyoruz. Demodan sonra bir profil yaratıp, zorluk seviyesini seçiyoruz. Bence en kolay ve en zor seviyeleri seçmeyin. Zorluk seviyesinden sonra yine demo ve oyuna başlıyorsunuz. Genelde oyunda gitmeniz gereken tek yön var. Bazen yolunuzu açmak için silahınızla tahtaları kırmak, okunuzla bazı ipleri koparmak ya da bazı bulmacalarla uğraşmak zorunda kalabilirsiniz.

Knights of the Temple bir Hack-and-Slash oyunu. Yani karşımıza çıkan kim varsa öldürüyoruz. Bölümler boyunca karşımıza hep aynı düşmanların çıkması, hepsini aynı taktikle öldürmemiz, bölüm sonlarında da güçsüz bossların çıkması… 29 bölüm boyunca aynı şeylerin olması tabi ki çekilmiyor (Ben çektim, o ayrı konu). Bu yüzden oyunu bir günde bitirmeye çalışın, daha uzun sürerse sıkılmaya başlıyorsunuz.

Oyunda üç tür hareket var: Kombolar, özel saldırılar ve ilahi güçler. Oyunda ilerledikçe farklı hareketler kazanıyorsunuz. Komboları yaparken tek yapmanız gereken gerekli tuşlara basmak. Özel saldırıları yaparken Tab tuşuna basılı tutup hangi özel hareketi yapacağınıza bağlı olarak bir tuşa basıyorsunuz. Bu hareketler yorgunluk derecenizi gösteren barı azaltıyor (mavi bar). Bu bar kendi kendine doluyor. İlahi güçleri yapmak için Space tuşuna basılı tutup herhangi bir tuşa basıyorsunuz. Bu güçler Mana barınızı azaltıyor (Beyaz bar). Bu barı doldurmak için de sadece öldürmeniz gerekiyor. Ayrıca ilahi güçlerin seviyesini arttırmak için oyunda karşınıza çıkan sandıklardan yararlanıyorsunuz.

Biraz da silahlardan bahsedelim. Karşımıza 4 tür silah çıkıyor: Sword (kılıç), axe (balta), mace (gürz) ve bow (ok). Zırhsız düşmanlarınıza kılıç ve baltayla, zırhlı düşmanlarınızı gürzle daha rahat öldürebilirsiniz. Oku ise bazı bulmacaları çözmek, ulaşamadığımız düşmanlarımızı öldürmek ve bazı güçlü düşmanları yaralamak için kullanıyoruz. Bu 4 silah türünden birer tane üzerimizde taşıyabiliyoruz. Mesela yeni bir kılıç bulduğumuzda eski kılıcımızı atıyoruz.

Karşımıza iki tür düşman çıkıyor. İnsan düşmanlar ve insan dışı düşmanlar. Son bölümlere doğru karşınıza hiç insan çıkmayacak. Son bölümde ise tek bir insanla karşılaşıp “Oh be!” diyeceksiniz: Lord Bishop. Ama Lord Bishop ile değil, onun cehennemden çağırdığı yaratıklarla savaşıyoruz ve bu savaş sizi çok sıkacak. İlk olarak ateşten, gergedana benzer bir yaratık çıkacak. Daha sonra hayalet ve ateşten şövalyeler çıkacak. Biraz uğraşırsanız başarabilirsiniz.

Knights of the Temple’ın kontrolleri oldukça kolay. Normal saldırılarda sadece Q ve W tuşlarını kullanıyoruz. Özel saldırılarda Tab tuşuna basılı tutarak, ilahi güçlerde de Space tuşuna basılı tutarak hareketleri yapabiliyoruz. Hareket etmek için de yön tuşlarını kullanıyoruz. Fareye elimizi bile sürmüyoruz. Ama kamera açılarında büyük sorunlarla karşılaşacaksınız. Özellikle kamera açıları yüzünden düşmanınızı fark edemeyip öldüğünüzde, kendinizden geçebilirsiniz. Gözlerinizi açtığınızda çevrenizde oyunu bulamazsanız size en yakın pencereden dışarı bakın. Oyunu silmeniz de muhtemel.

Oyunun grafiklerine çok önem verilmiş. Oyunu tam ayrıntıyla oynarsanız grafiklerdeki muhteşemlik gözünüzden kaçmayacaktır. Karakter tasarımları çok güzel olmuş. Zaten insan karakterlerde Motion-Capture tekniği kullanıldığı için insanlar gözümüze çok iyi gözüküyor. Işıklandırma ve gölgelendirmeler de bayağı güzel.

Kaplamalar da fena sayılmaz. Oyunda en çok göze çarpan şey ise savaş animasyonları. Özel saldırıların animasyonları çok güzel. Saldıracağınız düşmana sırtınız dönük olduğunda saldırırken kullanılan animasyon en çok hoşuma gidendi. Enclave’den sonra grafiklerde büyük bir gelişme var.

Sesler ve müzikler de oyunun puanını arttıracak etkenler. Üzerinizdeki ağır zırhınızla ilerlediğinizde, çelikler birbirine çarptığında, ok attığınızda, ilahi güçlerinizi kullandığınızda, düşmanınız hasar aldığında çıkan sesler çok gerçekçi olmuş. Müzikler de içinde bulunduğunuz duruma göre değişiyor. Savaşırken sizi aksiyona sevk eden bir müzik çalarken, sağlığınız çok azalınca dramatik bir kilise müziği çalıyor. Bu kilise müziği o kadar huzur verici ki sağlığınızı yükseltme imkanınız olsa bile kendinize böyle bir kötülük yapmak istemiyorsunuz.

Aslında oyunun yapay zekası hakkında pek bir şey söylenemez. Karşınıza çıkan kolay düşmanların yapay zekaları çok düşükken, genelde bölüm sonlarında çıkan bossların yapay zekaları yeterli derecede. Kolay düşmanlar hareketlerini sizin hareketlerinize bağlı olarak değiştirmezken zor düşmanlar saldırı anınızda guard alıyorlar. Ayrıca bossların her biri farklı teknikler kullanarak sizi alt etmeye çalışıyorlar. Okçuların IQ’ları negatif değerlerde olmalı. Ya da okçuları körlerden seçmişlerdir. Karşınıza iki düşman çıkarsa ve birinde kılıç, diğerinde ok varsa öncelikle kılıç kullananla uğraşın. Okçular zaten bulutları vurmaya çalışıyorlar.

Atmosferin de pek mükemmel olduğu söylenemez. Sizi havaya sokan iki şey; grafikler ile müzikler. Bu ikisi dışında sizi havaya sokacak pek bir şey yok. Grafikler sizi şöyle havaya sokuyor: Savaş animasyonları çok güzel ve siz bu animasyonları kullandıkça daha çok kullanmak istiyorsunuz. Arka fondan gelen savaş müziği de buna katılınca bir bakmışsınız, içinizde öldürme tutkusu alevlenmiş. Ama maalesef bu yetmiyor, oyunun sıkıcılığı atmosferi yerin dibine batırıyor.

Eğer oynayacak oyun bulamıyorsanız, biraz adam öldürerek içinizi rahatlatmak istiyorsanız ya da savaş animasyonlarını çok merak ediyorsanız (!) oyunu alıp oynayın. Aksiyon hastasıysanız kesinlikle kaçırmayın. “Öldür, öldür, nereye kadar?” diyorsanız kapağına bile bakmayın.