Warning: Use of undefined constant wp_cumulus_widget - assumed 'wp_cumulus_widget' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/hellwor/public_html/gamez/wp-content/plugins/wp-cumulus/wp-cumulus.php on line 375
bully oyun « Gamez

bully oyun olarak etiketli yazılar

Spore

http://www.sporerevolution.com/files/spore_1280x1024.gif

Will Wright bizlere The Sims�i sunduğunda kısa süreli gerçek hayattan kopma tepkileri göstermiştik. Gündelik hayattan sıkılıp, vakit geçirmek adına sanal insanların gündelik hayatını yönetebilme tecrübesi ya da isteği bizleri uzun süre bilgisayar başında yaşama sendromuna itmişti. Her ne kadar kapitalist düzen sonucunda sanal insanlarımız ek paketlerle fazlasıyla sömürülse de ortaya koyduğu içerik açısından The Sims bambaşka bir yer edinmiştir oyun dünyasında. Gerek satış rakamları gerekse devreler içerisinde kurulan hayatlar bunun göstergeleri.

Spore ise Will�in başka bir vukuatı olarak gökten gezegenimize düşüyor. Bir meteor içerisinde gelen yaşam tohumları bizleri bu sefer hayal edemeyeceğimiz kadar gerilere götürüyor. Suyun içinde başlayan varolma mücadelesi, toprağa ilk adımını atmaktan uzay çağına ulaşmaya kadar devam ediyor. Mevzu derinliği açısından �Nasıl yani?� sorunuzu duyar gibiyim. Anlatayım o zaman: gökten bir meteor düştü… Ve su varolma anlamını kazandı…

Herşeyin başlangıcı

Spore�a bir galaksideki gezegenlerden herhangi birini seçerek başlıyoruz ve tanrı rolünü üzerimize geçiriyoruz. İlk yaşam tohumu bilinmezlikten kopup gelip suyun içine düşüyor. İsmi de dahil olmak üzere yaratacağımız canlı türünün tüm yaşam hikayesi böylece elimize verilmiş oluyor. Yaratığımız evrimleştikçe oyunun temel aldığı sistem de değişiyor. Suyun içerisinde başlayan Hücre Aşaması�nı herhangi bir oyun türüne benzetmek zor olsa da diğer aşamalar genel olarak bir türü temel almış. Karaya ayak bastığımız Yaratık Aşaması için basit bir RPG demek sanırım yanlış olmaz. Aynı şey Kabile Aşaması�nın basit bir strateji oyununu temel alması için de geçerli. Her aşamanın farklı oynanış özellikleri, verdiği farklı tatlar olduğundan bunları ayrı ayrı ele almak sanırım en doğrusu olacaktır.

Ancak evrim aşamalarına geçmeden genel anlamda oyunun oynanışı üzerine bir eleştiri getirirsek fazlasıyla kolay olduğu yönünde olacaktır. Bu kolaylık oyunun basit olmasından değil, bugüne kadar hiç oyun oynamamış insanların bile rahatlıkla kavrayabileceği kullanıcı dostu yapısından kaynaklanıyor. Maxis�in yarattığı her oyun için aynı şey geçerli. The Sims serisi gibi Spore�u da kısa zamanda kavramak çok kolay. Bu yüzden rahatlıkla her yaştan oyuncuyu kendine çekebilir. İster pazarlama stratejisi deyin ister Will Wright�ın tasarım zekası, sonuçta bu adamın yarattığı oyunlar bir şekilde kolaylıkla insanı ele geçirebiliyor ki bu başarı da bahsettiğim kolaylık mevzusunun çok büyük payı var. The Sims�in bu kadar geniş bir kitleye yayılması bunun bir meyvesi olsa gerek. Örneğin yaratık yaratma ekranının nasıl bu kadar kullanışlı ve nasıl bu kadar detaylı olabildiği ciddi anlamda insanı hayretlere düşürebilir. Spore�a oyun dünyasının Google�ı desem sanırım kimseyi gücendirmemiş olurum

