2004 için, “uyanış yılı” benzetmesini yapabiliriz. Geçmişte büyük yankılar uyandıran ve bıkmadan oynadığımız birçok yapım, teknolojinin gücünü de arkasına alıp, bize görsel şölen yaşatmak üzere karşımıza çıktılar. Half-Life 2’nin dışında, bu gruba örnek olarak verilebilecek oyunlar Prince of Persia: Warrior Within ve Doom 3. Seneler önce oynamaya başladığımız bu oyunlar, aklımızın bir köşesinde daima kendisine yer edindi. Özellikle birçok oyuncu için Doom, bir dönüm noktası olarak kabul edilir, çünkü ilk defa 3 boyut kavramı Doom serisi ile ivme kazandı. Yıllar geçtikçe, son model bilgisayar ve ekran kartlarına sahip oldukça, oyunların görsel gücüyle şenleniyordu monitörlerimiz.

Kızıl Gezegen’e dönüş

Doom 3’ün ilk olarak duyurulması ve ilerleyen zamanlarda ekran görüntülerinin yayınlanması, efsanenin yeniden doğmasına somut bir örnekti. 2004 yazında buluştuk Doom 3’le. Bazı kesim, oyunu yerden yere vurdu ve hayal kırıklığına uğradığını belirtti. Bazıları ise, tam bekledikleri yapımla karşı karşıya olduklarını belirtiyorlardı. Bu konudaki düşünceler ne olursa olsun, herkesin birleştiği tek bir nokta vardı; Doom 3 aşmış grafiklere sahipti. Mars’a şeytani güçlerin yaptığı saldırı ve cehenneme olan yolculuğumuz, oyunun gerilim dozunda da önemli artış sağlıyordu. Sonu, bir devam oyununa gebeydi. Aylar sonra, Doom 3 için hazırlanacak olan ilk expansion duyuruldu; Resurrection of Evil. Aslında bu expansion’ın yapımına, Doom 3 biter bitmez başlanmış bile. Bakalım bu sefer ne kadar gerileceğiz?

Resurrection of Evil, Doom 3’ün iki yıl sonrasında geçecek. İlkinde olduğu gibi, burada da Mars’ın en tehlikeli bölgelerine inecek ve şeytani güçlere karşı koymaya devam edeceğiz. Bu sefer yönettiğimiz kahraman, Doom 3’teki askerimiz değil. Hikaye ise şöyle gelişiyor; Mars’ta yaşanan felaket ve şeytani saldırılardan sonra, UAC tüm çalışmaları durdurmuş ve gezegenden uzaklaşmıştır. Tesis orada halen duruyor olmasına rağmen, çalışan herkes gezegenden kaçmıştır. Yine de tedbiri elden bırakmamak üzere, Mars etrafında yörüngede bulunan uydular aracılığı ile uzaktan takip sürmektedir. Bunun da meyvesini alırcasına, tuhaf ve güçlü bir sinyal belirlenir. Bu sinyal, ilk oyunda da ismi geçen ama hiç uğrama fırsatımızın olmadığı arkeolojik bölge Site 1’dir. Bilim adamları, merak konusundaki hassasiyetlerini yine gösterirler ve bu sinyali araştırmak üzere Mars’a bir bölük yollamaya karar verirler. Takdir edersiniz ki, bu bölük içerisinde biz de varız ve Site 1’e yolculuk yapıyoruz.

