Hava yağışlıydı. Ben ve tüm takım arkadaşlarım maça kilitlenmemize rağmen içimizde bilinmedik bir korku vardı. Tıpkı bitmeyecek bir kabus gibi… Eninde sonunda maç başlayacaktı. Korkumuz ne anlayamıyorduk. Ve hakem işaretini vererek maçı başlattı. Ben ise duamı ettikten sonra topun sesini duyarak ilk adımımı attım. Karşımdaki rakip oyuncuya korkuyla bakıyor, onu geçebilmek için pervane gibi çalışmam gerektiğini düşünüyordum.

Hocamızın maçtan önce dediği gibi, rakip ataklarını sürekli sol kanattan gelişitiriyordu. Bir savunma takımı için, ofansif oyuncu olmama rağmen geriye çekilme gereğini duymadım. Çünkü sol kanattaydım. Yani onların atak yaptıkları kanadın tersindeydim. Neden sürekli sol kanadı kullanıyorlardı? Sol kanat oyuncuları ligin en iyilerindendi. Evet, bu biraz inandırıcı…

Otuzuncu dakika olmuştu. Kaleminizi abluka altına almış, atak üstüne atak geliştiriyorlardı. Bu ana kadar bariz goller kaçırmışlardı. Direkten dönen, son anda çizgiden çıkarılan, kalecinin parmaklarıyla kurtarılan, seken toplar… Kırk beşinci dakika geldi çattı. Hocamız bağırdıkça bağırıyor, sinir harbi halinde hücum oynayamadığız (daha doğrusu topu ayağımıza alamadığımız için) için yakınıyordu. Dördüncü hakem ve yardımcısı, onu zaptetmekte zorlanıyordu.

Biz, küçük ve hedefleri dar olan bir takımdık. Aynı zamanda lige yeni çıkmıştık. Ama bu, ligin ikinci maçıydı ve ilk maçımızı kazanmıştık. Büyük hedeflere oynayan hocamız, hayalleri dünyayı fethetmek olan bir generalden farksızdı. Maçtan önce, karşımızdaki hangi takım olursa olsun, hücum oynayacağımızı ve presle onları boğacağımızı söylemişti. Ama kırkbeş dakika bitmişti. Ve durum ‘0-0’dı. Buna sevinmeliydik. Şansın yardımıyla da gol yemekten kurtulmuştuk. Sahada varlığımızı gösteren tek etken, gol yemememizdi.

Soyunma odasına vardığımızda herkesin yüzü gülüyordu. Çünkü karşımızdaki güçlü bir rakip olmasına rağmen gol yememiştik. Uzunca bir sandalyeye oturmuş, elimize enerji içeceğini almış içerken, hoca yavaşça soyunma odasına girdi.

Aramızdan biri hocaya, ne kadar iyi mücadele ettiğimizi söyledi gülerek. Hoca o anda kükremiş gibi onu tersledi. Ama bu tersleme hepimizeydi. Etrafa garip bir sessizlik çöktü. Bunu hocanın konuşması izledi.’Ben size böyle oynayın demedim!’ Sözünden hemen sonra elini sertçe masaya vurdu. Kalecemiz öksürdü. Ama yanındaki nefes almaya bile korkuyordu. Hoca, sadist bir liderin halka miting verircesine bağırarak konuşmasına devam etti. ‘Bir atağınız bile yok. Stad dolu. Seyirci sizi destekliyor. Ama siz ikinci sınıf futbolu oynuyorsunuz’. Tahtaya doğru yürüdü. Tahtaya sahanın ve oyuncuların sahaya diziliş şekli çizilmişti. Bir oyuncuya dönerek, ‘Ne yaptığını bilmeyen bir işçi, bir korkak gibi oynuyorsun.’ Sonra aynı yargıya benze sözleri, tüm orta saha oyucularına söyledi. Defansı ilk olarak kısık ve samimi bir sesle kutlamasına rağmen, sonra ileriye destek vermelerini bağıra bağıra söyledi. Tüm oyunculara tek tek bakarken, gözü bende kaldı. Ben de herkes gibi iyi mücadele etmiştim, ama korkuyordum. Bacaklarım titriyordu. Kurumuş dudağımı yaladım. Sonra hoca konuştu. ‘Bana göre ligin en yetenekli sol kanat oyuncusu sensin’ dedi sevecen bir tavırla. Bu söz üzerine çok rahatladım. Ve de şaşırdım. Hoca konuşmasına devam etti. ‘Bir takımın tek amacı kazanmaktır. Biz bir takımız, o halde amacımız kazanmak olacaktır.’ Yine bana döndü. ‘Sen bunun için ters taraftan aldığın topları içe taşıyıp orta yapacaksın. ‘Tamam, diyerek kafa salladım.’ Şunu farkettim, top bizde, sağ kanattayken onların sağ tarafı boş kalıyor. Ve sen sol kanatta bekleyip, sağ kanattan uzun top gelmesini bekleyeceksin.’ Yine kafa salladım.

