Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
exellanc « Gamez

exellanc olarak etiketli yazılar

Dracula Origin

dracula origin

1897′de Bram Stoker’ın dünya klasikleri arasında yerini alabilmiş ünlü eserinin yapmış olduğu sansasyon sayesinde edebiyat dünyasının korku imajı da baştan şekillenmiş oldu o zamanlarda. Yazarın gerçek hayattan esinlenmiş olduğu Dracula karakterinin ardından bir daha hiçbir korku eseri eskisi gibi olmadı. Yıllar yılı beyaz perde de görmeye aşina olduğumuz korku filmleri sayesinde “Dracula” karakteri hiçbir zaman akıllardan silinmeyecek bir korku ikonu olmayı başardı zihinlerimizde.

Bence Francis Ford Coppola’nın 1992 yılında çekmiş olduğu başyapıtına kadar hiçbir korku değeri taşımayan hikaye, filmi izledikten sonra çocukluk yıllarımın kabusu olmayı başarmıştır. “Bilinç altına yerleşmek” mevzusunu bende sonuna kadar kullanan Gary Oldman’ın canlandırdığı Dracula tasviri, halen daha ne zaman kabus görsem peşimi bırakmaz. İzlemeye doyamadığım bu müthiş filmi sinema dünyasına kazandırdığı için Francis dedenin ellerinden öpüyorum.

Daha sonraları çizgi filmlere de konu olabilecek kadar benimsenen ve ticari bir simge haline gelen bu klişe ismin bunca yıl sonra varmış olduğu nokta gerçekten çok şaşırtıcı. Oyun dünyasında da hemen her platformda örneklerine karşılaşabileceğimiz Dracula oyunlarının herhalde en tanınmış olanları 1999 ve 2001 yıllarında PC, PS için piyasaya sürülen Dracula: Resurrection ve Dracula: The Last Sanctuary oyunlarıdır. Origin’le pek bir alakaları olmamasına rağmen adventure severlerin gönüllerinde ayrı bir yer edinmeyi başarabilmiştir bu iki oyun. -Not: Ağustos ayında o seriye de bir üçüncü kardeş geliyor- O yıllarda içimden “keşke klasik ikon adventure olsaydı bu 2 dracula” diye geçirmiştim. Seriden farklı olmasına rağmen Dracula: Origin tam hayalini kurduğum bir adventure olarak karşıma çıktı. Eski ihtişamını kaybetmişte olsa halen daha kaliteli ikon adventure oyunlarının ekranlarımıza konuk olduğunu görmek gerçekten çok

dracula origin

“Ben asla şarap içmem…”

Alıştığımız adventure oyunlarının sevilen bütün özelliklerini Origin’de görmek mümkün. Oyuna başladığımız ilk dakikalarda eğer bu türe aşinaysanız hiç problem yaşamadan ilerleyebilirsiniz. Mouse sayesinde hem karakterimizi yönlendiriyor, hem de etraftan topladığımız eşyalara erişebiliyoruz. Yapımcılar kolaylık olsun diye etkileşime girilen objelerin hepsini tekbir tuşa görebilmemizi sağlamışlar. Bunun sayesinde oyuna çok daha hızlı bir şekilde adapte olabiliyorsunuz.

Her bölümle etraftaki nesneleri toplayıp diğer karakterlerle konuşmak dışında birçok mini bulmacayla karşılaşacaksınız. Genelde çözüme üzerlerindeki ipuçlarından ulaşabiliyoruz ama envanterimizdeki kayıtlara da başvurmamız gerekebiliyor. O yüzden topladığımız kupürleri ve mektupları çok iyi okumanızı tavsiye ederim. Özellikle üzerlerindeki isimleri, tarihleri ve mekan adlarını kenara not etmeniz yarar sağlayacaktır. Bunun dışında her şey normal adventure oyunlarında olduğu gibi ilerliyor. Deneyimli bir oyuncuysanız birkaç yer dışında zorlanmadan credits ekranını görebileceğinizi söyleyebilirim.

Mass Effect

mass effect

Aslına bakarsanız BioWare’in geçmişini ve oyunlarını anlatan uzun bir paragraf ile girmeyi planlıyordum. Bir BioWare oyunu olmanın niteliklerinden, içerdikleri kendilerine has özelliklerinden bahsetmeyi düşünüyordum. Ama bu içimdeki tatminsizlik, beklentilerin (yüksek beklentilerin) karşılanmaması, birkaç saat önce bitirdiğim oyunun gerçekten söyledikleri kadar iyi olmayışı benim o tarihsel mizahı yapmamı engelledi. Sahip olduğum bu burukluk ise firmaya ve oyunlarına karşı olan saygım ve sevgimden kaynaklı. O yüzden bu yazı daha çok ‘dostun dostu eleştirmesi’ gibi algılanmalı.