Yapımcılar, grafiksel olarak bir değişikliğin yapılmayacağını belirtiyorlar. Zira Doom 3, bu konuda zaten üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmişti. Geçeceği mekanlar içerisinde bu sefer her an tehlike teşkil eden mağaralar, arkeolojik bölgeler bulunuyor. İlk oyunda olduğu gibi, ara sıra cehenneme uğramayı da ihmal etmeyeceğiz. Yine Doom 3’te ismini sık sık duyduğumuz Elizabeth McNeil, bu sefer Sarge’ın görevini üstleniyor ve gideceğimiz yerlerle birlikte, son durum ile ilgili bilgileri ve görevlerimizi veriyor. Hikaye hakkında ekstra bilgiler almak için, PDA’leri toplamaya devam edeceğiz. Üç yeni silahımız var. Bunlardan birisi; klasikleşmiş çift namlulu pompalı tüfek. Kendisi vurdu mu deviren cinsten olacak. Bir başka silahımız ise; Ionized Levitation Weapon (ILW). Half-Life 2’yi oynayanlar için, daha basit bir deyişle bu silah, Gravity Gun ile aynı özellikleri taşıyor. Şöyle ki, artık Doom 3’teki fizik motorunun nimetlerinden de, bir silah sayesinde yararlanabilmek mümkün olacak. ILW, çevrede bulunan varil, sandık vs. objeleri düşmanların üzerine atmamızı sağlayacak. Ayrıca onlar tarafından bize gönderilen plazmalar, roketler ya da alev toplarını da, bu silah ile havada yakalayıp onlara geri gönderebilmek mümkün. Half-Life 2’deki Gravity Gun’ın tüm özellikleri aynen burada mevcut. Ufak bir not da fener konusunda. Bilindiği gibi Doom 3’te, fener ile silahlar aynı anda kullanılamıyordu. Resurrection of Evil’da, kaskımızın üzerinde bir fener olacak ve böylece ateş ederken, bir yandan da önümüzü aydınlatabileceğiz.

Relic isimli silahın önemi ise büyük. Relic’i Resurrection of Evil’a giriş yaptıktan sonra bulacağız. İlk oyundaki şeytani doktorumuz Betruger de bunun peşinde. Bizim bu silahı bulduğumuzu görür görmez, “The Hunters” isimi üç boss’u peşimizden yollayacak. İşte Relic’in önemi de bundan sonra ortaya çıkıyor. Bu boss’lardan her birini öldürdüğümüzde, onun sahip olduğu gücü alıyor ve Relic’e aktarıyoruz. İstediğimiz zaman da, bu Relic’i şarj ederek özellikleri kullanma şansına sahip oluyoruz. İlk boss’u öldürdüğümüzde,”Hell Time” özelliğini kazanacağız. Max Payne’deki bullet-time ile aynı durum söz konusu. Kullandığımız vakit, çevrede bizim haricimizdeki herşey yavaşlıyor. Böylece mermilerden kaçma ve fazla miktardaki düşmanla uğraşma bakımından büyük avantaj sağlamış oluyoruz. İkinci boss’u öldürdükten sonra, berserker özelliğini alıp katliam yaratabileceğiz. Üçüncü boss’tan da ölümsüzlük özelliğini alınca, Relic’in bizim için gerçekten önemli olduğunu biraz daha iyi anlayacağız. Hell Time özelliğini, karşımıza çıkması muhtemel bulmacalarda da kullanmamız gerekebilecek.

Tehlike gezegenin her yerinde

Yeni Doom, yeni düşmanları da beraberinde getiriyor. Bunlardan belli başlıları, The Vulgar ve The Bruiser. Ayrıca, değişik şekillerdeki zombiler ve uçan yaratıklar da bize saldırmak için hazır bekleyecekler. Uçan yaratıklar konusunda, ILW silahımızın bir özelliği daha ortaya çıkacak. Bize saldırmak için üzerimize doğru uçmaya başladıklarında, silahlarımız ile onları yakalayıp, başka bir düşmana saldırmak üzere onun üzerine fırlatabileceğiz. Bu yerçekimi silahları gerçekten muhteşem oluyorlar.

Uzunluk bakımından Resurrection of Evil, ilk oyunun yarısı kadar büyüklükte olacak ki ilki de yeteri kadar uzun sürüyordu. Sadece tek kişilik değil, multiplayer oyunlar konusunda da geliştirme çabaları var. Dört deathmatch haritası eklenecek ve yepyeni bir Capture the Flag modu olacak. 8 kişiye kadar oyunların destekleneceği Resurrection of Evil için çeşitli mod’lar da indirebileceğiz. Doom 3: Resurrection of Evil’ın çıkışı için şimdilik Mart ayı belirlenmiş durumda.