Hücre Aşaması

Gezegenimizi seçtikten sonra yapacağımız ilk seçim minik yaratığımızın etçil mi otçul mu olacağı yönünde. Seçimimizi yaptıktan ve yarattığımız oyuna isim verdikten sonra suyun içerisinde ilk mücadelemiz başlıyor. Basit bir canlıyız ve bir an önce büyümemiz gerekmekte. Yaptığımız seçime göre minicik et ya da bitki parçaları yiyerek büyümek bu aşamanın en önemli unsuru, daha doğrusu bizim tek derdimiz. Yediğimiz her besin hem bize evrimleşebilmek için puanlar kazandırıyor � para diyebiliriz- hem de gelişmemizi sağlıyor. Belli noktalarda yaratığımız bir üst kademeye geçiyor. Artık mikroskobik bir canlı olmaktan çıkıp yavaş yavaş gözle görülebilir boyutlara ulaşıyoruz. Ancak yaşamın doğal bir sonucu olarak ortaya düşmanlarımız, rakiplerimiz çıkıyor. Haliyle oyunun tümüne hakim olan varoluş mücadelesi daha hayatımızın ilk dakikalarında omuzlarımıza yükleniyor. Artık tek derdimiz besin bulmak değil; besinimize, suyumuza, genel olarak hayatımıza ortak olan diğer canlılarla savaşmak, güçlü olup karaya ayak basabilmek

Evrimleşme özellikleri her evrede farklı yerlere saklanmış. Bu özellikleri açarak yaratığımıza hayatta kalabilmesi için yeni donanımlar kazandırmamız gerekiyor. Hücre aşamasında bu donanımlara rakip türleri öldürerek ulaşıyoruz. Örneğin elektrik şoku verebilen bir canlıyı öldürdüğümüzde bu özelliğe sahip olmuş oluyor ve yeterli puana sahipsek yaratığımızı donatıyoruz. Bu kısmi mutasyon işlemini yapmak için yaratık yaratma ekranına geçmemiz gerekiyor. Tahmin edeceğiniz üzere çiftleşip, kalıtsal değişiklik meydana getirmeliyiz, bize uygun bir eş lazım. Çok şükür ki tek buton ile çiftleşmeye müsait türdeş canlıyı bulmak mümkün. Kalp dolu sevgi pıtırcığı şeklindeki kurlaşmadan sonra yaratık yaratma ekranına geçebiliyoruz.

Bu aşama diğerlerine göre en az modifikasyon özelliklerine sahip aşama. Birkaç ağız (hem etçil hem otçul olabilmek mümkün) , savaş donanımı (zehir, elektrik şoku, sivri �spike- uçlar gibi) ve hareket etmemizi kolaylaştıracak (jet, siller, kamçılar gibi) çok sınırlı modifikasyonlara sahibiz. Bu denli küçük bir canlı için fazla bile.

Hücre aşaması bugüne kadar oyun dünyasında görülmüş en basit, en kendini oynatmayı beceren, en sevimli, Spore�dan ayrı, bambaşka bir oyun gibi. O denli nefis. Belki biraz Pac-Man çağrışımı yapabilir. Tek sorun oldukça kısa sürmesi ve kurt oyuncuları tatmin edecek epik öğeler, ulaşılması zor hedefler barındırmaması. Spore�u edinme istediğinizi kışkırtacak en önemli artıyı buraya koyalım.

Yaratık Aşaması

Hücre aşamasında alttaki büyüme barını doldurduğumuz anda karaya ayak basacak şekilde evrimleşiyoruz. Aşamalar arası geçişlerde yaratığımızın kısa hayat hikayesini grafik şeklinde görebilmek mümkün: nereden nereye diyebilmek için. Minik su canlımıza bu aşamada ayak ekleme vaktimiz geldi. Artık omurga üzerinde daha detaylı çeşitlendirmeler yapabiliyoruz ve daha çok modifikasyona sahibiz. Oyun 2-B platform havasından çıkıp tamamen 3-B moda geçiyor.