Bildiğiniz gibi Mass Effect’in ilk ziyareti 2007 yılında, 360 platformunda gerçekleşti. Aradan geçen yaklaşık bir senenin ardından Demiurge Studios tarafından PC’ye port edildi. Öncelikle yapımın bu yönüne bakmakta fayda var. Bir port olarak Mass Effect, sözde ‘özel PC’ oyunlarından çok daha başarılı. Teknik açıdan günümüzün yaygın seçimlerinden biri olan Unreal 3 grafik motorunu kullanan BioWare, neredeyse teknolojinin sahibi (Epic Games) kadar etkileyici bir iş çıkarmış. Ama bu etkiler karakter grafiklerinden çevreye geçtiğinde biraz tökezlemeye başlıyor. BioWare oyunlarının en önemli özelliği karakterler arası iletişimlerdir. Bu nedenle etkileşimde olduğumuz tüm isimler poligon sayısı yönünden son derece tatminkar. KOTOR’un (bence) en büyük eksikliklerinden birisi olan ‘fiziksel iletişim’ de başarılı animatörler yardımıyla kotarılmış. Artık karakterler el sıkışıyor, sarılıyor ve yeri geldiğinde sevişebiliyorlar bile. 20 saat boyunca uzaktan öpücük atmayı bıraktırdığı için BioWare’e teşekkür etmek lazım. Tüm bunların yanında, yukarıda da bahsettiğim gibi çevre grafikleri ortalamayı fazla geçemiyor. Yazının ilerleyen kısımlarında bahsedeceğim ‘dejavu seansları’ yüzünden yaratıcılık çok arka planda kalmış.

Yapımın PC’ye gelmesi, hayliyle kontrol sistemini de etkiliyor. Demiurge Studios, 360 kullanıcılarını kıskandıracak çok başarılı ve efektif bir kumanda sistemi sunuyor bize. Mouse kullanımı sayesinde,bir aksiyon-rol yapma oyunu olan Mass Effect’de hem çok daha başarılı nişan alabiliyor, hem de bize sunulan kullanıcı ara yüzünü sağlıklı bir şekilde kullanabiliyoruz. PC’in klavye nimetlerinden yararlanılması için de 1-9 arası numaralara iliştirebileceğimiz kısa yollar da eklenmiş. Bu sayede aksiyona ara vermeden hamleler yapmak mümkün. Teknik konunun ses tarafı da Mass Effect’i ayakta tutan en büyük etkenlerden. Filmleri aratmayacak onlarca farklı seslendirme, Jack Wall ve Sam Hulick’in elinden çıkmış sürükleyici müzikleri ile BioWare’in her yeni yapımda daha da profesyonel olduğunun açık bir göstergesi.

mass effect

Işık hızı, gerek şu an gerekse geleceğimiz için bir hayal. Zaman kavramının yokolma kesinliği nedeniyle böyle bir teknolojinin gelişmesi de ancak oyunlarda ya da filmlerde çıkıyor karşımıza. Hikaye yönünden Mass Effect’de bu kategoriye giriyor. Tabii ki tüm hikayeyi ‘ışık hızının keşfi’ diye tanımlamak çok büyük haksızlık olur. BioWare, belki de günümüze kadar yapılmış en yaratıcı ve etkileyici bilimkurgu dünyalarından birini yaratmış. Aslında geçtiği yer olarak hepimizin en azından bir kez duyduğu bir yer; Samanyolu, ya da bir diğer deyişle Milky Way (Hera’nın Herkul’u emzirmesi sırasında tüm gökyüzünün süte bulanması ve ardından ona verilen ad). Şu anda elimizdeki teknoloji ile evrenin %1′inden çok daha azını keşfedebildik. Mass Effect’in geçtiği 2183 yılında da yalnızca %1′i keşfedilmiş durumda. Bu %1′lik alanın ziyaret edilmesi de, insan ırkının 2156 yılında, çok gelişmiş bir yaratık ırkının eseri olan ve Mass Relay olarak adlandırılan bir sistemin bulunması ile gerçekleşiyor. Bu sistem, uzay gemilerine Faster Than Light’a (Işık hızından daha hızlı) ulaşma imkanı sunuyor. Bu sayede birbirinden farklı ırkların, onların gezegenlerinin ve kültürlerinin keşfedilmesine ve zaman içerisinde ortak yaşamın başlanmasına olanak sağlıyor. Bu ortak yaşamın ilerleyişi sırasında, düzenin ve adaletin sağlanması için de, yine gelişmiş yaratık ırkının bir eseri olan Citadel’de her bir ırkın(insanlar hariç) bir temsilcisinin bulunduğu özel bir konsül oluşturuluyor. İnsan ırkının tatmin olmayan, zayıf ve basit olarak gösterildiği böyle bir evrende, bazı şeylerin değişmesinin zamanının artık geldiğine inanan, kimse farkında olmasa da tüm ırkların belki de tek çaresi olacak bir karakteri canlandırıyoruz, Commander Shepard. Entrika ve sürprizlerle dolu olan hikayesinden daha fazla bahsetmek istemiyorum çünkü spoiler olacak bir hayli çok malzeme mevcut. Eğer içinde bulunduğunuz evren hakkında daha ayrıntılı bilgi istiyorsanız Mass Effect Wiki’yi ziyaret edebilirsiniz.

