Assassin’s Creed… Ortadoğu’da başlayan bir serüven, Altair isimli gönüllerde taht kurmuş bir suikastçı, Haçlılar, Eyyubiler ve dahası. Ubisoft’un belki seri planlarını çok önceden yapmıştı, belki de ilk oyun beğenildikten sonra böyle bir karar almıştı. Assassin’s Creed 2 çıktığından, hem esas oğlanımız değişmiş, hem de macera Avrupa’ya, İtalya’ya taşınmıştı. Değişmeyen tek şey vardı, Desmond Miles isimli bebek yüzlü talihsiz adam. Onun macerası Floransa’dan Roma’ya taşındı şimdi, Ezio’yla birlikte elbette. Assassin’s Creed:Brotherhood konsollardan sonra PC’ye de uğradı.

ROMA’DA ‘KARDEŞLIK’

Assassin’s Creed’in önceki iki oyununda da senaryonun oldukça önemli bir yeri olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Aynı şekilde serinin son halkasında da senaryo ve kurgunun önemi büyük. Ara videolarda yaşanan olayları ve diyalogları takip etmek, oyunu anlamak açısından faydalı olacaktır. Yoksa sürekli birilerini kurtarmak, öldürmek veya takip etmek, bir süre sonra size monoton gelebilir ve oyundan sıkılabilirsiniz.

Hikayeyi açığa çıkarmadan Ezio’nun ve şehrin bulunduğu durumdan bahsedeyim biraz. Yapım, ilk iki oyunda yaşananları kısaca bir özet geçiyor başlarken. Daha sonra 1499 yılına geri dönüyor ve kaldığımız yerden başlıyoruz tekrar. AC 2’nin sonlarına doğru ortaya çıkan, herkesin peşinden koştuğu ‘The Apple’ yine olayların merkezinde yer alıyor. Yine dostun düşmanın kim olduğunu tam kestiremediğimiz bir durumun içinde kalıyoruz. Bir gerçek var ki, o da Borgia yönetiminin Roma halkına zulüm ettiği. Zaten ‘Brotherhood’a geçiş aşaması da Borgia yüzünden geliyor, amaç Roma’ya ve Roma halkına özgürlük getirmek.

Oyunun diğer AC’lere göre en büyük farkından bahsederek gireyim yenilikler konusuna. ‘Brotherhood’ isminden de anlaşılacağı üzere, gizli bir örgüt kuruyoruz, daha doğrusu bir ‘Kardeşlik’. Hatırlarsanız Altair’in de bağlı olduğu bir örgüt vardı, suikastçılardan oluşan. Onun kadar gizli ve güçlü bir örgüt olmasa da, Ezio’nun yönetiminde küçük bir ‘Assassin’ ordusu kurabileceksiniz. Dediğim gibi bu kardeşliğin çıkış noktası, Borgia’nın zulmü. Zaten örgütünüzü, askerlerden tarafından rahatsız edilen vatandaşlardan kuruyorsunuz. Haritada da sembol yardımıyla göreceksiniz, civarda askerler birini köşeye kıstırdıysa. Gidip ona yardım ettiğiniz ve askerlerden kurtulmasını sağladığınız zaman, doğal olarak size katılmak istiyor. Ezio’nun sözlerinden anlaşılıyor örgütün ciddiyeti; ‘Roma’ya Özgürlük mücadelesi başladı’. Yanınıza katılan çırakları nerede nasıl kullanacağınıza daha sonra değineceğim. Roma’yla devam edelim şimdilik;

Venedik ve Floransa gibi yerleşim yerlerine göre Roma’nın çok daha büyük olduğunu fark edeceksiniz. Bu nedenle ilk oyunlardaki şehir içinde at sürememe durumu, Brotherhood’ta ortadan kalkıyor. İyi de olmuş, çünkü gerçekten büyük bir harita mevcut ve yayan bir şekilde oyunu devam ettirmek oldukça zahmetli olurdu, her ne kadar çatılardan çatılara atlayabilme özelliği sayesinde yolları kısaltabilse de Ezio. Tabi atla sokaklarda ilerlerken Borgia askerlerine dikkat edin, onları rahatsız ederseniz, atla üstlerine doğru hareket ederseniz peşinize düşüp söyleneceklerdir, ufak bir kıvılcım büyük bir yangın çıkmasına neden olabilir askerlerle aranızda.