Yaratık aşaması için çok basit bir WoW türevi demek sanırım yanlış olmaz. Yapmamız gereken görevlerimiz, geliştirmemiz gereken bir karakterimiz (canlımız) ve bunları yapmak için seçmemiz gereken bir yol var. Kanlı ya da barışçıl bir şekilde sahip olunan toprakları genişletmemiz gerekmekte. Bu aşamada artık yuvalandığımız bir alanımız mevcut. Tıpkı diğer türlerin sahip olduğu gibi. Ve amacımız diğer türlerin yuvalarını ele geçirerek ya da onları ittifakımıza katarak topraklara egemen olmak. Karakterimizin de bu iki farklı yol için geliştirilmiş özellikleri mevcut. Önemli olan bizim hangi yolu seçeceğimiz: dans ederek, şirinlik yaparak, şarkı söyleyerek dost mu kazanmak istiyoruz, yoksa pençe vurarak, dişlerimizi geçirerek yok mu etmek istiyoruz, tüm mesele burada.

Hücre aşamasında diğer canlıları öldürerek ulaştığımız donanımlara bu sefer fosilleri kazarak ulaşabiliyoruz. Ancak bu donanımları/özellikleri yaratığımıza eklerken yukarıda bahsettiğim savaşçı ya da barışçı noktalara dikkat etmemiz gerekiyor. Örneğin güzel şarkı söyleyebilen ya da güçlü dişleri olan bir ağız yerleştirmemiz mümkün. Bazen barışla bazen savaşla yuvaları ele geçirmek ve buna uygun bir yaratık yaratmak pek mümkün değil. Oyunun belli dönemlerinde muhakkak bir seçim yapmak zorunda kalacaksınız, o yüzden baştan seçim yapıp yaratığımızı seçim doğrultusunda evrimleştirmek en doğrusu olacaktır. Dans etmeye müsait bir ayağa ve kavga amacı taşıyan sivri tırnakları olan bir ele sahip karma bir yaratık takdir edersiniz ki ne idiği belirsiz olacaktır. Ha ben böyle birşey istiyorum derseniz size kolaylıklar diliyorum.

Diğer türlerin yuvalarını ele geçirebilmek için o yuvaya ait belli sayıdaki üyeyi şarkılarımızla mest etmemiz ya da öldürmemiz lazım. Social ya da Combat moda geçip yuvalara yaklaşıp gerekli özellikleri kullanıp her iki anlamda da �avcılık� yapmamız gerek. Belli sayıdaki yuvaya egemen olduğumuzda beynimiz artık kabile yaşamına uygun düzeye ulaşmış oluyor.

Kabile Aşaması

Yaratık aşamasının sonunda minik canlımız ateşi kontrol etmeyi öğreniyor. Beyninin ulaştığı düzey artık kabile yaşamına geçmeyi tetikliyor ve türdeşlerimiz ile �yuvalanmaktan� yavaş yavaş �yerleşik düzen� konumuna geçiyoruz. Diğer aşamada yaratığımıza eklediğimiz modifikasyonlardan gelen puanlar (combat-social yetenekler) bu aşamada sıfırlanıyor. Yeni eklemeler yapmamız gerekiyor. Artık bir pençeye değil güçlü omuzluklara ya da kafalıklara ihtiyacımız var.

Bu aşamayı basit anlamda Populous�a benzetmek mümkün. Yaratığımız üzerine odaklanmaktan çok kabilemizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Evrimleşme özelliklerini diğer kabileleri istila ederek kazanıyoruz. Ve bu özellikler içerisinde kabilemizde yapabileceğimiz değişiklikler de var. Örneğin bir balıkçı evi ekleyebiliriz. Böylece balıkçılar yetiştirip yemek sıkıntımıza çare bulabiliriz. Ya da mızrak atabilen askerler yetiştirebiliriz. Belirli sayıdaki bina dikilebilen alanlara yine bir önceki aşamada olduğu gibi savaşçı ya da barışçı kabiliyetlerimizi geliştirebilecek binalar dikmek mümkün. Yer sıkıntımız olduğundan -yine haliyle- ne yönde egemenlik istediğimize karar vermemiz gerekmekte.

Kabileleri istila ettikçe veya saflarımıza kattıkça maksimum üretebileceğimiz asker sayımızda da artış oluyor. Kaybedilen askerlerin yerine yenilerini türetmek mümkün. Belirli yemek karşılığında küçük yumurtalar içerisinde yeni yeni askerleri yeni yeni ahçıları kadromuza katabiliyoruz.

