“Bir gemi vardı ki uzaklardan yola çıkıp engin fırtınalardan kaçıp kayıp vermesine rağmen rotasından dönmeyen, büyük mücadeleler sonrası karayı gören. İşte o geminin kaptanı bendim” diye başlar sözlerine, eski büyük kaptan. Bu sözleri dinleyen çocuk hayretler içinde kalır ve belki de hatıra olarak eski kaptandan bir kolye alır. Burada başlar maceramız. Çocuğun denize olan ilgisi öyle büyür, öyle büyür ki, onu ilerde kendi gemisinde, o kolyesiyle, kaptan olarak görürüz.

Oyundaki amacımız tam anlamıyla bir şehir kurmak. Tarımıyla, hayvancılığıyla (büyükbaş, küçükbaş, balıkçılık), madenciliğiyle (tuz, metal), ticaretiyle ekonomiyi sağlama işi size düşüyor. Oyunda birkaç çeşit asker var ama askeri güç ön planda değil. Hatta ilk seviyelerde askere bile gerek kalmıyor. Ama sürpriz saldırılar olmasını istemiyorsanız küçük bir birim yapmanız tavsiye edilir. Oyunumuzda dokuz değişik 16. yüzyıl kültürleri var. Doğal kaynaklar ve bazen rastlayacağımızı vahşi yaşam biçimini benimsemiş devletler (Kızılderililer, Eskimolar) oyuna renk katıyor. 16. yüzyılda bulunan 340 bina tipi oyuna yansıtılmış. Oyuna bir gemi ile başlıyorsunuz ve beğendiğiniz bir kara parçasına “warehouse”unuzu kuruyorsunuz ve büyümeye başlıyorsunuz. Binalar arası iletişim/ulaşımı da yollarla yapıyorsunuz. Oyunun bir diğer güzel tarafı da korsanlar. Oyunun seviyesine göre ortaya çıkabiliyor. Bazı sorunlar çıkartıyor hatta ticaretinizi bile engelleyebiliyorlar.

Gelelim ticarete…

Birçok kişinin ANNO 1503 oyununu tercih etmesinin en büyük nedenlerinden başta geleni ticaret. Bazı arkadaşların kafasında “Ticaret ne ki? Yüklerim elimdeki malları gemiye, dolaştırırım dünyayı, satarım” gibi düşünceler oluşabilir. Ama olay, gerçekten sandığınız gibi değil. Büyük bir devlet olmadan ticaret yaparsanız, oyunu baştan kaybettiniz demektir. Aceleye gerek yok. Ticaret genelde gemi ile yapılıyor. Ama tabii ki karşı devlete zorla mal satamazsınız. Devlet ile gerekli anlaşmaları yaptıktan sonra, onun marketine tıkladığınızda aldığı/sattığı mallar açık bir şekilde gözüküyor. Ama burada da geminizin hızı ve kısa ticaret yolları konuşuyor. Kızılderili ve Eskimo devletleriyle ticaret gemi ile değil de, gemiden çıkan “scout” dediğimiz gözlemci ile yapılıyor (Bu scout, aynı zamanda hangi madende hangi materyalin çıkarıldığını da gözlemliyor. Ama tabii ki dağın yanına gönderirseniz.). Bu tip fazla gelişmemiş devletler büyük olasılıkla tütün satıyor. Bu da oyunu mantıklı ve zevkli yapan bir özellik daha.

Bu oyunda da, her benzer oyunda olduğu gibi şehrinizde yaşayan insan sayısı çok önemli. Buna bağlı olarak yeni binalar ve bu binaları yapabilme özelliği çıkıyor. İnsan sayısını artırmak için evler yapmak gerekiyor. Tabii ki gerektiği zaman okul, kilise, taverna gibi binalara da ilgi duyabiliyorlar. Ayrıca tuz, giysi satan yerlere de ihtiyaç duyuyorlar. ANNO 1503’de, Age of Empires’daki gibi istediğimiz yere istediğimiz binayı kuramıyoruz. “Bina yapabilme” alanımızı genişletmek için Market yapıyoruz. Ama bu marketleri akıllıca yapmanız gerekiyor. Çünkü giderleri gerçekten fazla.

