Henüz emeklemekte olan, hatta doğmadığının gönül rahatlığıyla kabul edilebileceği Türk oyun sektörünün dünyaca ünlü ismi Mevlüt Dinç (a.k.a Mev Dinç. Buna daha sonra değineceğiz:) bir süre önce İstanbul isimli bombasını patlatmıştı hatırlarsanız. Yıllarca İngiltere’de çalışıp sırasıyla Enduro Racer, The Last Ninja 2, Time Machine, First Samurai ve Street Racer gibi “klasik” olmuş yapımlara imza atan ve memleket özlemi yaşayıp 2000 yılında ülkemizin oyun sektörünü şaha kaldırmak için geri dönen Mevlüt Dinç, yaklaşık 1 senedir İstanbul isimli devasa online oyunla haşır neşir ve projenin bitmesine çok da az bir süre kaldı.

İstanbul’un nasıl bir oyun olduğu ve ne kadar başarılı olabileceği konusunda bir fikir sahibi olabilmek için, 80’li yıllardan bu yana İngiltere’de yaşayan ve 2000’de geri dönen Mevlüt Dinç’i yakından tanımamız gerekir. Kendisi, Mevlüt Dinç’in hikayesini şöyle anlatıyor:

“Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunuyum. 1979’da İngiltere’ye gittim. Ekonomik zorluklardan dolayı arzuladığım eğitimi devam ettiremedim ve 1980-1985 arası ülkeleri birbirleri ile haberleştiren telekomünikasyon kabloları üreten bir fabrikada çalıştım. Hiçbir şekilde bilgisayar ve oyunlarla ilgim yokken fabrikadaki bir iş arkadaşımın ısrarı üzerine 1983’de Sinclair ZX Spectrum bilgisayarını satın aldım. Çok kısa sürede bilgisayar programcılığı ilgimi çekti bunu en iyi şekilde öğrenmek istedim. Oyun sektörü daha yeni oluşuyordu ve bu konuda fazla kaynak yoktu. Haftalık bir oyun dergisinde başarılı oyun programcısı olmak için Assembly (Makine Kodu) öğrenmenin şart olduğunu okudum ve fabrikada çalışırken 2 yıl içinde dergi ve kitaplardan edindiğim bilgilerle kendi kendimi yetiştirmeyi başardım

1985’de fabrikadan ayrılarak profesyonel oyun programcılığı yapmaya karar verdim ve ilk oyunumu ZX Spectrum için 8 ayda tamamladım.

Arkasından ünlü 3D Ant Attack oyununun Commodore 64’e uyarlanmasında önemli katkılarda bulundum. Ödül aldığım oyunlardan Enduro Racer‘i tam 3 haftada Amstrad CPC makinesine uyarlamayı başararak İngiltere’de en ünlü oyun programcıları arasına girmiş oldum ve hemen ardından Last Ninja2 ile bu başarımı pekiştirdim.

1988’de Vivid Image adlı şirketi kurdum ve bu şirketle ödül ve başarılar devam etti: Time Machine (1990), The First Samurai (1991) ve Street Racer (1994), SCARS (1997). Türkiye’ye dönmeden 1999’da çalışmalarına başladığımız ACTOR oyun motoru çok kısa sürede oyun sektöründe yankılar uyandırdı ve Intel’in dünya çapındaki Pentium 4 tanıtımlarında kullanılan en önemli demosunu biz yaptık. Uzun yıllar arzuladığım ülkeme dönme olayını Kasım 2000’de gerçekleştirdim.

Not: Mevlüt ismini söylemekte zorlanan İngilizlere kolay olsun diye Mev ismini kullandım ve uzun yıllar Mev Dinc adı ile oyunlarımı geliştirdim. Bu nedenle yukarda bahsi geçen oyunlarımla Türkiye’de büyüyen gençler bu oyunların Mevlüt Dinç yani bir Türk tarafından yapıldığını yıllar sonra öğrenmiş oldu!”