Maalesef ilk iki aşamanın yanında kabile aşaması oldukça sıradan, kısa ve sıkıcı. Evet kabile aşaması çok daha fazla stratejik roller biçiyor bize. Ancak maalesef bunlar çok yavan kalıyor. Dışarıdan size gelen saldırılar oldukça sınırlı. Üstelik bunlar önceden haber veriliyor. Sonuçta fazla aksiyon olmayan, yaratıcılıktan yoksun kısa bir aşama.



Medeniyet Aşaması

Ateşi kontrol edip kabile düzenine geçen yavrucaklarımız bu sefer çok daha vahimsel gelişmeler gösteriyorlar. Atom bombası, gemi, belediye binası gibi medeniyet sembolü (!) fikirler arasında kabile düzeninden şehirciliğe keskin bir geçiş yaparak başlıyoruz.

Medeniyet aşaması bina ve araç yaratma ekranlarına ulaştığımız ilk aşama. Bu aşamaya başlarken öncelikle belediye binamızı tasarlıyoruz. Yaratık yaratma ekranındaki basit ve derinlik aynı şekilde bina ve araç yaratma ekranları için de geçerli. Belediye binamızı ve kara aracımızı yarattıktan sonra ele geçireceğimiz gayzer kaynaklarından gelen puanlar doğrultusunda ev, eğlence binası ve fabrika tasarlayabiliyoruz. Yine sınırlı sayıdaki boşluklara bunları yerleştirmemiz mümkün. Evler ile üretebileceğimiz maksimum ordu sınırını yükseltiyoruz. Eğlence binaları ile evleri olabildiği kadar yakın dikerek halkımızı mutlu edebiliriz. Fabrikalar ise halkımızın üretkenliğini artırıyor. Ancak eğlence binalarına yakın dikilmemesi gerekmekte.

Bully

Grand Theft Auto efsanesinin yaratıcısı Rockstar Games’in sektörde çizdiği grafik, beni ziyadesiyle memnun etmekte. Özellikle The Warriors’un tadı hala damağımdayken, yine sağlam bir yapımla oyuncuların karşısına çıkması, bundan sonra boş iş yapmayacağının adeta göstergesi gibi. Peki, ismi nedir beni bu kadar kendine bağlayan oyunun? Bu incelemeyi hazırlamak için sabahın ilk ışıklarına kadar çalışmayı (!?!) göze aldıran, Rockstar’ın son bombasının adı ne? Cevap veriyorum. Bully! Ya da diğer adıyla Canes Canem Edit. (Bully oyuna daha uygun bir isim onu söyleyebilirim.)

Öncelikle Bully’nin anlamından başlayalım. Bully, “Kabadayı, zorba” demek. Oyunda geçen bir diğer kalıp “Bullying” ise “Kabadayılık, zorbalık etmek” anlamına geliyor. Yönettiğimiz karakter de aynen bu şekilde okulun imparatoru oluyor. Önüne geleni pataklayarak, kural tanımayarak. Hatta ilk başlarda benimsediğiniz karakterden, an gelip soğumanızda olası. Çünkü “Ezilmeyi yedirmeyen, delikanlı, asi genç’ imajından, “Herkesi yönetmeye kalkışan, gözü kalkık, güçsüzlere dayılık taslayan tam bir pisliğe” dönüşüyoruz.

I’m Jimmy Hopkins, I’m fifteen, and now, I’m gonna kick your ass

Bully, korku filmlerindekine benzer bir açılışla selam ediyor oyuncuya. Yönlendirdiğimiz Jimmy Hopkins, annesi tarafından ilgi görmeyen ve üvey baba sıkıntısından muzdarip bir çocuk. Annemiz ve üvey babamız bizi Bullworth Lisesine yazdırıyor ve elimizde bir bavul bile olmadan kapının önüne bırakıyorlar. “Senin gibi ana olmaz olsun. İnsan, birkaç çift çorap, fanila, beyaz don verir bari!” demek geliyor içimden. Üstelik bununla da kalmayıp bir veda bile etmeden dalga geçer gibi “Görüşürüz!” diyor. Annemizden uzun süre ne ses çıkıyor ne soluk. Taa Cadılar Bayramı’nda yeşil geyik (aynısı bende de vardı) desenli bir kazak gönderene kadar.