Ayrıca şehrin bazı bölgelerinde kuleler bulunuyor, Borgia kuvvetlerinin özel alanlarını simgeliyor bu kuleler, haritada kırmızı olarak taranmış halde bu bölgeler. Girdiğiniz zaman, ekranda bir uyarı yazısı çıkıyor, özel bölge olduğu için askerler sizi burada görürlerse pek hoş karşılamıyorlar elbette. Lakin bu Roma şehrini bu bölgelerden arındırmak, yine Ezio’nun yani sizin elinizde. Hem daha rahat hareket edebilmek için, hem de askerlere olan uyuzluğunuzu sahaya yansıtabilmek için, bu bölgedeki askerleri öldürebilir, bölgenin yüzbaşısı olan zatı da ortadan kaldırarak kuleyi yakabilirsiniz. Böylece Borgia kuvvetlerinin bir özel bölgesinden daha kurtulmuş olursunuz.

NE KADAR KAN, O KADAR PARA

Daha önceki yapımları oynayanlar bilirler, bu serinin kahramanları gerektiğinde ‘Prens’ kadar atik ve yetenekli, yeri geldiğinde Sam Fisher kadar soğukkanlı ve sessiz halledeler işlerini. Ubisoft iki kahramanının özelliklerini sanki Altair ve Ezio’da toplamış. Özellikle ikinci oyunla birlikte daha da yetenekli hale gelmiştik. Brotherhood ile daha da genişliyor bu yelpaze, yeni kombolar, yeni hareketler, yeni yetenekler bizim kullanımımıza sunulmuş durumda. Yakın dövüşlerde yeni öldürme şekillerine rastlayabilirsiniz. Mesela bir adamın gözlerini çıkarmakla meşgulken, hemen arkasındaki adamın midesine barut doldurabiliyor Ezio.

Tabi artık tek başınıza savaşmak zorunda değilsiniz, ikinci oyundaki gibi paralı askerlerden yine faydalanabiliyorsunuz. Ancak benim kastettiğim şey, çırak suikastçılar. Yukarıda bahsettiğim kardeşliğinizin meyvelerini şimdi toplayacağız. Herhangi bir tehlike anında, birini öldürmek istediğinizde, köşeye sıkıştırıldığınızda ve zor durumda iken ‘T’ tuşuna basmanız yeterli. Uygun durumda olan arkadaşlarınız hemen yetişiyor imdadınıza, Allah ne verdiyse girişiyorlar düşmanlarınıza. Tabi onları yalnız bırakmayın, hele ki daha tecrübesiz olanları, ölmesinler ileride lazım olurlar. Ne kadar çok çırak, o kadar güçlü bir kardeşlik, bazen 10 kişi arasında kalıyorsunuz malum.

Suikastçılarınızı Avrupa’nın çeşitli şehirlerindeki görevlerde de kullanabiliyorsunuz. Çevrede bulunan güvercin yuvaları sayesinde, Venedik’te, Moskova’da, Paris’te, Lizbon’da ve şuan aklıma gelmeyen birkaç şehirde daha bulunan görevleri, bu adamlarınızı göndererek üstlenebilirsiniz. Çıraklarınız başarılı olursa hem tecrübe kazanıyor, hem de para kazandırıyor siz. Parayı sizin ne yapacağınızı biraz sonra anlatacağım. Şimdi tecrübe puanına odaklanalım; çıraklarınız tecrübe puanı kazandıkça onları geliştirebiliyorsunuz. Yeni zırhlar, yeni silahlarla donatabiliyorsunuz ve daha güçlü hale getiriyorsunuz. Güçlü bir suikastçı, tabi ki daha çok iş görür. Tabi görevlerden her zaman başarılı bir şekilde dönemiyorlar, bazen öldürülüyorlar da. Çıraklarınız belli bir seviyeye geldikten sonra sizin gibi yeminli birer suikastçı oluyorlar, tören bile yapılıyor.