Sonra hoca takıma döndü. ‘Tek savunma sistemimiz pres, amacımız ise gol olacaktır. Kazanmak… O halde topu kapar kapmaz takım halinde ileriye çıkacağız. Onları şaşırtacağız.’ Bir savunma oyuncusuna seslendi. ‘Higgins, sen çıkıyorsun, yerine Hampson giriyor.’ Çıkarttığı, sol kanat oyuncusuydu. Yani sol tarafı savunuyordu. ‘Rakip yine sağ kanadımızı zorlayacak. Hampson’u oyuna aldım, çünkü stoperlerinin boyları kısa. Evet, Hampson uzun boylu ve hava toplarında çok etkili.’ Söyledikleri doğruydu. Hampson ağır ama kullanılabilecek oyuncuydu. İşe yarayacaktı. Buna inanıyordum. Oyuncularda bir hırs belirdi. Ve bunu hareketlilik izledi. Hoca azimle bağırdı. ‘Çıkın ve şu Wigan halkını, şehrin en büyük takımına karşı coşturun!’ Ve herkes, ‘Eveet’ diye deliler gibi bağırdı. Ses ta karşı soyunma odasında duyulmuştu. Hoca bizi motive ederek deliye çevirmişti. İlk yarının başında sahaya çıkmak için korkuyorduk, ama şimdi… Rakibi devirnek için can atıyorduk.

Ve ikinci yarı başladı. Başlar başlamaz, direk rakibin üzerine gittim. Ve savunmamız dahil tüm oyuncular prese başladı. Topu kazandık, topa çok sert vurmasına rağmen onu dışarıya yolladı. Evet, rakip soununda şaşırmıştı. Hepsi de şaşkın bakışlarla bize bakıyordu. Dakikalar geçti, geçti… Seksen yedinci dakika… Harika oynuyorduk. Ama bir türlü golü bulamamıştık. İlk yarıda onlar ne ise, ikinci yarıda da biz, onlar gibiydik. Savunma yaptıkları için yorulmuşlardı.

Doksan… Top sağ kanattaydı. Hoca sesinin çıktığı kadar bağırdı, ‘Ters!’ Tylor, hocayı duyarak bana doğru uzun bir top attı. Sol kanatta boştum. Top süzüle süzüle gelirken hocanın sesini işitir gibi oldum. ‘Sen, ligin en iyi sol kanat oyuncususun.’ O halde karşımdaki oyuncuyu geçebilirdim.

Topu aldım, hiç bir şey düşünmeden rakibin üzerine gittim ve harika bir hareketle onu arkama aldım. Ligin en iyi sol kanat oyuncusu, en iyi sağ kanat oyuncusuyla karşı karşıyaydı. Ve sol kanat oyuncusu kazanmıştı. O andan sonra kulaklarıma taraftarın sesleri gelmişti. Bazıları ayağa kalkarak alkışlamışlar, bazıları ise bağırarak beni kutlamışlardı. ‘Hey… Bunu kimse tutamaz… Ne hareket ama… Hadi oğlum, biz bunu istiyoruz…’ Topu çizgiye kadar sürdüm. Sadece hocanın dediklerini yapacaktım. Ortaya baktım. Uzun boylu olan Hampson’u kısa boylu bir oyuncu tutuyordu. Bu gol olmalıydı. Sol ayağımı gererek topun dibine sertçe vurdum. Top süzülerek Hampson’un başına doğru gitmekteydi. Rakip oyuncu sıçradı ama topa dokunamadı bile. Top tam Hampson’un kafasına doğru geliyordu. Gözleri toptaydı. Artık tuşlaması gerekiyordu. Tuşlama… Topa sert bir kafa vuruşuyla onu zafere yolladı. O andan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum, ama gazeteler yeni bir fenomenin doğduğunu yazıyordu…

