dracula origin

1897′de Bram Stoker’ın dünya klasikleri arasında yerini alabilmiş ünlü eserinin yapmış olduğu sansasyon sayesinde edebiyat dünyasının korku imajı da baştan şekillenmiş oldu o zamanlarda. Yazarın gerçek hayattan esinlenmiş olduğu Dracula karakterinin ardından bir daha hiçbir korku eseri eskisi gibi olmadı. Yıllar yılı beyaz perde de görmeye aşina olduğumuz korku filmleri sayesinde “Dracula” karakteri hiçbir zaman akıllardan silinmeyecek bir korku ikonu olmayı başardı zihinlerimizde.

Bence Francis Ford Coppola’nın 1992 yılında çekmiş olduğu başyapıtına kadar hiçbir korku değeri taşımayan hikaye, filmi izledikten sonra çocukluk yıllarımın kabusu olmayı başarmıştır. “Bilinç altına yerleşmek” mevzusunu bende sonuna kadar kullanan Gary Oldman’ın canlandırdığı Dracula tasviri, halen daha ne zaman kabus görsem peşimi bırakmaz. İzlemeye doyamadığım bu müthiş filmi sinema dünyasına kazandırdığı için Francis dedenin ellerinden öpüyorum.

Daha sonraları çizgi filmlere de konu olabilecek kadar benimsenen ve ticari bir simge haline gelen bu klişe ismin bunca yıl sonra varmış olduğu nokta gerçekten çok şaşırtıcı. Oyun dünyasında da hemen her platformda örneklerine karşılaşabileceğimiz Dracula oyunlarının herhalde en tanınmış olanları 1999 ve 2001 yıllarında PC, PS için piyasaya sürülen Dracula: Resurrection ve Dracula: The Last Sanctuary oyunlarıdır. Origin’le pek bir alakaları olmamasına rağmen adventure severlerin gönüllerinde ayrı bir yer edinmeyi başarabilmiştir bu iki oyun. -Not: Ağustos ayında o seriye de bir üçüncü kardeş geliyor- O yıllarda içimden “keşke klasik ikon adventure olsaydı bu 2 dracula” diye geçirmiştim. Seriden farklı olmasına rağmen Dracula: Origin tam hayalini kurduğum bir adventure olarak karşıma çıktı. Eski ihtişamını kaybetmişte olsa halen daha kaliteli ikon adventure oyunlarının ekranlarımıza konuk olduğunu görmek gerçekten çok

dracula origin

“Ben asla şarap içmem…”

Alıştığımız adventure oyunlarının sevilen bütün özelliklerini Origin’de görmek mümkün. Oyuna başladığımız ilk dakikalarda eğer bu türe aşinaysanız hiç problem yaşamadan ilerleyebilirsiniz. Mouse sayesinde hem karakterimizi yönlendiriyor, hem de etraftan topladığımız eşyalara erişebiliyoruz. Yapımcılar kolaylık olsun diye etkileşime girilen objelerin hepsini tekbir tuşa görebilmemizi sağlamışlar. Bunun sayesinde oyuna çok daha hızlı bir şekilde adapte olabiliyorsunuz.

Her bölümle etraftaki nesneleri toplayıp diğer karakterlerle konuşmak dışında birçok mini bulmacayla karşılaşacaksınız. Genelde çözüme üzerlerindeki ipuçlarından ulaşabiliyoruz ama envanterimizdeki kayıtlara da başvurmamız gerekebiliyor. O yüzden topladığımız kupürleri ve mektupları çok iyi okumanızı tavsiye ederim. Özellikle üzerlerindeki isimleri, tarihleri ve mekan adlarını kenara not etmeniz yarar sağlayacaktır. Bunun dışında her şey normal adventure oyunlarında olduğu gibi ilerliyor. Deneyimli bir oyuncuysanız birkaç yer dışında zorlanmadan credits ekranını görebileceğinizi söyleyebilirim.