Okula ilk geldiğimizde bizi okulun sekreteri (Kendisi de müdüre hayran, neden acaba?) Miss. Danvers karşılıyor ve Müdür Crabblesnitch’inn yanına götürüyor. Müdürden dinlediğimiz bir nutuktan sonra asıl oyun başlıyor ve Bully’nin eğlenceli, heyecan dolu ve bir o kadar da uzun macerasının içinde kendinizi buluveriyorsunuz.

Bullworth Lisesi’nde 4 adet çete var. Bunlar zengin çocuklarının çetesi (Tad’in önderliğinde), ağır ağabeylerin çetesi (Johny Vincent’ın önderliğinde), sportif dayıların çetesi (Damon West), bir de ne olduğu belirsiz inekler çetesi. (İnek deyip geçmeyin, karargâhlarını almam için 1010 puan almam gereken o saçma sumo oyunu yüzünden saatlerimi harcadım). Aslında bir de Trent’in başını çektiği bir grup daha var, fakat diğerlerinin yanında silik kalıyorlar.

Oyundaki ilk arkadaşımız olan Gary ve Pete, yükselişimizde bize büyük yardımlar edecek. Gary zaten Jimmy ile aynı kafada, zorbalığa aday, ilerde de göreceğiniz üzere pislik ve bencil biri. Bir Rockstar klasiği olan, düşmanla işbirliği yapma, düşmanla dost olma, kazık atan dosta cezasına vermek gibi görevler Bully’de de mevcut. Halloween’dan hemen önce (Hemen sonra da olabilir tam hatırlayamıyorum), bize Gary’nin attığı kazık hikâyeyi bambaşka yerlere götürecek. Okulun kralı olmak sevdasına Gary bize ihanet edecek. Aslında Gary ile ilk başlarda girdiğimiz aksiyonlar senaryonun çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Bundan sonra gelişen olaylar, hikâyenin asıl kısımlarını oluşturuyor.

Senaryo hakkında konuşmayı burada kesmek en makbulü olacaktır. Daha fazla derine inmek, oyunu oynayacaklara, keşfedecek bir şey kalmayacağından dolayı keyif vermeyecektir. Bully’nin hikâyesini kabaca şöyle ifade edebilirim. “Bir hiçken, okulun kralı olmaya çalışan bir gencin başından geçenler”. Aslında en güzel tasvir, bir bölümünde ismi olan “Fall and rise of Jimmy Hopkins… (Jimmy Hopkins’in düşüşü ve yükselişi)” olacaktır.

[Resim]

Welcome to the Bullworth

Bully, oldukça kolay kontrollere sahip. Tuşların işlevleri The Warriors ile hemen hemen aynı. Önümüze çıkan herkese tekme tokat dalabildiğimiz gibi, çeşitli ateşsiz silahlarla da dövüşlere girebiliriz. Okuldaki terk edilmiş otobüsün ardındaki alanda yaşayan bir ayyaş bize bir “Alıcı” karşılığı çeşitli kombolar öğretiyor. Yani “Ufak bir yardımla” dövüşlerde çok işinize yarayacak hareketler öğrenebilirsiniz. Size tavsiyem bulduğunuz her alıcıyı götürüp yeni hareketler öğrenin. Zira ileriki bölümlerde gireceğiniz meydan dövüşlerinde (!) sadece yumruk ve tekme ile pek bir verim alamayabilirsiniz.