Halo 3

halo 3 inceleme

Üç sene bir saniye gibi geçti, en azından Master Chief için, çünkü bizim 3 senelik bekleme sürecimiz onun için sadece Halo 2’nin sonuna eklenilen hikâyesi oldu. Halo 3 tam olarak 2. bölümün bitiş noktasından devam ediyor. Kahramanımız dünyaya doğru yol alırken asıl hedefi İnsanların ve ittifakın arasındaki savaşı durdurmaktı. Fakat maalesef kahramanımız uçuş derslerini biraz asmış olacak ki, şatafatlı ve muhteşem bir karşılama komitesi sevinç içinde onu üslerinde berklerken, sen gel Allianz birliklerin elinde bulunan balta girmemiş ormanın tam ortasına, Spartan 117 uçağı ile beraber çakıl. Fakat sorun değil. Gerçek kahramanlar 2 kilometrelik bir düşüşten mi korkacak canım. Mjolnir Mark VI-Savaş kostümünden çamurları temizledikten ve silkindikten sonra kahramanımız yeniden savaşa hazırlanıyor. Nede olsa evrenin geleceği onun ellerinde.

Kötü niyetli uzaylı arkeologlarAllianz’ların dünyaya varışından beri tarih aşırı derecede değişti. O ihtişamlı başkentlerden eser bile kalmamış. Her şey yerle bir olmuş harabe olan bölgelerde. Tabiî ki bu yabancılar sadece bizim dünyamızı yok etmek için gelmemişler, çünkü bir amaçları var. Dünyayı insanlardan arındıracak ve mistik bir araştırma yapacaklar. Burada da insanlığımızın savunma planında birçok açık bölge olduğundan dolayı, tarihimizi ve geleceğimizi kahramanımızın ellerine teslim ediyoruz.

Birçok FPS oyununda olduğu gibi vicdansızca ve vahşi bir şekilde dövüşmenize ve sayısızca silahınız olmasına rağmen, Halo oyun dizisinde fark yaratılarak değişik ve kendine has oyun tarzı ile sizi evrenin ve dünyanın kahramanı yapmaya hazırlıyor. Xbox-360’ın verdiği grafiklerden ve oyunun akışından dolayı zaten bir havaya giriyorsunuz, fakat aynı zamanda kendinizi ateşin içine atarak düşmanınızla yüzleşiyorsunuz. Düşmanınız her bir yerde üsler kurmuş ve bir zamanlar barışçıl bulutlarımızın arasında artık uzay araçları uçuşuyor. Yönlendirmede çok az değişiklik yapıldığından dolayı sanki hiçbir zaman unutmamış gibi kendinizi hemen oyuna adapte ediyorsunuz ve sadece elinizde 2 silahınız ve belinizin kemerinde birkaç bomba ile yollara koyuluyorsunuz.

Dokuz bölümde dünyanın sonu

Halo 3, Single versiyonu toplam 9 bölümden oluşuyor ve bölümlerde de en çok 4’e bölünerek size birçok zor görev veriliyor. Bu macera sizi balta girmemiş ormanlardan çöllere kadar, yok edilmiş şehirlerden uzaya kadar sürüklüyor. Bu esnadan sizi zaman zaman uzun ve zorlu görevler bekliyor ve çeşitli askeri harekâtlar yapmanız gerekiyor. Misal olarak size şunları söyleyebiliriz: Uçaksavar silahlar kapatılması gerekiyor, birçok üsleri temizlemeniz ve Allianz savaşçılarını Allianz cennetine göndermeniz gerekiyor. Burada silahlarınızın değişik çeşitleri var. Normal bir tüfekten tutun da makineli tüfek, bazuka, ateş püskürten silahlar veya lazer topuna kadar gidiyor. Tabiî ki Master Chief silah kullanımında uzmanlaştığı için öldürdüğünüz düşmanınızın silahlarını ve cephanelerine de el koyabiliyorsunuz. Ayrıca düşmanınızı da Enerji kılıcınızla birkaç parçaya ayırabiliyorsunuz. Bu arada yürüyerek ilerlemek istemeyen için güzel bir çözüm bulunmuş. Değişik araçlara el koyabilir ve kullanabilirsiniz, fakat bu işlem için de biraz savaşacaksınız. Örneğin Scorpion-Panzer, Mongo ose, Wathog veya Hornet gibi araçlar müttefik birimlerinize ait olduğu için her an kullanabilirsiniz, fakat Allianz birimlerin araçları o kadar da kolay değil. Ghost, Banshee veya Chopper’ları elde edebilmek için pilotu kısaca öldürerek yerinden ediyorsunuz. Daha büyük araçlara (Wraith’lar gibi) el koymak için ilk önce aracın üstüne zıplıyorsunuz ve pilot kabinine girdiğinizde pilotu “B” tuşunu kullanarak Allah ne verdiyse pataklıyorsunuz veya pilot kabinine bomba atıyorsunuz.

