Chicago 1930

Bundan yaklaşık dört sene kadar önce Desperados: Wanted Dead or Alive piyasaya çıktığında insanlar ikiye bölünmüştü; Commandos 2’nin daha iyi olduğunu iddia edenler ve Desperados’un tarafını tutanlar. Oyun gerçekten çok iyi olduğunu bu yönüyle bile kanıtlamıştı, çünkü Commandos ile kıyaslanabilmek, hatta daha iyi olduğunu kabul ettirebilmek (ben ediyorum) büyük bir işti. Gerçekten de Desperados gerek oynanışıyla, gerek senaryosuyla harika bir oyundu. John Cooper’ın adını tekrar temize çıkarabilmek için diğer ekip elemanlarıyla birlikte Vahşi Batı’da görevden göreve koşmak inanılmaz bir zevkti.

Desperados’un tadı hala damaklarımızdayken aynı ekibin bizi bu kez hepimizin gönlünde ayrı bir yeri olan Robin Hood’un yanına götürdüğü Robin Hood: The Legend of Sherwood çıkmıştı piyasaya. Desperedos kadar başarılı olmasa da, Robin Hood da oyun severlerin sevdiği oyunlar arasına girmeyi başarmıştı kısa sürede. Senaryonun hepimizin bildiği bir klasik oluşu ve bazı bölümlerin birbirinin tekrarı olması oyunun eksi yönleri gibi görünse de. Amacınıza uygun eleman yetiştirebilmeniz gibi harika bir fikir ve Sherwood konsepti ise oyunun tadından yenmeyen bazı özellikleriydi.

Yaklaşık bir sene kadar önce Desperados ve Robin Hood’u yapan firmanın Amerika’daki çete savaşlarını konu alacak bir oyun üzerinde çalıştığını duyunca hayli sevinmiştim doğrusu. Neticede dosyalarında yukarıda bahsettiğim iki sağlam oyunu bulunduran bir firmanın aynı türde yapacağı bir oyun daha beklenmeye değerdi. Bakalım gerçekten de öyle oluyor muymuş?

Oyunumuz Chicago 1930, adından da anlaşılacağı üzere 1930’lu yılların Chicago’sunda geçiyor. Yukarda da bahsettiğim gibi oyunumuz çete savaşları ve mafya üzerine yapılmış. Chicago 1930, “The GodFather Part 1″in öncesindeki bir dönemde, yani İtalyan aileleri daha tam olarak üstünlüklerini kabul ettiremedikleri bir zamanda geçiyor. “GodFather” filmini örnek vermemin bir sebebi de oyun ile film arasında bir çok benzerlik bulacak olmanız. 30’lu yıllarda Chicago tam bir karışıklık içindedir; mafya rant için hem kendi içinde kapışmakta, hem de dışarıda onları durdurmaya çalışan polise kök söktürmektedir. İşte oyunun başında bu karışık durum içinde kendi yerimizi belirleyerek başlıyoruz. İstersek bir mafya liderini oynayıp Chicago sokaklarını kanla yıkayabiliriz, istersek de mafyayı durdurmaya çalışan bir polis memuru; seçim size kalmış.

Bana soracak olursanız 1928 yılından yani mafya görevleriyle başlamak çok daha iyi. Don Falcone adındaki büyük bir mafya babası Chicago’yu ele geçirmemiz için bizi yani Jack Beretto’yu görevlendiriyor. Chicago’yu şu an elinde bulunduran çeteyi yok etmek ve polise yakalanmadan şehri ele geçirmek durumundayız. 1930’dan başlayan polis görevlerinde ise şehri ele geçirmiş İtalyan ailenin yoluna taş koymak ve Chicago’yu mafyadan temizlemeye çalışan polis memuru Edward Nash’i yönetiyoruz. Yani, ilk olarak mafya ile ele geçirdiğimiz şehri daha sonra polis ile temizlemek bizim elimizde.

Oyuna hangi taraftan başlarsak başlayalım ilk olarak karşımıza Chicago’nun büyük bir haritası geliyor. Bu haritada bize ve rakip çeteye ait bölgeler, ayrıca polise ait kurtarılmış bölgeler de belirtilmiş durumda. Bu haritadan istediğiniz bir bölgeyi seçerek, o bölgedeki görevi yerine getirip bütün Chicago’yu ele geçirmeye çalışıyoruz. Seçtiğimiz bölgede bazen bir, bazen de iki görev bulunuyor, siz bu iki görevden hangisini seçerseniz sonunda bölgeyi ele geçirmek dışında bir ödüle daha kavuşuyorsunuz. Ya yeni silahlara kavuşup adamlarınızı ona göre donatabiliyorsunuz, ki bu konuya birazdan deyineceğim, ya da yeni adamlar çetenize katılıyor ve güçleniyorsunuz.

Desperados’ta yönetebileceğimiz belli sayıda adam bulunuyordu (yanılmıyorsam 6’ydı) yani oyunu her şekilde bu 6 kişiyle bitirmek zorundaydık. Robin Hood’da büyük bir yenilik olarak yönetebileceğimiz adam sayısı değişmemesine rağmen görevde kullanacağımız adamları seçebilme özgürlüğümüz vardı. Chicago 1930’da da bu özellik kullanılmış, göreve başlamadan önce açılan ekranda görevle ilgili bilgileri alırken bir yandan da göreve götüreceğimiz 5 adamı seçiyorsunuz. Çetenizde görevlerdeki tercihiniz doğrultusunda adam olduğundan içlerinden 5 kişiyi görevin uygunluğuna göre seçip, gerekli ekipmanlarla donatıyoruz. Görevler sırasında bulduğumuz bazı objeler bize yetenek puanı kazandırıyor ve bölümün sonunda kazandığımız bu yetenek puanlarını istediğimiz adamlara dağıtarak eksik noktalarını kapatıyoruz.