Binalardan çıkan, gelir getiren malları Warehouse’larımızdan ve marketlerimizden çıkan karavanlar otomatik olarak topluyor. Bunların gerekli kısmı binalara veriliyor, diğer kısmı ise Warehouse’a (artık ana bina diyeceğim) gidiyor. Böylece gemiye yükleme, otomatik satış gibi yerleri bu malları koyabiliyoruz. Otomatik satış, malların bu satış listesine konması, gerekli olan devletlerin gemilerinin otomatik olarak ihtiyacına ve fiyatına göre bu malları almasına denir. Bunun tam tersi de var. Yani gemiler otomatik olarak ve sizin verdiğiniz fiyata göre gelip devletinize mal satıyor. Oyunda bütün dünyayı geminiz ile dolaşıp her devleti bulmanızda yarar var. Çünkü yüksek fiyata satın alan ve alçak fiyata satan bir devlet bulmak oldukça iyi bir başlangıç olabilir.

Oyundaki yapay zeka oldukça gelişmiş. Örneğin siz bir devletin kara parçasına asker soktuğunuz zaman, o devletin askerleri sizin askerlerinize biraz daha yaklaşıyorlar. Eğer A devletine mal satmaya gidiyorsanız ve başka bir B devleti de A devletine mal satacaksa, kısa yolları kullanmayı tercih ediyor. Oyunda ilerledikçe geminize savaş aletleri takabiliyorsunuz (top atmak için vb.).

Dört değişik kamera tipi ve üç değişik zoom, oyuna kolaylık katan birçok özellikten sadece birkaçı. Ayrıca, ilk görüşümde beni bu oyuna hayran bırakan başka bir özellik de var: “Sözlük.” Oyuna yeni başlayanlar, uzun süredir oynayanlar, binaların işlevini karıştıranlar için dört dörtlük bir sözlük. Bir kelime arattığınızda anında onunla ilgili binaları buluyor ve işlevini anlatıyor. Kapsamlı sözlük oyunu gerçekten kolaylaştırıyor.

Oyunun grafikleri ve sesleri de oldukça güzel olmuş. Şarkılar 16. yüzyıla uygun ve gerekli deniz efektleri de mevcut oyunda. 340 binanın 2-3 gelişimini de sayarsak, oyunda binaların şekillerini karıştırmak için oldukça fazla bina tipi mevcut. Ayrıca, gemi sürerken “Okay captain”, “Captain! My captain” sesleri de, sizin, kaptan gibi davranmanıza neden oluyor (Kendinizi oyuna çok kaptırırsanız “kara göründü! “diye de bağırmanız mümkündür.).

Oyunun oynanabilirliği biraz zor ama alıştıkça ve oyun sözlüğünü kullandıkça gerçekten oyun kolaylaşıyor. İngilizce açışından aşırı olmasa da İngilizce gereksinimi var. Zaten tüm kaynakların İngilizcesini biliyorsanız tamam demektir. Oyunun sürükleyiciliği üst düzeyde. “Şu malları da satıp yatıyorum” deyip yatmadığım çok oldu benim. Hitap açısına gelince, FPS severlerin ve sabırsız kişiliğe sahip olan kişilere hitap etmeyeceği çok açık. Mesela, en hızlı geminin bile bir devletten başka bir devlete gitmesi biraz uzun sürebiliyor. Gelirler hemen gelmiyor, yavaş yavaş geliyor (Ticaret hariç tabii ki). Gelirinizi artırmak için devletinizde en çok çıkan kaynaklara daha çok yüklenin. Evleri oldukça birbirine yakın tutun ve marketleri akıllıca yerleştirin. Malları da makul fiyata satın ve devletinizde potansiyeli bulunan ürünlerden mümkün olduğunca az almaya çalışın. Örneğin odun alacağınıza daha az para ödeyerek yüzlerce dönümlük fidan dikin. Çabuk büyüyen ağaçları kesin. Ama baharatlar ve tütün için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tarlalarınızı, ahırlarınızı, oduncularınızı, avcılarınızı mümkün olduğunca evlerden/yerleşim bölgelerinden uzak tutmaya çalışın. Sessiz sakin bir yerlere kurun.

Benimki korsansız olsun lütfen…

Belki de oyunu aldıktan sonra birçok kişi korsanları kapatacaktır. Bunun nedeni apaçık: “Kimse mallarını kaptırmak istemiyor.” Zorluk seviyesi aşağıdan yukarı doğru sıralanmış. En üstteki en kolay en alttaki en zor. Zaten açıklamalarında yazıyor. En kolayda korsan yok, en çok para, en büyük kara parçaları. En zorda ise en agresif korsanlar, en az para, en küçük kara parçaları. Ama korsanlar oyun ayarlarından da kapatılıyor. Yani en zorda da korsansız oynayabilirsiniz. Sevinin.