Artık hiçbir şey emin değil.

Aslında görev bize verildiğinde çok basit gibi görülüyor ve heyecan yaratacak ne var diye bakınıyoruz. Alın, size bir örnek: “Çatıya çıkın ve sizin oradan alınmanızı bekleyin”. Siz ise ormanın kenarında duruyorsunuz ve düşmanınızın üssüne bakıyorsunuz. Etrafta ve damda gezinen birkaç Grunt var, onun haricinde pek bir şey gözünüze batmıyor. Eh, size ne yapmak geri kalıyor: Silahınızın emniyetini çekin ve düşmanınızın ortasına dalın. Birkaç Marines ile beraber Grunts’ları yok ettikten sonra bir köşeyi dönüyoruz, ve ne görelim…! Bir sürü Brutes size doğru kollarını sıvamış ve tüm ateş gücünü size doğru yönlendirerek kafanızı uçurmaya çalışıyor. Marines’ler çatır çatır öldürülüyor ve siz hayatta kalma savaşı veriyorsunuz, çünkü düşmanlarınız kesinlikle aptal değil. En belirgin özellikleri ise büyük bir gurup haline geliyor ve kesinlikle tek saldırmıyor. Ayrıca arkanızdan saldırarak sizi tuzağa düşürmeye çalışıyorlar. Çatışmalarınız devamlı acımasız saldırı ve ümitsiz geri çekilmeden ibaret. Tam çatıyı ele geçirdiniz ve düşmandan temizlenmiş bölge ilan ediyorsunuz, birden karşınıza iki Phantom uçağı çıkıyor canınıza okuyor.

Elinizdeki silahlar o uçakları yok etmek için uygun olmadığından dolayı geri çekilmek durumunda kalıyorsunuz. Tabii ayrıca bir dezavantaj da o uçaktan tam teçhizatlı sayıları onlarca olan Brutes’lar iple iniyorlar ve peşinize takılıyorlar. Bu tarz sürprizler sizi Halo 3’de devamlı bekliyor. Bu 40 metre yüksekliğinde bir Scarab-Panzer olabilir veya sürü halinde sürpriz saldırı yapan düşmanınız da olabilir. İyi ki kendinizi geri çekebileceğiniz emin bölgeler uzak tutulmamış ve siz uzun yürüyüşler yapmak zorunda değilsiniz.

Call of Duty 4 gibi dövüş hızı yüksek bir oyun olmamasına rağmen, kesinlikle bir Pazar gezintisi değil. Misyonunuz sizi bir hedeften diğer hedef sürüklüyor ve akılsızca davrandığınızda veya öylesine ateş açarak düşmanınızın üzerine yürüdüğünüzde, göz açıp kapatana kadar son nefesinizi vermiş oluyorsunuz. Bu oyunun yeniliği ise etrafta sizin işinize yarayabilecek değişik eşyalar ve biraz aklınızı çalıştırarak taktiksel avantajlar yakalayabileceğiniz eşyalar bunlar ve bilhassa Multiplayer konumunda çok işinize yarayacaktır.

Organik-Dinamik Dünya

Halo 3’ü oynadığınızda kendinizi başka ve çok canlı bir dünyada hissedeceksiniz. Yapımcılar bir önceki oyunun stiline sağdık kalmışlar ve değişik doğa manzaraları ile çeşitlilik yaratmışlar. O yüzden ister ormanda sessizce yürürken ister de Voi bölgesinde bombadan parçalanmış yıkıntıların içinde gezerken hep değişik oyun sahneleri karşınıza çıkıyor ve oyunun havasını etkilemeyi başarıyor. Böylelikle tutsakları sorguya çeken Brutes’ları gözlemleyebilir, çatışmaya girmiş uzay araçlarını izleyebilir veya Allianz kargo gemisi üzerinizden uçarken görünmemek için kafanızı içeri çekebilirsiniz. Uzak görüş ve filtrelenmiş görüşünüz sayesinde bunların hepsine uzaktan şahit olabilirsiniz. Yani diğer oyunlarda olduğu gibi oyun bölgenizin kısıtlı olduğunu veren bir durum söz konusu değil ve sanki oyunda sınırsız açık alanınız varmış gibi hissini veriyor. İç mekânlarda ise metal üst yüzeyler kullanılmış, loş ışıklı ortam ve uzun koridorlar tercih edilmiş. Düşmanlar ise detaylı çizilmiş, yani çok rahat rütbelerini görebiliyorsunuz, hatta zırhlarının üzerindeki savaş izleri ve darbeler bile titizlikle özen gösterilmiş. Araçlar bile itinalı metalik görünüm verilmiş ve hoş detaylara dikkat edilmiş. Çatışmalarda ise Halo 3, plazma ışınlardan yaratılan patlamaları, havaya sıçrayan çamurları ve harika ateş oyunlarına da çok özen gösterilmiş bir oyun. Fakat gözüme çarpan, çok da hoş olmayan ve sıkça görülen ekranın çok titrediği ve ekranın kenarında görünen parıldamalar. Ayrıca bir aracı ele geçirdiğinizde mutlaka direksiyona sizin oturmanızı tavsiye ederiz, çünkü bilgisayara kullandırırsanız, sizi daire içinde çevirip duracaktır. Başka birisine kullandırırsanız, arabayı düz duvarlardan çıkarmak isteyecektir ki, bu da çok zaman kaybı ve boşunuza sinirleriniz bozulacaktır.

