Şu meyveler neden bozulur hiç anlamam. Pazarcıların kendi karınlarını doyurmak adına hormon kustukları meyvelerin içine azıcık da bizim karnımızı doyuracak şeyler katıp, bozulmayan meyve icat etseler fena mı olur? Ayrıca çok da fena durumdur bu bozuk meyve hadisesi. Hiç ummadığınız, ne umutlarla ağzınıza attığınız meyvenin bıraktığı tat insana zor anlar yaşatır, suratını buruşturur, trajiktir, diagonaldir. (?)

Ekran görüntülerinin beni cezbettiği, hiç adı sanı duyulmamış bir Polonya asıllı oyun firmasından gelen bir oyun yükledim geçen hafta, Battlestrike: The Road to Berlin isminde. İsmi her ne kadar klasik bir oyuna koyulmayacak cinsten, hafiften yamuk da olsa bir denemekte fayda vardır diye düşündüm. O esnada Brothers in Arms’ın Kardeşler Takımı’ndan fırlama atmosferi beni cezbetmiş olacak ki, Call of Duty bulmayı ümit ettim bir an. Ne var ki umduğunu değil bulduğunu yemek zorunda kalan misafirin ağzında, bozuk meyve tadında bir lezzet bırakmıştı bu yapım.

Aslen 15 sene önce yapılan Battlestrike, o zaman çıkan versiyonun aynısı şeklinde piyasaya sürülmüş (ya da ben bu yeni çıktığı iddia edilen oyunun 15 sene önce çıktığını sanmış olabilirim, bilemiyorum). Düşük bütçeli, küçük prodüksiyonlu, upufak bir oyun olan Battlestrike size sadece teknolojisiyle değil, oyun anlayışıyla da bunu hissettiriyor; zira oyunun bir shoot em up’tan farkı yok desem yalan söylemiş olmam. Ne idüğümüz belli olmayan oyunda bir uçakta, bir uçaksavarda, keskin nişan tüfeği başında veya pek de keskin olmayan bilumum edevat karşısında ölüm kusabiliyorsunuz, buraya kadar sorun yok. Asıl sorun, W,A,S,D tuşlarının akabinde yön tuşlarına da dokunup oyundan cevap alamadığınız zaman baş gösteriyor; kısacası aniden telaş yapıp bir kötürümü yönettiğinizi farkediveriyorsunuz! Birkaç saniye sonra dehşetle farkedebiliyorsunuz ki, elinizdeki basit makineli tüfekle koskoca uçakları düşürebiliyorsunuz! Aman Allah’ım, neden bu oyun yapımcıları bu gerçeği sakladılar bunca yıldır??! Sanırım Polonyalılar, Naziler’den intikam alıyor. Evet evet.

16 adet bölüme sahip olan oyunda kötü oyun yapısını nispeten örten grafik ve sesler göze çarpıyor. İçinizden keşke salıverselermiş ortalığa da Naziler’den intikamımızı alsak deyiveriyorsunuz bazen. Ama hak verirsiniz ki 16 bölüm boyunca bir yerde oturup havada ve karada hareket eden cisimlere ateş etmek bir süre sonra sıkıyor. Ayrıca Battlestrike, yapay zeka kavramını da tanımayan bir oyun. Her birim belli görevlerle oyuna konulmuş, yani 2 mermi ile patlayabilecek koskoca bir tank canını umursamaksızın yanınıza yanaşabiliyor. Cesur çocuklar canım şu Naziler…

Oyunda birkaç detay atlanmamış neyse ki, onlar da atlansaydı bu yazı çok daha acımasız olabilirdi. Örneğin sağlık göstergesi mevcut oyunda! Her ne kadar koskoca tank darbeleri canınızı ufak oranda götürse de bu da bir derece kabul edilebilir, zira oyun 2 ateşte uçan tanklara ve ölümsüz sayılabilecek bir karaktere sahip olsa da (sahi, oyunda bizden başka tek karakter görevleri anlatan eleman. Ayrıca seslendirmeleri gece yarısı yapılmış sanıyorum, biraz uykulu zira) nispeten zor. Özellikle sonlara doğru zorlaşıyor hakikaten. Kolay olmadığı için bir miktar zevk veriyor tabi, vermiyor değil. Ama nereye kadar?

Olmayan bir senaryo, ortalama ses ve grafikler ve dinazor oyun yapısından başka bu oyun hakkında söylenilebilecek ne var gerçekten bilemiyorum. Firmanın birbirinden vasat Terrorist Takedown, Nina: Agent Chronicles, Wings of Honour gibi oyunlarını oynayıp sevdiyseniz, yani bu kadar kanaatkarsanız alın oynayın. Onun dışındakilere oynayın desem de oynayacaklarını sanmıyorum.