Oyunda adamlarımızın Shooting, Throwing, Close Combat, First Aid ve Charisma olarak beş ayrı yeteneği bulunuyor. Siz kazandığınız yetenek puanlarını istediğiniz adama vererek onu güçlendirmiş ve eksik yönlerini kapatmış oluyorsunuz. Ben genelde aynı beş adamla oynadığım, yani kemikleşmiş bir takımım olduğu için neredeyse bütün yetenek puanlarını bu beş adam üzerinde harcıyordum. Bir süre sonra “yıkım ekibi” olarak niteleyebileceğim, her yönden neredeyse kusursuz adamlarım oldu, ancak baştan belirtmekte fayda var, bu kadar puan harcadığınız adamlar bölüm esnasında her an ölebilir. Bizim asıl sorumluluğumuz Edward Nash ve Jack Beretto üzerinde; onlar ölmediği sürece herkes gözden çıkarılabilir, onun için yedekte mutlaka işinize yarayacak adamlar bulundurmaya özen gösterin.

Adamlarınızın belli konularda yetenekleri olunca, bu yeteneklere uygun bazı nesleri kullanabiliyorlar. Mesela shooting yeteneği beş olan bir adamınızı yakın dövüşe sokarsanız (ki bu yeteneği de düşükse) bu kavgadan sağ çıkma şansı çok fazla yok. Ya da yakın dövüş özelliği gelişmiş bir adamınızın eline muşta değil de pompalı tüfek verirseniz emin olun hiçbir işinize yaramayacaktır. Onun için görevlere başlamadan evvel mutlaka adamlarınıza yeteneği doğrultusunda silah ya da nesneler vermeye çalışın.

Gelelim oyunun grafiklerine. Her zaman söylediğim gibi bu tip oyunlara kesinlikle 2D grafikler daha çok yakışıyor. Böyle bir oyunu 3D grafiklerle yapmaya çalıştığınızda o derinlik ve samimiyet birden kayboluyor. Burada da Desperados ve Robin Hood’da yaptıkları şeye devam edip 2D grafik kullanışlar ve bence de iyi yapmışlar. Chicago 1930’un grafikleri gerçekten göze hoş gözüken ve oyuncuyu yormayan türden. Ses efektleri güzel ancak belli süre sonra dikkat edilmeyecek kadar sıradan. Müzikler ise 30’ların havasını yakalıyor yakalamasına ama bir süre sonra birbirini tekrar etmeye başlıyor.

Chicago 1930’daki önemli bir sorun Desperados ve Robin Hood’da bulunan zoom özelliğinin bu oyuna konulmamış olması, bana göre bu gerçek bir problem çünkü adamların kontrol etmek bazen gerçekten çok zorlaşıyor. Zoom özelliği konulsaydı adamlarımızı en azından gözümüzle bile olsa takip etmemiz kolaylaşabilirdi diye düşünüyorum. Yine oyun sırasında “Space” tuşuna basarak kullandığımız “slow motion” özelliğinin oldukça gereksiz olduğu kanaatindeyim. Sizi bilemem ama ben oyun sırasında hiç kullanma ihtiyacı duymadım. Bunun yerine başka bir takım özellikler konulabilirmiş diye düşünüyorum.

Bir diğer sorun ise düşmanın görüş açısıyla ilgili; Desperados ve Robin Hood’da düşmanların nereleri görebildikleri ya da değişen görüş açılarını bilebiliyorduk. Bu durum Chicago 1930’da ise tam bir muamma, düşman şu an nereyi görüyor beni görebiliyor mu gibi soruları ancak deneme yanılma yöntemi ile cevaplayabiliyorsunuz. Bu da insanı bir müddet sonra sıkmaya başlıyor, aynı mesafeden iki dakika önce sizi görmeyen adam iki dakika sonra üzerinize mermiler yağdırabiliyor.

Yapay zeka ne yazık ki yerlerde sürünmekte, bu tarz oyunlarda sizi zorlayan bir görev bitirince insana inanılmaz bir haz yaşatırken, oyunumuzda koca bir “NERDEEEE” çekmekle yetiniyoruz. Polis ya da diğer çetenin adamları sizi gördüğünde sanki birkaç saniye sizin bir şeyler yapmanızı bekliyor ve ondan sonra harekete geçiyorlar. Bu ne yazık ki oyunun havasından büyük bir parça alıp götürüyor, adamlar resmen sizi gördüklerinde üç maymun durumuna geçiyorlar. Silah kullanmak da biraz zor olmuş diyorum, çünkü Desperados bu konuda çok daha iyiydi, shooting yeteneğiniz beş bile olsa adamınızın ne zaman ıskalayacağı hiç belli olmuyor ve bu da sizi zor durumlara sokabiliyor.

Son sözler olarak Desperados ve Robin Hood gibi iki süper oyuna imza atmış Spellbound firmasından gerçekten daha iyi bir oyun bekliyordum. Chicago 1930’un güzel bir çok yönü olmasına rağmen beni hayal kırıklığına uğratmadı desem yalan söylemiş olurum. Türü sevenlerin alıp oynaması gerekir bence ama oynamasalar da çok da bir şey kaybedeceklerini düşünmüyorum.

Platform: PC Yapımcı: Spellbound Yayıncı: Wanadoo
Tür: Strateji Çıkış Tarihi: 2004 Ocak