Ses efektleri için gerçektende güzel şeyler söyleyebiliriz. Düşmanların çıkardığı seslerden dolayı çok kolay yerleri saptanabiliyor ve heyecan veren efektlerinden dolayı komşunuz Halo 3’ü oynamak için sabırsızlanabiliyor. Önceki oyunlara istinaden şimdiki Halo 3’de müzik daha da ön plana çıkartılmış. Yani müziğin yarattığı gerilimden adrenalininiz çıktığı gibi, aynı zamanda da farklı müziklerle sakinleştiriliyorsunuz. Genelde oyunun seslendirmesi iyi olmasına rağmen Call of Duty 3 veya Rainbow Six Vegas efektlerine yaklaştığı söylenemez.

Genel olarak bir toparlayalım!

İtiraf etmek lazım ki, oyunumuzun single payer sürümü çok iyi olmasına rağmen nefesimi kesmedi. Şurada bazı yeni silahlar eklenmiş, oraya yeni düşmanlar konulmuş o kadar. Gerçi sekiz saat boyunca oyunu oynadığınızda bir maceradan diğerini kovalıyor, elleriniz zaman içinde heyecandan terleyebiliyor ve seslendirmeden dolayı kendinizi oyunun içinde hissedebiliyorsunuz. Oyunun grafiği Bioshock’dan sonra gelse de etraftaki manzara görüntüleri ve detaylı çizimler size değişik bakış açıları sunuyor ve onların keyfini de çıkartabiliyorsunuz. Design hataları veya devamlı tekrarlanan level’lerle bu oyunda sizin karşınıza önceki oyun bölümlerinde olduğu gibi şansımıza çıkmıyor. Uzun lafın kısası: Halo 3 bu serinin en iyisi, çünkü önceki bölümlerindeki hatalar artık giderilmiş. Xbox 360 sahibiyseniz ve aksiyonlu bir oyun arıyorsanız Halo 3’ü hemen almalısınız.

Crysis 1.21 Yama Paketi

• Crysis Patch Hotfix 1.21:
• Açıklama : Crysis’de bilinen bir güvenlik açığını giderecek “hotfix” niteliğindeki 1.21 numaralı yama paketi çıktı. 37 MB boyutundaki paket, online modda sunucu ve oyuncuların oluşan bir kod hatası yüzünden oyundan düşmelerine son veriyor. Crysis Patch 1.21’i indirmkek için link

Yada buradan indirebilirsiniz;

İndirmek İçin >>Tıklayınız<<

Skate

skateSenelerdir Tony Hawk’ın egemenliğinde olan kaykay oyunlarına Electronic Arts’dan Skate adında bir rakip çıkacağını öğrendiğimizde hepimiz şaşırmıştık. Ben kaykay kullanmayı seven ve Tony Hawk oyunlarını zevkle oynayan birisi olarak, güzel olacağını hiç düşünmediğim Skate’i beklediğim oyunlar listesine koymamıştım bile. Kaykay oyunlarında devrim yaratacak bir oyun olacağı söylenmiş olsa da fazla dikkate almadım ve demosu çıkana kadar da oyuna karşı ilgisiz ve hatta antipatik bir yaklaşımım vardı. Fakat oyunun demosunu oynadıktan sonra, kafamdaki önyargı tamamen yok oldu ve tam sürümünü beklemeye başladım. Sonunda Skate raflardaki yerini alınca oyunu ilk alanlardan birisiydim ve şunu kesinlikle söyleyebilirim ki; Skate, daha önceki önyargılı yaklaşımımdan dolayı beni utandırdı ve en sevdiğim spor oyunları listemde üst sıralara tırmandı.

İlk olarak, merak edenler için söylemeliyim ki, Tony Hawk ile Skate karşılaştırmasına girmeyeceğim. Çünkü iki oyun arasında çok büyük farklar var. Tony Hawk gerçekçilik öğesi ön plana çıkmayan çok keyifli bir arcade oyunu iken, Skate kaykay simulasyonu (ne demekse!) diyebileceğimiz derecede gerçekçi bir oyun. Kontrollerden grafiklere kadar, kameralardan oyun içi görevlere kadar birbirlerinden alakasız oyunlar Tony Hawk ve Skate. O yüzden hemen konumuza yani Skate’e dönelim.