Size bir diğer tavsiyem, kızlara bulaşmayın. Yoksa hem hademelerle başınız derde girebilir, hem de kızların kasıklarınıza attığı tekme sizi hadım edebilir. Okulun her yerinde hademeler, hademe demekte doğru olmaz aslında, güvenlik görevlileri var. Bunlar okulun asayişinden sorumlular ve herhangi bir kavgada sizi kulağınızdan tuttukları gibi müdürün odasına ya da (Ders saati içerisindeyseniz) derse ya da cezaya gönderiyorlar. Eğer oyun size bir şans tanırsa ve yakalanmamanız için mini oyunu devreye sokarsa (Sürekli üçgene basmak) kurtulabilirsiniz. Peşinize takılan herhangi bir güvenlik görevlisi ya da araçsız polisi (Şehirlerde asayişten sorumlular ve tuttukları gibi emniyete, eğer okul üniformasıyla kaçmışsanız okula götürüyorlar) koşarak atlatabilirsiniz. Çünkü bir süre sonra yoruluyorlar ve dinlenmeye ihtiyaçları oluyor. Polislerden kurtulmak için arkanıza bakmadan koşun, okul görevlilerini atlatmak için en yakın çöpe veya dolaba saklanın.

Şehirde gezerken yapabildiğiniz şeyler eminim size GTA’yı hatırlatacaktır. Kıyafet alabiliyoruz (Yurtta ve karargâhlarınızda üstünüzü değiştirebilirsiniz), saç yaptırabiliyoruz, dövme yaptırabiliyoruz ve çeşitli para kazanma yolları da bulabiliyoruz. Gazete ve yemek dağıtıcılığı bunlardan sadece ikisi.

Para kazanmak bu oyunda çok önem teşkil ediyor. Çünkü öptüğünüz kızlara alacağınız çiçekten, çikolatadan (kızların her öpücüğünde canımız artıyor) duvarlara yapacağınız tag’ların boyalarına kadar her şey para gerektiriyor. Aldığınız ana görevler ve yan görevlerden de para kazanmanız mümkün. Boks müsabakaları, çim biçme, hasta bir dilenciye ilaç bulma, araba parçalama, penaltı yarışması, top sektirmesi gibi yan görevler oyunda mevcut.

Ana görevlerden aldığınız paralar 5–10$ ile başlarken, ilerledikçe 60$ ila 80$’a hatta daha da yukarısına çıkabiliyor. Görevler arasında neler yok ki? Düşmanlarımızın kız arkadaşlarına sulanmak (Aslında kızlar yaptığımız şeyler karşısında bizden etkileniyorlar ya o ayrı), rakibimizin evini yumurta bombardımanına tutmak, matematik öğretmenimizin evinin bahçesini dağıtmak, kızlar yurdundan kirli iç çamaşırlarını toplamak, ağaca çıkıp sapanla futbol antrenmanını rezil etmek, inekler karargâhını savunmak, okulun en popüler kızının erotik fotoğraflarını çekmek…

‘Biraz abartmamışlar mı?’ diyebilirsiniz belki. Fakat bir Rockstar Games oyunu oynuyorsunuz. Bunu unutmayın.

Sınavlar Bully’deki kadar kolay olsaydı, memlekette cahil adam kalmazdı

Rockstar bir an öğrenci olduğumuzu hatırlamış ve oyuna dersler koymayı da unutmamış. Bunlar Kimya, İngilizce, Atölye, Fotoğraf, Resim ve Beden Eğitimi dersleri. Kimya, atölye ve resim derslerinden geçebilmeniz için reflekslere, fotoğraf dersinden geçebilmeniz için bir makineye (Öğretmenden temin ediyoruz), beden dersleri için ufak stratejiler kullanmaya ve hızlı olmaya (yakan top), İngilizce için adam gibi bilgiye ihtiyacınız var (Direk vocabulary dersi var yahu). Her dersten 5 sınava tabiyiz.

[Resim]

Oyunda 4 mevsim mevcut. Genelde Chapter’lardan sonra değişen mevsimlerde hava belirgin bir şekilde değişiyor ve bu oyuna canlılık hissi kazandırıyor. Chapter’ları geçtikçe, diğer şehirleri de açabiliyoruz.