ÇOKLU OYNANIŞ VE OYUNUN EKSILERI

AC serisinin multiplayer’la tanıştığı yapım Brotherhood. Yapımcılar çoklu oynanış modunu ilk açıkladıklarında, nasıl olacağını herkes merak ediyordu. Sonuçta tek kişilik oynanışa odaklanmış bir seriydi AC. Endişelerin yersiz olduğunu söyleyebilirim, olmazsa olmaz bir unsur olamasa da multiplayer, Brotherhood’a renk katmış. Rakiplerini öldür ve en fazla puanı topla gibi klasik çoklu oyuncu sisteminden farklı, yakalarken yakalanmamayı gerektiren bir mod geliştirmiş yapımcılar.

Haritada size verilen hedefi yakalayıp öldürmeniz gerekiyor, tabi bu esnada siz de birilerinin hedefisiniz ve takip altındasınız. Böylesine kaosun olduğu ortama bir de şehir insanlarını eklersek, nasıl bir durumda mücadele verildiğini tahmin etmeniz kolaylaşır. Her başarılı suikastınız ve peşinizdeki suikastçıdan kaçışınız, size ekstra puan kazandırıyor, yeni özellikler kazanabilmeniz ve seviye atlamanız için.

Yapımın eksik yanlarını, oynanışı çok fazla etkilemese de, ya da yapımın kalitesine gölge düşürmese de eksiler hanesine yazmak gerekiyor. Şehir içinde atla dolaşırken, insanların içinden geçebilmek pek göze hoş gelmiyor, 1500’lerde atların böyle bir yeteneği yoktu herhalde. Ayrıca şehir halkı, zaman zaman anlamsız davranışlar sergilemeye devam ediyor. Elinde kutu veya herhangi bir nesne olan kişiye dokunmasanız bile, elindekini düşürüveriyor, tamam Ezio’nun görünüşü pek tekin değil ama hayalet görmüş gibi tepki vermeye gerek yok. Yerden alıp askerlere attığınız toprak, onların gözlerini kapatmasına ve bir iki saniye bir şey yapamamasına neden olsa da, şehir halkına karşı etkisiz eleman olmaktan öteye gidemiyor. Bunun yanında özellikle kurt adamların görevleri bir süre sonra sıkabiliyor, birbirine benzeyen görevler de biraz fazla.

SONUÇ

Şehir tasarımları konusunda Ubisoft, serinin önceki oyunlarında çok iyi iş çıkarmıştı. Roma şehriyle bir adım daha ileri gitmişler. Gerçekten büyüleyici bir şehrin içinde bulacaksınız kendinizi. Ayrıca şehir halkı da, dönemin atmosferini çok iyi şekilde yansıtıyor. Grafik konusunda pek farklılık yok, zaten AC 2’nin grafikleri oldukça iyiydi. Bazı ufak tefek detaylar elden geçirilse ve fizik kurallarına biraz daha dikkat edilseydi, çok daha iyi sonuçlar çıkabilirdi. Müziklerin de en az ikinci oyundaki kadar kaliteli olduğunu söyleyebilirim, özellikle aksiyon sahnelerinde çalan müzikler.

Yakın dövüşlerde yapay zeka sorunu ortaya çıkıyordu hatırlarsanız, askerlerden biriyle savaşırken diğerleri bir süre izliyordu. Brotherhood’ta bu sorunu tam olarak gideremeseler de elden geçirdikleri belli. Zaten hepsi bir anda saldırırsa yakın dövüş nasıl olacak bilemiyorum, her ne kadar yetenekli olsa da sonuçta iki eli var Ezio’nun da.

PC’ye geç çıkmış olması, bilgisayar oyuncularını kızdıracak bir durum ancak beklediğinize değecek bir yapım olmuş Assassin’s Creed: Brotherhood. Ana görevler ve yan görevlerle birlikte oldukça doyurucu bir süre sunuyor yapım, bunun yanında multiplayer var tabi bir de. Leonardo da Vinci’nin görevlere renk katan icatları, başarılı bir şekilde yansıtılan tarihi Roma atmosferi ve en önemlisi yine sizi ekrana bağlayacak olan kurgusuyla AC: Brotherhood’u sakın es geçmeyin.