Devrim yaratacak kontroller

Skate’in en önemli özelliği kesinlikle kontrollerindeki başarı. Oyunda gerçek bir kaykayın üzerindeymiş gibi hissediyor ve her oynadığınızda yeni bir şeyler öğreniyorsunuz. Gerçek hayatta kaykay kullanıyorsanız, oyunun ne kadar başarılı bir şekilde kaykay hareketlerini yansıttığını, kaykayın ve bedeninizin, yaptığınız hareketlere verdiği tepkilerin ne kadar gerçekçi olduğunu hemen farkedeceksiniz.

Oyunda X ve kare tuşları sağ ve sol ayakla itmeye yarıyor. Kaykayı itmeyi öğrendikten sonra sürmeyi ve hareketler yapmayı öğrenmek lazım tabii ki. Yapımcılar, kaykay kullanırken kontrol ettiğimiz iki önemli şeyin, yani vücudumuz ve kaykayımızın kontrollerini analog kontrollere atamışlar. Sol analog ile bedenimizi yönlendirirken sağ analog ile kaykayı yönlendiriyoruz. Bunu o kadar başarılı bir şekilde yapmışlar ki oyunu öğrenirken gerçek hayatta kaykay kullanmayı öğreniyormuşuz gibi hissediyoruz. Sağ analog ile kaykayı yönlendiriyoruz derken tabii ki aslında ayaklarımızı ve bacaklarımızı yönlendirdiğimizi söylemek istemiştim. Çünkü kaykay sürerken sağa gitmek istersek ayaklarımızla sağ tarafa doğru bir baskı vermemiz gerekir. Oyunda da bu aynen böyle.

Bir çok kaykay hareketinin temelini teşkil eden ‘Ollie’ hareketi, yani kaykay ile birklikte zıplama hareketini yapmak için sağ analogu aşağı doğru itili tutup bir anda yukarı ittiğimizde karakterimiz de aynı gerçek hayatta olduğu gibi dizlerini büküyor ve kaykay ile birlikte zıplıyor. Kaykayın üzerinde zıplayıp kaykayı kendi etrafında döndürdüğümüz ‘Flip’ hareketleri için de sağ analogu aşağı ve hemen sonra hızla yukarı çaprazlara itmek yeterli. Dediğim gibi oyunun kontrolleri çok gerçekçi ve harika tasarlanmış. Öyle ki bu hareketlerin onlarca çeşidini gerçek hayatta yapmak için nasıl uğraşmak gerekiyor ve kaykaya hakimiyeti çok iyi öğrenmek gerekiyorsa, oyunda da aynı şekilde zamanla sağ analogu daha rahat ve daha hassas kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. Oyunu her oynadığınızda kaykay ile yapabildiklerimiz gelişiyor ve zamanla kaykay üzerinde giderken kendimizi daha özgür ve rahat hissediyoruz. Aynı gerçek hayatta olduğu gibi.

Analoglar dışında kontrollerde çok işimize yarayan diğer tuşların başında R2 ve L2 tuşları geliyor. R2 ile sağ elimiz ve L2 ile sol elimizi kullanarak kaykayı tutuyoruz. Bunu zıpladıktan sonra havada yapabileceğimiz ‘Grab’ hareketleri için kullanıyoruz. Özellikle yüksek rampalardan havalandıktan sonra yapabileceğimiz onlarca hareket var. Oyunda kullanacağımız tuşlar bu kadar sınırlı iken yapabileceklerimizin o kadar geniş bir yelpazede olması işin güzel yanı. Oyuna başlar başlamaz menüde bulabileceğiniz Trickbook’da da (Hareket kitabı) görebileceğiniz gibi 38 değişik Flip hareketi, 29 değişik Grab hareketi ve 26 değişik Grind hareketi, değişik mekanlarda yapmanız için sizleri bekliyor. Grind hareketleri demişken bu konuya da açıklık kazandırayım. Kaykay’ı bir şeyin (Kaldırımın kenarı veya bir bankın köşesi gibi) üzerinde sürterek gitmeye Grind deniliyor. Oyunda Grind yapabileceğimiz yüzlerce şey var. Grind için bir şeyin üzerine zıpladığımızda kaykayımızın ve bedenimizin açısı ve zıplama şeklimiz Grind hareketlerini oluşturuyor. zıpladıktan sonra yapabileceğimiz diğer hareketlerle birleştirince yüzlerce kombo yapabileceğinizi söylememe gerek bile yok sanırım.