Türkiye’ye geldikten sonra Mynet birlikteliği ile bir online futbol menajerliği oyunu hazırlayan Mevlüt Dinç’in bu oyunundan kazanılan onbinlerce dolar, Mynet’i oyun sektörünü desteklemeye yöneltmiş ve öncelikle Sobee’ye yaklaşık 100 bin dolar gibi bir bütçe ayrılmış. Bu sebepten dolayı kısıtlı bir ekiple hazırlansa da maddi kaynak sorunu çekmeyen ekip, bu açıdan çok rahatlamış gibi görünüyor –zira henüz gelişmekte olan çoğu firmanın kepenkleri indirmesinin yegane sebebi maddiyattır. İTÜ Maslak’ta ufak bir mekanda büyük işler peşinde koşan ekip, yaklaşık 1 sene önce İstanbul’a başlamasına karşın bunca süre sessizliğini korumuş. İstanbul’un doğuş hikayesini yapımcısı şöyle anlatıyor:

“Yaklaşık 10-12 aydır üzerinde çalıştığımız projede Mynet’in sağladığı destekten ötürü maddi kaynak sıkıntımız yok. Böyle bir projede aslında çok daha büyük bir ekibimiz olmalı ama bizim arzuladığımız seviyede yetenek ve birikim sahibi arkadaş bulmak henüz ülkemizde kolay değil. Çok yetenekli, bilgili ama birikimi olmayan çok az sayıda bazı arkadaşları bünyemize alarak onları yetiştiriyoruz ve böylece hem çok önemli projeler geliştirmeye hem de böyle önemli projelerde çalışabilecek elemanları da yetiştirmeye çalışıyoruz.

Türkiye’ye döndükten beri çok küçük bir ekiple kendi olanaklarımızla sürekli bir şeyler yapmaya çalıştık hep. Bu arada bize uzun soluklu destek verecek bizim vizyon ve hedeflerimizle uyuşan kişi ve kurumları bulma arayışında olduk. Mynet ile Ocak/Şubat başında çok önemli ve yakın bir işbirliği sağladık. İstanbul oyun üzerindeki çalışmalarımıza Şubat 2004’de başladık.

Gönlümüzde hep tamamen yerli yetenek ve emekle geliştirdiğimiz bir oyun yattığı için yaptığımız oyunda inanılmaz tarihi ve kültürel zenginliği olan İstanbul’u işlememiz çok doğal bir sonuç.

Benimle uzun süredir birlikte olan ve bana inanan bir iki arkadaşımızdan oluşan ekibimize kısa sürede uygun birkaç kişi daha ekledik. Şu anda çok küçük ama yetenekli, hevesli ve oyun işinin Türkiye’de başarılı olmasını benim kadar isteyen bir ekibimiz var.”

Önceden de belirttiğim gibi, İstanbul’da geçmekte olan bir devasa online RPG “İstanbul”. Oyunun bizim açımızdan en önemli kısmı ise tabii ki İstanbul’da geçiyor olması. Çok büyük bir haritaya sahip olan oyunda baştan sona kadar gitmenin en az 10 dakikayı bulacağı söylenirken, oyunda ilk etapta her mekan bulunmayacak. İlk olarak Eminönü’nde geçecek olan oyunun bir tarafı boş kalacak ve zamanla buraya Topkapı, Beyoğlu, Taksim, Sultanahmet ve Üsküdar gibi mekanlar eklenecek. Kısacası içine girip de kaybolması çok doğal bir ortamla karşılaşmışken bu ortam gittikçe büyüyen ve belki de en büyük sanal alemin oluştuğu bir ortam olacak; ancak gayet tabi bu oyunun gördüğü ilgiyle de alakalı. Çok eski, el yapımı bir harita önderliğinde ve yüksek çözünürlüklü dijital kamera yardımcılığında hazırlanan haritalarda sokaklar 15-20 binadan, tüm oyun ise 3300 binadan oluşuyor. Bu binaların arasında Mısır Çarşısı gibi mekanlar da bulunuyor, ve bu mekanlar sadece süs işlevi yapmaktan öte, içine girilip etkileşime gireceğiniz mekanlar olacak:

“İstanbul oyunu güzel İstanbul’umuzda geçiyor. Bu nedenle oyunumuz aracılığı ile bu muhteşem şehrimizin önemli mekanlarını da etkileşimli 3B ortama aktarmış oluyoruz. Oyun RPG öğeleri içeren bir MMO, sanırım Türkçe’de devasa çok oyunculu oyun diye tanımlanıyor.