Eski Dönemler

Aslında böyle bir edebi bir başlangıç yapmayı düşünmemiştim. Ama Fifa Manager 06’nın maç öncesinde ve ilk yarıda yaşayacağınız anları anlayabilmeniz için iyi bir hikaye oldu diye düşünüyorum.

Çok seneler evvel bazı menajerlik oyunları hatırlıyorum. Ultimate Soccer bunların başında gelir. Ultimate Soccer oyununu oynadığım anda, ileride ne olacağıma dair bir meslek düşünmüştüm. Teknik direktör olacaktım. Ama bu oyunda o kadar da başarılı değildim. Eskilerin her futbol oyunu gibi, Ultimate Soccer da hayatını yitirmişti. Sonra EA bu olaya el attı. Premier Manager 97, kendimi Fatih Terim gibi hissettiğim ikinci oyundu. Tabi o aralar başka menajerlik oyunu olmadığından Premier Manager oyununun yeni bir versiyonu çıkması için sabırla beklerdim. Beklentilerim sonuçsuz kalmamıştı. Harika bir menajer oyunu çıkmıştı. Ama Ne Premier Manager ne de Ultimate Soccer’dı… Championship Manager çıkmıştı. Aslında ben bu oyunu pek takip etmediğim için yeni bir oyun zannediyordum. Arkadaşımdan aldığım bilgiye göre CM, 1992’den bu yana yapılıyormuş. Bunu duyduktan sonra, O’na hokkalı bir tokat yerleştirmiştim daha önce söylemediğinden.

CM’yi gözüm kör olana kadar oynamıştım. Hatta arkadaşlarımla baklavasına aynı bilgisayarda oynardım. Hey gidi günler… CM’nin esintisi 2004 yılına kadar sürmüştü. Sonra onun yerine (daha doğrusu, kalitesine) FM çıktı. CM halen çıkıyordu ama ne CM… Sadece adı CM idi. Fm, Cm’nin yerini doldurmuştu. İşte o zamanlar farklı bir oynanışı olan Total Club Manager sürülmüştü piyasaya. İlk 3D grafikler, harika seçenekler, yeni bir soluğun belirtileriydi. TCM sevilmiş miydi bilinmiyor ama ben sevmiştim. Hatta saçma 3D oynanışına rağmen. O da her menajer oyunu gibi adını koruyamadı, her menajer oyunu gibi farklı bir isimle çıktı sahneye. Fifa Manager 06…

Karışıklık…

Eminim siz bu oyunu oynar oynamaz ilk olarak vereceğiniz tepki menülere olacaktır. O kadar hoş ve güzel seçenekler var ki, ‘Vav’ gibi benzer yargılarda bulunmamak elde değil. Ekranın her bir yerine bir seçenek yapmışlar. Gözüm kamaştıkça zorlandım, çünkü nereye gireceğimi şaşırmıştım.

Bir menajerin yapması ya da görmesi görmesi görmesi gereken herşey var. Home bölümünde lig pozisyonunuz, gelişim grafiğiniz, fikstür, fotoğrafınız, takım içinde en fazla gol atan oyuncular, yönetimin ve taraftarın ruh durumu, tarih, son oynanan maçlar gibi bir çok renkli seçenekler mevcut. Haberler direkt olarak internet sitenize geliyor. Gerçek internet sitesinden hiçbir farkı yok. Tabi bu sadece oyun için. Anket, gol krallığı, rakip takım menajerinin sizin hakkınızdaki görüşleri gibi yazılar oyuncuda hayranlık uyandırıyor. Sol alt köşede oyuncu arama motoru var. Bunu eklemeleri oyuncu bulabilmemiz için bir pratik olmuş. Sol tarafta fotoğrafınızı koyabileceğiniz bir fotoğraf kutusu yapmışlar. Tabi bilgisayarda yüklü karizma bir resminiz varsa, orayı kullanmanızı tavsiye ediyorum. Bunun için User/portrait klasörüne 148’e 194 boyutlarında atmanız gerekecek. Home bölümünde bunun gibi göze çarpan seçenekler var.