skateGördüğünüz gibi oyunun kontrolleri çok güzel ve komplike. Fakat oyunun tek artısı kontrolleri değil tabii ki. Skate’de kaykay yapabileceğimiz, bir kaç bölüme ayrılmış büyük bir şehir var (Bir ucundan bir ucuna kayarak 10-15 dakikada gidebilirsiniz). Bu da beraberinde değişik tarzlarda mekanlar ve yapılar getiriyor. Oyunu günlerdir oynamama rağmen hala görmediğim bir çok yer var ve yeni mekanları keyifle keşfediyorum. Ayrıca bu şehir canlı ve hareketli bir şehir. Trafik ve yayalar her yerde karşınıza çıkan sorunlar. Bazen caddenin ortasında hızla kayarken köşeden fırlayan bir arabanın altında kalma ihtimaliniz var. Tabii ki ölmüyor,kalkıp devam ediyoruz ama yayalardan gelen haykırışlar ya da ‘İyi ki bu sadece bir oyun’ cümleleri kulağınıza küpe olmuyor değil. Yayalar dışında asıl önemli karakterler diğer kaykaycılar. Sokakda kaykay yapan alelade kişiler olmasının yanı sıra bir çok gerçek hayattan uyarlama kaykaycı ve oyun için yaratılmış kaykaycılar, sizlerle mücadeleye girmek için veya sizlere bir şeyler öğretmek için karşınıza çıkıyorlar. Oyunda genel olarak amaçsızca kaykay yapıp dolaşabileceğiniz gibi kariyer yapmak için uğraşabiliyorsunuz.

Kabiliyetinizi herkese gösterin

Kariyer modunda kaykay camiasında tanınmak ve ünlenmek için fotoğraf çekimlerine katılıyorsunuz, video kayıtları yapıyorsunuz, yarışmalar katılıyorsunuz ve yavaş yavaş diğer kaykaycılar tarafından tanınmaya başlıyorsunuz. İsminiz duyuldukça kendinize ünlü kaykay veya giysi firmalarından sponsorluk alabiliyorsunuz ve para kazanabiliyorsunuz. Parayı, şehirde bulabileceğiniz mağazalarda alış veriş yapmak için kullanabiliyoruz. Bu kaykay mağazalarında kendimize giysiler, takı ve aksesuarlar alabileceğimiz gibi, değişik tasarımlardaki kaykay tahtalarından, kaykay tekerlerklerine kadar her şeyi elde edebiliyoruz. Ayrıca mağazalarda diğer kaykaycıların takıldığı bölümde kaykay dergilerine göz atıp, resminimizin çıktığı sayıları görebiliyoruz.

Oyunda select tuşuna bastığımızda çıkan menüde, haritamıza, hareket kitabına, giysilerimize ve en çok kullanacağımız şeylerden birisi olan T-Mobile Sidekick (reklamlar!) telefonumuza ulaşabiliyoruz. Telefonumuzda, oyunda karşılaşacağımız diğer kaykaycıların attıkları mesajlardan başka, kendi yaptığımız videolar ve çektiğimiz resimleri de görebiliyoruz. Evet, oyunda harika bir video kayıt sistemi var. Skate oynarken istediğimiz zaman video edit ekranına gelip son bir dakikadır yaptıklarımızı görebiliyor ve istediğimiz şekilde video haline getirebiliyoruz. Video yaparken değişik kameralar ve efektler kullanabiliyoruz. Ayrıca istediğimiz bir anı fotoğraf olarak da telefonumuza kaydedebiliyoruz. Bu kaydettiklerimizden 3 tane videoyu ve 6 tane fotoğrafı, Skate’in internet sayfasına yükleyebiliyoruz. Tabii ki online olarak yüklenmiş diğer videoları da izleyebilir ve hatta puan verebiliriz. Daha oyun çıkalı kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, harika kombolardan oluşan çok ilginç videolar görebilirsiniz. Kaydedilmiş videolara ve resimlere bilgisayarınızdan www.skate.ea.com sayfasına giderek de ulaşabilirsiniz.