İstanbul’u modellemek için 1930-40’larda oluşturulmuş haritalar kullanıyoruz. Oyunun kesin bir zaman dilimi yok ama 1940-60 diyebiliriz. Konu çok basitçe İstanbul’a düşen bir göktaşının yarattığı kaos sonrası yer yüzüne çıkan tehlikeli yaratıkların İstanbul’dan arındırılmasını içeriyor.

Oyunda önemli tarihi ve kültürel mekanları birebir modelliyor, doku olarak da yüksek çözünürlü kamera ile çektiğimiz fotoğrafları kullanıyoruz. Sokakların oluşturulması için 15-20 bina tiplemesinden oluşan kombinasyonlar kullanıyoruz.

İlk bölüm için Eminönü tasarlanıyor ve daha sonraki bölümlere, sırasını henüz bilmiyorum ama Sultanahmet, Topkapı, Beyoğlu, Taksim ve Üsküdar gibi mekanlar eklenecek.”

Mevlüt Dinç’in de belirttiği üzere, göktaşı çarpması sonucu ortaya çıkan yıkım ve türeyen yaratıklarla mücadelenin konu alındığı İstanbul’da çok çeşitli mekanlarda bulunacağımız belirtiliyor. İçine girebileceğiniz ünlü mekanların yanı sıra göktaşı sebebiyle karaya oturmuş gemiler, yer altları ve bu mekanlarla özdeşleşmiş yaratık ve düşmanlar bizleri bekliyor olacak İstanbul’da. Ayrıca her RPG oyununda olduğu gibi İstanbul’da da karakter sınıfları ve yetenek puanı muhabbetleri var, farklı sınıfların oluşturduğu topluluk oyuna çeşitlilik katmasının yanı sıra oyuncuların birbirleriyle etkileşim halinde olmalarını “zorunlu” kılacak. Zanaatçı, Savaşçı, Büyücü, Şifacı gibi karakter sınıflarının bulunduğu oyunda kendinizi geliştirebilmek için belli yan ve ana görevler alacaksınız ve bu görevleri gerçekleştirebilmek içinse diğer karakter sınıflarından olanların sahip olduğu bir şeyi ele geçirmek durumundasınız. Örneğin bir savaşçı, yeri geldiğinde boyundan büyük bir düşmanı yenmek için büyücünün ölümcül iksirine ihtiyaç duyacak ve bu da oyuncular arası etkileşimin oluşmasına neden olacak:

“Irk ve türler genel olarak diğer RPG oyunlarına yakın, elimizden geldiğince oyundaki karakterleri kültürümüzden öğeler içerecek şekilde tasarlamaya çalışıyoruz. Zanaatçı, Savaşçı, Büyücü, Şifacı vs gibi türler olacak.

Düşmanlara gelince, yer altı yaratıkları ile bu tür oyunlarda bulunabilecek geleneksel oyun karakterleri kullanma olanağı oluşturduk, Fare adam, Gulyabani, Meran, İskelet Savaşçıları vs gibi.”

Önceden de belirttiğim gibi bir yanı açık bırakılan oyuna yeni eklenen şeyler sadece haritalar da olmayacak, görevler, düşmanlar vb. unsurlar da sürekli değişim halinde olup yeni görevler eklenerek oyun dünyasının canlılığı korunarak oyuncunun oyundan kopmasının engellenmesi hedefleniyor. Ayrıca canlılığı korumak adına bazı yan görevler de oyunda mevcut, örneğin yarış gibi.

Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru (heh) çalışmalarına başlanan ve başarısıyla oyun dünyasının dikkatini çeken Actor motoru, pratik olarak ilk kez kullanılıyor olacak. Gerek grafik, gerekse dinamikler bakımından hayli iddialı ve düellokar konuşan (?) Mevlüt Dinç’e bu konuda yönelttiğimiz bir soruda, ağzından yeni oyun projesiyle ilgili ilk bilgileri almayı da başardık. Sadece devasa online olarak değil, yine İstanbul’da geçen bir aksiyon oyunu ile de karşımıza çıkacak Sobee; ve yapımcılar Actor’ün gerçek gücünü o oyunda göstereceğine inanıyor:

“Oyunun, grafik ve diğer teknik unsurlar açısından yabancı devasa oyunlardan eksik bir yanı olmayacağı gibi artıları da olacaktır. Burada bize tek engel hedeflediğimiz donanım seviyesidir.

Actor’ün içindeki dinamik unsuru devasa online oyunda kullanma olanağı nerdeyse yok, o nedenle Actor’ün bu tarafı için ileride yapacağımız tek kişilik aksiyon oyununu beklemek zorundayız!

Mynet ile olan ilişkimiz uzun soluklu ve çok yakın bir işbirliğine dayanıyor, bunun bu şekilde devam edeceğine inanıyorum. İstanbul’dan sonra değil onun yanı sıra ama onu aksatmadan şu anda gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımız var, bu çalışmalarımızın bazıları uzun vadeli bazıları ise kısa sürede hayata geçecek nitelikte, ve zamanı gelince bütün bunları sizlerle paylaşmaktan memnunluk duyacağız.

Ama şu anda şunu sizinle paylaşabilirim: Sobee olarak bir ilke daha imza atmış bulunmaktayız. Dünya şampiyonumuz sevgili Semih Saygıner’in değerli katkılarıyla geliştirdiğimiz Bilardo oyunumuzun Beta versiyonu Mynet’te oyun severlere sunuldu!

Bunun dışında ise benim gerçekleştirmeyi istediğim tek kişilik oyunu geliştirmek belki 2-3 yılımızı alır. O nedenle İstanbul’un online olması, bir an önce oyunumuzun Türkiye’deki oyun severlere ulaşmasını sağladığı gibi sürekli iyileştirmelerle ve yeni bölümlerle oyunu zenginleştirip uzun süre ayakta tutmayı amaçlıyoruz.

İstanbul’da geçen aksiyonvari oyunun yapımına da gelecek yılın ortasında veya sonuna doğru geliştirmeye başlamayı ümit ediyorum.”
İstanbul, her şeyden önce “Türkiye’de” geliştirilmekte olduğu ve hedef kitle Türk oyuncuları olduğu için oyunun Türk kültüründen izler taşıyacağını belirtiyor Mevlüt Dinç. Grafiklerden mekanlara, oyun yapısından ses ve müziklere kadar her alanda bu oyunun tamamen “bizden” olduğu hissini vermesi gerçekten bizim açımızdan çok sevindirici bir durum. Ayrıca yapımcının belirttiği üzere İstanbul sadece Türkiye’de değil, yabancı ülkelerin de oyun piyasasında yer bulacak ve içerdiği Türk motifleriyle kültürümüzü yansıtmaya çalışacak. Sürekli geliştirilecek olduğundan sanıyorum ki oyun dünyası bir hayli büyük hale geldiği anda yabancı ülkelerde de oyun kendine yer bulacaktır. Mevlüt Dinç’in bağlantıları ve Mynet’in desteği ile dağıtımcı konusunun da sorun olmayacağını söylüyor Mevlüt Dinç:

“Amacımız bu oyunu ileride tüm dünyaya açmak; o nedenle kültürümüzden öğeleri sınırlı ve çok ön planda tutmadan yapıyoruz, örneğin efe yeleği, derviş şapkası ve bize özgü esnaf tipleri gibi.