Menü seçenekleri dört ana bölüme ayrılıyor. Bunlardan ilki Team, yani takım seçeneği olan bölüm. Bu bölümün içinde ise First Team, Reserve Team, Training, Scouting, Talk to Press gibi anlatacağım ayrıntılar var. First Team, birinci takımınız olup, içinde takımınıza vereceğiniz taktiklerle, oyuncularızla, rakip takım dizilişi, antrenman performansı gibi takım yönetimiyle dolu bir çok şey var. Reserve Team tahmin edebileceğiniz gibi genç takımın bölümü oluyor. Genç takım oyunlarının performansını takip edip, onlara birinci takımda oynama şansını verebilirsiniz. Training seçeneği de kalıplaşmış menajerlik oyunu seçeneğidir. Oyuncuların antremanda uyguladığı hareketleri görebilirsiniz. Ekranın sağ alt köşesinde oyuncularınızın ne kadar iyi bir performans sergilediğini yüzde olarak görebilirsiniz. Bu bölümün altında bulunan Scouting seçeneğinde, daha önce yaptığınız rakip takım oyuncularının özellikleri yazıyor. Buranın neye yaradığını anlayamadan Talk to pess’e geçiyorum. Team bölümünün son seçeneği olan Talk to Press’te basın tarafından size sorulan soruların cevabını veriyorsunuz. Üç cevaptan birini seçerek meraklı gazetecileri sevindirebiliyoruz 🙂

Team ana bölümünün yanında garip garip duran Club seçeneğine geldik. En başta bulunan News Centre, size gelen mesajların olduğu bölüm oluyor ne yazık. Burayı açmanıza gerek yok. Çünkü bir mesaj gelirse eğer, önünüze direkt olarak geliyor zaten. Altına indiğimiz zaman, fazla anlatmama bile gerek duymayacağımız bir seçenekle karşılaşıyoruz; Calendar. Bu, gelecek maçların tarihini öğrenmemize yarıyor. Transfer Market ise, uyanıklılığınızın hedef noktası olmaktadır. Burada kontratı bitmiş oyuncularla anlaşma sağlayarak bedavaya renklerinize katabiliyorsunuz. Ve de klüpleri tarafından çöpe atılmış oyuncuları alabilirsiniz. Benim gibi üçüncü lig takımı seçerseniz, büyük takımların gözden çıkardığı ucuz oyuncular tam size göre olacaktır. Financial Statue’ye bakmanıza gerek yok. ‘Ben buraya daktik virmeye geldim gardaşım’, diye hömkürebilirsiniz. Bunların altında da oyuncu kontratları, kupa odası, takım çalışanları gibi ufak ayrıntılar da yer alıyor.

Biraz önce anlattığım Club bölümünün yanında bulunan Marketing (Pazarlama) bölümü ise pek önemli olmayan işleri içeriyor. Size ne kulübün forma satışından ya da bilet fiyatlarından. Ama yıllık geliri takip ederim ve bazı şeyleri yöneterek geliri yükseltirim diyorsanız bakabilirsiniz.

Dört ana bölümün son seçeneği ise benim için en heyecanlı kısım, Facilities bölümüdür. Burası da Club Facilities, Stadyum, Stadyum Expension ve Youth Camps diye dört ana başlığa ayrılıyor. Club Facilities seçeneğinde kulübün tesislerin işleyişi bulunuyor. Mesela antreman tesisi, kulüp binası, satış mağazaları gibi. Dilerseniz tesislerinizi upgrade edebilirsiniz. Stadyum seçeneği en çok sempati duyduğum kısımdır. Her menajerlik oyunlarında stadyum genişletmeye bayılmışımdır. LMA Manager, bunun için en iyi oyundu. Teknolojinin getirisiyle bazı şeyler değişti ve artık 3d stadyum görüntüleme, menajerlik oyununda olmazsa olmaz unsurlarından biri oldu. Ama bunu sadece Fifa Manager’de görnek çok üzücü. Neyse, işte burada stadyumunuzu şekilden şekile sokabileceğiz.