Online özelliklere gelmişken, online oynayabileceğiniz oyunları da kısaca özetleyeyim. Online oyunlar genel olarak kariyer modunda karşımıza çıkan bazı oyun tiplerinden oluşuyor. Bunlar, Spot Battle, Best Trick, S.K.A.T.E., Death race, Spot race ve freeskate. Spot Battle’da şehirin belirli yerlerindeki, kaykay hareketleri yapmaya uygun bir alanda oyuncular sırasıyla kabiliyetlerini sergiliyorlar. 3 denemenin sonunda en çok puanı alan kazanıyor. Best Trick oyununda, belirli bir sürede tüm oyuncular bulundukları bölgede aynı anda istedikleri hareketleri yapıyorlar ve süre bittiğinde en çok puanı alan kişi kazanıyor. S.K.A.T.E. ‘de iki oyuncu sırasıyla bir rampadan zıplayıp Flip hareketleri yapıyorlar. İlk başlayan oyuncunun yaptığı hareketin aynısını yapmaya çalışıyorsunuz. Eğer yapamazsanız S.K.A.T.E. kelimesini oluşturan harflerden biri yanıyor. Yani toplam 5 kez hata yapma şansınız var. Tüm harfleri ilk yakan kaybediyor. Death race’de yokuş aşağı giden bir bölgede yarış yapıyorsunuz ve yolunuzdaki yeşil alanların içerisinden geçerek bitiş çizgisine ilk olarak varmaya çalışıyorsunuz. 3 kereden fazla yeşil bölgeleri kaçırırsanız otomatik olarak eleniyorsunuz. Spot race de Death race gibi yarış oyunu fakat yarışırken aynı zamanda bazı hareketleri yapmanız gerekiyor. Tabii isterseniz yarışmadan freeskate ile şehirde online olarak diğer oyuncularla beraber kayabilirsiniz. Oyunun Online içeriği dopdolu ve eğlenceli. Genel olarak kaykay sevenler, rekabetten uzak, daha rahat kişiler oldukları için online sohbetler de diğer oyunlardan daha farklı. Hırs yapılan rekabetten çok, oyun severlerle beraber eğlenebilmeyi görmek çok güzel.

Skate grafik ve ses kalitesi olarak da hayli başarılı bir oyun. Oyundaki mekanlar ve ışıklandırma kendine ait bir stile sahip. Modellemeler ve texture’lar da stil ve uyum içerisindeler. Görüntü olarak tek eksisi kamera açısını değiştiremiyor olmamız olsa da, sabit kamera açısı çok hoş ve hareketleri rahatlıkla yapabilmemiz için ayarlanmış. Alıştıktan sonra çok rahat ediyorsunuz. Oyundaki ses efekleri harika ve yüzlerce değişik konuşma ve efekt ile şehire ve diğer karakterlere hayat verilmiş. 4 değişik şarkı listesinden, farklı tarzlardaki onlarca şarkı da oyuna renk katıyor.

Oyunu yorumlayan bazı yazılarda frame rate sorunlarından bahsedilmiş olsa da ben böyle bir sorun göremedim. Hatta oyunda frame rate sorununa çok nadir rastlıyorsunuz diyebilirim. Bu tarz çelişkili yorumlara başka oyunlarla ilgili de rastlamıştım ve bunun sebebinin ne olduğunu bilmiyorum. Belki o dergilere gönderilmiş promosyon amaçlı özel PS3′ler kullanılıyordur ve onlarda bazı sorunlar olabilir. Çünkü bu frame rate sorunları ile ilgili çelişkiler bir çok oyunda karşıma çıkıyor. Oyunu saatlerdir başından kalkmadan oynamama rağmen henüz sıklıkla karşıma çıkan bir problem yaşamadım. Fakat oyunda bir tek şey var ki gerçekten insanı rahatsız ediyor. Oyun sırasında L1 tuşuna basılı tutarak bir noktaya kısa yol kaydedebiliyorsunuz. Sonra yine L1′e basarak o noktaya istediğiniz zaman geri gidebiliyorsunuz. Buraya kadar her şey iyi. Sorun L1 ile kısa yol yapıp istediğiniz noktaya gitmeye çalıştığınızdaki yükleme süresi. 20 saniye kadar yükleme süresi bekleyeceğime kayarak geri giderim daha iyi diyorsunuz. İşin ilginç yanı kayarak tüm haritayı bile dolaşsanız oyunda yüklemeler için hiç bir duraklama olmuyor. Sadece kısa yol seçeneğini kullandığımızda yükleme ile karşılaşıyoruz. Ayrıca oyunda tüm yolları kaykayla kat etmekten başka, metro istasyonlarından istediğiniz bir yere gitmek mümkün olduğu gibi, haritanızdan keşfettiğiniz alanların üzerine gelip X tuşuna basarak da hemen hedefinize ulaşmanız mümkün.

Son sözler

Skate sadece güzel bir oyun olduğu için değil aynı zamanda kaykay oyunlarına yeni bir bakış açısı ve harika bir kontrol sistemi getirdiği için de çok önemli bir oyun. Skate oynarken gerçek bir kaykay kullanıcısı olduğunuzu hissediyorsunuz. Gerçek hayatta bu güzel hareketleri yapabilseniz de yapamasınız da, hatta hiç kaykay kullanamasanız da, Skate sayesinde içinizde bir boşluğun dolduğunu hissedeceksiniz. Oyun kendini uzun bir süre oynattırmayı başaran çok başarılı bir oyun. Tony Hawk gibi Skate’in de hep takip edeceğimiz bir seri haline geleceğinden şüphem yok. Eğer gerçek bir kaykay simulasyonu oynamak istiyorsanız ve günlerce başından kalkamayacağınız bir spor oyunu arıyorsanız kaçırmamanız gereken bir oyun Skate. Özellikle kaykay sporunu sevenler için altın değerindeki bu oyunu almanızı tavsiye ederim.