Evet, oyunumuzun ilk olarak Türkçe olması, Türkiye’de yayınlanması ve dolayısıyla buradaki oyun severlerle paylaşılması bizim için çok önemli.

Şu anda zamanlama açısından kesin bir şey söylemek istemiyorum ama ilk etapta İngilizce versiyonuyla tüm oyun dünyasına açılmayı hedefliyoruz.

Oyunun dağıtımı konusunda Mynet ile birlikte yurtdışında en iyi şekilde işbirliği yapacağımız firmaları tespit edeceğiz, benim yurtdışındaki bağlantılarım zaten bu konuda bize epeyce avantaj sağlayacak.

Ses ve müziklerden de biraz bahsetmek isterim. Bu konuda bize yardımcı olmak isteyen onlarca arkadaşımız var ve şu anda örnek çalışmalar yapılıyor, oyuna uygun olanları tespit etme aşamasındayız. Burada da kendi müziğimizden esintiler olsun arzusundayız ama binlerce oyuncunun da rahatça dinleyebileceği ve oyundaki atmosfere katkıda bulunacak şekilde olmasına gayret göstereceğiz.”

Son zamanlarda sistemleri ağlatan oyunlar gibi olmayacak gibi görünüyor İstanbul. Geniş kitleye yayılma çabası nedeniyle yüksek bir bağlantı da istemeyeceğini tahmin ettiğim oyun, her ne kadar gelişmiş bir motora sahip olsa da optimizasyon konusunda yapımcılar belli çalışmalar içerisinde:

“2005 yılında piyasaya çıkacak ve dünya oyun sektöründe boy gösterecek oyun, doğal olarak minimum bir donanım yapısına ihtiyaç duyacak. İstanbul’u ve oyun karakterlerini modellerken elimizden geldiğince detay ve kaliteye özen gösteriyoruz. Ülkemizdeki donanımın ne seviyede olduğu konusunda tam fikrimiz yok ama elimizden geldiğince ve oyun kalitesinden çok fazla taviz vermeden elimizden geldiğince geniş bir kitleye hitap etmeye çalışacağız. Örneğin Pentium 4, GeForce 3 minimum seviye olarak görülebilir.”

Gerek 1 yıl gibi bir süredir geliştirilmekte olması, gerek oyun lugatlarında klasik olarak anılan bir kişi önderliğinde hazırlanması, gerek özellikleri, gerekse “bizden” bir oyun olması sebebiyle İstanbul, beklemeye değer olmanın ötesinde, Türk oyun piyasası için çok önemli bir adım olacak. Bir an önce İstanbul sokaklarında hep beraber yaratık avlama dileğiyle…

“Bu müthiş bir duygu, Türkiye’ye gelmeden önce ve 4 yıldır buradayken de yaşamak istediğim bir duygu ve bu duyguyu Sobee olarak, Mynet olarak hep birlikte yaşıyoruz.

Hevesli ve yetenekli arkadaşların bu işe inanmaya devam etmelerini isterim. Bu alanda çabalayan arkadaşların bir şekilde işbirliği ve güç birliği yapmalarını beklerim. İlk etapta önemli olan ülkemizde bu işin ciddi boyutta oluşması gerekir, sonrasında bu işi yapabilecek herkes bir şekilde bundan yararlanır. Maalesef ülkemizde “benim olsun küçük olsun, bu işi ben kendim yaparım, kimseye ihtiyacım yok” unsuru her alanda var ve bu unsurun oyun çabalarında da var olması benim için çok üzücü. Ülkemizde oyun yapan grupların benim başarılı birikim ve bağlantılarımdan yararlanmaları gerekir.

Benim en büyük arzum ve hedefim ülkemiz oyun geliştirme konusunda söz sahibi olsun ve dünya oyun piyasasında boy gösterecek oyunlar geliştirsin. Sobee olarak hedefimiz, önümüzdeki 5 yıl içinde büyük bir ekiple dünyanın en iyi oyun geliştirici şirketlerinden biri olmak. Dilerim bu hedefimize hep birlikte ulaşırız.”