Menüleri şöyle bir toplayacak olursak karmakarışık sonucu çıkıyor ortaya. Ben ne kadar karışık anlattıysam, oyunun seçenek ve ayarları bir o kadar da karışık. Bir bölüm ararken menülerin ve acayip grafiklerin içinde kaybolmamak elde değil. Ama karışık olsun bu kadar zevkli bir menü sistemi olsun daha ne isterim. İnsanı zevkten çıldırtacak istatistikler detayı başımı döndürdü desem yanlış olmaz.

Gerçek Bir Taktik Sistemi

Bir menajerlik oyunundan beklediğim en önemli unsur taktik sistemidir. Acaba uyguladığım taktik gerçekten sahaya yansıyor mu, diye hep şüpheye düşmüşümdür. TCM bunu iyi yapamamıştı. Mesela, savunmayı çakılı oynatmak istediğim halde ileriye çıkıyorlardı. Bunun gibi bir çok hata vardı TCM’de. Ama Fifa Manager ile bu düzeltilmiş ve hatta genişletilmiş diyebilirim. Taktik çizelgesinde verdiğiniz talimatlar aynen sahaya yansıyor. Bu da sizin saha içindeki yönetim yeteneğinizi gösteriyor.

Fifa Manager, TCM’ye oranla veri tabanı olarak da daha geniş. Her takım ayrıntıyla yapılmış. Futbolcuların özellikleri aynen oyuna aktarılmış. Akla bile gelmeyecek istatistiki detaylar eklemişler. Mesela şu ana kadar atılan gol sayısı, lig genelinde gelen taraftar sayısının toplamı, gösterilen kartların toplamı gibi hayal edilemeyecek istatistikler yapılmış.

Devre arası konuşmalar, futbolcuların ikinci yarı sergileceyek performansını ciddi şekilde etkiliyor. Oyuncularınızı bazı sözlerle motive edebilir, övebilir ya da onu kötü oyunundan dolayı eleştirebilirsiniz.

Fifa Manager, TCM gibi 3d maç için Fifa’nın grafik motorunu kullanıyor. Tam olarak Fifa 06 diyemem. Çünkü 2005’ten kalma bazı alışkanlıklar var. Bunun en büyük örneğini kale filelerinin esnememesi olarak gösterebilirim. Ama grafikler göze pek batmıyor. TCM’ye göre grafikler çok çok daha iyi.

Her detaylı oyunun gözle görülecek eksi bir yanı olacağı gibi Fifa Manager’in de pek çok eksi yanı bulunuyor. Maçınızı izlerken alt yazıdan geçen maçın skorları nedense geneli farklı oluyor. Belarus (Beyaz Rusya) ne zaman Slovenya’ya beş atmış yaa… Oynarken bile maçınızın skoru farklı oluyor. Ama bunlar oyuncuyu sıkmayan hatalar.

Sonuç

Öncelikle en başta yazdığım bayıcı bir hikaye için affınıza sığınıyorum. Sonra geçiyorum Fifa Manager 06’nın kader anına. Oyun her ne kadar karmaşık olsa bile insanı sıkmadan oynanabiliyor. Bu kadar detaylı bir oyun yapmaya her yapımcı cesaret edemez. İnsanı zevkten çıldırtacak kadar geniş bir menü seçeneği olan Fifa Manager 06, TCM’den çok daha iyi olmuş diyebilirim. Yakın gelecekte çıkacak olan PES Manager olmadan pek birşey diyemeyeceğim ama sizi üzmeyeceğinden eminim. Ama sizi açık açık uyarıyorum; Bu oyun herkese, özellikle de iyi bir zamana sahip olmayanlar için değil. Size bol eğlenceli günler…