Yanımızda her daim donanımlarımız mevcut. Torpil, bilye, sapan, koku bombası, kaşındırıcı toz (Ne olduğunu tam anlayamadım aslında) ve en önemlisi kaykay. Bu kaykay, okul içindeki ulaşımda inanılmaz yararlı olurken, şehirde herhangi bir arabanın arkasına takılıp hiç güç sarf etmeden yolculuk yapmanızı da sağlıyor. Fakat atölye derslerinden sonra verilen bisikletlerin, şehir içinde daha çok yararı dokunacaktır. Her atölye dersinden sonra gitgide daha güçlü ve hızlı bisikletler alıyoruz Bisikletler sadece ulaşım değil, para kazanmak içinde gayet etkili bir yol. Bisiklet yarışlarında aldığınız galibiyetler size para olarak geri dönüyor. Bunun için atölye derslerini kaçırmamaya özen gösterin.

Şehirde herhangi bir vespa motoru da gasp edebiliyorsunuz. Fakat bu polisler tarafından hoş karşılanmıyor haliyle. Size bir diğer tavsiyem, şehrin kenarındaki karnavala gidin (Bir bölümde mutlaka gitmek zorunda oluyorsunuz zaten) yarım saatten daha az sürede, mini oyunlardan bilet kazanarak kendinize bir vespa edinin.

Araçlarımı nereye koyduğumu nereden hatırlayacağım derseniz, merak etmeyin. Şehrin birkaç kenarında kilit şeklindeki garajlarda hem motorunuz hem de bisikletiniz bulunuyor. Yani aldığınız araçlara her zaman ulaşabiliyorsunuz. Eğer aracınıza uzaksanız ve yatma vaktiniz geliyorsa, haritada “B” şeklinde gözüken duraklara gidip, okulunuza servisle hemen gidebilirsiniz.

Oyunda zamanı da çok iyi kullanmalısınız. Sabah dersler saat dokuzda başlıyor ve öğlen bitiyor. Akşam dokuzdan sonra yatağa yatma vaktiniz geliyor. Eğer gece ikiye kadar yatakhaneye ulaşamaz ve yatağınıza yatamazsanız, olduğunuz yere yığılıyorsunuz. Yatakhaneleriniz ve karargâhlarınızda kayıt noktaları mevcut. Görevde olmadığınız sürece bu noktalardan oyununuzu kaydedebilirsiniz.

Hayır! özürlü değilim parmaklarım doğuştan birbirine yapışık!

Bully’nin teknik özelliklerine gelirsek. Oyun tek kırık notunu zaten buradan alıyor. Rockstar Games, The Warriors’a yaptığının aynısını bu oyunda da yapıyor. Oynanışa, detaylara gereken özeni gösteriyor, fakat grafiklere aynı özeni göstermiyor. Midnight Club ve Table Tennis’te herkesin ağzını açık bırakan grafiklerden sonra bu yaptıkları “Nasıl olsa oynanış sayesinde satıyoruz” mantığıyla hareket ediyorlar düşüncesi verdi bana.

Fakat yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım. Oyundaki her karakter (Sokakta yürüyen vatandaşlar bile) ayrı ayrı detaylanmış. İşte tek sorun grafiklerin köşeli olması.
Aslında Bully’nin hoş grafikleri var, göze çok batmıyor. Hatta The Warriors’dan bile daha iyi görüntüler sağlıyor. Fakat oynanıştaki ve seslerdeki böyle güzellikler arasında grafiklerin orta şekerli olması oyundan belli bir puan kırdırtıyor.

Sesler konusunda Rockstar çalışanları yine başarılarını kanıtlamış. Karakterlere cuk oturan seslendirmeler, oyun içindeki hareketli müzikler oyunun en büyük artılarından. Özellikle bir korku filmi havası estiren açılış müziğini (Bisiklete bindiğimizde de çalıyor) çok beğendim.

Bully, geçen sene The Warriors’un bıraktığı etkiyi bırakamadı belki bende. Fakat yine de bu sene oynadığım en zevkli oyunlardan biri olduğu kesin. Rockstar Games yine her açıdan zorlayan bir oyun yapmayı başarmış. Uzun oynanışı, teknik altyapısı ve atmosferi ile işinin ehli olduğunu yine kanıtlayan Rockstar Games, bundan sonra ne yaparsa düşünmeden oynayacağım. Onun gibi yaratıcı firmalara bu piyasada ihtiyaç var. Okul hayatı ile Rockstar Games’i birleştiren ölümcül deney Bully’i tüm oyun severlere tavsiye ederim.