Hikayemiz, Wilfred Gibson’un “Ballad of Flannan Isle” eserinden alınmış. Wilfred Gibson’un orijinal hikayesinde 15 Aralık 1900’de İskoçya sahilinde ki Flannan adasındaki bir fenerin ışığının kesilmesi Hesperus gemisi tarafından fark edilir. Fenere ulaşıldığında, fener çalışanları bulunamaz. Ön kapı açıktır. İçeri girdiklerinde açlıktan ölmek üzere olan bir kanarya, hiç dokunulmamış bir yemek, 15 Aralığa kadar not tutulmuş bir günlük ve devrilmiş bir sandalye bulurlar. Birkaç gemi çalışanı fenerde kalarak, fenerin açık kalmasını sağlarlar ama kayıp olan fener çalışanları gizemini korur.

Hikayemiz, Wilfred Gibson’un “Ballad of Flannan Isle” eserinden alınmış. Wilfred Gibson’un orijinal hikayesinde 15 Aralık 1900’de İskoçya sahilinde ki Flannan adasındaki bir fenerin ışığının kesilmesi Hesperus gemisi tarafından fark edilir. Fenere ulaşıldığında, fener çalışanları bulunamaz. Ön kapı açıktır. İçeri girdiklerinde açlıktan ölmek üzere olan bir kanarya, hiç dokunulmamış bir yemek, 15 Aralığa kadar not tutulmuş bir günlük ve devrilmiş bir sandalye bulurlar. Birkaç gemi çalışanı fenerde kalarak, fenerin açık kalmasını sağlarlar ama kayıp olan fener çalışanları gizemini korur.

Oyunumuzda ise yıl 1912. Haritacı Benjamin Parker, yüz yıllardır insanların yerleşim yeri olan Trewarthan’daki kayalıkların haritası üzerinde çalışmak üzere bölgeye gönderilir. Parker Trewarthan’da pek hoş karşılanmaz. Her ne kadar fener ile ilgili bilgi toplamaya çalışsa da pek bir şey elde edememektedir. Ev sahibi Dr. Demarion’a fener hakkında sorular sorduğunda aldığı yanıt sadece sessizliktir. Fenerin gizemi yanı sıra gördüğü acayip rüyalarda cabasıdır. Bir gece aynı rüyalarla uyandığında denizi sis kapladığını görür. Fener ışık vermemektedir. Bu sefer Dr. Demarion’la daha etkili bir konuşma yaparak feneri araştırmaya karar verir. Fenere gittiğinde fener çalışanlarının hiç bir iz bırakmadan kaybolduğunu görür. Çalışanların yemeği hala sıcaktır ve yağmurlukları asılı durmaktadır. Bu da onların feneri terk etmediğini göstermektedir.

Bir adventure oyununda kullanıcıya en çok hissettirilmemesi gereken duygu, “ben nerdeyim, neden buradayım” gibi sorulardır. Lights Out’ta bu soruları malesef defalarca kendimize soracağız (yazmaya başladığımdan beri ne kadar çok maalesef demişim). Bu tarz (Myst-gibi) oyunlarda aslında konunun bu şekilde sonradan verilmesi normal. Böyle oyunlarda ön plana etkileyici grafikler ve bulmacalar çıkar. Bakalım Lights Out’ta durum ne.

Oyunumuz kısa bir video ile başlıyor ancak konu hakkında yeterli bilgi verilmiyor. Konuyu ancak oyun sürecinde bulunan ipuçları ile tam olarak anlamak mümkün. Neredeyse Alida yazımdan kopyala-yapıştır yapacaktım. Her iki oyunda birbirine çok benziyor. Tıpkı Alida gibi adventure öğelerinden çok bulmaca öğeleri içeren bir oyun Lights Out. Çok az diyalog ve küçük bir envanter sistemi var. Gene Alida’da da olduğu gibi sürekli kağıt kalem ile not tutmak zorunda kalıyoruz. Oyun boyunca geçtiğimiz mekanlarla, bulmacalarla ilgili not tutmak şart. Her detay ayrıntılı bir şekilde incelenmeli.

Arayüz oldukça basit(artık dayanamayıp Alida’dan kopyalayacağım :)). Ekranın tepesinde Save, Load ve Quit butonları ve altında slayt şovu seyredeceğimiz alan var 🙂 Fare imlecimizi hem hareket etmekte hem de nesnelerle etkileşimde kullanıyoruz. Oyunda çok ciddi bir “hotspot” sorunu var. İyi bir piksel avcısı değilseniz Dark Fall’dan uzak durun derim. Fare imleci ve “hotspot”ların oldukça küçük olması sorun yaratıyor. Bazı hotspot’lar bir kaç farklı açıdan görülebilmesine rağmen sadece birinde tıklanabiliyor. Bu da bazı noktaları kaçırmanıza yol açabiliyor.

Grafiklere gelince, mekanların neredeyse hepsi hareketsiz ve iyi render edilmiş grafikler. Gene Alida’da olduğu gibi mekanlar arasında gezmek bir slayt şov seyretmeye benziyor. Bence Alida’ya göre daha başarısız grafikleri var. Ses efektlerine gelince, efektlerin önem kazandığı nadir adventure oyunlardan birisi Lights Out. Oyunu sessiz oynamanızı kesinlikle tavsiye etmem çünkü her an bir ipucunu kaçırabilirsiniz. Oyunun biraz da korku öğeleri içerdiğini düşünürsek müzikler oldukça yetersiz.

Lights Out’u bir adventure oyununun yanı sıra bulmaca oyunu olarak düşünecek olursak bulmacaları kolay kaçıyor. Bir çoğu sayısal ya da mekanik bulmacalar. Envanter kullanımı neredeyse hiç gerekmiyor. Gene de Adventure Company’yi tebrik etmek lazım çünkü belki de ilk defa konuyla bütünleşik bulmacaların olduğu bir oyunda imzaları var.

Sonuç olarak Lights out, öylesine Myst benzeri oyunlardan birisi. Eğer Myst seviyorsanız ve hafif bulmacalardan hoşlanıyorsanız, Lights Out’u oynayın. Yok ben zor bulmacaların adamıyım diyorsanız Alida’yı oynayın. Eğer hayatınızda bu tarz bir oyunu hiç oynamadıysanız o zaman Myst oynayın. En iyisi siz Sherlock Holmes oynayın…